Çiğdem Toker

Çifte seçim TOKİ’yi nasıl sarstı

21 Ağustos 2007
TOKİ küçük bir hayalkırıklığı yaşıyor. Eski Meclis lojmanları alanı için "akıllı kent" yapılmak üzere, gelir paylaşımı modeliyle ihale açılmış, Kasım 2006’daki bu ihaleyi de 203 milyon dolara Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama kazanmıştı ya...

İşte yaşanan hayalkırıklığı PARKORAN ismi verilen bu büyük projeyle ilgili.

Çünkü bin 832 konut bir ay önce satışa çıktı.

Satılan konut sayısı 250 civarında
.

Oysa TOKİ, en az 400 milyon toplam gelir beklediği konutlar satışa çıkar çıkmaz, 500 konutun hemen satılacağını öngörüyordu.

Bu öngörünün dayanakları zayıf da değildi.

Proje duyulur duyulmaz göl manzaralı, lüks, akıllı ve zeki (!) konutlara büyük bir ilgi oluşmuş, daha ihalenin mürekkebi kurumadan, metrekaresi 2 bin 500 dolara gelen konutlar için telefonla rezervasyonlar başlamıştı.

(Bu ilgi -hala fark edememiş olanlara- "Demek ki, Ankara memur-bürokrat kenti değilmiş. Başkent’te el değiştirmeyi bekleyen para potansiyeli hayli yüksekmiş" bile dedirtti.)

SATIŞIN ZAMANLAMASI

Verileri aktaran TOKİ Başkanvekili Erdoğan Bayraktar’a "Beklentinize uymayan bu sonuç, sizce neden? diye sorduk.

"Satış zamanlaması seçim dönemine denk geldi. Biz buna bağlıyoruz. Genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçim süreci, yatırımcılar açısından tereddüt yaratmış olmalı."

Meselelerin çoğu gibi, seçim sonucu da durulan ve bakılan yerlere göre farklı görünüyor.

Zafer, yenilgi, çatışma potansiyeli, gerilim derken, seçimler TOKİ için gelir kaybı anlamına gelmiş görünüyor.

18 milyar dolarlık iki piyasa başsız

Kavaklıdere-Güneş sokak, 11 numarada, düzenleyici ve denetleyici bir üst kurulumuz faaliyet gösteriyor:

Tütün Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu.

Kısa adıyla TAPDK.

TAPDK hukuken bu adreste; lakin fiilen yok.

Gerçekten yok.

Kurulun görev süresi 22 Temmuz 2007’de bitti.

Tabii ki, 22 Temmuz’a kadar atama yapılmazsa kurulun başsız kalacağı bilmesi gerekenlerce biliniyordu.

Ne var ki, 18 milyar dolarlık iki piyasayı denetlemekle görevli kuruma yeni üyeler atamak, bir türlü hükümetin öncelikleri arasına giremedi.

Yumurta kapıya sıkışınca denir ya...

Seçime iki gün kala Köşk’e bir atama kararnamesi gitti Bakanlar Kurulu’ndan. Fakat Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den geri döndü.

Sebebi meçhul. Zaten bu saatte çok önemli de değil.

ONCA VERGİYİ AL AMA BAŞSIZ BIRAK

Önemli olan ne biliyor musunuz?

Devletin milyarlarca dolar vergi topladığı, bütçeyi denkleştirmede en çok güvendiği bu iki sektörün tam bir aydır otoritesiz kalmış olması.

LOGODAKİ TEK HARFİ BİLE DEĞİŞTİREMEZ

Yani öyle bir durum ki bu, bir sigara üreticisi sözgelimi logosundaki bir harfin kıvrımını değiştirmek istese yapamaz!

Çünkü Kurul’un onaylaması gerekiyor.

Ama TAPDK’nin Internet sitesine bakarsanız, orada bir Kurul göreceksiniz.

22 Temmuz’da görev süresi sona eren Kurul üyelerinin isim ve özgeçmişleri aynen duruyor.

Ne diyelim.

Banka bilgileri ve gizli servisler

ÖNCE bir dergide yayımlandı. Ardından bazı gazeteler alıntı yaptı.

"Maaşlarını iki kamu bankasından alan 5 bin MİT personelinin kimlik bilgilerinin MOSSAD ile CIA’nin eline geçtiği"
haberi, büyük gürültü kopardı.Ziraat Bankası yönetiminin, MİT’e hakaret saydığı, tamamen asılsız olduğunu bildirdiği habere büyük tepki göstermekle kalmayıp bundan sonrası için de basına dönük radikal önlemler alacağını Hürriyet’te duyurduk.

Ziraat Bankası’nda 90’lı yıllarda Genel Müdürlüğe vekalet etmiş, (şimdi emekli) Salih Şevki Doruk aradı.

Kendi dönemlerinde, devletin "çok kritik" bir diğer biriminde görev yapan personelin de maaşlarını Ziraat Bankası’ndan aldığını ve salt "tartışmaya olumlu bir katkısı olacağına inandığı" için şu bilgileri paylaştı:

"Bu personelin her biri için ayrı bir kod vardı. Ve işlemler gerçek kimlik bilgileri üzerinden değil, kodlar üzerinden yapılırdı. Bu veriler çok hassas biçimde saklanır ve imza karşılığı işlem görürdü. Dolayısıyla özel bir yazılımla bile olsa bu bilgilerin gizli servislerce falan ele geçirilmesi mümkün değildir."
Yazının Devamını Oku

Su bütçesi altı yıldır azalmış

14 Ağustos 2007
Anladık ki, susuzluğun bir felakete dönüşmemesinin tek koşulu var: Suya makro bakabilmek.

Bu da kaynak ve planlamayı doğru yapmak anlamına geliyor.

Son günlerin bu en kritik sorusunu yanıtını araştırırken, DSİ’nin bütçeden aldığı paya da bakalım dedik.

Gördük ki, su deyince akla gelen ilk kurum olan Devlet Su İşleri’nin (DSİ) bütçeden aldığı pay giderek azalmış:

2001’de bütçenin yüzde 4.2’si DSİ’ye ayrılırken, 2007’de bu oran 1.9’a düşmüş.

Son altı yıldır DSİ bütçesinin, genel bütçedeki payı bir yıl hariç, küçülme eğilimi göstermiş.

DSİ’nin 2001 bütçesi, genel bütçenin yüzde 4.2’siymiş.

Bu rakam 2002’de yüzde 3.5, 2003 ve 2004’de yüzde 2.1, 2005’de yüzde 2.5, 2006’da yüzde 2.3, 2007’de yüzde 1.9 olmuş.

DSİ’nin bu yıl bütçeden aldığı toplam bütçe 3,95 milyar YTL.

Suya ayrılan kaynağı arttırabiliriz

Tek başına rakamların büyük bir anlamı yok elbet...

Şu sıralar Maliye’de 2008 bütçesinin hazırlığı başlamış durumda.

Maliye Bakanlığı Bütçe Genel Müdürvekili Naci Ağbal’a sorduk.

"DSİ bütçesinin seneye arttırılma ihtimali var mı?" diye.

Aldığımız yanıt "Her zaman hazırız" oluyor.

DSİ’nin tarımsal ve içme olmak üzere iki temel su alanında hizmet verdiğini anımsatan Ağbal, "DSİ mevsimsel ve iklimsel değişikliklere göre yatırımlarını gözden geçirecektir. Yatırım ihtiyacı gerekiyorsa üzerimize düşeni yaparız."

Maliye şu dönem bütün kamu kurumlarının bütçe tekliflerini alıyor.

Önümüzdeki ay kurumlarla tek tek görüşecek.

Naci Bey "Şu ana dek DSİ bütçesi için özel talep gelmedi" diye ekliyor.

Bu arada biz de ekleyelim: Bütçe ve Mali Kontrol Genelmüdürvekili Naci Bey geçtiğimiz hafta sonunu, ailesiyle birlikte "memleketinde" geçirmeyi tercih etmiş.

"Neden?" diye sormayacaksınız umarım...

Suyumuzun yüzde 40’ını kullanıyoruz

Bir ülkenin su varlığı, o ülke topraklarına gelen yağışın miktarına göre hesaplanıyor.

Bu alandaki otoritelerin verdiği bilgiye göre, Türkiye’ye 501 milyar metreküp yağış geliyor.

Bu suyun 315 milyar metreküpü çeşitli nedenlerle kayboluyor.

Kalan 186 milyar metreküp akarsularda, 14 milyar metreküp ise yeraltı suyu. Akarsulardaki suyun 98 milyar metrekübünün kullanıldığını, yeraltı sularıyla birlikte 112 milyar metreküp su olduğunu belirten kaynaklar, "Henüz suyumuzun yüzde 40’ını kullanabiliyoruz" diyor.

"Neden?" diye sorduğumuzda "kayıp-kaçak’ın çok yüksek olduğu" yanıtını alıyoruz. Tıpkı elektrik gibi, şebekelerin eski olması nedeniyle su yolda kayboluyormuş.

Sorunlar nasıl da birbirine bağlı değil mi?
Yazının Devamını Oku

Kızılırmak suyunu Aralık’ta getirmek başarı değil!

7 Ağustos 2007
Eskiler "tevil etmek" derdi: "Sözü çevirmek", "işine geldiği gibi yorumlamak" anlamına geliyor. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, kusura bakmasın ama son basın toplantısında yaptığı tam da buydu.

Ankara’nın sorununu; DSİ’nin su planını, takvimlerdeki tarihleri karma karışık ederek, dahası trajik bir gecikmeyi, başarıya tahvil etmeyi deneyerek aktardı:

Bir yandan "2030’da bitmesi gereken Kızılırmak’ı sekiz ayda getiriyoruz" dedi.

Öte yandan "Gerede projesi plana göre 2011’de bitecek. Daha üç yılımız var bitireceğiz" diye konuştu.

Oysa gerçek öyle farklı ki...

BİRİ BİTİNCE DİĞER BAŞLIYOR

Gerede ile Kızılırmak, Ankara’nın içme suyu planının, birbirini tamamlayan iki temel ayağı.

Zamansal olarak birbirini izliyorlar.

Plana göre, önce Gerede yapılacaktı. 2006’da devreye girecek ve 2027’ye kadar Ankara’nın ihtiyacını karşılayacaktı.

Bu yapıldı mı? Hayır.

Çünkü o yıllarda Gökçek’in önceliği, kendi ifadesine göre metroydu.

REVİZE RAKAMLA PRİM YAPMAK

Üzerinde kalem oynatılmayan, temeli atılmayan ilerlemeyen projeler, hazırlayan kurumlarca "revize" edilir; tarih, ileriye atılır.

Gerede’nin 2011’de bitecek olması da bu anlama gelmektedir.

Yani Gerede’nin değil bitmesi, başlaması bile sözkonusu olmayınca, DSİ, 2006 tarihini 2011’e erteledi.

"Kızılırmak projesi 2030’da bitecekti. Süreyi sekiz aya indiriyoruz" sözü ise şu nedenle gerçeği yansıtmıyor:

Bu tarih, nasıl olsa Gerede zamanında yapılacak ve Ankara’nın uzun dönem su ihtiyacını karşılayacak diye DSİ tarafından aslında 2027 olarak belirlenmişti...

Demek ki neymiş:

Gökçek, Kızılırmak İçme Suyu Projesi ile -Aralık’ta getirebilirse- 2027’deki bir projeyi 20 yıl öne çekmiş olmuyor...

İhmal ve gecikmenin yol açtığı çaresizlikle, projelerin yerini değiştirmiş oluyor.

10 milyardan 350 okula su deposu

Melih Gökçek’in açıklamaları, takip açısından azami bir dikkat ve ilgiyi ziyadesiyle hak ediyor.

Bundan 10 gün önce Gökçek, su sorununda zaman kazanmak adına, okulların bir ay geç açılmasını teklif etti.

Geçen haftaki son basın toplantısında 350 okula depo yapılması gerektiğini söyleyip, "Eğer okulların zamanında açılmasını sağlayacaksa, bu depoları biz yapmayı üstleniyoruz" dedi.

Sanki okulların geç açılmasını öneren başka biriymiş gibi.

Sanki okulların geç açılmasını gündeme getiren susuzluk sorunu, başka bir kurumun hatasından kaynaklanmış gibi.

Neyse...

Gökçek,
bir deponun maliyetinin 10-15 milyar (bin YTL) civarında olduğunu belirtti ve "Çok acil ihaleleri yaparız. Ekonomik olarak boyutu neyse belediye olarak karşılarız" dedi.

Eğer Ankara Büyükşehir Belediyesi, 350 okula su deposu yaptıracaksa, biz de yaklaşık 3.5 milyon YTL’ye mal olacak bu ihalelerin ne kadar şeffaf yapılacağını izleyelim.

"Hazine’den sızdırılmış saçma sapan haber!"

Gökçek’in geçen hafta düzenlediği basın toplantısının temel sebebi, Hürriyet’te yayımlanan "Ankara’yı susuz bıraktıran karar" haberimizdi.

Gökçek, bu yazıda Japon kredisiyle finanse edilecek Gerede projesine katılamayacaklarını, önceliklerinin içme suyu değil, metro olduğunu belirtiyordu.

Gökçek toplantıya başlarken, yazısının yer aldığı haberi gösterdi ve "Hazine’den sızdırılan saçma sapan bir haber" dedi.

Bilmeyenlerle paylaşalım: Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’ın biyografisinde, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in danışmanlığını yaptığı bilgisi de yer alır...

Gökçek, basın toplantısındaki sözüyle, eski danışmanı Başmüzakereci ve Devlet Bakanı Ali Babacan’a en hafifinden ayıp etmiştir...
Yazının Devamını Oku

Başbakan Erdoğan AKP seçmeni: Hipnoz ilişkisi

24 Temmuz 2007
SEÇİM gecesi, saat 22.00’de AKP Genel Merkezi’nin önündeyiz. Partililer zaferlerini, ellerinde bayrak, halay çekerek kutluyor.

Ama kadın partililer ile erkek partililerin halayları ayrı.

Kadın grubunda türbanlı kadınlar ile askılı buluzlu kadınlar elele.

Yeni genel merkez binasının ön cephesinde, lazerli ışık gösterisi yapılıyor

Tekno ritmler üzerine, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın banda alınmış propaganda sözleri ortalığı inletiyor.

Volüm öyle yüksek ki, dev kolonların yanından geçerken sesin şiddetinden giysilerimiz uçuşuyor...

Bahçeyi dolduran kalabalıkta her yaştan insan var. Dakikalar ilerledikçe, herkesin boynu yukarıya çevrili duruyor.

Liderin balkonda "görüneceği" an pürdikkat bekleniyor.

Başbakan’ın evinden çıkıp genel merkeze doğru yola çıktığı anons edilince büyük bir coşku çığlığı kopuyor.

Başbakan balkonda göründüğünde olup bitenler bir rock yıldızının karşılanma anına çok benziyor.

En çok yüzlerdeki değişim izlenmeli: Tipik bir "tutulma" hali. Bir tür hipnoz ilişkisi.

Bu manzara, AKP’nin zaferinin toplumsal dinamikleri hakkında da fikir veriyor, liderliğin anlamı konusunda da.

Bu manzara, başka pek çok şeyle birlikte "inanma"nın altını çiziyor.

Bu manzara kaybeden partilerin ekonomi alanında ne kadar az şey söylediğini ve yetersiz kaldıklarını anlatıyor.

Çağlayan: Ankara’da 55 dediğimde güldüler, iki puan yanıldım

AKP’nin yeni Ankara Milletvekili Zafer Çağlayan "Daha geçen hafta (Bana kibarlık yapmıyorlarsa Ankara ikinci bölgede yüzde 55 oyumuz var) dediğimde ü bana gülünmüştü. Sadece iki puan yanıldım" derken keyifli.

"Sonucu nasıl okuyorsunuz?" dediğimizde yanıtı şu:

"Belki de bu başarı üstüne tez yazılmalı. Ama Ankara’da yüzbinden fazla insanla tokalaştım. İnsanlar istikrardan yana. Suni gündemler ve ortak değerler üzerinden siyasete prim vermiyor. Bu halkın ülkenin bölünmez bütünlüğü konusunda endişesi yok."

Eski bakan Şener’in kararsızlığı

SEÇİM bitti. Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener politikadaki son günlerini geçiriyor. Daha önce bu sütunda Şener’in 8 bin 400 YTL civarındaki maaşının 4 bin YTL’ye düşeceğini, dört çocuk okutan Başbakan Yardımcısı’nın, Hacettepe Üniversitesi’ndeki görevine geri dönmesi halinde geçim sıkıntısı çekeceğini yazmıştık.

Şener, Hacettepe’ye dönmeye karar verdi. (şimdilik) Rektör Tunçalp Özgen, resmi davet mektubunda Şener’i onore edici ifadeler kullanıyor. Şener için Maliye Bölümü’nde mütevazı bir oda hazırlandı bile.

Ancak, Şener’e TOBB ETÜ Üniversitesi’nden de davet gelmiş. TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile Prof. Güven Sak, Başbakan Yardımcısı’nı akademik kadrolarında görmeyi çok istediklerini söylemiş. Şener önce bir derse girebileceğini söylemiş. Ancak Hisarcıklıoğlu, Şener’i tek ders için dışardan değil, sürekli olarak istediklerini belirtmiş.

Şener’in yanıtı ise şöyle olmuş: "Siyaset sonrasında yeni psikolojik durumumu bir test edeyim. İkinci dönem tekrar konuşuruz."

Şener’i yeni dönemde geçici olarak rahatlacak iki şey var: Biri Balgat’taki dairesini bin 200 YTL’ye kiraya vermiş olmak. Diğeri ise büyük oğlunun mezuniyeti...

EĞİTİM-SANAYİ İŞBİRLİĞİ HIZLANACAK

Ankara, yeni dönemdeki Organize Sanayi Bölgesi politikasında, öncü rolünü sürdürecek. Kısa adı OSEB olan Okul Sanayi Eğitim Programı uyarınca Endüstri Meslek Liseleriyle sanayi siteleri birayaya gelecek. Hangi iş kollarında eleman ihtiyacı varsa, bu taleplere uygun olarak liselerde ilgili bölümlere ağırlık verilecek.
Yazının Devamını Oku

Zafer Çağlayan’ın "kümelenme" modeli

17 Temmuz 2007
AKP’nin Ankara 2. Bölge Milletvekili adayı Zafer Çağlayan, birbuçuk aylık seçim çalışmasının sonuçlarını değerlendirmek üzere dün gazetecilerle biraraya geldi. Çağlayan, Ankara’nın 1 milyon 300 bin seçmeninin oy kullanacağı ikinci bölgedeki seçim sonuç tahmini sorulduğunda AKP’nin yüzde 55 oy alacağını söylüyor ama "Gösterilen ilgi ve diyaloglar sadece iltifattan teveccühten ibaret değilse tabii" diye eklemeyi de ihmal etmiyor.

Çağlayan’ın sohbet toplantısında aktardığı ve Ankara adına önemsediğimiz bazı notları paylaşalım:

Hıdırlıktepe’ye bugüne kadar hiçbir siyasetçi gitmemiş.

Seçim sonuçları ne olursa olsun ASO’ya geri dönmeyecek.

İkinci Bölgedeki bir ilçede (adını vermiyor) yanyana dört oto elektrikçisi ve tümünü de sinek avlarken gördüğünde, "Artık Türkiye zengin bir ülke. Otomobil firmaları üç-dört yıl servis garantisi veriyor. Kimse de arabasını eskisi gibi tamire getirmiyor. Bunun yerine birleşin, bir servis olun" diyor. Çağlayan "kümelenme modeli" olarak aktardığı bu önerisini "Bir artı bir iki değil oniki yapıyor" diye açıklıyor.

Altındağ’da Yunus Emre İş Merkezi’ndeki bir genç kız kendisine "Özelleştirmelerle sattınız ülkeyi" dediğinde, "Apartmanınızda bir İngiliz kiracı gelse, dönmek istediğinde daireyi yanında mı yoksa kargo aracılığıyla mı götürecek?" diye ikna ediyor. Genç kıza diyalogun başında "Seni ikna edersem AKP’ye oyunu verir misin?" diye söz alan Çağlayan, kolay olduğunu ve oyu kazandığını söylüyor.

Ancak benzer çaba, gazeteciler arasında aynı ikna edicilikte görünmüyor. . Basın mensuplarına hoşgeldiniz derken, şakayla karışık "Her öptüğümden bir oy istiyorum. Çok şey mi istiyorum?" dediğinde, Çağlayan arka arkaya yine gülümseme eşliğinde "Evet, çok şey istiyorsunuz" yanıtını alıyor.

Annelerimizin "kızlık" soyadı

Hangi birine yanarsınız? Telefonu açan kişinin, mekanik ezberi defalarca tekrarına mı, basit bir soruya yanıt alamayışınıza mı, annelerimizin medeni ve cinsel hayatının bu kadar uluorta ve mekanik bir biçimde sorgulanıyor olmasına mı, yoksa telefonu kapattığınızda sizi kuşatan harpten çıkmışsınız duygusuna mı?

Bankaların "çağrı merkezleri"nden sözediyorum.

"Güvenliğimiz" için görüşmeleri banda alınan çağrı merkezlerinden...

Aktaracağım hikaye, birkaç gün önce ek kredi kartının şifresini sormak üzere Ziraat Bankası’nın 444 00 00 telefonunu arayan bir arkadaşım ile telefonu açan memur arasında geçti. (Ben kulak misafiri oldum)

Telefonu açan, arkadaşıma annesinin kızlık soyadının ilk iki harfini sordu. Arkadaşım söyledi. Memur kontrol etti.

Memur daha sonra şubeden alacağı formu doldurduktan sonra annesinin kızlık soyadını da yazması gerektiğini söyledi.

Arkadaşım: "İlk iki harfi istediğinize göre, bu soyadının tamamı sizde var. Tekrar neden istiyorsunuz?" diye sordu

Memur: "Güncellemek için" yanıtını verdi.

Arkadaşım "İyi de benim annemin kızlık soyadı hiç değişmiyor ki?" diyerek hepimizi kahkahaya boğdu.

Memur buna karşılık "Olsun.Yapmak zorundasınız" demiş...

Oysa sorulan yalnızca bir şifreydi.

Bu talep telefonda karşılanamıyorsa, ezberlenmiş sekiz soru, hiçbir esnekliği olmayan mekanik yanıtlar ve berbat bir diyalogla güne kötü başlatmak yerine, şubeden bir form alıp doldurup fakslamasını söylemek yetmez miydi?

Sahi, "Çağrı merkezleri" hayatımızı ne kadar kolaylaştırıyor?

Ankara’nın suyuna bak

Mümtaz Turfan, 2001-2003 yıllarında DSİ Genel Müdürlüğü yaptı.

Her Ankaralı gibi o da Ankara’nın su sorunuyla yakından ilgileniyor. Ancak o ömrünü "su işleri"ne adadığı için,meseleye bizden biraz daha farklı bakıyor..

Turfan, iki büyük kentte susuzluk alarmıyla birlikte anılan küresel ısınmanın "geçen yıl başlayıp bu yıl şiddetlendiği" görüşü konusunda yetkilileri samimiyet testine davet ediyor.

Kısa sohbetimizde bunun nedenini sorduğumuzda, şu yanıtı veriyor:

"İklim değişikliği ve küresel ısınma binlerce yıla yayılır. Oysa sanki geçen yıl başladığı, bu yıl şiddetlendiği ve özellikle su sorunları yarattığı fikri topluma pompalanıyor. Bunun bir amacı var. Ama önce su projelerinin nasıl yapıldığını hatırlatmak gerekiyor. En sade proje için dahi en az on yıllık gözlem dönemi zorunludur. Daha sonra proje ve inşaat dönemleri gereklidir ki, bunlarla birlikte en sade su işi için gerekli süre 15-20 yıl civarındadır."

Turfan,
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin gündeminde olan Kızılırmak’tan su getirme projesi konusunda şu soruları yöneltiyor ve ilgililerle her platformda tartışmaya hazır olduğunu duyuruyor:

Kızılırmak’tan su getirme projesinin planlama raporu var mıdır?

DSİ’ce yapılan planlama raporlarında Kızılırmak projesi için olumlu bir görüş var mıdır? Yoksa, bu olumsuzlukların dayandığı (veya dayandıkları) teknik gerekçeler nelerdir?

Kızılırmak’tan içme suyu alarak proje yapmış bir başka belediye var mıdır?

Teknik mahzurlar ortadan kaldırılsa dahi, planlama raporlarında en ucuz seçenek Kızılırmak Projesi mi çıkmaktadır?

Daha önce defalarca raporlarda yer almış olan bu mahzurlar en son olarak AKP Afyonkarahisar milletvekili adayı DSİ eski genel müdürünce dahi tespit edilip ortaya atılmış olmasına rağmen Kızılırmak Projesi’ne devam etme gerekçesi var mıdır?

Baraj inşaatı yıllar önce bitirilmiş (Çamlıdere Barajı) Gerede Projesinin yapılmamasının makul bir sebebi var mıdır?

%7 Temmuz ayı baraj doluluk oranı ile şehre kısıntısız su vermenin sonuçları nedir?
Yazının Devamını Oku

Listeler kesinleşmeden genel merkeze taşınmam yanlıştı

12 Haziran 2007
ANKARA Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün’ün, iddia ve ümitle koyulduğu siyaset serüveni, iki hafta bile sürmedi.

Gazetemizden Ümit Çetin’in manşetten duyurulan haberiyle kamuoyu öğrenmişti: Aygün, kendi deyimiyle "eli ayağı olan" çekirdek ekibiyle birlikte DP Genel Merkezi’nin kapalı teras katına yerleşmişti.

Ama öncesinde "saunalı" olan bu mekanı geceli-gündüzlü kısa bir inşaat faaliyetiyle çalışma ofisine dönüştürdü.

ATO Başkanı, Ankara 1. Bölge 1. Sıradaki yerinden istifa ettiği gün, kısacık sürede kendisi kadar ünlenen teras ofisini de boşalttı.

Kendisi önde, klasörleri arkada ATO’nun Söğütözü’ndeki makam odasına geri dönerken; yorgun, moralsiz ve kendi tabiriyle "ışığı sönmüş"tü.

Yazının Devamını Oku

"Tribün şiddeti, kötü mali yönetimin sonucu"

29 Mayıs 2007
GELİRLER Kontrolörlüğü, kuruluşunun 71. yılını geçen hafta verdiği bir resepsiyonla kutladı. Gelirler Kontrolörü kökenli bir siyasetçi olan Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de resepsiyonun konukları arasındaydi.

Şener bir ara eski hakem ve maç yorumcusu Erman Toroğlu ile sohbet etti.

Lafını sakınmayan yapısıyla "maruf" Toroğlu, siyaset ile futbol camiasını, şu sözlerle kıyasladı:

"Bizdeki üç kağıtçılık, bizdeki döneklik sizi fersah fersah geçer"


Şener’in şaşırmış bakışlarını görünce de "Bizde böyle, lafı dolandırmak yok" dedi. Ama Toroğlu’nun çarpıcı tespitleri bitmemişti. Maliyeci Şener’e "tribündeki şiddet"in doğrudan kötü mali yönetim ile ilişkili olduğunu söyleyen Erman Toroğlu şu analizi yaptı:

"Bu şiddet, 30-40 yılın mali ayıbıdır. Bugünkü tribün şiddeti, yöneticilerin yaptığı kontrolsüz harcamalar ve işlemlerin sonucudur. Siz, Futbol Federasyonu Başkanı olarak, başarılı bir maçtan sonra uçakta en arkada oturan futbolcuya (Ne istiyorsun) dediğinde (cip istiyorum) dediğinde cip veriyorsan, futbolculara kemiksiz transfer ücreti veriyorsan, sonra da bunları Maliyeye affettiriyorsan, amigolara da bunları rant olarak döndürüyorsan, şimdi de döndüremiyorsan bir yerde lastik patlar."

Şener
, bu çarpıcı ifadelere karşı doğrudan bir yanıt vermek yerine, sohbeti başka alanlara kaydırmayı tercih etti.

Üç lideri aynı anda güldüren espri

TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, pazar günü "kurucu"sunun Kongresi’ne evsahipliği yaptı.

Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile DP Genel Başkanı Mehmet Ağar’ı aynı salonda buluşturan Kongre’de üç lider de sert mesajlar içeren konuşmalar yaptı.

Yanyana gelmeleri bile ender rastlanan üç lider, aynı anda gülüyor.

Yarım saat sonra, çıkacakları kürsüde, birbirlerini kıyasıya eleştirecek olan üç siyasi parti liderine aynı anda kahkaha attıran şey, Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un bir esprisiydi. Coşkun, 44 yıldır İstanbul Ticaret Borsası Başkanlığı’nı yürüten Nejat Ekrem Basmacı için "Bunun borsası tarihi bir borsa. Ama Tarihi eserleri koruma altına alırken bizim Nejat Basmacı’yı da listeye dahil etmişler" deyince, ortaya işte bu fotoğraf çıktı.

Ağar: Artık sadece yerli malı kullanacağız

TOBB
’un Genel Kurul öncesinde verdiği geleneksel yemek, her yıl olduğu gibi bu kez de çok kalabalıktı.

Sheraton Oteli’ndeki resepsiyona katılan davetli sayısının 1000’e yaklaştığı söyleniyor.

DP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Türkiye’nin dört bir yanından gelen TOBB üyelerince, öyle büyük bir ilgiyle karşılandı ki, normalde yarım dakika bile sürmeyen ana kapıyı salona bağlayan fuayeyi geçmesi 20 dakikayı buldu.

Elini sıkmak isteyenler, yetinmeyip öpmek isteyenler, ceplerinden makinalarını çıkarıp "Başkanla yanyana" fotoğraflarını çekenler, "mesele" anlatmak isteyenler, küçük bir izhidama yol açtı.

Bu dalgalanma sürerken Ağar’ın, kulağına eğilip birşeyler söyleyen bir camia mensubuna şöyle dediğini duyduk:

"Artık ithalat yok. Bizim zamanımızda hep yerli malı kullanılacak"


DP Genel Başkanı 22 Temmuz’dan iktidar ortağı olarak çıkıp çıkmayacağı henüz bilinmiyor. Ancak biz Sayın Ağar’ın bu sözü, bir latife olarak söylediğini düşünüyoruz...

Melihat Gülses’e ayıp oldu

MELİHAT Gülses, uluslararası üne sahip bir Klasik Türk Müziği sanatçımız. Halen, İstanbul Radyosu’nda görev yapan Gülses’in, yurtiçi ve yurtdışında sayısız konserde ve geleneksel çizgiyi bugüne taşıyan "tematik" albüm prodüksiyonlarında imzası var.

(Bu albümlerin arasında, geçen yıl İTO’nun desteğiyle yayımlanan "Musikişinas İşadamları" isimli CD de yer alıyor. )

Bugüne dek geleneksel kongre yemeklerinde, sanatçı ağırladığına pek tanık olmadığımız TOBB’un pazar akşamı verdiği yemekte, Gülses’in sahne alması sürpriz oldu.

Ancak yılların sunucusu Mustafa Yolaşan’ın takdim ettiği Gülses’in konseri, davetlilerin gösterdiği (daha doğrusu göstermekten imtina ettiği) ilgi açısından, tam bir hayalkırıklığıydı.

Yolaşan’ın bütün nazik uyarılarına karşın, yüzlerce konuğun bulunduğu salonda, tabak-çatal sesleri ile uğultuda en ufak bir azalma olmadı.

Konserinde Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un güftesini yazdığı, Amir Ateş’in "Sana Rastladım Dost Meclisi"nde eserini de seslendiren Melihat Gülses’e, ayıp edildiğini not düşelim.
Yazının Devamını Oku

Çağlayan "kanaat önderiyse" paylaşmalı

22 Mayıs 2007
HİÇ kimse Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün’ün DP’den siyasete girme kararına şaşırmadı. Ancak aynı şeyi, Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Zafer Çağlayan’ın tercihi için söylemek mümkün değil.

Çağlayan herkesi şaşırtarak AKP’den aday olmaya karar verdi.

Şaşırttı; çünkü Çağlayan, bugüne dek Hükümetin para ve kur politikalarını sürekli ve sert biçimde eleştirmişti.

Defalarca Merkez Bankası’nın sadece fiyat istikrarı amacıyla yüksek faiz, düşük kur politikası ortaya koyduğunu, enflasyon hedeflemesinin bir hata olduğunu, bu hatanın sürdüğünü, yüzde 4 enflasyon hedefine kimsenin inanmadığını söylemişti.

Oysa "fiyat istikrarı", yani enflasyonla mücadele -Merkez Bankası yasasına göre- Bankanın Hükümetle birlikte sorumlu olduğu temel alandı.

Yani Çağlayan aslında dolaylı da olsa, altında Hükümetin de imzası olan politikalarına karşı çıkmıştı.

Dahası ASO Başkanı, Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması kararına, İşsizlik Fonu’nda biriken paraların kullanılmamasına da şiddetle muhalefet etmişti.

Şimdi ASO Başkanı, dört yıldır eleştirdiği politikaların sorumlusu olan Hükümetin partisinde milletvekili olmaya hazırlanıyor.

Çağlayan, görevi süresince klasik bir oda başkanı profilinin ötesine geçerek, toplumda bir kanaat önderi rolünü üstlendi.

Bu rolü nedeniyle ASO Başkanı’nın şimdi sorumlu olduğu kamuoyu önüne çıkıp, siyaset tercihini neden AKP’den yana kullandığını, "tutarlılık" imajı konusunda neden risk aldığını, olası bir yeni AKP iktidarında Sanayi ve Ticaret Bakanlığı sözü aldığı için mi bu yönde karar verdiğini, bizlerle paylaşması gerekiyor.

Böyle bir paylaşım, üstlendiği kanaat önderliğinin gereği...

EGO’nun Hazine’ye borcu en erken 2009’da ödenecek

GEÇEN hafta, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda EGO’nun özelleştirilerek satışına imkan tanıyan yasa tasarısı kabul edildi.

Tasarıya göre özelleştirme için Büyükşehir Belediyesi’ne tanınan yetki süresi bir yıldı.

Bu süre iki yıla çıkarıldı.

Yani yasa bugün yürürlüğe girse, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Hazine’ye borcunu ödemek için, en az 2009’a kadar zamanı var...

Seçim atmosferi dolayısıyla, tasarının yasalaşmasının gecikme ihtimali dikkate alındığında ise bu süre uzayabilir de.

Güncellenmiş son Hazine verilerine göre, EGO’nun Hazine’ye vadesi geçmiş borç tutarı 1 milyar 137 milyon 727 bin YTL.

Bunun anlamı ise şu: Biz bu rakamı Hazine’nin web sitesinde en az iki yıl daha "donmuş" bir biçimde göreceğiz...

Refah Adası’nın konutları gün sayıyor

ESKİ TBMM Lojmanları’nın bulunduğu alana yapılacak konutların projesi hazır. İnşaat ise henüz başlamadı. Mesa-Aktürk-Emlak Pazarlama’nın üstlendiği projede inşaata başlanabilmesi için, Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü’nden ruhsat alınması gerekiyor.

Yetkililer, ruhsat işlemlerinin bitmek üzere olduğu, çok yakında satış işlemlerine başlanacağı bilgisini verdi.

Haziran ayı başında başlayacak satışlar için, yüklenici grup bir Satış Ofisi hazırlıyor.

Üst gelir grubuna hitap edecek konutlar, proje üzerinden animasyonlu tanıtımlarla satılacak.
Yazının Devamını Oku