DÜNYADA ve Türkiye’de kadınlarda en sık görülen, ancak erken teşhis ile kurtulma oranı çok yüksek olan meme kanserine karşı Ege İş Kadınları Derneği de elini taşın altına koydu. EGİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Betül Elmasoğlu, tüm dünyada ekim ayında bu konuda bilinçlendirme atağına geçildiğini hatırlatarak, kendilerinin de bir tarama yapacağını duyurdu.
Bilinçlendirme ayı
İlk kez 1985 yılında Amerikan Kanser Derneği önderliğinde “Ekim ayı; meme kanseri bilinçlendirme ayı” (Breast Cancer Awareness Month) etkinlikleri başlatılmasının ardından, Türkiye’de de 2004 yılından bu yana yurt genelinde çok çeşitli etkinlikler yapıldığı biliniyor. Bu konuya en duyarlı olan bölgelerden biri olan Ege’de hem iş dünyasını, hem de kadınları temsil eden bir dernek örnek bir adım attı. Meme kanserinin kadınlarda en sık görülen kanser türü olmasına rağmen erken tanı konabilen ve tedavi ile düzelme şansı olan bir kanser türü olduğu gerçeğini göz önünde bulunduran EGİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Betül Elmasoğlu ve ekibi, “Erken tanı hayat kurtarır” diyerek kolları sıvadı.
İki dernek el ele
İzmir Meme Hastalıkları Derneği ile kol kola giren ve bu önemli projeyi hayata geçiren EGİKAD, önümüzdeki ekim ayı boyunca bir dizi etkinlik gerçekleştirecek. Projeleriyle ilgili bilgi veren Başkan Elmasoğlu, “Artık günümüzde gelişmiş onkoplastik cerrahi uygulamaları ile kişi kanser ameliyatından memesini kaybetmiş olarak değil, son derece estetik sonuçlarla kalkmaktadır. Bu amaçla henüz hastalık belirtileri oluşmadan vakaların erken dönemde yakalanabilmesi için tüm dünyada ve ülkemizde de meme kanseri tarama programları oluşturulmuştur. Ancak bu tarama programlarına katılımın sağlanabilmesi için gerekli olan tek şey kişilerin meme kanseri ve erken tanısı konusunda bilinçlenmesidir” diye konuştu.
Modern tıbbın dışında kalan ve şifa gereksinimlerini tamamlayan geleneksel, folklorik, doğal tıbbi bakım ve şifa uygulamalarını kapsayan “Tamamlayıcı Tıp” konusunu Dr. Doğu Yıldırım ile konuştuk.
Dr. Yıldırım’a göre, tamamlayıcı tıp 5’e ayrılıyor;
* Hipokrat’tan İbn-i Sina’ya, geleneksel Çin Tıbbı’ndan geleneksel Tibet Tıbbı’na kadar pek çok tıp çeşidini barındıran “Geleneksel Tıp”,
* Meditasyondan nefese, hipnozdan yogaya kadar pek çok uygulamayı kapsayan “Zihinsel Terapi Sistemleri”,
* Beslenme, bitkisel droglar, mineraller, doğal yağlar, prebiyotikler gibi doğal ürünlerin kullanımını öngören “Replasman Bazlı Terapiler”,
* Postur-Duruş bozukluklarının tespiti, bedenin nazik bir şekilde esnetilerek hareket sisteminin uygun anatomik duruşuna getirilmesi esasına dayanan “Manipülatif Yönetmeler”,
* Reiki, Akupunktur, Homeopati Akupresür, Biyoenerji, Çakra Terapisi, Refleksoloji gibi disiplinleri kapsayan “Enerji Terapileri”
Çocuk yoğun bakım üniteleri; hayatı tehdit altında olan 1 ay-18 yaş grubunun tedavi edildiği ünitelerdir. Ülkemizde çocuk yoğun bakım ünitelerinin kurulması 1990’lı yıllarda başladı. Bunlardan en önemlisi ise İzmir Tepecik’te.
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Yoğun Bakım Bilim Dalı Başkanı ve İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Yoğun Bakım Kliniği’nin Sorumlusu Doç. Dr. Ayşe Berna Anıl, ekibiyle birlikte sabırla, güler yüzle, pozitif enerjiyle günün 24 saati mucizeler yaratıyor. Anıl’a çocuk yoğun bakımını sorduk, şöyle özetledi:
Uzmana ihtiyaç var
“Yoğun bakım ihtiyacı olan çocukların kendilerine özgü çocuk yoğun bakım ünitelerinde ve özel eğitim almış çocuk yoğun bakım uzman hekimleri tarafından tedavi edilmesinin ölümleri ciddi şekilde azalttığı bilimsel araştırmalarla ortaya konulmuştur. Eğitimli insan gücü yetersizliği durumunda yoğun bakım en pahalı araç gereç varlığında bile yararsız, hatta zararlı olabilmekte. Ülkemizde 2014 verilerine göre yaklaşık olarak 23 milyon çocuk olup, 63 hastanede yaklaşık 600 çocuk yoğun bakım yatağı bulunmaktadır. Çocuk yoğun bakım uzmanı sayımız ise 2014 itibariyle 29’dur. Ülkemizde planlanan 1.138 çocuk yoğun bakım yatağında hizmetlerin haftada 7 gün, günde 24 saat güvenceye alınabilmesi için toplam 600 çocuk yoğun bakım yan dal uzmanına ihtiyaç var. Bu hedef gerçekleştiğinde uzman hekim sayısı gelişmiş ülkeler ile benzer duruma gelebilecek.”
-----------------------------------------------
Gözde mucize yaratan ekip
ÖZEL Tınaztepe Hastanesi Genel Cerrahi Uzanı Dr. Mehmet Deniz, hemoroid tedavisinin lazer teknolojisi ile sorun olmaktan çıktığını söyledi. Deniz, toplumumuzda hastaların ameliyat korkusu nedeni ile doktora geç başvurduğunu, birtakım tıbbi olmayan yöntemlerle kendi kendilerini tedavi etmeye çalıştıklarını, bu durumun ise hastalığın evresini ilerletmekten başka işe yaramadığını belirterek, konuyla ilgili şunları söyledi:
“Hemoroid yerleşim yerine göre iç ve dış olarak ikiye ayrılır ve hastalık dört evreden oluşur. Hastalığın erken döneminde sadece makatta az miktarda kanama, kaşıntı gibi yakınmalar varken, daha sonraki dönemlerde kanamaya, dışkılama sırasında makatta oluşan şişlikler eşlik eder ve hemoroid (basur) ilerledikçe bu şişlikler artık içeriye giremez hale gelir. Özellikle bu dönemlerde hemoroid memelerinin dışarı çıkmış olması nedeniyle makat devamlı ıslak hale gelir ve bu durum şiddetli ağrı dışında kaşıntıyı da dayanılmaz hale getirir. Bir de hemoroidin akut dönem özellikleri vardır. Hemoroidler memeleri aniden dışarıya çıkar, içeriye giremez ve şişer. İçleri kanla dolar. Bu dönemde makatta büyük, şişkin bir kitle oluşur ve bu safha çok ağrılıdır.”
Damarları yapıştırmak
Op. Dr. Mehmet Deniz, “Lazer tedavisi kabaca damarların tutkal ile yapıştırılarak kapatılması gibi adlandırılabilir” diyerek, tedavisini şöyle anlattı;
“Lazerle yapılan hemoroid tedavisi 5- 10 dakika gibi bir sürede gerçekleşiyor. İşlemden önce hastaya lokal anestezi uygulanır. Ardından lazer cihazının yüksek enerjisi ucundaki özel aparat sayesinde dairesel şekilde ve her alana eşit olarak iletilerek hemoroid yakılır. Lazer yönteminin hastalara sağladığı en büyük konfor iş gücü kaybının yaşanmaması ve ameliyat sonrası kabusa dönüşen ağrının olmaması. Klasik cerrahi yöntemden farklı olarak kesi yapılmadığı ve dikiş atılmadığı için hasta ağrı hissetmemekte ve günlük yaşamına hızla geri dönebilmektedir. Aynı zamanda lazerle yok edilen hemoroidin tekrar etme oranı klasik yönteme nazaran değişik çalışmalarda düşük bulunmuştur ve bizim deneyimimiz de bu yöndedir.”
Op. Dr. Mehmet Deniz, ayrıca lazer yöntemi ile makat bölgesinin diğer sık görülen fissür (çatlak, yırtık) ve fistül gibi rahatsızlıkları da başarı ile tedavi edebildiklerini belirtti.
Sıcakla savaş
Oxford University Press-USA geçtiğimiz haftalarda bir Türk editörün liderliğinde yazılan ve tüm dünyada ‘Bipolar Bozukluk’ ile uğraşan hekimlerle bilim adamlarının başucu kitabı olarak bulundurması gereken çok önemli bir eser yayınladı.
New York’taki North Shore Üniversitesi’nden Psikiyatri ve Moleküler Tıp Profesörü Christoph U. Correll’in “bilim şaheseri” diye övdüğü eser benzerlerinden de ayrılıyor. Duygudurum Vakfı (DUVAK) tarafından Ekim 2012’de Kapadokya’da gerçekleştirilen Bipolar Bozukluk Liderler Zirvesi’nde planlanan eserle ilgili bilgi veren Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve Duygudurum Vakfı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, dünyada ilk olarak 2 bin yıl önce Kapadokya’da Aretaeus isimli bir tıp hekimi tarafından tanımlanan bipolar bozukluğun 1900’lü yıllardan itibaren tanınıp anlaşılmaya başladığını aktardı. Prof. Dr. Ayşegül Yıldız, “Dolayısıyla bu özel hastalığa ait ülkemiz topraklarında bulunan 2000 yıllık tarih yaygın olarak bilinmemektedir. İlk tanımlandığı topraklarda 2000 yıl sonra üretimi planlanan ‘The Bipolar Book’ bu hastalığın ülkemiz topraklarında başlayan tarihçesini de kapsamlı olarak anlatmakta” dedi.
Yazım dili İngilizce
Yıldız, “The Bipolar Book, moleküler hücresel mekanizmalardan beyin görüntülemeye; klinik araştırmalar ve hedefe yönelik tedavi stratejilerinden genetik mekanizmalara; gebelik ve lohusalıktan çocukluk ergenlik ve yaşlılığa; alternatif tedavilerden elektriksel ve cerrahi yöntemlere kadar bipolar bozukluk ile ilgili tüm alanları bilimsel verileri kliniğe taşıyan bir anlatımla ele almakta. North Shore Üniversitesi’nden Prof. Dr. Christoph U. Correll’in belirttiği üzere bu hastalık için dünyaya rehberlik edecek bir başyapıt olarak kabul edilmektedir. Kitabın yazım dili İngilizce olup, Oxford University Press’in Amerika ofisinde baskıya hazırlanmış ve Amerika Birleşik Devletleri’nden dünyaya dağıtıma girmiştir” diye konuştu
CTG’ye başarı ödülü
TÜRKİYE Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) öncülüğünde, TEPAV ve AllWorld Network işbirliğinde yapılan Türkiye’nin en hızlı büyüyen şirketleri arasına CTG Ağız Diş Sağlığı Merkezi İzmir’den girdi. CTG’nin kurucuları Doç. Gülay Vural ve Diş Hekimi Mehmet Sönmez, gelen başarının tesadüf olmadığını, bu başarıyı daha yukarı çekmek için çaba harcayacaklarını belirterek, “İzmir’e böyle güzel bir ödül getirdiğimiz için mutluyuz” dediler.
1983 yılında mide ülseri oluşumunda H Pylori isimli bakterinin rol oynadığı anlaşıldığından beri cerrahi müdahale yerini antibiyotik tedavisine bıraktı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Aktuğlu, yapılan araştırmalarda P Acnes isimli bakterinin ostoartrit (eklem kireçlenmesi) oluşumunda benzer rolü oynayabileceği konusunda ciddi deliller ortaya koyduğunu söyledi. Çalışmaların heyecan verici olduğunu belirten Aktuğlu,
“Dünya nüfusunun yüzde 50’sinde mide ülseri yapan bakteriler vardır. Ortaya çıkan bakteriler omuz eklemi kireçlenmelerinde enfeksiyonlara neden olarak kireçlenmeyi tetikleyebilmektedir” dedi.
Hastalığa neden olan maddelerin tespit edilmesinin ardından özel bir antibiyotik tedaviyle ortaya çıkan enfeksiyonun durdurulabileceğini dile getiren Aktuğlu, bu yöntemin ileride eklem protezi uygulaması riskini ortadan kaldıracağını ve diğer eklem kireçlenmelerinde de kullanılabilirliğinin Amerika ve İngiltere’de araştırma aşamasında olduğunu söyledi.
40 yaşından sonra her yıl mammografi
Kadınlar dikkat
İZMİR Halk Sağlığı Müdürü Uzm. Dr. Bediha Türkyılmaz, fiziksel hareketliliğin gelişmesi için önemli bir proje geliştirdi. Asansör kullanmayarak sağlıklı yaşam için ilk adımın atılabileceğini belirten Türkyılmaz, “Asansörü bırak, sağlığına bak. Asansörü kaçır, sağlığını yakala” mesajları verdi.
Hareketsizlik sakıncalı
Teknolojik imkanların artması, televizyonun hayatımızda fazla yer tutması, sokak oyunlarının kaybolmaya yüz tutması gibi pek çok etkenle beraber yaşam tarzının giderek bireyleri hareketsizliğe ittiğini ve bunun da çok sağlıksız bir durum olduğunu vurgulayan İzmir Halk Sağlığı Müdürü Uzm. Dr. Bediha Türkyılmaz, asansörlerin 4 kat ve üstü için kullanılabildiğini, ancak çoğu kişinin birinci ve ikinci katlara bile asansörle çıktığını belirtti. Kalp hastalarının, yaşlıların, gebelerin merdiven çıkmasının problem olması halinde asansör kullanmasının şart hale geldiğini hatırlatan Türkyılmaz, “Ancak gencecik insanların bir-iki kat için asansöre bindiğini görüyoruz. Birkaç kat tırmanmakla da önemli bir kalori harcanabildiğini göz önünde tutmak gerekiyor. Bizler asansörlere obezite ile ilgili figürler içeren bilgilendirmeler koyarak insanlara merdiven çıkmayı özendirmek istiyoruz” dedi.
Merdivenleri çıkalım
HAVALAR son haftalarda iyice ısındı. Mevsim normallerinin üzerine çıktı, nem oranı yükseldi. Bu dönemlerde herkesin kendini koruması gerektiğini belirten Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gürkan Ersoy, sıcak çarpmasında yaşlılar, çocuklar, hamile kadınlar, kalp, böbrek ve şeker hastaları, nöbet tutan askerler, fırında, kazan dairesinde çalışanlar, sporcular, trafik polislerinin risk altında olduğunu söyledi. Doç. Dr. Ersoy, sıcak çarpmasında kişinin vücut ısısını kontrol edemez hale geldiğini, yorgunluk, bitkinlik hali, basit yanıklardan beyin kanaması ve ölüme kadar gidebilen tablo olabileceğini vurguladı.
Doç. Dr. Gürkan Ersoy, sıcak çarpmasından korunmak ve etkilenen kişiye uygulanacak yöntemleri şu şekilde özetledi:
SICAK ÇARPMASINDAN KORUNMA
Tıpta en etkin ve en ucuz tedavi ve korunmadır. Bu nedenle öncelikle sayacağımız şu koruyucu başlıklara dikkat etmemiz gerekir.
• Güneş ışıklarının en dik geldiği, saat 11:00-17:00 saatleri arasında mecbur kalmadıkça sokağa çıkmayalım, denize, havuza girmeyelim.
• Bu saatlerde sokağa çıkacaksak, açık renkli, hafif elbiseler giyelim, güneş gözlüğü takalım, şemsiye kullanalım.