Kalça protezi sonrası hastaların yaşam kalitesindeki değişime değinen Özel Tınaztepe Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dinedurga, “Hastanın hareketlerini engelleyen ve ağrı sebebi olan sorunun ortadan kaldırılması, yaşam kalitesinde önemli derecede iyileşmeye yol açar. Öne eğilme, merdiven inip çıkma, yürüme mesafesinde belirgin düzelme, giyinme, ayakkabı-çorap giyip çıkarabilme gibi günlük yaşamda aslında çokça yapılan ama hastalık sebebiyle yapamaz hale geldikleri aktiviteyi yapabilir hale gelirler” dedi.
Kilo verilmeli
Ameliyat öncesinde cerrahi, ameliyat sonrası iyileşme açısından hastaların makul düzeyde kilo vermeleri gerektiğini savunan Dinedurga, “Çürük diş, idrar yolu enfeksiyonu gibi enfeksiyon kaynağı olabilecek odakları tedavi edilmeli. Hastane ve hekim seçimi için özenli ve araştırıcı olmalı” dedi.
DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
* Genç yaşta uygulanmaz.
Kalça eklem harabiyeti erken yaşta olmuşsa ve ağrı ve hareket kısıtlılığı yaşam kalitesini bozuyorsa, her yaşta uygulanabilir.
Ekim ile Nisan ayları arasında görülmekle birlikte en yoğun olarak Kasım-Mart adası yaşanır.Söz konusu aylarda mevsimsel grip o toplumda yaşayanların yüzde 5 ile yüzde 15’inde hastalığa neden olabilmektedir” diyen Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Çağrı Büke, şunları söyledi;
“Mevsimsel gribe neden olan birden fazla influenza virüsü bulunmaktadır. Şu an mevsimsel gripli olguların yüzde 60-70’i A H1N1 virüsüdür. Bu virüs 2009 yılında önce Meksika’da domuzdan bir insana, daha sonra insanlardan insanlara bulaşarak salgına neden olan virüstür. O nedenle adına domuz gribi denmişse de artık domuz gribi değil, bir mevsimsel grip etkenidir. O tarihten beri yani mevsimsel olarak her yıl toplumun yüzde 5-15’inde grip hastalığına neden olabilen bir virüs olarak yerini almıştır. Geçen senelerde mevsimsel grip yüzde 60-70 oranında A H3N2 ve influenza B virüsü ile ortaya çıkarken, bu sene influenza A H1N1 daha ön plandadır.
Zatürreye dikkat
Mevsimsel gripte genellikle 38.50 ve üzerinde ateş, boğaz ağrısı, baş ağrısı ve kas-eklem ağrısı yakınmaları mevcuttur. İnfluenza A H1N1’e bağlı gripte ise biraz daha farklı olarak karın ağrısı, bulantı ve ishal gibi yakınmalar da görülebilir. Bu olguların yüzde 25’inde ortaya çıkabilen bir durumdur. Yine diğerlerinden farklı olarak akciğerlerde enfeksiyon oluşturmaya biraz daha yatkındır.
Risk grubundaki kişilerde grip alt solunum yollarına ilerleyerek pnömoni (zatürre) gelişimine neden olabilmektedir. Bu açıdan sağlıklı, ama 65 yaş üzerindeki herkes ile risk grubu yakından takip edilmelidirler. Zira gribe bağlı ölüm sebebinin en belli başlı nedenini bu kişilerde pnömoni oluşturmaktadır. Her yıl mevsimsel grip dönemi başlamadan bu kişilerin grip aşılarını yaptırmaları kuvvetle önerilmektedir.”
Kırmızı sulu döküntü
Hastalığın belirtilerini yüksek ateş, el ve ayaklarda önce kırmızı, sonra içi su dolu döküntüler ve ağız içinde aft benzeri yaralar olarak ortaya koyan Pehlivan, “Sıklıkla yazın veya sonbaharın ilk aylarında görülür.
Hastalığa Coxsackie virüsler neden olur. El ve ayaklardaki döküntüler genellikle 5-7 gün içerisinde kendiliğinden iyileşir. Özellikle küçük çocuklar ağızlarındaki ağrılı yaralar nedeni ile su içmekte zorlanabilir ve vücutta sıvı kaybı oluşabilir. Her ne kadar adı el-ayak-ağız hastalığı da olsa, her zaman tüm bu alanlarda döküntü görülmeyebilir. Sadece ağız yaraları veya sadece deride döküntüler şeklinde gelişebilir. Nadiren tüm vücudu tutar. Hastalık sonrası çok nadiren beyin zarı iltihabı (menenjit) oluşabilir. Ateş, baş ağrısı, boyun tutulması veya sırt ağrısına neden olur. Çok daha nadir olarak beyin iltihabı (ensefalit) oluşabilir. Çoğunlukla çocuklarda 4 hafta içinde el ve ayak tırnaklarında düşme görülür. Bu durum geçicidir ve tırnaklar tıbbi tedavi gerekmeden tekrar büyürler” dedi.
Hasta izole edilmeli
Hastalığın kuluçka süresi ortalama 3-6 gün olduğunu belirten Pehlivan, öksürme, hapşırma, yakın temas sonucu virüsün bulaşabileceğini ifade etti. Hastalığın bulaşıcılığının çok yüksek olduğunu ve hasta kişilerin belirtiler ortadan kalkana kadar izole edilmesinin faydalı olduğunu vurguladı.
Şikayetler artıyor
Toplumda gıda intoleransı sıklığının yüzde 50 arttığı görülmekte. Endişe verici bu durumun sorumlusu bağırsak bariyerinin bozulması. Günümüzde her 5 kişiden biri gıda intoleransından şikayet ediyor.
Bağırsakların görevinin hem dışarıdan aldığımız besinlerdeki faydalı maddeleri emerek vücuda kazandırmak, hem de zararlı maddeleri uzaklaştırmak olduğunu belirten Dr. Algan, “Bu fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için sağlıklı bir flora gerekir. Bağırsak mukozası vücudun en büyük ve en dinamik immünolojik ortamıdır. Vücuttaki immun sistemin yüzde 70’e yakını bağırsaklar tarafından sağlanmaktadır. Günümüzde kullanılan gıda katkı maddeleri, ilaçlar, stres, toksinler, enfeksiyonlar, kimyasallar, metaller bu florayı bozarak geçirgenliğin de bozulmasına yol açar, bağışıklık sisteminin de etkilenmesi ile aşırı geçirgen bağırsak sendromundan, otoimmun hastalıklar ve kansere varan birçok hastalığın oluşumuna zemin hazırlar” dedi.
Gıda duyarlılığı önemli
Gıda duyarlılığına da değinen Dr. Algan, şunları söyledi:
Milli Piyango İdaresi geçtiğimiz günlerde 31 Aralık 2015 yılbaşı özel çekilişinde büyük ikramiye olarak 55 milyon TL verileceğini açıkladı. İşte bu ikramiye ile ilgili Özel Tınaztepe Hastanesi Kardiyoloji Kliniği doktorlarından Uzman Dr. Efe Erdem, aşırı heyecanla da ilgili vatandaşları uyardı ve şunları söyledi:
Şok ve aşırı stres
“Tabii ki güzel ülkemizde yaşayan vatandaşlarımızın birçoğu şimdiden maddi imkanları yettiği doğrultuda alabildiği kadar milli piyango biletini büyük umutlarla almaya başladı. Çoğu için umutlar bir sonraki seneye kalacak, ama şanslı olan bir ya da birkaç kişi için hayatlarındaki dönüm noktası. Gerçekten büyük bir duygu yoğunluğu, şok ve stres... Biz kalp hekimlerinin hastalarımıza sürekli öğütlediği ve kendimizin de sürekli uymaya çalıştığımız altın öğütlerden biri stresten ve aşırı heyecandan uzak durulması gerektiğidir. Şimdi düşünün biletine 55 milyon TL isabet etmiş birini ve onun yaşadığı bu heyecanı.
Panik atağa dikkat
Ani olarak yaşanan heyecan dalgaları panik atağı tetikleyebilir ve bu da beraberinde kalp krizini getirebilir. Halihazırda kalp hastalığı tanısı olanlar bir yana, önceden bilinen hastalığı olmayanlarda dahi ani ve aşırı heyecan kalpte ritm bozukluklarını ve ciddi kalp damarı spazmlarını tetikleyebilir. Bu da hayatı tehdit edecek kadar vahim sonuçlar doğurabilir. Bu tip durumlardaki kişilerde nefes darlığı, çarpıntı, halsizlik ve bayılma gibi belirtilerin yanında tipik kalp krizi bulgusu olan sırta, çeneye veya sol kola yayılım gösteren baskılayıcı-yanıcı vasıfta göğüs ağrıları aniden ortaya çıkabilir. Ani heyecanlanma sonrası bu gibi belirtiler varsa dikkatli olunmalı ve mümkün olan en kısa zaman içinde profesyonel sağlık hizmeti veren bir yere başvurulmalıdır.”
--------------
Tiroit nodüllerinde karamsarlığa kapılmayın
Kontrolsüz hücre çoğalmasına neden olan, belirli bir gendeki hatadan kaynaklanan kansere karşı alınabilecek önlemleri Özel Ege Onkoloji Tıp Merkezi’nden Dr. İlker Karadoğan’la konuştuk. Kanserin birçok sebebi olduğunu belirten Dr. Karadoğan, “Bazı kişiler ebeveynlerinden miras aldıkları hatalı genler nedeniyle kansere yakalanabilirler. Ancak gen yapısının sonradan değişimine bağlı da kanser ortaya çıkabilir. Aslında 3’te 1 oranında bunu önlemek mümkün. Kişilerin yaşam tarzları ile ilgili seçimlerindeki değişiklikler, kansere yakalanma riskini azaltabilir ya da önleyebilir” dedi.
ÖNCE SİGARAYI KIRIN
Kanseri önlemek için hayatımızdan çıkarılacak ilk şeyin sigara olduğunu vurgulayan Dr. Karadoğan, önerilerini şu şekilde sürdürdü:
“Sigarayı bırakmak veya kullanmamak kanser riskini önemli ölçüde azaltmaktadır. Günde 2 paket sigara içenlerde hiç içmeyenlere oranla akciğer kanseri riski 10 kat fazladır. Ayrıca, başka kanser türüne yakalanma riski de daha fazla. Spor yapmak ve doğru beslenmek kanseri önlemede büyük rol oynamaktadır. Amerikan Kanser Derneği kanseri önlemek için yiyeceklerdeki yağ miktarının azaltılmasını, kilo alımından, tuz ve nitritlerle konserve edilmiş işlenmiş besinlerden ve alkolden uzak durulmasını, posalı yiyeceklerin daha çok tercih edilmesini, A ve C vitaminli besinlerden bol tüketilmesini tavsiye ediyor.”
KORUNMAK ÇOK ÖNEMLİ
Sonbaharla birlikte yaz gelene kadar muhakkak herkese bir defa uğrayan, istenmeyen misafir. Önlemleri var, fakat tartışmaya da açık. Sorularımızın yanıtlarını işin uzmanından aldık. İzmir Büyükşehir Belediyesi Eşrefpaşa Hastanesi Çocuk Hastalıkları Doktoru Ebru Akar, çocuklarda grip önlemi üzerine değerlendirmeler yaptı.
Kış geldi, grip salgını da hafiften hissediliyor. Anne ve babaların grip aşısı ile ilgili sorularıyla sık sık karşılaştığını belirten Dr. Akar, ekim ve mayıs aylarında sahneye çıkan gribe karşı çocuklara aşı yapılıp yapılmayacağı konusunda, “Çocuğunuzun bu sezon grip geçirme riskini azaltmak ya da hafif geçirmesini istiyorsanız elbette yaptırabilirsiniz. ABD’de 6 aydan 18 yaşa kadar tüm çocuklara grip aşısı her yıl yapılmaktadır. Ülkemizde ise zorunlu bir aşı değildir. Grip aşısı 6 ay-18 yaş arası bütün çocuklara önerilebilir. Ancak grip özellikle 5 yaş altındaki çocuklarda zatürre başta olmak üzere pek çok ciddi hastalığa yol açabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü özellikle 5 yaş altının aşılanmasını öneriyor” dedi.
HER YIL YAPILMALI
“Geçen sene çocuğuma grip aşısı yaptırdım yine de defalarca soğuk algınlığı geçirdi, yoksa aşı korumuyor mu?” sorularıyla da karşılaştıklarını aktaran Dr. Akar, şunları söyledi:
“Grip aşısı, soğuk algınlığına göre çok daha şiddetli etkileri olan virüse karşı korur sadece. Soğuk algınlığına yol açan virüslere karşı korumaz. Grip aşısı ‘influenza’ virüsü şekil değiştirdiği için her yıl yapılır. Grip salgınlarının en çok görüldüğü ay aralık olduğu için ve bir an önce bağışıklık kazanabilmek için ekim ayından başlayarak kasım ortalarına kadar aşı yaptırmak idealdir. Aşının koruyuculuğu 6 ay-1 yıl arasında sürer. 8 yaş altında ve ilk kez aşı olacak çocuklara 1 ay ara ile 2 doz yapılmalıdır. 8 yaş üzerindekiler tek doz yeterlidir.”
----
Prof. Dr. Biberoğlu’nun anlatımına göre insan ömrü 29 yıl artmış. Sterilizasyon, erişkin aşılaması ve antibiyotiklerin bunda son derece önemli bir payı var, çünkü enfeksiyon tedavisinde kullanılan en önemli silah antibiyotik. Antibiyotikler yoğun emek ve ciddi masraf ile elde edinilen bir tedavi edici silah olarak düşünülmeli.
Antibiyotiklerin en sık kullanılan ilaçlar listesinde lider konumda olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Biberoğlu, hastane ilaç giderlerinin yüzde 30-50’sinin antibiyotikler olduğunu belirtiyor. Biberoğlu, bilinçsiz kullanımda etkisinin azalmasına dair şunları aktarıyor:
NEDENLER ARAŞTIRILMALI
“Bakteriler, kendisini yok edecek olan antibiyotiklere karşı; genetik değişiklikler ve ürettikleri çeşitli enzimler yolu ile etkilerinden korunabilmekte, dirençlerini diğer bakterilere aktarabilmektedirler. Antibiyotik kullanımının en sık gerekçesi hastada yüksek ateş olmasıdır. Ancak bu durum tek başına antibiyotik tedavisi için gerekçe olmamalıdır. Ateş enfeksiyon dışı birçok nedenle de oluşabilmektedir bu nedenle öncelikle altta yatan neden araştırılmalıdır. Enfeksiyon dışı ateş nedenleri olarak, bağ dokusu hastalıkları, çeşitli kanser türleri, ilaç reaksiyonları başta olmak üzere pulmoner emboli dahil bir çok neden sorumlu olabilmektedir. Bu amaçla hastanın detaylı öyküsü, fizik muayenesi ve oluşturulan ön tanılar doğrultusunda yapılacak laboratuvar verilerinin sentezlenmesi önemlidir. Hastanın ateşinin dışında ek bulgu ve ipucunun olmadığı, ateşin 3 haftadan uzun sürdüğü klinik tablo ‘nedeni bilinmeyen ateş’ olarak tanımlanır ve antibiyotik başlanmadan, enfeksiyon ve enfeksiyon dışı nedenlerin irdelenmesi gerektiği mesajını verir. Antibiyotik başlanmadan, klinik verilere göre kan kültürleri ve odağa yönelik sistem kültürleri ve gerekirse radyolojik değerlendirme yapılmalıdır.”
Prof. Dr. Biberoğlu’na göre, antibiyotik tedavisinin uygun kullanımı konusundan ödün verilmemeli. Bu konuda sürekli eğitim ve yasal önlemler gerekli.