Obezite, fazla kilo ve vücut yağının birikmesi sonucu ortaya çıkan, her yaştan bireyi etkileyen ve ülkemizde de artış gösteren ciddi bir halk sağlığı sorunu. Vücudumuza olan etkileri arasında en iyi bilineni kardiyovasküler ve metabolik sisteme olan etkileri. Obezite, vücudumuzdaki damarları ve hormonları olumsuz yönde etkileyerek diyabet ve hipertansiyon gibi kronik hastalıklara neden olur. Son yıllarda obezite ile göz hastalıkları arasındaki ilişki de yapılan çalışmalarla araştırılmış bulunuyor. Göz sağlığı da diğer organlarımız gibi kan damar hastalıkları ve vücudumuzun genel sağlık durumundan etkileniyor.
OBEZİTE VE KATARAKT
Yapılan uzun süreli araştırmalarla obezitenin katarakt gelişiminde etkili olduğu saptanmış. Obez kişilerde yağ dokulardan salgılanan leptin hormonunun vücuttaki oksidatif stres seviyesini artırarak katarakt oluşumunu hızlandırdığı düşünülüyor. Ayrıca obez kişilerde artan iltihap süreçleri, obeziteye bağlı diyabet gibi damar hasarına sebep olan hastalıklar sonucunda doğal merceğin beslenemediği ve atık maddelerden temizlenemediği görüşü de mevcut. Tüm bunlar obez kişilerde diğer sağlıklı bireylere göre daha hızlı katarakt oluşumuna sebep oluyor.
OBEZİTE VE GLOKOM
Obezitenin göz içi basıncını artırdığı çalışmalarla gösterilmiş olmakla birlikte glokom gelişimiyle doğrudan ilişkisi olduğu gösterilememiş. Ancak glokomun en önemli risk faktörü oküler hipertansiyon, yani yüksek göz tansiyonu, obez hastalarda daha sık olduğundan obezitenin dolaylı glokom risk faktörü olduğu söylenebilir. Obez kişilerde göz içi basıncı artışının sebepleri farklı birkaç mekanizma ile açıklanmaya çalışılmış. Bunlardan birincisi artan göz çevresi yağ dokusunun göze bası yapması ve göz içi basıncını artırması. İkincisi ise tıpkı diyabet ve hipertansiyon hastalarında olduğu gibi damarsal patolojiler. Obezitenin etki ettiği üçüncü mekanizma ise inflamasyon. Artan inflamasyon, yani iltihap, görme sinirinde ve trabeküler ağda neden olduğu oksidatif strese bağlı olarak dokuların kendini atık maddelerden temizlemesinde yetersizlik ve dokuların beslenme bozukluklarına karşı daha hassas olması durumlarını geliştirir.
OBEZİTE VE SARI NOKTA
Özellikle 70 yaşından sonra kalp yetmezliği sıklığı belirgin olarak artar. 40-59 yaş grubunda yüzde 2, 60-69 yaş grubunda yüzde 5, 70 yaşın üzerindekilerde yüzde 10 dolaylarındadır. Daha genç yaş grubu erkeklerde daha sık rastlanırken, yaşlılarda erkeklerle kadınların oranı eşitlenir ve hatta 80 yaşından sonra kadınlarda daha sık görülür. Kalp yetmezliğinin nedenlerinden bahsedecek olursak...
NASIL ANLAŞILIR?
En sık rastlanan nedeni koroner arter hastalığı olup, bunu sistemik hipertansiyon, kalp kası ile kalp-kapak hastalıkları izler. Yaşlılarda sistemik hipertansiyon gençlere göre kalp yetmezliği etiyolojisinde daha sık yer alır. Kalp yetersizliğinin klasik fizik muayene bulguları arasında nabız ve solunum sayısında artış, boyundaki ven basıncında artış, ödem, akciğerlerde hışıltılı, derinin birbirine sürtülmesine benzer sesler (ki çoğu kez muayene eden doktorun dinleme cihazıyla duyduğu tipik bulgulardandır), yine hekimin fizik muayenede saptadığı bulgular hastalık hikayesi kadar önemlidir. Ayrıca karaciğer boyutlarının artışı, kalp sesleri ve kapakların çıkardığı sesler, tipik bulgulardır. Bu bulguların kalp radyolojık grafisi, elektrokardiyografi ve eko başta olmak üzere ek tetkiklerle desteklenerek kolayca tanı konulması önemlidir.
Günlük pratikte kalp yetmezliği tanısında karşılaşılan sorunlar yaşlılarda daha belirgindir. Bunun başlıca nedenleri, yaşlılarda unutkanlık nedeniyle semptomlar doğru tanımlanamayabilir ya da zihinsel konsantrasyon bozukluğu nedeniyle tanı konmada güçlükler yaşanabilir. Bu nedenle dikkatli olmak gerekir. Örneğin, çoğu yaşlı hasta koltukta dik oturarak uyur ve bu yaşlılık için yakınları tarafından olağan bir davranış şekli olarak yorumlanıp gerçekte nedeni olan kalp yetmezliğinin en önemli bulgusu atlanabilir. Diğer bir bulgu, sürekli oturan yaşlılarda toplardamar duvarının gevşekliği nedeniyle ayak bileği ödemine gençlere kıyasla daha sık rastlanır. Kalp yetersizliği ile ayırıcı tanıda özellikle bu bacak toplardamar yetmezliği bulgusu tanı karışıklığına neden olabilir. Hastanın demans gibi bilişsel fonksiyonlarını kısıtlayan nöro-psikolojik hastalıklarının olması, tipik şikayetlerin fark edilmesini önleyebilir. Bu nedenle aralıklarla kalp muayenelerinin özellikle bu gruba yapılması hayati önem taşır.
TEDAVİ ŞEKLİ NEDİR?
Kalp yetersizliği tedavisine gelince... Temel amacı mortalite (ölüm) ve morbidite (hastalık ve hastalığa bağlı şikayetlerin) hızlarının azaltılmasıdır. Bunun yanı sıra bulguları ortadan kaldırmak ya da en azından hafifletmek, yaşam kalitesini yükseltmek, akut kötüleşmeleri ve dolayısıyla hastaneye yatışları azaltmak da çok önemlidir. Tedavi prensipleri gençler gibi ancak yaşlı hastalarda hedef dozlara ulaşmanın genellikle mümkün olmadığı da dikkate alınmalı, daha düşük dozlarla yetinilmelidir. Dünyada artık tüm hastalıklarda olduğu gibi yaşlılarda da tedavi ‘bireyselleştirilmeli’dir. Kalp yetmezliğine yönelik farmakolojik reçetenin titizlikle uygulanması (hasta yakını, bakım veren profesyonel ve veya bakıcıların yakından takibini gerektirir), tedavinin esasıdır.
Yeni yıl gelsin daha fit bir vücut için spora başlayacağım, yediklerime içtiklerime dikkat edeceğim, sigarayı bırakacağım, cildime ve kendime özen göstereceğim vs.. Yeni yıl sadece bir takvim değişikliği olarak değil, gerçek bir dönüşümle adım atmayı düşünenler için bir fırsattır. Aynı zamanda içsel bir değişim ve gelişim fırsatıdır. Kendimize yeni bir şans tanıma, geçmişte yapılan hatalardan ders çıkarma ve geleceğe daha olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmanın zamanıdır. Belki geçtiğimiz yılın zorluklarından dolayı yıpranmış olabiliriz, ancak yeni bir yıl, taze bir umut ve enerji kaynağıdır. “Geçmişte neleri başaramadım? Ne gibi hatalar yaptım? Kendimde görmek istediğim değişim nedir?” Bu sorular, bizi daha iyi bir geleceğe taşıyacak olan anahtarlar olabilir.
Yeni bir ben olmak, sadece dış görünüşte değil, aynı zamanda iç dünyamızda da gerçekleşmelidir. Daha anlayışlı, sabırlı, sevgi dolu, olumlu ve kendine güvenen bir birey olma yolunda adımlar atmak, yeni yılın bize sunduğu büyük bir lütuftur.
Zamanımız güzel, şık, bakımlı ve fit olmanın önem kazandığı bir dönem ve tıptaki yenilikler moda dünyasının bize sundukları, kozmetik ürünlerinin çekiciliği, çeşitliliği ve tüm bunlara sahip olmak için sağlıklı bir vücut. Yediklerimizin, içtiklerimizin ilacımız olması gerektiğini artık gencinden yaşlısına bilmeyenimiz yok. Yüz ve vücut bakımınız için tıbbın size sunduğu cilt bakımları, hyalüronikasid, kolajen, vitamin, mineral, aminoasid tedavileri. Kırışıklıklarınız için botoks, mezolift, selülitleriniz, karın, bel ve basenlerdeki fazlalıklarınız için Mezoterapi ve Lipoliz tedavileri sizin YENİ BİR BEN için vereceğiniz kararları bekliyor.
DAHA BAKIMLI VE GENÇ
Yapılan uygulamalarda benim altın standartım her zaman doğal görüntüden yana olmuştur. Aşırıya kaçmadan yapılan işlemler güzelleşeyim derken sizi daha kötü göstermemeli. Yılların yaşanmışlıklarını ve yüzümüzdeki etkilerini silmek, tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Fakat yapılan işlemlerle bu olumsuz etkileri azaltmak, daha bakımlı, daha genç, güzel, doğal görünmek mümkündür ve elbetteki her kadın ve erkeğin buna hakkı vardır. Yaşam süresinin uzaması, aktif çalışma ve sosyal hayatın devam etmesi, 60’lı yaşların artık ileri orta yaş kabul edilmesi, günümüzde genç, güzel, bakımlı görünmenin önem kazanması, kadın, erkek herkesin kendine daha çok dikkat etmesini gerektiren bir dönemi yaşamaktayız.
Yeni yıla yepyeni bir insan olarak girmek ve bu sene hedeflerini başarmak isteyenlere İzmir Tınaztepe Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Egemen Vardarlı, beynimizi nasıl koruyabileceğimizi anlattı.
Günümüzde beyin sağlığımızı en fazla tehdit eden düşman Alzheimer hastalığıdır. Genellikle 65 yaş ve üzerinde başlayan bu hastalık, 80-85 yaş grubundaki bireylerin yaklaşık uüzde 40’ını etkilemektedir. Henüz tedavisi bulunmayan bu hastalık kişi ve bakım veren ailelerinin yaşam kalitesini şiddetli şekilde bozmaktadır. Hastalığa yakalandıktan sonra yapılacaklar sınırlı şekilde yarar sağlamaktadır. Nörolog, fizyoterapist, psikiyatrist, bazen diyetisyen tedavi ekibinde yer almakta ve zorlu bir mücadeleye girmektedir. Peki bu hastalığa yakalanma olasılığımız azaltabilir miyiz? Cevap; evet riskimizi azaltmak için yapabileceklerimiz var.
* Sigarayı bırakmak. Alkolden kaçınmak. Her sigara içen demans mı oluyor? Tabii ki olmuyor fakat içilen sigara riskini yüzde 30-50 oranında artırdığı düşünülmektedir. İçilen sigara miktarının artması demansa yakalanma ihtimalini artırır.
* Yoğun alkol kullanımı da tek başına demans sebebi olmaktadır. Alkol bağımlılığı tedavisi zordur fakat mümkündür.
* Yüksek tansiyondan korunmak, varsa uygun şekilde tedavi almak. Özellikle orta yaşlardaki hipertansiyonun varlığı ileri yaşlarda demans gelişmesi için çok önemli bir risk faktörüdür. Sistolik tansiyonun 130 ve altında olmasına dikkat etmemiz gerekir.
* Fiziksel aktivite kaygınızı azaltır, uyku kalitenizi artırır, damar sağlığınızı korur. Özellikle orta yaşlarda düzenli egzersiz yapıyor olmak daha da koruyucu olmaktadır. Bu sayede demans riskiniz yaklaşık yüzde 30 oranında azaltabilirsiniz.
“Geldik aralık ayının sonuna. Sizden yeni seneyi beslenme ve spor adına değerlendirmenizi istiyorum. Bu sene sağlıklı beslenme adına neler yaptınız onları düşünün ve bir özdeğerlendirme yapın kendinize. Spora başladınız mı? Değişik bir spor denediniz mi? Zayıfladınız mı? Tatlı bağımlılığınız vardı belki de. Onu bıraktınız mı? Ya da bunlar için adımlar attınız mı? Belki de bu sene kendiniz için hiç bir şey yapamadınız. Oturun ve kendinize vakit ayırıp bunları düşünün. Zayıflayacağım demek yerine belki de her gün kendim için beslenmem adına ufak değişiklikler yapacağım. Her öğün paketli ürün tüketiyorsam 1 öğüne düşmek gibi. Ya da hiç spor yqapmıyorsam haftada 1 gün yapmak gibi. Hiç spor yapmıyorken her gün spor yapmayı hedeflemek ilk adımda çok doğru olmayabilir. Ve her başardığınız hedef için atacağınız bir tik işareti bile sizi bambaşka yerlere götürecek ve kendinize olan güveniniz yerine gelecektir.
YILBAŞI GECESİ BESLENME
Geldik en kritik noktaya. Yılbaşı gecesi beslenme nasıl olmalı? Öncelikle sağlıklı beslenme sağlıklı yaşam bir bütün. Doğum günü, yılbaşı, yıl dönümleri gibi özel günlerin olması kutlamalar sosyal hayatın bir parçası olduğu gibi sağlıklı yaşam içinde gerekli. Çünkü sağlıklı bir insan sadece fizyolojik değil psikolojik ve sosyal anlamda da iyi hissetmektir. Bu yüzden sosyal hayatınızdan kopmadan kendinize yiyecekleri dert edip diyet kültürü etkisi altında ilerlemek yerine anın tadını çıkartacağınız yemeğin sadece aracı olduğunu düşündüğünüz bir süreç yürütün kendinize. Yemek pişman olacağınız bir eylem değil. Aksine ertesi gününe dengeleme için detoks yapmanıza da gerek yok. Sadece açlık tokluk hislerinize dikkat ederek zaten senede 1 defa olan bu günün tadını çıkartın. Keyfinize bakın ve sofrada oturmayın bol bol hareket edin .
Öncelikle; * Lütfen gecenin keyfini çıkartın. Gecenin keyfi illa çok yemek yemekle çıkmaz. Her ne yapacaksanız sosyalleşmek en güzeli. * Yavaş yiyin. * Yoğurtlu mezeler, salatalar en güzel mezeler. Kızartma türevlerinden uzak durun. * Çorba ile başlamak doygunluğunuzu artıracaktır. Kremasız tercih edin. * Tatlı eğer çok arzuluyorsanız ve kronik bir hastalık yok ise tabiki tüketilebilir. Yemekten sonraya bırakın ama.
Evde kutlayacaksanız menüyü erkenden belirleyin; alışverişinizi tok karnına yapın. Dışarı da kutlayacaksanız karnınız şişecek konforsuz hissdeceğiniz kıyafetlerden kaçının ve o andaki keyfinize göre yiyeceklerini seçin.
Yeni yılın hepinize sağlık, mutluluk, huzur getirsin. Bu sene güzel alışkanlıklar kazanın. Kazandığınız kendiniz adına güzel şeyler devam etsin. Sevin. Sevilin. Hem fizyolojik olarak hem de sosyal anlamda iyi geçireceğiniz üreteceğiniz, hedeflerinizi tutturacağınız bir yıl diliyorum.”
Hareketsizlik, uzun süre oturarak iş yapma zorunluluğu, aşırı yük kaldırma, duruş bozuklukları, gebeliğin son ayları, halter ya da kürek çekme gibi bazı sporlar, zayıf karın ve bel kasları, kilo fazlalığı, doğuştan gelen bazı anormallikler ve ruhsal gerginlikler bel ağrısı nedeni olabilir. Bel ağrısı mutlaka dikkate alınmalı ve bir hekime başvurulmalıdır. Beyin Cerrahı Prof.Dr.Mehmet Zileli Bel Ağrısız yaşamı şöyle anlattı:
* Bel ağrısı ne sıklıkta görülür?: Çok sık görülür. Erişkin nüfusun yüzde 80’i yaşamlarında en az bir kez rahatsız edici bel ağrısı geçirmişlerdir. Yine erişkinlerin yüzde 25’i doktora başvuracak düzeyde sürekli veya gelip geçici bel ağrısından yakınmaktadır.
* Bel ağrısının nedeni nedir?: Omurlar arasındaki disk dediğimiz kıkırdaklar, omurların arkasındaki faset adını verdiğimiz küçük eklemler, ligamanlar ve kaslar ağrı kaynağı olabilir. Bel ağrısının nedeni genellikle yardımcı incelemelerle ortaya konamaz. Hastanın yakınmalarının şekli ve muayene bulguları ağrı kaynağını bulmada filmlerden kat kat üstündür. Bel ağrısının en sık nedeni mekanik bel ağrısıdır.
* Ağır yük kaldırmak bel ağrısına neden olur mu?: Evet, bu mümkündür. Ancak kişinin bel kasları zayıf ve kilolsu fazla ise bu da ağır yük kaldırma olarak değerlendirilmelidir. Böyle kişilerde öne eğilerek (belini bükerek) yerden bir toplu iğnenin alınması bile bel ağrısına yol açabilir.
* Bel ağrısı en çok hangi mesleklerde görülür: Sanıldığının aksine bel ağrısı, bedensel işlerde çalışanlarda büro işlerinde çalışanlara göre daha az görülmektedir. Yani büro işlerinde çalışanlar, memurlar, öğretmenler, sağlık çalışanlarında bel ağrısı çok görülür.
* Bel ağrısının genetik kökeni var mıdır?: Bel ağrısı ile bazı genetik bağlantılar gösterilmiştir. Özellikle diskin kıkırdak yapısındaki bazı bozulmaların genetik kökenli olabileceği üzerinde durulmaktadır.
Yemek borusunun bir cisimle tıkanması soluk borusunun tıkanması kadar acil değildir. Yutkunarak cismi yutmak veya kusmak sorunu çözebilir. Ancak solunum yolu tıkanıklığı çok daha acil ve hayati bir durumdur. Birkaç dakika içinde müdahale edilmezse kişi hayatını kaybedebilir. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Acil Tıp Anabilim Dalı, Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürkan Ersoy hayat kurtaran ilk yardım uygulaması olan Heimlich Manevrası’nı anlattı.
YAŞAMI TEHDİT EDER
Hayatımızın her anında, beklenmeyen ani ve ölümcül durumlarla karşılaşabiliriz. Mesela yemek yerken yediğimiz besin aniden hava borumuza (trachea) kaçıp kısmi veya tam tıkayabilir ve o an da nefes alamaz hale geliriz ki bu da yaşamı tehdit eden bir durumdur. Kısmi tıkanıklık durumundaki bulgular; ani solunum sıkıntısı, zayıf ve sessiz öksürme, hırıltılı solunumdur ve bu durumdaki kişiye kendi kendine öksürmesi, bu şekilde nefes borusuna kaçan cismi çıkartmaya çalışması önerilir. Tıkanıklık tam ise kişi nefes alıp veremez, ses çıkaramaz, öksüremez ve özetle durum çok ciddidir. Bu durumda olan kişiye: Önce “sırt vuruşu”, ardından “Heimlich” (karına bası manevrası) uygulanmalıdır.
3-5 DAKİKALIK SÜRE
İnsan beyni havasızlığa ortalama 3, en fazla 5 dakika dayanabilmektedir. Yani nefes borusuna yabancı cisim kaçan ve bu nedenle hava alıp veremeyen kişiyi ölümden kurtarmak için en çok 3-5 dakikamız vardır. Dünyanın hiçbir ülkesinde ambulans ve profesyoneller (doktor, hemşire, paramedik vs.) olay yerine 10-14 dakikadan önce gelememektedir. İzmir’de bizler şanslıyız çünkü 112 ambulansı ortalama 9 dakika içinde hasta veya yaralıya ulaşabilmektedir.
EĞİTİMİNİ ALMAK ŞART
Evde geçirilen vakit arttı. Buna karşılık hareketsiz kalan pek çok kişinin beslenme alışkanlığı bozulurken toplumda obezite arttı. Özel İzmir Ekol Hastanesi Diyetisyen Betül Demir Turhan, “Obezitenin en iyi doğru tedavisi diyet ve spordur” dedi ve şunları paylaştı:
Diyet denilince akla çoğu zaman pazartesi başlayıp salı günü bırakılan, sevdiğimiz her şeyden mahrum kalacağımız, tamamen olmak istemediğimiz birisi gibi davranacağımız, kendimizi belki de bir robot gibi hissettiğimiz duygularımızdan yoksun zorlu bir süreç gibi tanımlıyor olabiliriz. Bazen de yanlış uygulanan diyet programları ile kötü bir geçmişin olması ister istemez bir ön yargı durumu yaratıyor. Aslında diyet İngilizce bir kelime olan ‘diet’ kelimesinden Türkçe’ye girmiştir. Kelime anlamı ise beslenme düzeni veya beslenme programı demektir. Aslında ‘diet’ kelimesi günlük yediğiniz bütün besinlerini kapsar. O yüzden diyetin asıl tanımı; beslenmenizi düzenlemek, daha sağlıklı bir beslenme tarzı benimsemek veya eğer yağ oranınızda bir fazlalık var ise (vücutta yağ oranının fazla olmasına obezite diyoruz) ideal düzeye getirmektir. Beslenmeyi düzenleyip sağlıklı hale getirmek aslında sağlığımızı düzenlemektir. Çünkü obezite sadece tek başına ilerlemez. Beraberinde birçok hastalığı getirir. (diyabet, hipertansiyon, gut, kardiyovasküler hastalıklar, diz ve eklem hastalıkları vb.) Sağlıklı beslenerek ideal kilomuza ve doğru bir yağ oranına ulaşmak hastalıklara yakalanma riskimizi azaltır ve varsa bu hastalıkların tedavilerinde yardımcı rol oynar. Böylelikle daha sağlıklı bir hayat sürdürmemizi sağlayacaktır. Burada kritik nokta diyetin bir diyetisyen eşliğinde olması gerektiğidir. Sadece zayıflamak için yanlış beslenme programları uygulamak kilo vermenizi sağlasa da vücudunuza büyük bir kötülük yapmış olursunuz. Yetersiz ve dengesiz bir beslenme tarzı kısa sürede vitamin mineral eksikliği, saç dökülmeleri, tırnak kırılmaları vb. olmak üzere birçok sorunu da beraberinde getirecektir. Bunu uzun süre devam ettirdiğinizde organ fonksiyonlarında bozukluklara neden olabilirsiniz. Bu yüzden kulaktan dolma bilgiler yerine bir diyetisyen eşliğinde kendi açlık ve tokluk hislerinizle beraber doğru kendiniz tanıyarak bir diyet programı ile ilerlemek çok daha doğru olacaktır.
OLMAZSA OLMAZ BESİNLER
KARBONHİDRAT: Zayıflama diyetinde karbonhidrat içeriği; şeker gibi basit karbonhidratlar az, kuru baklagiller ve tam tahıl ürünleri gibi kompleks karbonhidratlardan fazla olmalıdır. Posa içeriği yüksek olan sebzeler, meyveler, kurubaklagiller, tam buğday, çavdar, tahıllı, kepekli ekmekler ve yulaf mide boşalmasını geciktirerek tokluk hissini sağladığından enerji alımını kontrol amacıyla diyet programlarında yer almalıdır.
PROTEİN: Diyetin protein içeriği daha çok doymuş yağ oranı düşük protein kaynaklarından yararlanılmalıdır. Hayvansal kaynaklı proteinlerden yağsız süt ve ürünleri, yağı az et, tavuk, balık ve yumurtayı zayıflama diyetine eklemeliyiz. Toplam proteinin kalan kısmının kuru baklagiller, sebze ve yağlı tohumlardan gelmesi önerilmektedir.
YAĞ: Yağlar, yağda eriyen vitaminlerin (A, D, E, K) kullanımı ve protein biyosentezinde enerjiye katkısı açısından önemlidir. Bu yüzden zeytin, zeytinyağı, ceviz, badem, fındık, fıstık gibi sağlıklı yağlar diyette yer almalıdır.
BESLENME ÖNERİLERİ