“Kalın barsağımız, sindirim sistemimizin bir parçasıdır, görevi vücuda yararlı besin ve suyu tutmak, kalan artıkları dışkı oluşturarak düzenli bir şekilde dışarı atmaktır. Genetik faktörler ve karsinojenlere maruz kalma sonucunda koruyucu mekanizmaların dengesi bozulursa kanser meydana gelebilir.
Kolon kanseri dünyada en sık ilk 5 kanser türünden biridir. Kolorektal kanserin gelişim nedenleri tam olarak bilinmiyor. Kolorektal kanserlerin yüzde 95’i poliplerden oluşur. Polipler bağırsağın iç yüzeyindeki sonradan oluşan et parçalarıdır. Çoğu polip iyi huyludur genellikle kansere dönüşmez, ancak kolonoskopi ile çıkartılmaları, kolorektal kanser gelişimini belirgin olarak azaltmaktadır. Bu nedenle kolon kanseri önlenebilir bir hastalıktır. Normalde 50 yaş civarı kişilerin yaklaşık yüzde 20’sinde polip bulunur. Yaş arttıkça polip görülme sıklığı da artar. Bu nedenle risk faktörlerinin bilinmesi ve tarama testlerinin uygulanması önem kazanmaktadır. Polipten kansere dönüşme sürecinin kabaca 5-8 yıl olduğunu söyleyebiliriz.
RİSK FAKTÖRLERİ NELER?
* Kolorektal kansere yakalanma olasılığı yaşla birlikte artar. Bu hastalığı olanların yüzde 90’dan fazlasına, tanı 50 yaşından sonra koyulmuştur.
* Polipler kolon ya da rektumun iç duvarındaki büyümelerdir. 50 yaşının üstündeki insanlarda yaygındır. Çoğu polip iyi huyludur, fakat bazı polipler sonradan kanser olabilirler. Polipleri bulmak ve onları çıkarmak kolorektal kanser riskini azaltabilir.
* Aile öyküsü: Kolorektal kanser öyküsü olan kişilerin (özellikle kişi genç yaşta kanser olmuşsa) yakın akrabalarında da bu hastalığa yakalanma olasılığı vardır.
“Bu yılın ilk grip hastaları İngiltere ve Fransa da görülmeye başladı, görünen o ki çok kısa sürede Türkiye’ye ulaşacak. İlk hastalardan gördüğümüz kadarıyla geçen yıl gibi bu yıl da grip biraz ağır geçecek. 2023-2024 sezonu grip aşıları geldi, uygulamaya başladık.
Bu yıl CDC ve ACİP 6 aydan büyük herkese mevsimsel grip aşı yapılmasını önermektedir. Mevsimsel grip aşısı özellikle gripten korunmak ve aşı olmak isteyen 6 ay üzerindeki herkese yapılabilir. Grip; 21. yüzyılın 2.yarısına yaklaşırken tıptaki bunca ilerlemeye rağmen halen tüm dünyada önlenemeyen salgınlara neden olan tek hastalık. Önümüzdeki günlerin yaygın hastalığı olan grip yılın her mevsiminde görülmekle birlikte, sonbaharın son ayları ve kışın ilk ayları en çok görüldüğü zamanlardır. Erişkinler bu mikropla birçok kez karşılaştıklarından direnç oluşumu daha iyidir. Yine erişkinlerin günün büyük kısmını dışarıda açık havada geçirmesine karşın çocuklar genelde bir odada kapalı kalırlar. Hasta erişkinlerin çocukları öpmeleri de bir başka olumsuz nedendir. Grip salgınlarında en önemli kural korunmadır. Aşırı yorgunluktan ve üşütmeden kaçınmalı, havası kirli ortamdan uzak durulmalıdır.
TEDAVİNİN İLK KOŞULU
Gribe yakalanılmışsa tedavinin birinci koşulu kesin yatak istirahatıdır. Havalandırılmış ve nemlendirilmiş bir odada bulunulmalıdır. Bol sıvı ve besin değeri yüksek gıda ile beslenilmelidir. Ateşe karşı Paracetamol ya da İbuprofen cinsi ateş düşürücüler kullanılabilir. Gribe başka bir bakteriyel hastalık eklenmemişse antibiyotik kullanılmamalıdır. Tedavi kurallarına uyulmazsa; bronşit, zatürre, kulak iltihabı, kalp yetmezliği ve menenjite kadar ilerleyen tablolara neden olabilir. Çocuklarda ateşe bağlı havale gelişebilir.
GRİP AŞISI ÇOK ÖNEMLİ
Artık günümüzde aşı ile korunmak olanaklı hale gelmiştir. Aşıdan sonraki 6 aylık koruyuculuk yüzde 90 dolaylarındadır. Yüzlerce çeşidi olan İnfluenza virüsünün grip salgınına neden olan cinsi her yıl değişmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) dünyanın çeşitli bölgelerine yayılmış yüzün üzerinde laboratuvarla sıkı bir iş birliği yaparak, hangi bölgede hangi cins virüsün salgın yapabileceğini önceden saptayabilmekte ve aşı üreten kuruluşlara önceden bunu bildirmektedir. Her yıl suşlar değiştiği için grip aşısı ancak bu yılki virüse karşı koruyucu olmakta, gelecek yılki salgında virüs cins değiştirdiği için bir önceki yılın aşısı etkili olamamaktadır. Aşı uygulanırken üzerindeki tarihe dikkat edilmelidir.
“Şaşılıkta esas neden görme eksenlerindeki paralelliğin bozulmasıdır. Bu paralelliğin bozulmasına yol açan birçok faktör vardır. Bu faktörler anatomik (göz ve göz çukurunun yapısı), uyarımsal (beyin ve sinirlerle ilgili), refraktif (kırma kusurları ile ilgili), ailesel veya mekanik olmak üzere ana gruplarda toplanabilir. Örneğin içe kaymalarda kırma kusurları (özellikle hiperopi) en önemli nedendir. Özellikle yaşamın ilk aylarında değişik sistemik sorunlar yaşayan (prematürite, beyin ve solunum sorunları, nöbet geçirme vs.) bebeklerde şaşılık görülme riski artmaktadır.
Erişkinlerde ortaya çıkan ani kaymalarda çeşitli sistemik hastalıklara bağlı (diyabet, hipertansiyon, ateroskleroz vs.) göz dışı kas felçleri önemli yer tutmaktadır.
ÇİFT GÖRME GELİŞİR
Görme eksenlerinin paralelliği bozulduğunda çift görme (diplopi) gelişir. Çocuklarda çift görmeyi önlemek için kayan gözdeki görüntü beyin tarafından silinir ve çift görme önlenir. Ancak bunun sonucunda görme fonksiyonları azalır ve göz tembelliği (ambliyopi) gelişir. Göz tembelliği sadece çocukluk çağında tedavi edilebilmektedir. Bu nedenle erken teşhis ve tedavi edilmesi gereklidir. Şaşılığın ve göz tembelliğinin erken saptanması için şikâyeti olsun olmasın çocukların 1 yaşından itibaren düzenli olarak göz muayenesi yapılması gereklidir. Bunun yanında şaşılıktan şüphelenildiği anda göz hekimine başvurulmalıdır. Ailesinde şaşılık, ambliyopi (göz tembelliği) veya yüksek numaralı gözlük kullanımı olan çocuklar için risk daha yüksek olduğundan şikayetleri olmasa bile muayene zamanı daha öne alınmalıdır. Erişkinlerde ise gelişen çift görme beyin tarafından önlenemez, mutlaka tıbbi müdahaleye gerek duyulur.
ESASTA ÇOCUKLUK HASTALIĞI
Şaşılıklar genellikle kaymanın yönüne göre sınıflandırılmaktadır. Kaymanın yönü içe, dışa, yukarı, aşağı veya bu yönlerin birleşimi şeklinde olabilir. En sık kayma tipi içe (ezotropya) kaymalardır. Onu dışa kaymalar (ekzotropya) izlemektedir. Şaşılık esas olarak çocukluk çağı hastalığı olduğundan, muayenede göz hekiminin yeterli zamanı, sabrı, dikkati ve tecrübesi bulunmalıdır. Şaşılık olgusunda rutin göz muayenelerine ek olarak özel tanı yöntemleri uygulanmalıdır. Şaşılık olmadığı halde şaşılık izlenimi veren durumlara ‘Yalancı Şaşılık’ adı verilmektedir. Göz kapakları, göz ve yüz yapısı nedeni ile gözlerin pozisyonu yanlış algılanabilir ve şaşılık olduğu düşünülebilir. Dikkatle yapılacak tam bir oftalmolojik muayene ile tanı konulmaktadır.
HER YAŞTA TEDAVİ EDİLEBİLİR
Hastalığa tanı koyduran klinik tanı yöntemlerinden çok önce bireyin sağlık durumu hakkında veri toplamamızı sağlayan Vegatest, organizmanın ilgili test verilerine tepkisinin, deri üzerindeki akupunktur noktasından sorgulandığı BİA Biyoelektriksel Direnç Analiz yöntemidir. EKG, EMG. EEG gibi elektrofizyolojik teşhis yöntemleri arasındadır. Yöntem organlarımızın sağlık durumu iki elektrot arasında test edilen doku-organların elektriksel direnç değeri ile biyolojik fonksiyon kayıplarını erken dönemde fark ederek modern tıp ile geleneksel tamamlayıcı fonksiyonel tıp arasında köprü oluşturur.
Binlerce yıldan beri geleneksel Anadolu-Hint-Çin tıbbı yaklaşımında vücudun sağlığını bozucu içsel ve çevresel etkenleri düzenleme mekanizmalarını dengede tutmak amaçlı tedavi yaklaşımları uygulanıyor. Vegatest expert plus vücudun kendisini iyileştirme engellerini saptanması, hastanın tedaviye uyumunu optimize etmesi ile koruyucu hekimlerin tanı-tedavi ve takibinde öncelikli tercihi olmuştur.
TEST SÜRECİ NASIL OLUYOR
* Biyolojik yaş değerlendirmesi: Takvim yaşından farklı olarak biyolojik yıpranmanın derecesinin tespiti. Gerçek anlamda Anti-aging geriye yaşlanmak belirli bir süre mümkün olabilir.
* Genetik-irsi hastalık yükleri: Diyabet, gut, kalp, hipertansiyon, kanser yükleri
Başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere,hareket sistemi bozukluklarından, kansere kadar bir çok hastalığın nedeni;vücudun normal kabul edilebilecek snırların üstünde kilolu olma durumudur. Aşırı kilolardan kurtulma çalışmalarında,göz önünde bulundurulması gereken çok önemli parametreler vardır. Kilo vererek sağlıklı olma durumuna dönme isteğinin yeni sorunlara yol açmaması en önemli bir noktadır. Kilo verirken; tansiyon oynamaları olmamalı, baş dönmesi, göz kararması, kas erimesi, cilt buruşması, sindirim sistemi sorunları, halsizlik olmamalıdır. Kadınların regl periyotları düzgünse bozulmamalı, dengesizlik varsa düzeltilmelidir. Az acıkılmalı, psikolojik problemler çıkmamalıdır.
Dr Alpaslan Bilen,konuyla ilgili görüşlerini şöyle açıkladı:
5 BİN YILLIK TIP ÖĞRETİSİ
“Hastanın kan kimyası ve metabolik verileri, ailevi veya sonradan oluşmuş durumlar iyice değerlendirilmelidir.
Sonuçta kişiye, yeniden vücudun yağ bağlayıp tekrar eski durumuna dönülmemesi için kalıcı beslenme eğitimi verilmelidir. Bütün bu amaçlara yönelik çalışmanın ana dayanağı vücüdun çalışma prensipleri ve hormonal denge bilimi bilincidir. Yaklaşık beş bin yıllık bir Tıp öğretisi olan akupunkturla tedavi zaman içinde kristalize olmuş bir “sağaltım sanatı”dır. Akupunktur noktalarına uygulanan ajanların, bir kısmı vücuda uyarı bir kısmı da yatıştırıcı sinyaller yollar. Akupunktur noktaları yaradılışta canlıların vücuduna yerleştirilmiş bilgisayar tuşları gibidir.
bu noktalar objektif olarak hassas elektro-manyetik cihazlarla saptanıp, ölçülebilmektedir. Akupunktur noktaları ve buna dayalı bilim insanların bir buluşu değildir, yaratılıştan beri tüm bitki, hayvan ve insanlarda bulunur.
ARAŞTIRMALAR GÖSTERİYOR Kİ
Beden imgesinin gelișmesi ve sürekli olarak değișmesi bedensel gelișme dıșında birçok etkenle belirlenir. Bunlar arasında bireyin benlik gücü, dürtüleri, güdülenmesi, kendilik imgesi, güven duygusu cinsiyeti, öğrenme ve olgunlașma düzeyi, bedenine karșı duyarlılığı ve verdiği anlam, nesne ilișkileri, bașkalarına karșı tutumu ile bașkalarının ona karșı tutumu toplumun beden görüntüsüne verdiği değer sayılabilir.
Ergenlik döneminde olan kız ve erkek öğrencilerde yapılan bir araştırmaya göre diyet yapan grupta yapmayanlara göre daha düşük beden algısı ve kendilik algısı olduğu saptanmıştır. Fitnes uzmanları üzerinde yapılan bir çalışmaya göre düzenli fiziksel aktivite yapan kişilerin beden algılarının ve bedenlerine yönelik tutumlarının diğer kişilere göre daha olumlu yönde etkilendiği bildirilmiştir. Başka bir araştırmanın sonucu da benzer şekilde elit düzeyde yapılan sporun sosyal fizik kaygıyı düșürdüğü, buna karșılık beden imgesinden memnuniyeti artırdığı yönündedir. Üst düzey futbolcularda yapılan bir çalışmada genel olarak kendi bedenlerini algılama düzeyleri yüksek bulunmuştur. 2003’te estetik cerrahi hastalarında yapılan bir araştırmaya göre estetik müdahale için başvuran ya da başvurmayı düşünen kişilerin olumsuz beden algısına sahip olduğu bildirilmiştir.
BENLİK ALGISININ BİR PARÇASI
Beden algısı benlik algısının bir parçasıdır. Erkeklik ve dişilik hislerinin yanı sıra bedene özgü tutum ve tecrübeleri, yetenekleri, fiziksel güç koşullarını içermektedir. Beden algısı sosyal etkileşimin bir ürünüdür. Bu konuya yönelik literatür, yetişkinlerin beden algılarının kültürel ideal ve değerlerden, mevcut ve geçmiş deneyimlerden, kendini diğerleriyle karşılaştırmadan, toplumun beklentilerinden ve ihtiyaçlardan etkilendiğini göstermektedir. Ve beden hakkındaki algıların çocukluktan itibaren gelişmeye başlayan birçok yaşantılar tarafından şekillendirildiğini iddia etmektedirler. Özellikle kadınlar erkelerle karşılaştırıldıklarında kendi bedenleri hakkında daha eleştirel, ağırlık ve görünüşleri hakkında daha ilgili ve bedenlerinden daha hoşnutsuzdurlar. Davis ve Cowles, kadınların erkeklerle karşılaştırıldığında kendi vücutları hakkında daha hoşnutsuz ve kilo vermeye daha eğilimli olduklarını belirtmişlerdir. Bu yönelimin kadınları bedenselleştiren ve kadını biyolojisinden dolayı zayıf ve kırılgan bularak onu sadece üreme ve çocuk bakımı gibi işlere uygun olduğunu söyleyen, kadının doğal mekanını ev kılan 19’uncu Yüzyıl’dan günümüze kadar ulaşmış naturalistik görüşlerle bağlantılı olma olasılığı yüksektir.
Bu da daha önce yapılan 45 yaşındaki yürüyüş şekli ile Alzheimer’a yakalanma oranı arasında bağlantı olduğunu gösteren çalışmalara paralel bir sonuç. Mobilite ve bilişsel gerileme arasındaki ilişki sadece yürüyüşün izlenmesi ile farklı tipte nöro-dejeneratif durumlar teşhis edilebilir. Yani yürüme şeklimiz beynimizin ne kadar işlevsel çalıştığını gösteriyor, gelecekte bizi neler beklediği konusunda ipuçları barındırıyor. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortapedi Kliniği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kemal Aktuğlu anlattı;
“Beynimizdeki değişikliler mi yürüyüşümüzü etkiliyor veya yürüyüşümüzdeki değişimler mi beynimizi etkiliyor henüz kesin olarak bilinmiyor. Her ikisinde de yürüyüşümüze dikkat etmemiz gerek. Ama kaçımız bunu yapıyoruz ki? Bir ayağı diğerinin önüne koymak, kendimizi öne doğru itmek en basit hareket, bebekliğimizden beri uzman olduk. Ama aslında tahmin edilemeyecek karmaşıklıkta; denge, koordinasyon, kuvvet ve yüzlerce nöronun iş başında olduğu bir işlem. Yürüdüğümüz zaman sahip olduğumuz neredeyse tüm kas ve kemikleri kullanırız, tümü hiçbir makinanın bugüne kadar tekrarını yaratamadığı bir olağanüstü sekansta senkronize olarak hareket eder.
KEMİK VE KASLAR KULLANILMIYOR
Evlerimizde oturma şeklindeki hayat tarzımız atalarımızın yürüdüğü gibi doğal ve efor sarfetmeden yürümemizi ve zerafetimizi zorlaştırmıştır. Vücutlarımız kuvvetinin, dengesinin ve yapısının çoğunu kaybetmiştir; moda olan ayakkabılara sıkıştırdığımız ayaklarımız, bilgisayar başında geçen günler ve divanlarda yatarak geçen akşamlar bunun sebebidir. Yürümemizi sağlayan 159 kas, kemik ve eklemi daha az kullanmaktayız. Bu önemli midir? Tartışılabilir ama evet. Zayıf bir yürüyüş hareketimizi kısıtlar, yani esnek ve akış içinde bir yürüyüşün getirdiği serbestlik ve keyfi bizden esirger. Yürüyüşün tam fizyolojik faydalarını da elde edemeyiz. Birçok araştırıcı hayat tarzımızın “nasıl” yürüdüğümüze zarar verdiğine inanıyor. Çok uzun süre oturmak kalça fleksör kaslarımızı kısaltmış ve sertleştirmektedir. Masa ve bilgisayar üzerine eğilmek boyun ve başımızın doğal olmadan öne doğru durmasına yol açmaktadır, omurgamız sertleşmekte ve sırt kaslarımız kısıtlanmaktadır. Çok uzun süre öne doğru eğilince omurga eğrimizi kontrol eden küçük postüral kaslar zayıflamakta, bu da sırt ve bel ağrısına neden olmaktadır.
Aynı zamanda yürürken yanlış ayakkabı giymek de ayak parmaklarımızı ezer ve ayak kaslarımızı sertleştirir, bu durumda yere düz bir şekilde vururuz. Doğrusu yere yaylanır şekilde kayarak dokunmaktır. Yanlış şekilde yere ayağımızı vurduğumuz zaman pelvisin hizalanmasında sorun yaratır. Doğru kasların, doğru şekilde, doğru zamanda kullanılmasını öğrenmemiz gerekir.
Yaralanma ve eklem kasılmasını engellemek için yürümeyi tekrardan öğrenmemiz gerektiğini söyleyen araştırmalar vardır. Ayrıca daha hızlı ve daha uzun yürümemiz gerekiyor. Londra South Bank Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre 1 ay boyunca tam hareket genişliği ile yürümek daha hızlı yürümeye ve iskelet diziliminin iyileşmesine yol açmış.
DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
NELER ÇOK ÖNEMLİ?
* Deniz ve havuz suyunun berrak, temiz ve kokusuz olmasına dikkat edilmeli.
* Çocuklar denizde ve havuzda asla yalnız bırakılmamalı.
* Tok karnına deniz ve havuza girilmemeli.
* Çocuklar yavaş yavaş, alıştırılarak denize-havuza sokulmalı.
* Suya girmek istemiyorsa asla zorlanmamalı.