Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İzmir Tıp Fakültesi 4. Sınıf öğrencileri Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları stajlarını SBÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi kapsamında yer alan Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Çerrahisi Hastanesi’nde yapıyorlar.
Başhekim Prof. Dr. Behzat Özkan, “Eğitim Araştırma Hastanesi kimliği ile kuruluşundan bu yana aralıksız asistan eğitimini sürdüren hastanemizde bu yıl Değerli Öğretim Üyelerimizin eşliğinde Sağlık Bilimleri Üniversitesi, İzmir Tıp Fakültesi 4. Sınıf öğrencilerinin hem teorik hem pratik derslerinin yapılmaktadır” dedi.
TEMEL 23 NİSAN’DA ATILDI
Kuruldugu günden bu zamana kadar şu anki Başhekimi Prof. Dr. Behzat Özkan dahil toplam 19 başhekim görev yaptı-yapıyor. Başhekim Behzat Özkan şunları paylaştı: “Hastanemizin temeli 1938 yılında dönemin belediye başkanı Dr. Behçet Uz tarafından çocuklarımız için çok anlamlı bir gün olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı günü atıldı. Dönemin imkansızlıkları sebebi ile 9 sene gibi bir sürede tamamlanarak 2 Nisan 1947 yılında hizmete başladı. Açıldığı 1947 yılında 150 yatak, yılda 14 bin poliklinik, 1900 yatan hastaya hizmet veren Dr. Behçet Uz Çocuk Hastanesi 76 yılın sonunda bu gün, 1 ana 9 ek binası, 1800’e yakın çalışanı ile başta Ege Bölgesi olmak üzere ülkemizin pek çok yerinden yılda yaklaşık 800 bin çocuğumuza hizmet veriyor.
Çocuklarımız ve aileleri için her noktadan erişimin rahatlıkla sağlandığı, merkezi bir konumda bulunan ve İzmir’in en önemli sembollerinden biri olarak 76 yıldır hizmet veren hastanemizde 10 eğitim sorumlusu, 23 eğitim görevlisi, 16 doçent doktor, 128 uzman hekim ve yandal asistanı, 19 operatör doktor, 9 Başasistan 140’ın üzerinde araştırma görevlisi çalışmakta. Bu hekimlerimizle birlikte hemşiresinden teknisyenine, klinik destek personelinden güvenliğine kadar toplam çalışan sayısı bin 795. Bu kadrolarla 31 farklı branşta poliklinik hizmeti, 320 yatak kapasitemiz ile 19 farklı branşta yataklı tedavi hizmeti, 4 farklı branşta yoğun bakım hizmeti gerçekleştirmekteyiz.
TEK YANIK MERKEZİ
İşte bütün bunları Psikolog Yasemin Karaçay anlattı:
“İlk olarak ‘sağlık’ ve ‘sağlıklı yaşam’ın tanımını yapalım. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık, ‘sadece hastalıklardan, mikroplardan korunma değil, bir bütün olarak fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan iyi olma hali, organizmanın dengede oldugunu bir durum’ olarak tanımlanır. Sağlıklı yasamı ise, mümkün oldukça ciddi ve tedavisi zor hastalıklara yakalanmadan, fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal ve sosyal yönlerden üstün durumda, uzun yıllar zevk alarak yaşamımızı sürdürme olarak tanımlayabiliriz. Sağlıklı yaşam aynı zamanda kendimizden/kendi bedenimizden memnun olmayı, kendimizi iyi hissetmeyi, sağlıklı bir beden ve zihne sahip olmayı ifade eder.
BİRİNCİL GIDALAR ÖNEMLİ
Doyurulması gereken ihtiyaçlarımız, yediğimiz yiyecekler ile birlikte ilişkilerimiz (eş, sevgili, çocuk, anne–baba, arkadaş...), işimiz, kariyerimiz, hayat amacımız, kişisel gelişimimiz, manevi dünyamız, fiziksel aktivitelerimizden oluşmaktadır. Benim de uygulayıcısı olduğum ekolün ve ‘Institute of Integrative Nutritition (IIN)‘in kurucusu Joshua Rosenthal’e göre yediğimiz yiyecekler ‘ikincil gıdalar’ olarak kabul edilirken, onun dışında kalan diğer tüm ihtiyaçlarımız ‘birincil gıdalar’ olarak isimlendirilir.
Elbette yediğimiz yiyecekler, kendimiz için sağlıklı gıdaları seçmek, sağlığımız ve mutluluğumuz için büyük önem arzederken; birincil gıdalar, aile yapımız, genetik yapımız, sosyal ilişkilerimiz, kariyerimiz, fiziksel aktivitelerimiz ve manevi dünyamız bizi daha çok beslemekte, desteklemekte ve kaliteli bir yaşam sürdürmemize yardımcı olmaktadır. Birincil gıdalarımızda yaşadığımız tatminsizligi, çoğu zaman ikincil gıdalar ile doyurmaya çalışırız. Mutlu bir birliktelik, her koşulda yanımızda olacaklarından emin oldugumuz yakın dostlarımızın varlığı, sevdiğimiz bir iş, dengeli bir iş–özel yaşam döngüsü, fiziksel aktivitelere düzenli olarak ayırdığımız zaman, manevi anlamda hissettiğimiz tatmin, bizleri sağlıklı ve yeteri kadar besin tüketme eğilimine sokar. Sağlıklı ve yeterli beslenme ile kendimizi daha zinde, daha enerjik hissederken, bu iyi hissetme hali, birincil gıdalarımız ile aldığımız doyumu ve aynı zamanda hayallerimizin peşinden koş̧ma gücümüzü de artırır. Dolayısıyla birincil ve ikincil gıdalarımızın dengede olması, sağlıklı yaşamın temelini oluşturur. Sağlıksız ve yetersiz beslenme ile sağlıklı yaşama ulaşamayacağımız gibi, birincil gıdalarımızdan birinde, ya da bir kaçında yaşadığımız bir sorunu ya da sorunları çözmeden de sağlıklı yaşama ulaşmak pek mümkün olmuyor. Bu da bize sağlıklı yaşama ulaşma yolunda birincil ve ikincil gıdaları eş zamanlı olarak dengeye getirmenin gerekliliğini gösteriyor.
Hemen bu gün, yaşamınız için kalıcı ve olumlu değişiklikleri gerçekleştirme yolunda sizi sağlıklı tercihler yapmaktan alıkoyan nedenleri belirleyerek sağlıklı yaşam yolculuğunuza çıkmaya ne dersiniz?
ZAMAN DİLİMİNDE YOLCULUK
“Aniden gördüğümüz bir obje, bir koku, bir ses, müzik bizi unuttuğumuz bir zaman diliminde yolculuğa çıkarır. Duyularımızın beyindeki merkezleriyle bellek merkezi hipocampus arasında sinir yolları ile bağlantılar vardır. Zaman, mekan nesneler ile duygusal bağlantıyı içeren bağlar burada depolanır. Alzheimer hastalığında ilk önce en son depolanmış bilgiler silinerek sinsice, uzun yıllar tümü yok olmaya gider. Olumlu ve güçlü duygular ile yüklü anıları geri çağrıştırma fiziksel ve zihinsel hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.
Beyin araştırmacıları müziği, kokuyu, geçmişte kullanılan objeleri ve fotoğrafları anıları çağrıştırma terapisinde kullanmaktadır. Bu terapi sırasında hafızadaki unutulmuş kapılar açılır. Beynimizdeki ilgili beyin hücrelerini aktifleyip harekete geçiren bir etki yaratarak o andaki biyokimyamızı, tansiyonumuzu, kalp ritmimizi, bağırsak hareketlerimizi etkiler.
TOPLUMSAL BELLEĞİMİZİN GÜCÜ
Güzel anılar olumlu etkiler yaratırken korku, kaygı yüklü anılar vücudumuzu olumsuz etkiler. Anıları geri çağrıştırma terapisi ile hatırlama ve duygusal iyileştirme amaçlanmaktadır. Hatırlama uğraşısı (müzik, koku,tat ve görsel anılar) beynimizin farklı bölgeleri ile bellek arasındaki bağlantıyı güçlü tutmaktadır. Demansta ile önce korku ve tat duyu yolları harap olmaktadır. Toplumsal belleğimizdeki ortak anılarımızı canlandırmakta bireysel belleğimiz için önemli yararlar sağlanacaktır. Örneğin dini ve milli bayramlarımız, lunapark, dönme dolaplar, balonlar, şehrimizin eski meydan, bina ve yapılarında yapılan etkinlikler gibi. Kent belleğini oluşturan tarihi bina, meydan, sokak ve okulları korumak anılarımızı geri çağırma terapisinin doğal enstrümanlarıdır.
Toplumsal belleğimizde güzel anıları çağrıştıran bir objede uçan balonlardır. 21 Eylül Dünya Alzheimer Haftası’nda kurumlar ve kuruluşlar meydanlarda uçan balonlar dağıtarak bu terapiye destek olabilirler. Depresyonun, kaygının demansı tetiklediği bir gerçektir ve demans günümüzde hızla artmaktadır. Güzel anıları çağrıştıracak müzik dinletileri ve objeler hepimize iyi gelecektir.
NEDEN OLUR VE TEDAVİSİ
Tüketilenden fazla enerji alınması ve enerji fazlasının yağ dokusunda depolanması dış kaynaklı obezitenin başlıca nedenidir. Araştırmalar, genetik, çevresel, sosyal, psikolojik ve metabolik, hormonal bir çok faktörün rol aldığı heterojen bir hastalık olduğunu göstermiştir. Tedavide amaç, vücut ağırlığının azaltılması, uzun dönemde ideal kiloda tutulması, kilo alımının önüne geçilmesidir. Kilo vermede; diyet, davranış ve egzersiz programı ile hedefler belirlenir. Gerçekçi hedef, haftada maksimum 0.5-1 kg vermek olmalıdır. Başta ağrılığın yüzde 5-10 azaltılması, sonra da bu yeni kilonun korunması hedeflenmelidir.
EGZERSİZ TEDAVİSİ
Egzersiz sadece obezite ve metabolik sorunların giderilmesinde değil, aynı zamanda dayanıklılığı, kuvveti ve esnekliği artırarak zindelik, yani fitness kazanmada da etkili olur. Egzersiz; zindelik, fiziksel performans, kilo kontrolü veya sağlıklı olma gibi amaçlara yönelik, programlı fiziksel aktivitelerdir. Obez hastalara kişiye özel olarak hazırlanmış bir ‘Egzersiz Reçetesi’ yazılmalıdır. Egzersiz reçetesinde FITT ilkesine göre şu özelliklere yer verilir: Egzersizin sıklığı, yoğunluğu, türü, süresi gibi. Obezite tedavisinde üç tür egzersiz uygulanır; Aerobik, büyük kas gruplarının katıldığı sürekli, ritmik ve dinamik ve kiloyu koruma amaçlı. Obezlerde egzersiz şiddeti hedef kalp hızına göre ayarlanır. Önce hastaya bir egzersiz testi yapılır. Bu test sırasında koşu bandı, egzersiz bisikleti veya kol ergometrisi kullanılır. Ulaşabildiği maksimum kalp hızı belirlenir. Başlangıçta haftada 3-5 gün 30-45 dakikalık orta şiddette fiziksel aktivite teşvik edilmelidir. Uzun dönem hedefi tercihen haftanın her günü veya çoğu gününde en az 30 dakika veya üzerindeorta şiddette fiziksel aktivite olmalıdır.
“Bir hekim olarak seyahatin insanı yenileyeceği, bir şeyleri yaşadığı olayları, sıkıntıları, zorlukları daha farklı görmesini sağlayacağı ve iyileşmeye yardımcı olacağı inancındayım. Yıllardır yurtiçi ve yurtdışında yaptığım seyahatlerden dönünce bu farklılıkları kendimde hep hissederim. Güzel ülkemin muhteşem güzellikteki bölgelerinden Salda, Sagalassos, Burdur, Isparta bölgesine yaptığım yolculuğu sizlerle paylaşmak istedim.
SALDA SAGALOSSOS VE GÖLLER
Mavinin en güzel tonlarıyla renklenmiş suyu, kıyılarına ak bir örtü serilmiş gibi bembeyaz muhteşem kumsalı ile karşıladı bizi, uzun zamandır gidip görmeyi düşlediğim güzel ülkemin birçok doğal, tarihi ve kültürel güzelliklerinden birisi olan Salda Gölü. 2.5 milyar yıl önce oluşmaya başlayan bu tektonik gölü bu kadar dünya çapında meşhur yapan özelliğin ise; NASA tarafından Mars’taki ‘’Sezelo kraterindeki’’ eski göle jeolojik ve Mineralojik benzerliğe sahip tek göl olma özelliği taşımaktadır. 185 metre derinliğindedir.
1. derece sit alanı ilan edilen, dünyanın en derin gölü olma özelliği taşıyan Salda gölünün Ph değeri 8,5-9 civarında olup, suyunda her canlının yaşamasına uygun değildir.
Aracımızla göle ulaştığımızda bizi göl kenarına kadar elektrikli araçlarla taşıdılar. Göle ve kumsalına ancak belirli bir mesafeye kadar izin veriyorlar.
Peki uyku apnesi nedir, belirtileri nelerdir? Uyku apnesine karşı alınabilecek önlemler neler. İşte merak etiğiniz uyku apnesi, horlama, uykuda solunum durması, gündüz aşırı uyku hali... İzmir Tınaztepe Üniversitesi Buca Hastanesi Doktor Öğretim Üyesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Hakan Koca anlattı;
“Genelde bu üç ana bulguyla ortaya çıkan, horlayanların birçoğunda bulunan ama çok bilinmeyen bir hastalıktır. Hergün şiddetli horlayan bir kişide uykuda nefesinin durduğunu yanında onu gören bir başkası farkedebilir, horlama sesi kesilir bir süre nefes alınmaz ve sonrasında şiddetli bir sesle horlamaya devam edilir veya boğularak uyanılır. Hasta bazan boğulma hissiyle, bazan çarpıntıyla uyanır ama nefesinin durduğunu farkedemez. Sabah aşırı yorgun uykusunu alamamış bazan baş ağrısıyla uyanır. Güniçi uyku hali devam eder her fırsatta hasta uyumaya çalışır, işe konsantre olamaz...
SOLUNUM GEÇİCİ KESİLİR
Normalde üst solunum yollarını kontrol eden kaslar (boğaz ve gırtlağı çevreleyen kaslar) uyku esnasında gevşerler. Eğer bu gevşeme çok fazla olursa üst solunum yolları daralır ve solunum esnasında giren çıkan havanın titreşimleriyle horlama sesleri oluşur. Horlama uykuda nefes almak için zorlu, sıkıntılı, solumanın çıkardığı seslerdir.
Bazen de hava yolu uykuda tam tıkanır ve solunum geçici olarak kesilir. Bu durumuna “apne” adı verilir. Solunum durması (apne) olayında en az nefesin 10 saniye kesilmesi ve nefes durmalarının saatte en az 5 defa tekrarlaması “uyku apne hastalığı” olarak tarif edilir. Hastalar uykularında tekrarlayan nefes durmalarıyla adeta boğulurcasına uyuma çabalarlar. Her bir apne esnasında, oksijen düşer, beyinde ve kalpte stres oluşur.
Her gece tekrarlayan bu durum yaşamınızı etkiler: uykunuzu bozar; sabah yorgun, sersem gibi, uykunuzu alamamış uyanırsınız, gün içinde genel yorgunluk, isteksizlik hissedersiniz, bu durumlar yaşam kalitenizi, iş hayatınızı, sosyal ilişkilerinizi etkiler.
NELERE YOL AÇABİLİR
İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ VAR
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Ortapedi Kliniği Anabilimdalı Başkanı Profesör doktor Kemal Aktuğlu, “Güneşte yürümek sağlığınıza gölge düşürmez” dedi ve konu ile ilgili şunları paylaştı: “İnsanlar binlerce yıldır güneşe tapınır ama az tanınan bir Danimarkalı bilimci bir kediyi gözlemlemeye başlayınca güneşin iyileştirici etkisine dikkat çekmeye başladı. Kedilerin güneşli alanlara gittiğini görünce kendi üstünde denemeler yapmaya başladı, güneşin kullanışlı ve önemli etkileri olduğunu saptadı. Işık terapi çalışmaları ile Finsen 1903’te Nobel Ödülü aldı. Çalışmaları özellikle suçiçeği ve lupus hastalıkları konusundaydı. Başarıları dilden dile ulaştı ve en tanınan helioterapist olan Dr. Auguste Rollier Alp Dağları’nda güneş tedavi merkezi kurdu. Rollier’in tedavisiyle hastalar yavaş olsa da günde 5 dakika ile başlayıp gitgide artan güneş tedavisi sonucunda iyileşti. Bunun sonucunda güneşte yanmak moda oldu, sadece zenginlik değil aynı zamanda sağlık göstergesiydi. The Times editörü “karanlık günlerin ölüm ve hastalık getirdiğini” cesurca iddia edecekti.
Bugün güneşten kaçıyoruz ve çoğumuz zamanını yapay ışık altında geçiriyor. İç mekanlarda zaman geçirmenin artması, güneş koruması kullanımı, kırışıklık korkumuz ve hava kirliliği nedeniyle nüfusun yaklaşık yüzde 70’e yakını D vitamini eksikliği çekmektedir. Güneş ışığının neredeyse mucizevi özelliklerini ortaya çıkaran bilimciler D vitamininin güneş ışığının faydalarından sadece biri olduğunu öne sürüyorlar. Finsen’in tahmin ettiği gibi güneşin ışınlarına ihtiyacımız var. Kuzeyde yaşayanların en ufak güneş gördüklerinde dışarı çıkmak istemesi çok mantıklı.
DÜZENLİ İHTİYAÇ VAR
D vitamini önemini koruyor. Güneş ışığındaki UVB cildimize değdiğinde yaratılan vitamin karaciğerimize taşınır ve Calcidiol hormonuna dönüşmeden önce böbreklere geçer. Calcidiol 2-3 hafta kalıcıdır dolayısıyla stabil bir düzeyde tutulmadı için güneşe ihtiyacımız düzenlidir. Uzmanlara göre yüze, boyna ve kollara günde 5-30 dakika arası (cilt tipi ve UV indekse göre) güneş ışığı gereklidir.
KOVİD DÖNEMİNDE ANLAŞILDI
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof.Dr.Niyazi Aşkar konuyla ilgili sorularımıza şu yanıtları verdi;
- Yaşla birlikte de sıklığı artmaktadır. İdrar kaçırmada etkili faktörler nelerdir?
Zor doğumlar, doğumun uzun sürmesi, karın içi basıncını artıran durumlar: Bunlar içersinde sigara kullanımı, kronik öksürükler, astma, kronik kabızlık, ağır ve zorlayıcı işlerde çalışma sayılabilir. Ayrıca şişmanlık, geçirilmiş alt karın operasyonları, menopoz, yaşlanma, ilaçlar, bağ dokusu bozukluğu sayılabilir.
- İdrar kaçırmanın hangi tipleri vardır?
Sadece karın içi basınç artışı sonucu idrar kaçırılmaktaysa, yani öksürme, ıkınma, gülme, ağır kaldırma, sıçrama gibi durumlarda olmaktaysa buna “stres tipi idrar kaçırılması” denir. Mesanenin adalesinin aşırı uyarılması ve kasılması nedeniyle oluşan idrar kaçırılması ise “urge (acil ya da sıkışma tipi) idrar kaçırılması”dı. Bazı olgularda ise hem stres, hem de sıkışma tipi idrar kaçırılması birlikte olmaktadır. Buna da “karışık (ya da mikst tip) idrar kaçırma” denmektedir. Ayrıca idrar kaçırılması olsun ya da olmasın, bazı olgularda sıkışma, sık idrar ve gece sık idrara kalkma gibi durumlar birlikte olduklarında “aşırı aktif mesane” diye adlandırılır ve bu durumda da yaşam kalitesi olumsuz yönde etkilenmektedir.
- İdrar kaçırmanın yaşam kalitesine etkileri nasıldır?