Paylaş
◊ Dizi için yaptığınız araştırmalarda kraliyet ailesi hakkında sizi en çok hayran bırakan ve en çok üzen şeyler nelerdi?
Emma Corrin: Görevlerine bağlı olmalarına hayranlık duydum. Dizinin büyük bir bölümü insanların kendilerine verilen güçle neler yapamadıklarıyla ilgili. Bu figürlerin elinde çok fazla güç olsa da kullanamıyorlar. Sık sık bunun ne kadar etkileyici bir şey olduğunu düşünüyorum.
◊ Peki sizi en üzen şey?
- Sanırım yalnızlık... İnanılmaz derecede yalnızlar...
◊ Prenses Diana herkesin sevgisini kazanabilecek hangi niteliklere sahipti?
- İnsanlarla kendine özgü bir yolla bağlantı kurabilen, onlara koşulsuz şekilde değer verdiğini gösterebilen ve karşılıksız seven biriydi... İnsanlar Diana’yla tanışınca, onun kendilerini sanki tanıdığını hissediyordu.
Kalabalığın içinde biri ona çiçek verdiğinde elini sıkıp gözlerinin içine bakardı. Tavırlarıyla o anda seni dünyadaki tek kişi gibi hissettirirdi. Aldatıcı bir şekilde değil ama. Gerçekten şefkatli bir insandı. Sanırım bu yüzden ona “halkın prensesi” diyorlardı. Çünkü o insanları seviyordu.
◊ Diana hayatta olsaydı, ona ne sormak isterdiniz?
- Ona özel bir soru sormazdım. Sadece kendisiyle vakit geçirmek isterdim. Onunla oturup akşam yemeği yemek, sinemaya gitmek, yürüyüş yapmak... Birini tanıdığını düşünürsün ama aslında onu birlikte vakit geçirince tanırsın.
◊ Derin araştırmalar yaptığınızı biliyorum. Öğrendiklerinizden yola çıkarak cevap verirseniz, size göre Diana bu pozisyonu gerçekten istedi mi?
- Diana inanılmaz çekici ve inanılmaz utangaç bir kadındı. Bu iki özelliğinin de farkındaydı. Çekici olduğunu biliyordu ama kendini beğenmiş değildi. İnsanları kendine çekmenin yolunu biliyordu. Philip ile yürüyüş sahnesinde, Philip’i büyüleyip onunla flört etmesi mesela...
O anda “Vaov aslında kazara kraliyet ailesine düşen saf ve uysal küçük kız değilmiş” diyorsun. Ne istediğini biliyordu. Bu, şöhreti ve şöhretle birlikte gelen her şeyi istediği anlamına gelmiyor. Neyle karşılaşacağını bildiğini sanmıyorum. Prenses olmak istedi mi? Belki istemedi, belki de... Kim prenses olmayı istemez ki?
HARRY İLE GURUR DUYARDI
◊ Diana hayatta olsaydı, oğlu Harry’nin evliliğini kraliyetteki görevlerinin önünde tutmasına, aileye başkaldırmasına ne derdi?
- Diana’yı hakkında öğrendiklerime göre değerlendirirsem, bence Harry ile çok gurur duyardı. Kraliyet ailesinin çok ilginç bir kurum olduğunu düşünüyorum. Bu tarz şeyleri netleştirmemesi oldukça modası geçmiş bir durum, çünkü toplum kaçınılmaz bir şekilde modernleşti. Diana da bu değişime yön vermiş gibiydi, bu yüzden insanlar Harry’nin yaşadıklarını gerçekten anlayıp sempati duyabilirler.
◊ Prenses Diana büyük bir moda ikonuydu, sizin modayla ilişkiniz nasıl?
- Elimden geleni yapmaya çalışmama rağmen stilim onunkiyle karşılaştırılabilecek boyutta değil. Bu sezon onu (Diana) takip ederken, keşfedilecek şeylerden bazıları da stilindeki değişim.
İzleyici onunla tanıştığında sonraki yıllardan hatırladığı güçlü tarzı görmeyecek. Bir tür köylü güzeli, büyük tulumlar, kazaklar, ekoseli etekler giyiyor. Sesini, gücünü, kendine dair hissettiklerini daha sonra fark ediyor. Sonraları nasıl giyindiğine bakınca zamanla nasıl kimlik bulduğunu anlıyorsunuz.
“DIANA HANGİ HAYVAN SENCE?”
◊ Diana’yı gerçekçi portrelediğinizi düşünüyorum. Onun vücuduna girerken nelere dikkat ettiniz?
Emma Corrin: Polly Bennett ile çalıştım. Muazzam bir koç. Rami Malek’i “Bohemian Rhapsody”ye de Polly hazırlamıştı. İlk günü hatırlıyorum. “Diana hangi hayvan sence?” diye sordu. İlk cevabım “geyik”ti. Sonra düşündük. Evde, bahçemdeki duvara oturup köpeğimi izleyen bir kedi dikkatimi çekti. Diana bir kediydi, çünkü kediler yoğun mevcudiyete sahipler, gizemliler, çok sessizler, merak uyandırıcılar, baştan çıkarıcılar. Biraz da sinsilikleri var.
Bu özelliklerin öz olduğunu düşünerek inşa ettik onu.
Polly ile Diana’nın ne hissedeceğine dair psikolojik olarak çok çalıştık. Senaryo da bize çok yardımcı oldu.
Josh O’Connor: Prens Charles her şeye sahip ama hiçbir şeyi yok
◊ Yaşayan ve herkes tarafından tanınan birini canlandırmanın zorlukları neler?
Josh O’Connor: Onun gerçek bir insan olduğunu düşünmek bile garip, çünkü birçok yönden gerçekmiş gibi hissetmiyorum. Gerçek Prens Charles ile karakterimi ilişkilendirmiyorum. Sadece karakter yaratmak için yola çıktım.
◊ Diana “halkın prensesi”, Charles da hep “kötü çocuk” olarak algılandı ama dizi hikayenin farklı yönlerini de resmediyor. “The Crown” sayesinde Charles’a sempati duymaya başladım. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Charles ve Diana’nın aşk hikayesi hakkında çok fazla bilgi var. Kitap, makale vs... Gerçekte ne olduğuna dair kesin bir izlenim edinmek zor. Bu durum bazı açılardan mükemmel, kendi kurgumuzu yaratıp kararlar alabileceğimiz anlamına geliyor. Kendi izlenimlerimden Charles’ın sadece Camilla’yı değil, Diana’yı da sevdiğine çok erken karar vermiştim. Diana’yı da seviyordu. Farklı şekillerde ve farklı zamanlarda. Diana’yla ilk tanıştığı ana gidersek, Charles ondan büyülendi. Onun masumiyetine ve saflığına âşık oldu. 6’ncı bölümde Avustralya’da ona kadın olarak âşık oluyor. Dönüştüğü güzel güce âşık oluyor. Her evlilik gibi trajedi asla tek taraflı olmaz. Evlilikler her iki taraftan biter.
◊ Charles hakkındaki en büyük yanılgı nedir sizce?
- Sanırım en büyük yanılgı, Charles’ın her şeye sahip olduğunun düşünülmesi. Materyalist olarak evet, sahipler ama duygusal olarak büyük fedakarlıklar yapıyorlar. Charles’ı oynarken öğrendiğim şey, her şeye sahip ama hiçbir şeyi yok...
◊ En zorlandığı şey neydi?
- Charles’ın en büyük mücadelesi bence kendini keşfetmesi oldu. Charles neden Diana’ya âşık oldu? Çünkü ilk başta birbirlerine yakın hissettiler. Benzer insanlardı, karakterleri birbirine benziyordu ama aslında ikisi de gerçekte kim olduklarını bilmiyordu. Birbirlerini tanıdıkça tamamen uyumsuz olduklarını anladılar.
KRALİÇE CHARLES’IN TAHTTA FELAKET OLACAĞINI DÜŞÜNÜYORSA YANILIYOR
◊ Kraliçe’nin, kendinden sonra Charles’ın değil de William’ın kral olmasını istediği şeklindeki söylentileri duydunuz mu?
- Evet.
◊ Siz nasıl yorumluyorsunuz?
- Kraliçe, Charles’ın felaket olacağını düşündüğü için direniyorsa, ben bu düşünceye katılmıyorum. Charles’ın felaket olmayacağını düşünüyorum. İnsanlar daha 70’li yıllarda Charles’ın çevre hakkında konuştuğunu unutuyor. “Evren hakkında konuşan sıkıcı adam” diyip güldüler. Charles zamanından çok önce düşünen bir modernist. Umarım Kraliçe’den sonra tahta geçme şansına sahip olur.
Paylaş