Konuşamıyoruz.
Çünkü öyle bir şey yaşandı ki, bu seneki töreni tepetaklak etti.
Will Smith’i “King Richard” filmiyle ilk Oscar’ını kazandığı için değil, eşi Jada Pinkett Smith hakkında yapılan şakaya kızıp Oscar tarihine geçen şiddete imza attığı için konuşuyoruz.
Will Smith, ailesi bile şov dünyasının içinde olan, şov dünyasında büyüyen, şov dünyasında yaşayan bir aktör.
Hatta evlilikleriyle ilgili tüm sırları şov dünyasının parçası yaptıkları için “Artık Will ve Jada’yı konuşturmayın” diye kampanyalar bile başlatılmıştı.
Ama ünlü aktör, sinemanın en büyük gecesinde eşi için yapılan şakayı kaldıramadı ve komedyen Chris Rock’a tokadı bastı.
Kendi haklarında milyonlarca şaka duyduklarından eminim. Hollywood komedi dünyasında yeni değiller sonuçta.
◊ Şu anda neredesiniz?
- Neredeyim? Kırklı yaşlarımın ortalarında (gülüyor)… Los Angeles, Kaliforniya’dayım.
◊ Yeteneğiniz ve sanatınızla, bize verdiğiniz performanslarda ruhunuzu verdiniz. Biraz iç sesinizden, iç düşüncelerinizden bahsetmenizi istiyorum. Size nasıl yardımcı oldu ya da oluyor, sizi nasıl yönlendirdi?
- Bu harika bir soru, keşke bu soruyu bana üç hafta önce gönderseydiniz, ben de mantıklı ve doğru bir şekilde nasıl cevaplayacağımı bu süreçte düşünebilseydim…
Gerçekten bilmiyorum. Kendime bunun da geçeceğini hatırlatıyor muyum, evet. Herkes gibi ben de ne kadar çok hayat yaşarsan, o kadar iyi yaşlanırsın diye düşünüyor muyum? Evet…
Bu, başıma gelen iyi şeyler ve kötü şeyler için de geçerli. Ben kendi çapımda ruhani bir insanım. Her gün ince ayar yaptığım ve mükemmelleştirdiğim bir iç pusulam var.
Bu yıl dördüncü Oscar adaylığını kazanan Penélope Cruz başarılarına başarı katmaya devam ediyor.
İspanyol yıldız daha önce “Nine” filminde en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında aday gösterilmiş, “Vicky Christina Barcelona” ile bu kategoride Oscar kazanmıştı.
En iyi kadın oyuncu adaylığı ise Pedro Almodóvar filmi “Volver” ile gelmişti. Bu yıl da Almodóvar’la yaptığı “Paralel Anneler” filmiyle dördüncü kez Oscar adayı olan yıldız, bu rolüyle 78’inci Venedik Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü kucaklamıştı.
Bu hafta Penélope Cruz ve Pedro Almodóvar ile bir araya geldim ve hem yeni filmi hem de uzun yıllara dayanan dostluklarını konuştum.
◊ Birçok kez birlikte çalıştınız, Penélope’de ne görüyorsunuz?
- Pedro Almodóvar: Onu ilk “Jamón Jamón”daki performansında gördüm. Penélope’nin ilk filmiydi. O sinemayı da çok iyi hatırlıyorum. Çok etkilenmiştim. Çok gençti.
2002’de “Monster’s Ball” filmindeki rolüyle en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazanan ve bu kategorideki ilk ve tek siyahi aktris olan Halle Berry, yeni filmi “Bruised” ile gündemde. Filmde başrol oynayan Berry, ilk kez yönetmenlik koltuğunda oturuyor. MMA (kafes) dövüşçüsü Jackie Justice karakterini oynayan oyuncu, çekimler sırasında iki kaburgasını kırmasına rağmen filmi dublörsüz tamamladı. Barbaros Tapan, başarılı oyuncuyla görüntülü olarak konuştu ve ilk yönetmenlik deneyiminin nasıl geçtiğini sordu.
◊ Sektörde 30 yıl… Setlerde geçen bunca yıl sonunda yönetmen olarak yapmak istemediğiniz şeyler hakkında neler öğrendiniz? “Bunu yapmayacağım, filmimi farklı yöneteceğim” dediğiniz şeyler neydi?
- Yıllar boyunca anladığım tek şey, en iyi yönetmenlerin son derece işbirlikçi olduğuydu. İyi yönetmenler sette her departmanın başına inandığı, güvendiği, kendine güvenen, ortak vizyona sahip olduğu kişileri işe alır. Çekim süreci başladığında, bu insanların işlerini yapmalarına izin verirler. Her şeye karışan, iyi bir yönetim yapamaz. Diğerleri, çalışan herkesi motive eder. İyi yönetmenler herkesi kapsayan bir set ve ortam yaratır. Evet, günün sonunda yönetmen son sözü söyler ama benim tanık olduğum en zeki yönetmenler her zaman başkalarının fikirlerine açık olan yönetmenlerdi.
Harika bir fikrin nereden geleceğini asla bilemezsiniz. Bu yüzden çekimlere başladığımda güvendiğim insanları işe almaya çok dikkat ettim, işlerini yapmalarına izin verdim ve onlara değer verdim.
Dev oteller, ultra lüks markalar, kaliteli yemek, dünyanın en büyük şovları, eğlence ve gece hayatının merkezi Las Vegas, aynı zamanda Nevada eyaletinin önde gelen finans, ticaret ve kültür merkezi. Bu ışıltılı şehri tarif ederken gerçeküstü, çok tempolu ve asla uyumuyor dersem yanlış olmaz. Frank Sinatra, Elvis Presley, Dean Martin, Celine Dion gibi ikonik isimlere, dünyanın en pahalı boks müsabakalarına ev sahipliği yapan şehirde göz alıcı restoranıyla Nusr-Et de yerini aldı. Dekoru, iki katlı büyük alanı ve menüsüyle Nusr-Et deneyimini yaşamak isteyenlerin akınına uğrayan restoran, geçen hafta devler ligine yakışır bir açılış yaptı. “Vegas’a Türk bayrağı astık” diyen Nusr-Et’i dünya çapındaki 32 lokasyonuyla dev bir marka haline getiren Nusret Gökçe’yle Las Vegas açılışında bir araya geldim.
◊ Nusret Bey, Las Vegas’tayız. Nasıl hissediyorsunuz?
- Vegas, eğlence sektörünün kalbi. Senede 100 milyar doların döndüğü bir şehir. Şu anda dünyanın kalbinde, eğlence sektörünün en büyük şirketlerinden MGM bizim ev sahibimiz oldu. bizim burada olmamız onları da çok heyecanlandırdı. MGM ve Nusr-Et’in iş birliği, Las Vegas’ta çok büyük ses getirdi. Aylar öncesinden Vegas şehrinde açılacağımız gün konuşulmaya başladı. Buraya ilk geldiğim günden itibaren bu büyük enerjiyi şehir bana her yönüyle hissettirdi. MGM, onlara katacaklarımız ve vereceğimiz enerjinin farkında. Nusr-Et markasına güvenleri sonsuz. Birlikte çok büyük işler yapacağımıza inanıyoruz.
LAS VEGAS DEVLER LİGİ
◊ Whitney Houston ile arkadaşlığınızdan bahseder misiniz?
- Bir sanatçı olarak Whitney Houston’da gördüğüm şey şuydu:
Newark, New Jersey’li genç siyahi bir kadının sanatıyla dünyayı değiştirdiği gerçeği... Genç siyahi kadınlar için mümkün olmayan bir dönemde bunu yapabilmesine her zaman hayran olmuştum. Bu bize ne verdi; bize onun açtığı kapıdan yürüyebilen koca bir nesil yeni şarkıcılar verdi. Sadece bu durum bile beni çok büyülemişti. Bu kitabı yazmamın en önemli sebebi onu kaybetmekten duyduğum kederdi. Ama aynı zamanda bir gazeteci olarak kederimi örtbas etmek zorundaydım. Whitney ile aramızdaki ilişki daha çok hayatım boyunca onu sevmem, sonra onunla tanışıp vakit geçirmem ve 2 gün sonra Whitney’nin ölmesi...
◊ Annesinin güçlü dini inançları ve ailesinden gördüğü baskı konusunda neler söylemek istersiniz?
- Bir ayağı kilisedeydi. İkili var oluşu yaşıyordu. Özellikle büyüdüğü kilise New Hope’a gittiğimde bu düaliteyi düşündüm. Orada büyümenin nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemedim. Sonra hayatın dışarıda olduğunu görüyorsun. Annesi Cissy bir kilise müziği efsanesiydi, evet ama aynı zamanda o kilisenin yaşlı bir üyesiydi. Kilise kültürünü bilmiyorsanız orada büyüklerin ne anlama geldiklerini de bilmiyorsunuz demektir. Çünkü büyükler kilisede konuşur. Dedikodu başlar ve söylenenler etrafta dolaşmaya başlar. Sonrasında da skandal olur.
◊ Peki yaşamının sonlarına doğru Whitney neler yaşadı? Hâlâ dindar bir insan mıydı?
◊ “Blade” ile başlamak istiyorum. İkonik bir film ve ikonik bir karakter. Orijinal filmin hayranı mıydınız?
- Orijinal filmin hayranıydım. Aslında daha çok Wesley Snipes hayranıyım. Sanırım 26-27 yıl geriye gidiyoruz... Wesley’nin etkisi ve yaptığı, yadsınamaz bir gerçekti. Seçimlerine her zaman dikkat ettim. Bu film, ben oyunculuk yapmadan önceydi. Oyunculuğa başladığımda, bırakın bir filmde ya da dizide başrol olmayı, bir filmde düzgün bir rol almanın bile ne kadar zor olduğunun farkına vardım. O yüzden Wesley’e saygım sonsuz.
◊ “Blade” için Marvel ile nasıl bir araya geldiniz?
- “Luke Cage” dizisinin galasındaydım. Menajerime döndüm, “Blade’le ilgili ne yapıyorlar? O karakteri oynamayı çok isterim” dedim. Sanırım 2016’ydı. Eylül-ekim gibi... Marvel ile ilk toplantımız, 2019 yılında gerçekleşti. Nihayet 2019’da filmi yeniden yapmak için ilerlemeye hazırdılar. Ben 2016’da filmden bahsettiğimde o aşamada bile değillerdi. Çekimlere ne zaman başlarsak başlayalım, heyecanlı olacağım. Bütün bu COVID durumu herkesin programını bozdu ve her şey, tüm programımız geride kaldı maalesef.
◊ Sizce ‘Me Too’ hareketiyle birlikte Hollywood ne kadar değişti?
- Bence çok şey değişti. Ama bu iş bitti anlamına gelmiyor tabii ki. Çok ilginç bir zaman diliminden geçiyoruz. Bu hareketle gerçekten gurur duyuyorum. Bu hareketin yapılmasını sağlamak için ayağa kalkan tüm kadınlarla gurur duyuyorum. Ben çocukken, annem her zaman benimle setteydi ve annem tarafından korunuyordum. Ama annemin yanımda olması, uygunsuz şeylerin olabileceği durumlar olmadı anlamına gelmez. Annem o tür şeylerin o kadar çabuk üstesinden gelirdi ki, asla büyümez ve rahatsız edici boyuta gelmezdi.
◊ Peki, sizin birebir tanık olduğunuz değişim var mı?
- Son dizim “Firefly Lane”in setinde gerçekten yürek burkan ve zor bir tecavüz sahnesi vardı. Netflix sete, ‘yakınlık koordinatörü’ getirmeyi garanti etti. Bu kadının görevi, oyuncuyu korumak, kendini güvende hissetmesini, desteklendiğini hissetmesini sağlamaktı. O sahnede oyuncu rahat hissetmediği hiçbir şeyi yapmak zorunda değildi. Şaşırdım, böyle bir şey hiç duymamıştım. Tanrım, neden bu önceden yapılmıyordu? Çünkü bu sahneler oyuncu için rahatsız edici ve zordur. Kendinizi çok çıplak ve çok korunmasız hissedebilirsiniz. Sonunda rahatımızı ve oyuncuyu ciddiye alıyorlar, oyunculara insan gibi davranıyorlar dedim. Sonunda oyuncu sadece senaryoyu canlandıran ve rol yapmak için işe alınan biri muamelesi görmüyordu. O yüzden ‘Me Too’ hareketiyle gurur duyuyorum. Daha yapılacak çok şey olduğundan da eminim. Bence kötü adamlar, kötü adam olarak kalacak ama artık kafalarından geçeni söylemeden ya da yapmadan önce iki kez düşünecekler.