◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Güney Kaliforniya’dan.
◊ Los Angeles Basın Kulübü tarafından iki kere yılın köşe yazarı seçildiniz. Yazar olmanın size verdiği zevk ve zorlukları hakkında ne söylersiniz?
- İnsanların yazdıklarımı okuması, okuyucularımın biraz düşünmesini sağlamak ve umarım olumlu diyaloglar kurabilmek... Sanırım bu yüzden yazıyorum ve yazmak bana iyi hissettiriyor.
◊ Bence sporculuğunuz kadar yazarlığınız da etkili. Yazmaya ne zaman başladınız ya da nasıl fark ettiniz bu yeteneğinizi?
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Los Angeles’ta evimde, yatak odamın terasındayım. Güzel bir Los Angeles günü; bahçem güzel, çocuklarım mutlu…
◊ Sinemalar açıldı, sinemaseverler salonlara döndü. Sizi bu sektöre aşık eden filmi hatırlıyor musunuz?
- Pennsylvania’daki Great Lakes bölgesinde büyüdüm. Bir tür liman kasabasıydı, barlar ve fabrikalar vardı, sanayi yoğundu. The Tribune- Republican gazetesinin yayınlandığı, cumhuriyetçilerin yoğunlukta olduğu bir kasabada, demokrat olduğum için oldukça radikal bir çocuktum. Gençken “Cleopatra Jones” filmini izlediğimi hatırlıyorum. Seyirciler içindeki tek beyaz kişi bendim. Siyah-beyaz filmleri çok severdim. Filmler, benim için mevcut ve korkunç üç kanallı televizyondan çok daha ilginçti. Yaşadığım kasabam endüstri yeri olduğu için gerçekten ya çok eski filmler ya da C sınıfı filmler gelirdi. Ama gençken mecburiyetten de olsa eski filmleri izlemek çok özel bir deneyimdi.
◊ Hollywood’a ilk geldiğinizde neler hissettiniz?
- Los Angeles’a geldiğimde yaptığım ilk şey, Marina del Rey’de bir daire tutmak oldu. Çünkü okyanus kenarının gerçekten harika bir yer olduğunu düşündüm. Tekneler, liman, okyanus, temiz hava… Bunu daha önce hiç görmemiştim! Ocak ayıydı ve balkonumda mayomlaydım. Hava benim için o kadar sıcaktı ki… İlk taşındığımda, “evet, işte bu yaşamak” diye düşündüm. İlginç değil mi, ilk etkilendiğim şey Hollywood yazısı olmadı.
◊
◊ Belfast’ın bizim için tanımı, “Kuzey İrlanda’nın başkenti ve en büyük şehri”. Peki sizin için Belfast ne ifade ediyor?
- İrlanda gibi güzelliğine saygı duyulan, ikonik topraklarda doğduysanız, o toprakla evli olmamak, o topraklara ilgi göstermemek ve o topraklarla gurur duymamak çok zor. Dünyanın herhangi bir yerinde rastgele tanıştığım biri İrlandalı olduğumu öğrenince “Aman Tanrım, orası çok güzel. Orada büyümek nasıldı” diyor. Verilen tepki sadece bu. Ben Belfast’ın 6 mil dışında büyüdüm. Büyüdüğüm yer şehre bağlı olmasına rağmen, yine de kırsal olarak kabul edilir. Biraz şehirden ayrılmış, tarlalarla çevrili bir yerdi. Biz deniz kenarında yaşıyorduk. Hiçbir şey beni eve, o topraklara gitmekten daha fazla etkilemiyor. Orası ruhumun derinliklerinde. Ve o ülkeye geri dönmek için her fırsatı değerlendiriyorum.
◊ “Belfast”ın yönetmeni Kenneth Branagh da Belfast’lı, öyle değil mi?
- Evet. Filmde Kenneth’in kendi hayatıyla paralellikler var. Birçok insan Kenneth Branagh’ın aslında Belfastlı olduğunu bilmiyor. 1969’da Kuzey İrlanda’dan ayrılmış. The Troubles (Kuzey İrlanda sorunu) dönemi başladığında ailesi Belfast’tan taşınıp çocukları İngiltere’de büyütmeye karar vermiş.
◊ Koronavirüse yakalanan dünyaca ünlü ilk isim, sizdiniz. Hastalığınızı açıkladığınızda bir anda tüm dünyanın gündemine oturdunuz. Pozitif olduğunuzu öğrendiğiniz o ana dönelim istiyorum. Neler hissetmiştiniz?
- Eşimle beraber Covid’e yakalandığımızda bize yüklenen sorumluluk duygusu büyüktü. Halka açık insanlarız. İnsanların bize ne kadar dikkat edip etmediğini bilemiyoruz.
Bazen taktığımız saçma sapan şapkayla bile haber oluyoruz. Covid pozitif olduğumuzu öğrendikten sonra akıllıca karar verdik. Bilgiyi paylaşmak, bu konuda tamamen açık ve dürüst olmak ve bundan sonra ne yapılması gerektiğini konuşmak doğru karardı.
Herkes gibi pozitif olduğumu duyduğumda ani bir korku yaşadım. Vücudumda beni daha fazla riske sokabilecek neler vardı? Benim Tip 2 diyabetim var, karım kanser atlattı. Bu virüse karşı daha mı fazla tehlikedeyiz? O dönem hiçbir şey net değildi.
Bize çok iyi baktılar, yakından izlediler.
Pozitif olduğumuzu öğrendikten 3 gün sonra doktorlar iyi olacağımıza karar verebildi. Bu yaşadıklarımızın ilk yarısı. Diğer kısmı ise kimseye vermediğimizden emin olmamız gerekiyordu. Bu da sorumluluğun diğer tarafıydı.
Yapılabilecek şeyler aslında çok basit. Maske tak, ellerini yıka, sosyal mesafeyi koru ve izole ol. Ortalama bir insanın sorumluluk duygusuna nasıl sahip olmadığını anlamıyorum.
◊ “The Queen’s Gambit”te de, “Last Night in Soho”da da karakteriniz bir “ait olma mücadelesi” içinde. Siz de rekabetin yüksek olduğu bir sektörün parçasısınız. Peki sizin kendi mücadeleleriniz neler?
Anya Taylor-Joy: Ait olma mücadelesi, hepimizin belli bir noktada yaşadığı bir şey. Çocukluğumuzda okula başlarken ya da yeni bir çalışma ortamına girerken hepimiz bir noktada bu hissi yaşıyoruz. O yüzden bu çok evrensel bir konu. Mücadeleme gelirsem... Filmdeki karakterim Sandie’nin açlığıyla kesinlikle bağlantı kurduğumu söyleyebilirim. Onun bu dünyanın bir parçası olmak istemesiyle. Çünkü ben de film endüstrisinde kimseyi tanımıyordum ama bu dünyanın bir parçası olmak istediğimi biliyordum. Bir nevi kendi yolumu arıyordum ve okuduğum her şey aradığımın doğru zamanda, doğru yerde olacağını söylüyordu. İşte şimdi doğru yerdeyim.
◊ “The Queen’s Gambit” dizisi sizi yıldız yaptı diyebiliriz. Öyle büyük ses getiren bir işten sonra proje seçmek zor oldu mu?
- Bilmiyorum, üzerinde çalıştığım her şeyde kendimi çok şanslı hissediyorum. Her gün yaptığım işe daha çok âşık oluyorum. Önemli olan da bu. İş için buradayım. Başarı harika tabii ki. Ama günün sonunda yapmayı en sevdiğim şey; her gün kalkıp işe gitmek. Bunu yapmaya devam edebilmek ve şu anda bu projede birlikte çalıştığım insanlar gibi harika yetenekli insanlarla çalışma şansını elde etmek. Kendimi inanılmaz ayrıcalıklı hissediyorum.
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Evden. Santa Barbara’daki ev ofisimden bağlanıyorum.
◊ Yönettiğiniz kısa belgesel “Madness in The Hills” ile başlayalım sohbetimize. Bize biraz bilgi verir misiniz belgesel hakkında?
- Belgesel yapım ortağımla birkaç yıl önce, spor kanalı ESPN’in “30 for 30” serisi için Christian Laettner ve Duke basketbol takımı hakkında “I Hate Christian Laettner” adlı bir belgesel çektik ve çok eğlendik. Sonra Ocak 2018’de, Santa Barbara’da bir trajedi meydana geldi, fırtına ve toprak kaymaları yüzünden üç saat içinde 23 kişi öldü. İklim değişikliğinin yarattığı hava şartlarını hâlâ anlamayan insanlarla dolu bir dünyadayız. O yüzden gerçekten anlatılması gereken önemli bir hikâye olduğunu düşündüm. Cep telefonumda fırtına ve trajedi sırasında çektiğim görüntüler, ardından hayatta kalanlarla yaptığım sohbetlerde korkunç derecede üzücü ve gerçekten dramatik hikayeler dinledim. Bu nedenle bu belgeseli yapmak istedim.
ARTIK BEŞ YILDA BİR FİLMLE GEÇİNMEK ZOR
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Santa Monica, Los Angeles’dan.
◊ Hayatta önem verdiğiniz şeylerin başında ne gelir?
- Sabahları kalktığınızda yaptığınız her şeyde bir amacınızın olması önemli. Dünyaya katkıda bulunmak, dünyaya geri vermek önemli. Yaptığım seçimlerle, dünyaya pozitif enerji gönderdiğimi ve dünyaya bir şeyler kattığımı düşünüyorum.
◊ Kötü enerjiden kurtulmak için neler yaparsınız?
- Kötü hislerin çoğu kendimden kaynaklı oluyor. Kendini gerçekten çok zorlayan, her şeyi fazla düşünen ve kafaya takan bir yapım var. Bu benim doğam. İtiraf etmekten nefret ediyorum ama sanırım iyi şeyler değil de her zaman kötü şeyleri düşünen biriyim. Bu yüzden kendimin en büyük düşmanı benim. O yüzden kendime dikkat etmeliyim.
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
Passionflix ofisimden… Los Angeles, California’dayım.
◊ Siz, kardeşleriniz Elon ve Kimbal… Üçünüzün de ortak noktası yapılmayanı yapmanız, sıra dışı düşünme yeteneğiniz. Dünyada sizin için engel yok, sadece fırsat var gibi… Merak ettiğim, nasıl büyütüldünüz. Zihinsel düşünme yeteneğinizde ailenizin etkisi ne yönde oldu?
Çok teşekkür ederim… Harika bir soru. Bu bakış açısı için teşekkürler. Çok küçük yaşlardan itibaren bize, dünyanın küçük olduğu ve gidip her şeyi keşfetmemiz gerektiği söylendi. Annem (Maye Musk) çok güçlü bir kadın. Sağlık-fitness, kendine iyi bakma, güçlü olma konularını şiddetle savunan bir kadın. Bence onun bu özellikleri bizi nasıl büyüdüğümüz konusunda gerçekten etkiledi. Birçok yönden kendi halimize bırakıldık, annem bekar çalışan bir anneydi. Annemle babam, ben çok küçükken ayrılmıştı. İkisi de çok sıkı çalışan insanlardı. Çok genç yaşta bağımsız olmaya, kendimizi beslemeye ve kendimize fırsatlar yaratmaya bırakıldık.