Top Gun 1986 yılında sadece bir sinema filmi olarak kalmadı moda dünyasına ve popüler stil tarzına da yön verdi. Gençler, yıllarca Tom Cruise ve Val Kilmer’ın saç tıraşını örnek aldı. O dönem pilot montlar giyildi ve film sayesinde popüler olan Ray-Ban Aviator güneş gözlükleri takıldı.
Barbaros Tapan, “Top Gun: Maverick”in galasına Golden Globe Başkanı Helen Hoehne ile katıldı.
“Top Gun : Maverick”te de Tom Cruise’u ilk filmde olduğu gibi Kawasaki motorun üstünde kask takmadan görüyoruz. Bu görüntüler bize nostaljiyi yaşatıyor.
Önceki gece “Top Gun” sayesinde Cannes Film Festivali’ndeki en büyük galalardan birine şahit olduk. Tom Cruise kırmızı halıda filmin diğer başrol oyuncularıyla yürüdü. Oyuncular kırmızı halıda hayranlarıyla buluşurken üzerlerinde jet uçakları gösteri uçuşu gerçekleştirdi.
1961 yapımı “West Side Story” (Batı Yakası’nın Hikayesi) filmi, sinema dünyasından önce müzikal olarak 1957 yılında sahnelendi. Film çıktığı dönemde büyük bir yankı uyandırmış, sonrasında birçok kez müzikal gösteri olarak sergilenmişti. 20’den fazla Grammy Ödülü ve Akademi Ödülü ile başarısı kanıtlandı. 2021 yılında yeni bir versiyonu beyazperdede sinemaseverle buluştu. Bu kez yönetmen koltuğunda yönetmen, yapımcı ve senarist Steven Spielberg vardı. İlk kez bir müzikal yapan Spielberg, Barbaros Tapan’ın sorularını yanıtladı.
* 50 yıldan fazla oldu, inanılmaz filmler çektiniz ama sizin için de hâlâ ilkler var. İlk kez müzikal yaptınız. Buna nasıl karar verdiniz?
- Daha önce hiç müzikal yapmadım ama hep müzikal yapmak istemiştim. Sanırım yıllar boyunca farklı filmlerimle birçok farklı röportaj verdim. ‘Hep yapmak istediğin ve hiç yapmadığın şey nedir’ diye bana sorulduğunda, her zaman buna ‘müzikal’ diyerek cevap verirdim. Hollywood’un şimdiye kadar ürettiği tüm müzikalleri gördüm, bugün yapılan çağdaş müzikallere hep ilk gidenlerdenim. Müzikal formatını seviyorum. Ve performans sanatçılarının bir müzikalde olmak için, hak kazanmak için sarf ettikleri çabayı seviyorum. Tabii ki rol yapabilmeleri gerekiyor ama aynı zamanda dans edebilmeleri ve şarkı söyleyebilmeleri de gerekiyor. Ve daha önce bu son iki kategoride hiçbir şey yapmamıştım. Tek bir sahne dışında. Karımla tanıştığım “Indiana Jones ve Kıyamet Tapınağı” filmi, Danny Daniel’in koreografisini yaptığı bir dansla başlamıştı.
ÇOCUKKEN İZLEDİĞİM İLK MÜZİKALDİ
* Uzun yıllar “Top Gun” serisinin devamı gelecek dendi. Sonunda nasıl bir araya gelindi?
Jerry Bruckheimer: İlk filmi yaptıktan sonra, bunun başarılı olacağı belliydi. Aradan 30 yıldan fazla zaman geçti ve insanlar hâlâ yeni film için heyecan duyuyor. Bu noktadan yola çıktık. Tom’un anlatmak istediği bir sürü hikayesi vardı. Bu hikayelerin üzerine gittik, başka şeyler ekledik. Ne yazık ki elimizde Tony Scott yok… Ama bizim için harika şeyler yapan Joe (Joseph) Kosinski var! Tony, bence şu anda bize yukarıdan gülümsüyor ve bu filmi hepinize sunmaktan o da heyecan duyacak. Ama sıfırdan bir film çıkarmak çok zor. Kimse bunu seyrederken fark etmiyor. Ekranda her şey harika görünüyor ama bu gerçekten çok çok zor. Maverick’de harika bir karakterimiz vardı, ama hikayesi ne, bize ne anlatmak istiyor? Joe Kosinski’ye teşekkür ediyorum ki çıkageldi ve Tom’un, Paramount’un ve hepimizin heyecanlanabileceği bir yol oluşturdu.
* 1985’ten beri çekim standartları dijital olarak çok değişti. Bugün hangi noktalarda zorlandınız?
Joe Kosinski: Bu filmin mümkün olduğu kadar temelli ve gerçekçi olması gerekiyordu. YouTube’da deniz kuvvetleri (Navy) pilotlarının GoPro ile çektikleri videolar gördüm. GoPro ile yapılmış ve internete yüklenmiş olmasına rağmen, muhteşemdi. Gördüğüm her şeyden daha iyiydi. Bunları Tom’a gösterdim ve “Bu internette ücretsiz olarak mevcut. Eğer bunu yenemezsek, bu filmi yapmanın bir anlamı yok” dedim. O da bunu kabul etti. Ardından kokpite nasıl kamera yerleştirileceğimizi bulmak için 15 aylık bir proje başladı. Sonuçta kokpite 6 IMAX kalitesinde kamera koyduk. Açıkçası bundan sonraki zorluk şuydu; Tom’un her şeyin üstesinden geleceğini biliyordum ama Glen’in (Powell) ve diğer oyuncuların yapması gereken her şeyi yapabilmesini sağlayabilir miydik? Ardından Tom, oyuncuları, deneyimlemek üzere oldukları şeye hazırlanmaları için bir eğitim programı tasarladı.
◊ Öncelikle yeni albümünüz hakkında konuşmak istiyorum… Sizi bu albümü yapmaya ne itti, ilham kaynağınız ne oldu?
- İlk şarkı, 2020’de yazıldı. Duyguların ve düşüncelerin yoğun olduğu bir yıldı, yani bir şarkı yapmak için mükemmel bir zamandı. Herkesin söyleyeceği şeyler vardı. Kimse geleceğin nasıl şekilleneceğinden emin değildi. Kimse birilerini memnun etmeyi umursamıyordu, amacınızın reklam olmadığı bir dönemdi. Şimdiye kadar yaptığımız en akılda kalan albüm bence. Müziği tanımlamak çok zor. Dinlemelisiniz, güzel ve muhteşem bir albüm oldu.
◊ Performanslarınızda Natalie nerede bitiyor, Macy nerede başlıyor? Aynı zamanda size günümüzün müzik endüstrisini sormak, sanatçı haklarından bahsetmek istiyorum. İnsanlar artık müzik için ücret ödemek istemiyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Hayranların bir albüme eskisi kadar para harcamaması güzel bir şey. Ama bu durum birçok sanatçıyı ezdi. Sanatçının daha fazla tur yapması gerekiyor. Elbette bir milyar ücretli indirmeye ulaşırsanız, 80 bin dolar alırsınız. Ama sen o platforma satmak istemiyorsan... Bu, herkesin kendisini tanıtabileceği başka yollar bulmasını sağladı. Bilet fiyatları da çok arttı. Artık 40 dolara bir gösteriye gidemezsiniz. İyi koltuklar 300 dolar. Dolayısıyla herkesin müziğini tamamen bu platformlara satmasının bir hata olduğunu düşünüyorum. Bunu bize sormadan yaptılar. Bu durumdan nasıl kurtulacağımızı bilmiyorum ama benim gördüğüm kadarıyla müzik işini her yönden kesinlikle mahvetti. Natalie ve Macy’e gelince; temelde sadece kendim oluyorum ama sahneye çıktığımda süper bir güce dönüşüyorum.
◊ ‘Wonder Woman’ gibi mi...
- (Gülüyor) Evet onun gibi. Bilmiyorum, oradayken İsa gibisin. Herkes adını haykırıyor, ‘ellerini kaldır’ dediğinde herkes ellerini kaldırıyor. Kendinden daha büyük olduğunu düşündüğün birine dönüşüyorsun.
NFT DÜNYASI
Svyatoslav Vakarchuk, Ukraynalı müzisyen, politikacı ve aktivist… Ukrayna’nın önemli figürlerinden biri. Stadyumlarda 10 binlerce kişinin önünde konserler veren Vakarchuk bugünlerde ülkesini karış karış gezerek Ukrayna halkına müziğiyle destek oluyor. Kimi zaman hastanelerde, kimi zaman kışlalarda, kimi zaman ülkelerini terk eden halkının yanında buluyor kendisini. “Sanat, dünya barışı için en önemli araçtır” diyor. Vakarchuk ile Zoom üzerinden bir araya geldim. Savaşın siyah ve beyaz rengini konuştuk...
◊ Öncelikle bize bu zor şartlar altında röportaj verdiğiniz için teşekkürler. Neredesiniz şimdi?
- Ben de size teşekkür ederim, sesimizi duyurmamıza verdiğiniz destek için. Ülke olarak tarihimizin en zor günlerini yaşıyoruz. Ben son günlerde ülkenin doğusunda bulunan Dnipro’dayım. Buraya doğu cephesinden geldim. Luhansk’da bulundum; savaşın ön cephelerinden birisi. Askerlerimizle, polis kuvvetlerimizle, hastane çalışanlarımızla, yaralı, tedavisi süren insanlarımızla bir araya geliyorum. Savaş bölgelerinden uzaklaşan insanlarımızın toplandığı otobüs terminallerine gidiyorum. Hepsi ülkenin batı tarafına gidiyor, evlerini, yurtlarını, anılarını geride bırakıp... Gidebilenler ülke dışına çıkıyor ve genellikle göçmen kampı olan yerlere gidiyorlar. Ülkede büyük bir kaos, telaş, korku trafiği yaşanıyor. Umudumuz, bu kötü günlerin bir an önce bitmesi.
◊ Aldığınız askeri eğitimden bahsetmek ister misiniz?
- Bunu fazla abartmak istemiyorum. Öncelikle askeriyeye katılmayı ben istedim. Askerlerimize sanatımla moral vermek için yanlarında olmayı, onlara müziğimle moral vermeyi, şarkılar söylemeyi istedim. Evet, güvenliğim açısından silah eğitimi aldım. Ama kimse benden burada normal bir askerin savaşta yapacağı işleri beklemiyor. Ben burada müziğimi olarak kullanıyor, onların yüzlerinin biraz gülmesi için uğraşıyorum. Askerlerimiz, ülkemizin özgürlüğü için Rus ordusuna karşı cansiperane savaşıyor.
Fransız oyuncu, uluslararası izleyici tarafından 1984 yılında, Hugh Hudson’ın “Greystoke: The Legend of Tarzan” ve “Lord of the Apes” filmlerinde başrolde yer alarak tanındı. Aynı yıl, “Paroles et Musique”de Catherine Deneuve ile birlikte rol alarak, bir Fransız filminde ilk başrolünü oynadı. ‘Connor MacLeod’ karakteriyle rol aldığı, 1986 yapım “Highlander” (İskoçyalı) ise kariyerinin zirvesi oldu. Başarılı aktörün hayatında büyük rol oynayan kült film “İskoçyalı”nın vizyona girmesinden 36 yıl sonra konuştuk.
◊ Geriye dönüp baktığınızda “İskoçyalı”nın başarısı hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Açıklayamam. “İskoçyalı”yı yapmayı kabul etmemin nedeni aksiyon filmi olması değildi. Söyleyebileceğim tek şey, bence aksiyon filminden önce romantik bir film olması. Ölümsüzlüğün romantik yanını da anlatmasıydı. Şiddeti, acıyı, sevgiyi ve ıstırabı omuzlarında taşıyan ve hâlâ pozitif olan bir karakter aracılığıyla ölümsüzlük konusu işleniyor.
Yaşamaya devam ediyorsun... Sevdiğin insanları kaybediyorsun, yine de kendini toparlamak zorundasın, yüzünde gülümsemeye devam etmek zorundasın...
Hayatın yarattığı acılarla yaşamaya devam etmek zorundasın. 12 yaşında bir çocuk ya da 25, 30, 50 yaş fark etmez... Bunun içimizde olan ve bizi asla terk etmeyecek bir duygu olduğuna inanıyorum.
◊ İki boks efsanesi... Meksikalı boksör Julio César Chávez ile ‘Altın Çocuk’ lakaplı, Meksika asıllı Amerikalı boksör Oscar De La Hoya’nın tarihe geçen maçını ve iki kültür arasındaki gerilimi belgeseliniz “La Guerra Civil”de işlediniz. Bu belgeseli yönetmenizi Oscar De La Hoya istemiş, doğru mu?
- Evet. Oscar benim 25 yıllık arkadaşım. Aradı ve “Hey, bu dövüşün 25’inci yıldönümünü gerçekten büyük bir şekilde kutlamak istiyoruz. Belgesel yapacağız, sen yönetir misin” dedi. “Aman Tanrım, boks mu? Ring, yumruklar ve istatistikler gibi mi? Hayır, bunu yapmak istemiyorum, beni ilgilendirmiyor” dedim.
◊ Sonra neden kabul ettiniz?
- İlginç olan şu ki, o kavgayı hatırlıyorum. Bizim evimizi de ikiye bölmüştü çünkü. “Mesele nedir? Hepimiz Oscar De La Hoya’yı desteklemiyor muyuz” demiştim. Babam ise “Hayır, Julio’yu destekliyoruz” demişti. İnsanlar taraf seçti yani. Boks maçlarında ırk kullanmaktan asla çekinilmiyor. “Siyah adam İtalyan’a karşı”, “İngiliz boksör Amerikalıya karşı” gibi. Sırf gerilim yaratmak için ırk ve milliyeti kullanıyorlar ama iki Meksikalı boksörü karşı karşıya getirmenin nüanslarını bilmiyorlardı. Gerçekten topluluğumuzu böldü. “Pueblolu boksör, Amerikalı Altın Çocuk’a karşı!” Bunu anlatmak istedim.
◊ Nereden bağlanıyorsunuz?
- Cleveland, Chagrin Falls’tan bağlanıyorum.
◊ “Temel İçgüdü”de Sharon Stone oynamasaydı, film yine aynı etkiyi yaratır mıydı sizce?
- Sharon olmadan filmin aynı olacağını düşünmüyorum. Sharon muhteşemdi, harikaydı. Onda ‘sevimli kız’ kalitesi var. Bir tür karanlık tarafı da var. Filmdeki performansı eleştirildi, küçümsendi. Çünkü cinsel düzeyde çok cüretkâr bir roldü. Filmin onun için ne kadar önemli olduğunu ve rolü için nasıl çalıştığını anlatabilmem mümkün değil. Sharon’ın kitabını okudum. Altın Küre’de adaylığı okunurken seyircinin alay ettiğini yazmış. Buna çok üzüldüğünü anlatmış. Bunları hak etmedi. Halbuki film hâlâ internette trend ve gerçekten çok izleniyor. Eve gelen çeklerden hâlâ ilginin çok büyük olduğunu söyleyebilirim.