Paylaş
◊ Whitney Houston ile arkadaşlığınızdan bahseder misiniz?
- Bir sanatçı olarak Whitney Houston’da gördüğüm şey şuydu:
Newark, New Jersey’li genç siyahi bir kadının sanatıyla dünyayı değiştirdiği gerçeği... Genç siyahi kadınlar için mümkün olmayan bir dönemde bunu yapabilmesine her zaman hayran olmuştum. Bu bize ne verdi; bize onun açtığı kapıdan yürüyebilen koca bir nesil yeni şarkıcılar verdi. Sadece bu durum bile beni çok büyülemişti. Bu kitabı yazmamın en önemli sebebi onu kaybetmekten duyduğum kederdi. Ama aynı zamanda bir gazeteci olarak kederimi örtbas etmek zorundaydım. Whitney ile aramızdaki ilişki daha çok hayatım boyunca onu sevmem, sonra onunla tanışıp vakit geçirmem ve 2 gün sonra Whitney’nin ölmesi...
◊ Annesinin güçlü dini inançları ve ailesinden gördüğü baskı konusunda neler söylemek istersiniz?
- Bir ayağı kilisedeydi. İkili var oluşu yaşıyordu. Özellikle büyüdüğü kilise New Hope’a gittiğimde bu düaliteyi düşündüm. Orada büyümenin nasıl bir şey olduğunu hayal bile edemedim. Sonra hayatın dışarıda olduğunu görüyorsun. Annesi Cissy bir kilise müziği efsanesiydi, evet ama aynı zamanda o kilisenin yaşlı bir üyesiydi. Kilise kültürünü bilmiyorsanız orada büyüklerin ne anlama geldiklerini de bilmiyorsunuz demektir. Çünkü büyükler kilisede konuşur. Dedikodu başlar ve söylenenler etrafta dolaşmaya başlar. Sonrasında da skandal olur.
“48 yaşında hayatını kaybeden Whitney Houston, “dünyanın en çok ödül alan kadın şarkıcısı” unvanıyla rekor kırmıştı. ”
◊ Peki yaşamının sonlarına doğru Whitney neler yaşadı? Hâlâ dindar bir insan mıydı?
- Asla uzaklaşmadı. Whitney’e karşı son derece eleştirel olmak zorundaydım, çünkü inancının her şeyi iyileştireceğine inanıyordu. Buna son ana kadar inanıyordu. Bu düşüncenin her zaman pratik olmadığını biliyoruz. Maneviyatçı düşünmenin yanlış bir tarafı yok ama Tanrı’nın yanında aynı zamanda kendine de ihtiyacın var. Kendin için kararlar vermen ve işlerini kendin yapman gerekiyor. Tanrı ile olan ilişkisi her zaman kalbindeydi. Ne yaşarsa yaşasın inanç hep vardı.
◊ Kevin Costner’ın Whitney’nin cenazesinde yaptığı duygusal konuşma hakkında neler söylemek istersiniz?
- “The Bodyguard”da ne yarattıklarına dair çok güzel bir hatırlatma olduğunu düşündüm. Ama filmde, bu iki farklı renkteki insanın ilişki içinde olabileceği gerçeğini ve bunun 90’ların başlarında neye benzediğini gösteren bir sahne kullanılmış olabilirdi, değil mi? Maalesef bunu ana akım alanlarda gördüğümüz bir noktada değildik. Bu kitapta onun bu dünyada siyahi bir kadın olarak karşılaştığı fakat aştığı engelleri, kırıp geçtiği rekorları ve tüm bunları sadece siyahi sanatçılar için değil aynı zamanda siyahi kadınlar için yaptığını anlattım. Whitney hakkında etkileyici olan şey, karşılaştığı ırkçılıktı. Onun yeterince siyahi olmadığı ya da çok siyahi olduğu fikri, gerçekten Amerika’da yaşanan bir tartışmaydı. Whitney yaşadıklarının çoğunu Amerika’da siyahi bir kadın olduğu için yaşadı. Kevin Costner’ın sözlerinin de bunu doğruladığını düşündüm.
YAYINCI BULMAK ÇOK ZOR OLDU
◊ Kitabınızda medyanın Whitney Houston’u nasıl yargıladığından da bahsetmişsiniz. Yaşıyor olsaydı, yargılamalar devam eder miydi sizce?
- Günümüzde sosyal medya, başka bir tür hayran kültürünün devreye girmesine sebep oldu. Bu kültürün hem iyi hem kötü yönleri var. Mesela bugün sosyal medya döneminde Whitney hoş çıkmayan bir fotoğrafıyla trend olsa ayağa kalkıp savunan insanlar olacaktı ya da bir muhabir kötü bir soru sorduğunda birileri çıkıp yorum yapabilecekti. Ama tam zıddını yapmaya devam eden insanlar da olacaktı. O yüzden tabloid döneminde Whitney hakkında gördüğümüz pek çok nezaketsizlik yine devam ederdi diye düşünüyorum
◊ Bu kitabı yazarken karşılaştığınız ilginç olaylardan bahsedelim biraz da. Whitney’i 10 yıl sonra anlatmak istediğinizde nelerle karşılaştınız?
- Öncelikle R&B ve pop dönemi hakkında bir kitapla ilgilenen yayıncı bulmak çok zordu. Özellikle müstehcen değil de sadece dürüst olmak istiyorsan. Yayıncı sorunları dışında insanların şu yorumuyla karşılaştım: “Neden ırkçılık hakkında bu kadar çok konuşma ihtiyacı hissettiniz? Whitney ırkçılığı deneyimlemedi, o döneminin en büyük şarkıcısıydı ve tüm dünya tarafından seviliyordu.”
◊ Bunu her duyduğumda şoke edici buluyordum. Whitney Houston hakkında ırkı dahil etmeden nasıl konuşabilirsin?
- Üzerinde çok durulan bir diğer konu da uyuşturucu ve Bobby Brown konusuydu. “Vay be, bu kadını bağımlıdan başka bir şey olarak görmüyorlar ya da bu adamla olan evliliği dışında bir şey bilmiyorlar” dedim. Tavrım şu oldu: “Hayır, dünyanın ihtiyacı olduğuna inandığım şeyleri yazacağım!” Dünyanın bu kitaba ihtiyacı olduğuna gerçekten inandım.
THE BEATLES’IN ASLINDA SİYAHİLERİN MÜZİĞİNİ İCRA ETTİĞİNİ KABULLENEMİYORLAR
◊ Geçtiğimiz günlerde oynanan Superbowl karşılaşmasında hip-hop’un ulusal sahnede yer alması, ülkenin bir kısmında sinir bozukluğuna sebep oldu. Siz nasıl yorumluyorsunuz?
- O gösteri, hip hop kültürünü anlatmakla ilgiliydi. Çok güzeldi. Rap ve hip-hop artık her müzik türünü etkileyen küresel baskın bir güç haline geldi. Birkaç yıl önce hakkında yazdığım bir araştırma vardı. Son 50 yılda en etkili müziğin The Beatles değil, hip-hop olduğunu söyleyen bilimsel bir çalışma var. Bu, birçok insanı çok üzdü. Anlıyorum aslında. Bu bir tarafa, The Beatles’ın aslında siyahiler tarafından yazılmış müziği icra ettiği gerçeğini kabul etmek istemiyorlar. Bu kabullenmesi çok zor bir gerçek. Birçok çağdaş müzik, siyahi sanatçılar tarafından yaratılan seslerden inşa edildi. Nokta. Tartışmanın sonu. Gerçek olan bu!
Paylaş