◊ İstanbul’daki workshop’unuz için Türkiye’ye uçacaksınız. Oyuncular neden sizin atölyenize katılmalı, bu workshop’tan beklentileri neler olmalı?
- Atölyelerime katılanların daha iyi işler aldığı söyleniyor. Ben buna interaktif denetim diyorum. Hakikaten de, yaptığım şeylerin çoğuna izleyiciyi dahil edebiliyorum. Atölyeme katılanların daha iyi işler, ödüller alma şansı artıyor. Bu atölye çalışmalarını 12-15 yıldır yapıyorum ve insanların kariyer eğrisini değiştirmekte asla başarısız olmadım.
◊ Kendi ülkelerinde başarılı olan birçok oyuncu, Hollywood’a büyük umutlarla geliyor. Ama çoğu da hayal kırıklığına uğruyor. Bunun nedeni ne?
- Öncelikle Amerika’ya geldiklerinde, ülkelerindeki başarılarını geride bırakmalılar. Elbette bu başarılar, Amerika’daki kariyerlerinde onlara yardımcı olur. Ancak buradaki herkes kadar iyi olmayabilirler. Bu nedenle sadece yeteneklerine güvenmemeleri ve eğitim almaları gerekir. Bir eğitim almadan buraya gelirseniz, kendinizden utanmalısınız.
◊ Ama İsrailli oyuncu Gal Gadot, Ortadoğu’dan çıkıp Hollywood’da çok başarılı oldu...
- Onunla uzun süre çalıştım. Çok çaba harcadı. Amerikan aksanıyla konuşmayı öğrendi. Çok keskin bir İsrail aksanı vardı. İsrail’deki atölyeme de katılmıştı. O zaman ünlü bir modeldi ve daha önce hiç oyunculuk yapmamıştı. Oyunculuğa başlarken ilk yaptığı şeylerden biri, atölyeme katılmaktı. İlk gerçek deneyimi atölyemde oldu. Yani öğrenmeye çok istekliydi.
TEKNİĞİMİ KENDİ HAYAT MÜCADELEMDEN YOLA ÇIKARAK HAZIRLADIM
◊ Pinokyo’nun hikâyesini ne zaman film yapmaya karar verdiniz?
- Flmi yaklaşık 15 yıl önce düşünmeye başladık. Ancak o yıllarda çok yoğun bir tempom vardı. Filmin gecikmesinin bir nedeni de animasyonda çıtayı yükseklere taşımak istememizdi. Bunu neden söylüyorum? Çünkü animasyon sadece çocuklar için değil. Bazı seyircilerin filmi gördüklerinde ilk sordukları şey “Çocuklar için mi” oluyor. Ben de “Hayır ama çocuklar, ebeveynleri onlarla konuşursa izleyebilir” diye yanıt veriyorum. Çünkü çocukların dikkatli izlemeden hemen anlayabilecekleri bir animasyon değil.
◊ Peki neden bu hikâyeyi film yapmak istediniz?
- Pinokyo’da sevdiğim şey onun saflığı. Ama saflık, masumiyetle ilgili değil. Doğru ya da yalan söylemekten bahsediyoruz. Bence bu, kendin olmanın ruhani gerçekliğini inşa etmeye çalışan bir film. Hayatta söyleyemeyeceğin tek yalan kim olduğundur. İstediğim şey, bunun gerçekten önemli olduğunu seyirciye hissettirmek. Bu hikâyeyi izleyiciyle paylaşabilmek benim için fazlasıyla önemliydi. Çünkü Pinokyo benim kahramanım.
YAŞLANDIKÇA İŞ BİRLİĞİNE DAHA ÇOK DEĞER VERİYORUM
◊
◊ Tobias, bu hikâyeyle ilk nasıl tanıştığınızı anlatır mısınız?
- Tobias Lindholm: Danimarka Kopenhag’daki evime geri dönmüştüm ve asla bir Amerikan filmi yapmamaya karar vermiştim. Sonra bana “The Good Nurse” adlı bir senaryo gönderildi ve “Peki, okuyacağım” dedim. Bana daha önce hiç okumadığım bir şey gibi geldi. Kendilerinden başka herkesle ilgilenmeye çalışan, mücadele eden bekar anneler hakkında bir hikâyeydi. Sistem tarafından yüzüstü bırakılan, herkese bakan ancak yine de çok ihtiyaç duyduğu bakımı alamayan bir kadın. Yine de bir sorumluluğu yerine getirmek ve Amerikan tarihinin en üretken seri katilini durdurmak için çabalayan da bir kadın... Aslında kulağa biraz saçma gelecek ama karanlığa odaklanmak ve kötü olanın büyüsüne kapılmak yerine kahramanı kutlamak istedim. Yani projeye giriş yolum buydu.
BURADA ÖNLÜK GİYMİŞ BİR SÜPER KAHRAMAN VAR
◊ Aynı hikâyeyi konu alan Charles Graeber’ın kitabında Amy’nin rolü çok büyük değildi fakat onu filmde kahraman yapmak sizin fikrinizdi. Bize bu kararınızdan bahseder misiniz?
- Krysty Wilson-Cairns: Evet, benim fikrimdi. Kitabı okurken, yolumu tam olarak bulamadım. Ardından senaryonun üçte biri Amy Loughren oldu. Bekar bir anne, sağlık sorunları var, sisteme karşı ve her şeyin sonunda bu katili durduran da o. Ve şiddetle değil; şefkatle onu durduruyor. Bence tüm süper kahramanlarımız, yarasa kıyafetleri veya demir takım elbise giymiş milyarderler değil. Burada önlük giymiş bir süper kahraman var.
◊ Amy Loughren, size böyle bir film yapma teklifiyle geldiklerinde ne hissettiniz?
- Amy Loughren: Film, bir seri katil hakkında olduğu için son derece endişeliydim. Sonra Tobias’la tanıştım, bana “Bu bir aşk hikâyesi olacak. Gerçek dostluk hakkında bir hikâye” dedi. Ben gerçekten bunun bir parçası olmak istedim. Çünkü bunun hepimizin ihtiyacı olan bir hikâye olduğunu hissettim.
◊ Naomi Watts, sizinle başlayalım... Gerilim dizisi “The Watcher”da yer aldığınız için neler hissediyorsunuz?
- Naomi Watts: Bu türe geri döndüğüm için çok mutluydum. Bununla iyi bir başarı elde ettim. Bir oyuncu olarak korku konusunun altına giren pek çok duyguyu araştırdım. Ama aynı zamanda bir izleyici olarak da gerilimden gerçekten zevk aldım. Uzun zamandır beklediğim çağrı bu diziydi. Yani güzel bir duygu.
◊ Bu yıl düzenlenen 74. Emmy Ödülleri’nde “White Lotus” dizisindeki performansınızla ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülünü kazandınız, öncelikle sizi tebrik ediyorum...
- Jennifer Coolidge: Nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorum, tamamen şans mı bilmiyorum. Ödülü alırken çok heyecanlandım. Uzun zamandır sektördeyim. Gurur vericiydi...
◊ Dizide canlandırdığınız Karen kötü biri. Bunun hakkında neler düşünüyorsunuz?
- Jennifer Coolidge: Şimdiye dek aldığım rollere bakarsanız, çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Ama karanlık, şeytani bir insanı oynamaktan büyük heyecan duyuyorum.
◊
◊ Evan Peters, sizinle başlayalım. Jeffrey rolüne kendinizi nasıl hazırladınız?
- Evan Peters: Senaryo harikaydı ve dürüst olmak gerekirse ilk başta çok korkmuştum. Gerçekten yapsam mı yapmasam mı diye çok fazla düşündüm. İnanılmaz derecede karanlık, inanılmaz bir meydan okuma olacağını biliyordum. Sonrasında Dateline Stone Phillips röportajını izlememi tavsiye ettiler. O röportajda nasıl konuştuğunu izledim. Bundan büyülendim ve insan davranışının bu aşırı tarafının psikolojisine dalmak istedim. Yaptığı şeyi neden yaptığını anlamaya çalışmak için elimden geldiğince çok kitap, psikoloji raporları, itiraflar, zaman çizelgeleri okudum.
◊ Fiziksel olarak Jeffrey’e benzemek için neler yaptınız?
- Evan Peters: Dört ay hazırlık, altı ay çekim yaptık. Çok düz bir sırtı var. Yürürken kollarını hareket ettirmiyor, ben de bunun nasıl bir his olduğunu görmek için kollarıma ağırlık koydum. Karakterin asansörlü ayakkabılarını, kot pantolonunu, gözlüklerini giydim. Sigaram sürekli elimdeydi. Tüm bu dışsal şeylerin çekim yaparken ikinci doğamız olmasını istedim. Pek çok görüntü izledim ve sesini alçaltmak için bir lehçe koçuyla da çalıştım. Konuşma şekli çok belirgindi ve bir lehçesi vardı. Konuşma kalıplarını öğrenme umuduyla bunu her gün dinledim. Bunu yapmamın sebebi aslında onun zihnine girmek içindi.
SINIRLARIMI ZORLAMAYA ÇALIŞTIM
◊ Niecy Nash, dizide Jeffrey’nin komşusu Glenda Cleveland’ı canlandırdınız. Evan Peters’ın performansını nasıl buldunuz?
- Niecy Nash:
◊ “My Policeman” dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Neler hissediyorsunuz?
- Michael Grandage: Çalışmanızı dünyaya yaydığınız an her zaman zordur. Ama daha mutlu ya da daha gururlu olamazdım çünkü filmi gerçekten seven, ciddiye alan bir yerde bulunuyorduk. Toronto Uluslararası Film Festivali dünyanın en saygın festivallerinden biriydi ve orada filmimizin prömiyerini yapmak mutlak bir zevkti. Doğru yerde olduğumuzu hissediyordum.
◊ Yapımcı olarak sizi bu hikâyeye çeken ne oldu?
- Michael Grandage: Beni hikâyeye ilk çeken şey sanırım bir tür kişisel bağlantıydı... Çünkü bu filmin başında temsil edilen İngiltere’de doğdum. Son 60 yılda inanılmaz değişiklikler oldu. “My Policeman”ın şu anda devam eden bir tartışmanın parçası olmasını umuyorum, bu beni kişisel olarak filme çeken şeylerden biri.
TOM’UN MARION’A DA PATRICK’E DE OLAN AŞKI GERÇEK
◊ Aynı soruyu filmin başrol oyuncularına da sormak istiyorum... Sizi bu senaryoda çeken şey ne oldu?
- Harry Styles:
◊ Jeffrey Wright, Bernand karakterine hayat veriyorsunuz... Yeni sezonda Bernand’ı neler bekliyor?
- Jeffrey Wright: Yeni sezonda yine çok fazla gizem ve bir sürü bilinmeyen var. Bernand’ın nerede olduğu, nereye gittiği ve ne bulacağı herkes için gizemini hâlâ koruyor.
◊ Luke Hemsworth ve Angela Sarafyan, canlandırdığınız Stubbs ve Clementine karakterlerinin yıllar içinde geçirdiği değişim hakkında neler diyeceksiniz?
- Luke Hemsworth: Her sezon Stubbs’ın kendini içinde bulduğu durum hakkında giderek daha az şey bildiğini hissediyorum. Ve Bernard’ın yol boyunca Stubbs’a yardımcı olabilecek en ufak bir bilgiyi vermemesi onu üzüyor.
- Angela Sarafyan: İlk sezonda sanırım birlikte bir şeyler yaşadık, değil mi Luke? Beni vurmuştun!
- Luke Hemsworth: Evet doğru, vurmuştum. Ama sen robotsun, robotlar ölmez!
- Angela Sarafyan: Bunun için teşekkürler. Ama ikinci sezonda lobotomize (beyin cerrahisi işlemi) edildim. Ve sonra üçüncü sezon, biraz insanları pataklamam gerekti. Tüm söyleyebileceğim bu. Teşekkürler. (Gülüyor)
◊ Pandemi zamanında yaşadıklarımız, sizi bu hikâyeye çeken şeyler açısından herhangi bir unsura sahip miydi?
- Catherine Hardwicke: İyi bir noktaya değindin. Bence öyle oldu çünkü herkes pandemi sırasında ilişkilerine daha yakınlaştı. Ve Mark (Bacci) o kadar güzel ve samimi bir hikâye yazdı ki orada olduğunuzu hissediyorsunuz.
◊ Catherine Hardwicke ile çalışmak nasıldı?
- Kate Beckinsale: Sanırım Catherine’e sahip olduğumuz için çok şanslıydık çünkü Vegas’ta inanılmaz derecede sıcak bir ev yarattı. Burada Chris (Convery) ve Brian’la (Cox) da birbirimize yakınlaşabildek. Demek istediğim, Brian’dan iğreniyordum, bu yüzden benim için gerçekten zordu. (Gülüyor)
- Brian Cox: Bu ortaklaşa bir duygu. (Gülüyor)
OYNADIĞIM KARAKTERLERE