Efsanevi “Star Wars” serisi, “Obi-Wan Kenobi” dizisiyle devam ediyor. “Sith’in İntikamı” filminden 10 yıl sonrasını anlatan 6 bölümlük mini dizide, Jedi ustası Obi-Wan Kenobi’nin yakın dostu Anakin Skywalker’ın karanlık tarafa geçip Darth Vader olmasıyla, ortaya çıkan güç savaşı anlatılıyor. Barbaros Tapan, dizinin iki önemli başrol oyuncusuyla görüştü.
◊ 20 yıl sonra yeniden bu karaktere dönmek nasıl bir duyguydu?
Ewan McGregor: Oldukça heyecan vericiydi. Son filmden bu yana çok zaman geçti. Ama yeniden “Star Wars” dünyasının bir parçası olduğum için çok mutluyum.
◊ Hayden, hazırlanmak için filmin animasyon dizileri “Klon Savaşları” ve “İsyancılar”ı izlediğinizi duydum. Bunlarda kimliğinizi mi bulmaya çalıştınız?
Hayden Christensen: Elimden geldiğince çok araştırma yaptım ve kendimi yeniden tanımak istedim. Animasyon dizilerini çok sevdim. Bu yapımların yönetmeni Dave Filoni ve ekipteki herkes inanılmaz işler yapmış. Bu karakterlere çok daha fazla şey kattılar ve bütün bunları izlemek büyüleyiciydi. Bunun, performansımı nasıl etkilediğinden emin değilim ama onları izlediğim için çok mutluyum. Artık ben de bu filmlerin sıkı bir hayranıyım.
İtalyan asıllı efsanevi aktör Alfredo James PacIno namıdiğer Al Pacino, hafızalara kazınan unutulmaz filmleriyle adını Hollywood’a altın harflerle yazdırdı. Başarılı aktör, 1983 yapımı “Scarface” (Yaralı Yüz) filmindeki ‘Tony Montana’ karakteriyle bir ikon yarattı ve “Scarface” günümüzde hâlâ en çok izlenen filmlerden biri. 1992 yılında oynadığı “Scent of a Woman” (Kadın Kokusu) filmi ile Oscar ve Altın Küre kazandı. 2004 ve 2010 yıllarında Emmy Ödülü’nü kazanan usta sanatçı, 2007 yılında AFI (Amerikan Film Enstitüsü) Yaşam Boyu Başarı Ödülü’ne layık görüldü.
Mario Puzo’nun yazdığı romandan uyarlanan, Francis Ford Coppola’nın yönettiği “The Godfather” (Baba), herkesin bildiği ve severek izlediği unutulmaz filmler arasında.
“The Godfather” serisindeki ‘Michael Corleone’ karakteri ile adını dünyaya duyuran başarılı aktör, ardından şöhret basamaklarını hızla tırmandı.
Serinin ilk filminin beyazperdeye sunulmasının üzerinden 50 yıl geçti.
Filmin 50’nci yıldönümünde Al Pacino, Barbaros Tapan’ın sorularını Kelebek okurları için yanıtladı.
◊ “The Godfather”ı tahminen kaç defa izlemişsinizdir?
2022 Cannes Film Festivali’nde “Triangle of Sadness” filmi büyük beğeni topladı. İsveçli yönetmen Ruben Östlund’un yönettiği film, Cannes’daki gösteriminde yedi dakika ayakta alkışlandı. Alt sınıf ve üst sınıf arasındaki ayrımcılığı mizah yoluyla ele alan filmin yönetmeni Ruben Östlund, başarılı başrol oyuncuları Charlbi Dean, Harris Dickinson ve Woody Harrelson, Barbaros Tapan’ın sorularını yanıtladı.
◊ Bu sizin ilk tümüyle İngilizce filminiz sanırım. Bu filmin İngilizce olmasının özel bir nedeni olup olmadığını merak ediyorum...
Ruben Östlund: Tabii ki bir yönetmen olarak, mümkün olduğunca çok kişiye ulaşmak istiyorsunuz. Her ne kadar sinemadaki bu hakimiyeti biraz eleştirsem de, daha da ileri gitmeyi sevdiğimiz bir şey yapmak istedim. İngilizce, benim ikinci dilim. Fransızca veya Almanca da bir film yapmak isterdim, ama İngilizce ikinci dilim. Ve film de insanların birbirleriyle İngilizce konuştuğu bir ortamda geçiyordu. Yani, benim için doğal bir adımdı.
◊ Felsefi fikirleri eğlence çerçevesinde yansıtıyorsunuz. Aradaki dengeyi nasıl korudunuz?
Ruben Östlund: Bu soruyu sorduğunuz için çok teşekkür ederim, çünkü bence bu filmle bizim için bir hedef oldu... Yetişkinler için bir ‘hız treni’ yaratmak istedik. Eğlenceli, zorlu ve komik bir şey. Sinemadan çıktığınızda “Ne oldu?” demelisiniz. İstediğimiz şey buydu. İspanya’nın kırsal bölgelerine gidip, sinema deneyimi olmayan 30 kişi getirdik filmi izlemesi için. Ve onlar kahkahalarla gülüp, çığlıklar attılar. “Sonunda geri dönüş alabildiğimiz bir izleyici kitlesi” dedim. Biz Avrupalıların çoğu zaman iyi bir izleyici olmadığımızı kendimize hatırlatmamız gerekiyor. Oysa seyirci olarak bu performansın bir parçasıyız. ABD’de gösterimler yaptığınızda seyirciler, “Vay canına” der. Bu tepkiyi aldığınızda, işte o zaman filmin içeriği hakkında konuşabilirsiniz. Festival anında gelen tepkiler çok güzeldi. İnsanlar sanki futbol maçındaymış gibi alkışladı.
FİLM BAŞTAN SONA GÜLDÜRÜYOR
Efsanevi müzisyen Elvis Presley’in hayatını, müzik dünyasında yaşadığı zorluklar ve yükselen şöhretini ele alan dramatik filminin yönetmenliğini Baz Luhrmann üstlendi. Filmin başrollerinde Elvis Presley rolüne renk katan başarılı oyuncu Austin Butler ve menajeri rolüyle sevilen oyuncu Tom Hanks, filmin başarısına da katkı sağladı. Luhrmann’ın ustalığıyla geçtiğimiz günlerde beyazperdede izleyiciyle buluşan “Elvis”, ünlü şarkıcının menajeriyle yaşadığı inişli çıkışlı ilişkisi ve keşfedilme hikayesini anlatıyor. Yönetmen Baz Luhrmann, başarılı aktörler Austin Butler ve Tom Hanks, Barbaros Tapan’ın sorularını yanıtlayarak filmin başarısını Hürriyet Kelebek okurlarına anlattı.
◊ Filmin Cannes’daki gösteriminden sonra olanlarla başlamak istiyorum. Çılgıncaydı, alkış yağmuru dinmedi. Baz Luhrmann, hissettiğiniz bu duyguyu nasıl tarif edebilirsiniz?
Baz Luhrmann: Cannes, sinema dünyamızı kurtardı ve bence öyle güzel duygunun arasında olmak filmimiz için çok güzeldi. Bu film bir şey için yapıldı; seyirciyi sinemaya çekmek. Bu bir sinema filmi, bence bu alkış, sinema için olduğu kadar sektör için de önemliydi.
◊ Çok basit bir soruyla devam edeyim, neden Elvis?
Baz Luhrmann: Elvis’in hayatını ele almak ve hayranlarının ona olan sevgisini gerçekten onurlandırmak istedik. Aynı zamanda Amerika’nın 50’lerde, 60’larda, 70’lerde gösteri dünyasını yansıtmak istedim. Bütün bu yolculukta, Elvis’i tanıdım. Bu, hayatım boyunca benimle kalacak bir şey.
İstanbul’dan başlayan Türkiye maceramın sonraki durağı, dördüncü kez gittiğim ve her gidişimde beni benden alan Gaziantep oldu.
Gaziantep yolculuğum, Hasan Kalyoncu Üniversitesi tarafından bu sene 7’ncisi düzenlenen Altın Baklava Uluslararası Öğrenci Film Festivali ile başladı.
Öncelikle Kalyoncu Ailesi’ni Gaziantep şehrine kazandırdıkları bu harika üniversite için tebrik ederim.
Hasan Kalyoncu Üniversitesi, Amerika’daki bir USC’yi, UCLA’yı, Stanford’u, Michigan Üniversitesi’ni aratmayacak kadar modern bir şekilde inşa edilmiş.
Altın Baklava Uluslararası Öğrenci Film Festivali de en ince detayına kadar titizlikle organize edilmiş.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Cemal Kalyoncu’nun katılımıyla gerçekleşen ödül töreni gecesinde, dünyanın dört bir tarafından yaptıkları kısa filmlerle festivale gelen genç sinemacı kardeşlerimizin Gaziantep’te yaşadıkları heyecanı görmek çok güzeldi.
VIggo Mortensen, kariyerinde sinema dışında tiyatro oyunculuğu, şair, müzisyen ve ressamlık gibi sanatın farklı dallarında kendini öne çıkarmayı başardı.
“Yüzüklerin Efendisi” filmlerinin vazgeçilmez kahramanı ‘Aragorn’u ikonik bir karaktere dönüştüren Viggo Mortensen, adını birçok başarılı işe kazıdı.
“Şark Vaatleri” filmiyle Altın Küre ve Oscar’a aday gösterilen Mortensen, “Kaptan Fantastik” filmindeki ‘Ben’ karakteri ve “Green Book”taki ‘Tony Lip’ karakteri ile yeniden Oscar’a aday gösterilerek başarısını kanıtladı.
Barbaros Tapan, oyuncuyla geçen mayıs ayında Cannes Film Festivali’ sırasında görüştü.
*Bu yıl Cannes Film Festivali’ne David Cronenberg’nin çektiği “Geleceğin Suçları” filmi için geldiniz. Onunla ilk kez çalışmıyorsunuz. Bu film 24 yıl önce yazılmış. Bize David’le ilk nasıl tanıştığınızı anlatabilir misiniz?
- Onunla 2001’de burada, bu festivalde tanıştığımı söylüyor. Hatırlamıyorum, çünkü partide tanışmışız. “Yüzük Kardeşliği”nin ilk 20 dakikasını burada sundukları dönemdi ve sonra tepede büyük bir yerde bir parti verdiler. Ve belli ki, yıllardır birlikte çalıştığı, besteci ve iyi bir arkadaşı olan Howard Shore, onu partiye davet etti, çünkü “Yüzüklerin Efendisi”nin müziklerini o yaptı. Onunla 2004’te Los Angeles’ta ilk kez oturup “Şiddetin Tarihçesi” filmi hakkında konuştuğumu hatırlıyorum. Ve evet, bu David’le yaptığım dördüncü film. Bu süreçte çok şey değişti. Çünkü “Geleceğin Suçları”nı yazdığından beri dünya çok değişti. Bu da tamamen onun bu sektörde öncü olduğunu gösteriyor.
* Bir önceki röportajımızda yönetmeni olduğunuz “La Guerra Civil” belgeselinden söz etmiştik. Yönetmen koltuğuna oturmanızı engelleyen bir şey oldu mu? Bu alanda kendinize olan inancınızı nasıl keşfettiniz?
- Ben her zaman yaparak öğrenildiğini söylerim. Öğrenmek istiyorsan, sadece yapmak zorundasın. Bir kadın olarak “hazır değilim” düşüncesine kapıldığım zamanlar oldu. Dürüst olmak gerekirse, ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğumda diğer yönetmen de bir kadındı ve ben bir şov yapıyordum. “Birini sen yöneteceksin” dedi, ben de “Anlaştık” dedim. Ağzımdan “evet” çıktığı an geri çekmek istedim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Sonrasında bu işi yapabildiğimi fark ettikçe iyi olduğumu anladım. Bu durum bana güven verdi.
* Kadınlar için daha mı zor...
- Kadınlar için kesinlikle zor. Sektörde fırsat bulamayan ama aslında harika şeyler yapan çok sayıda yetenekli kadın var. Hollywood’un bilinçli olarak bizi işe almadığını düşünmüyorum.
* Neden...
Başarılı oyuncu Viola Davis, 2017 yılında “Fences” filmi ile ‘en iyi yardımcı kadın oyuncu’ kategorilerinde hem Oscar hem de Golden Globe ödüllerini kazandı. En çok ödül adaylığı ve ‘en iyi başrol kadın oyuncusu’ ödülü adaylığı alan ilk Afrikalı-Amerikalı kadın olarak Oscar Ödülleri’nde tarihe geçti. “First Lady” dizisindeki Michelle Obama rolüyle ekrana dönen Davis, bu yıl kitabı “Finding Me: A Memoir”ı da çıkardı. Başarılı oyuncu, kitabını ve kariyerindeki önemli detayları Barbaros Tapan aracılığı ile Kelebek okurlarına anlattı.
* Harika bir kariyeriniz var. Artık özgeçmişinize ‘yazar’ kategorisini de eklediniz. Yazma süreciniz nasıldı?
- Süreç çok rahatlatıcıydı. Kitabı yazmaya, varoluşsal bir anlam krizi yaşadığımı hissettiğim pandemi sırasında başladım. ‘Black Lives Matter’ gerçekleşiyordu. Koronavirüs vardı, hakları için savaşanlar vardı. Çok çekişmeli bir seçim yaşadık ve bir anda komşularıma farklı bakmaya başladım. Beyaz meslektaşlarıma farklı bakmaya başladım. Tüm bu sorgulayıcı süreçte, “Ben ne yapıyorum?” dedim. Ve ne zaman varoluşsal bir kriz yaşasam, bu benim için sıfırlama düğmesine basmaktır. Cep telefonunuz bozulduğunda, kapatıp tekrar açın diyorlar. Ben de öyle yaptım. Küçük bir kız olarak kitabımla başa döndüm...