◊ Evan Peters, sizinle başlayalım. Jeffrey rolüne kendinizi nasıl hazırladınız?
- Evan Peters: Senaryo harikaydı ve dürüst olmak gerekirse ilk başta çok korkmuştum. Gerçekten yapsam mı yapmasam mı diye çok fazla düşündüm. İnanılmaz derecede karanlık, inanılmaz bir meydan okuma olacağını biliyordum. Sonrasında Dateline Stone Phillips röportajını izlememi tavsiye ettiler. O röportajda nasıl konuştuğunu izledim. Bundan büyülendim ve insan davranışının bu aşırı tarafının psikolojisine dalmak istedim. Yaptığı şeyi neden yaptığını anlamaya çalışmak için elimden geldiğince çok kitap, psikoloji raporları, itiraflar, zaman çizelgeleri okudum.
◊ Fiziksel olarak Jeffrey’e benzemek için neler yaptınız?
- Evan Peters: Dört ay hazırlık, altı ay çekim yaptık. Çok düz bir sırtı var. Yürürken kollarını hareket ettirmiyor, ben de bunun nasıl bir his olduğunu görmek için kollarıma ağırlık koydum. Karakterin asansörlü ayakkabılarını, kot pantolonunu, gözlüklerini giydim. Sigaram sürekli elimdeydi. Tüm bu dışsal şeylerin çekim yaparken ikinci doğamız olmasını istedim. Pek çok görüntü izledim ve sesini alçaltmak için bir lehçe koçuyla da çalıştım. Konuşma şekli çok belirgindi ve bir lehçesi vardı. Konuşma kalıplarını öğrenme umuduyla bunu her gün dinledim. Bunu yapmamın sebebi aslında onun zihnine girmek içindi.
SINIRLARIMI ZORLAMAYA ÇALIŞTIM
◊ Niecy Nash, dizide Jeffrey’nin komşusu Glenda Cleveland’ı canlandırdınız. Evan Peters’ın performansını nasıl buldunuz?
- Niecy Nash:
◊ “My Policeman” dünya prömiyerini Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yaptı. Neler hissediyorsunuz?
- Michael Grandage: Çalışmanızı dünyaya yaydığınız an her zaman zordur. Ama daha mutlu ya da daha gururlu olamazdım çünkü filmi gerçekten seven, ciddiye alan bir yerde bulunuyorduk. Toronto Uluslararası Film Festivali dünyanın en saygın festivallerinden biriydi ve orada filmimizin prömiyerini yapmak mutlak bir zevkti. Doğru yerde olduğumuzu hissediyordum.
◊ Yapımcı olarak sizi bu hikâyeye çeken ne oldu?
- Michael Grandage: Beni hikâyeye ilk çeken şey sanırım bir tür kişisel bağlantıydı... Çünkü bu filmin başında temsil edilen İngiltere’de doğdum. Son 60 yılda inanılmaz değişiklikler oldu. “My Policeman”ın şu anda devam eden bir tartışmanın parçası olmasını umuyorum, bu beni kişisel olarak filme çeken şeylerden biri.
TOM’UN MARION’A DA PATRICK’E DE OLAN AŞKI GERÇEK
◊ Aynı soruyu filmin başrol oyuncularına da sormak istiyorum... Sizi bu senaryoda çeken şey ne oldu?
- Harry Styles:
◊ Jeffrey Wright, Bernand karakterine hayat veriyorsunuz... Yeni sezonda Bernand’ı neler bekliyor?
- Jeffrey Wright: Yeni sezonda yine çok fazla gizem ve bir sürü bilinmeyen var. Bernand’ın nerede olduğu, nereye gittiği ve ne bulacağı herkes için gizemini hâlâ koruyor.
◊ Luke Hemsworth ve Angela Sarafyan, canlandırdığınız Stubbs ve Clementine karakterlerinin yıllar içinde geçirdiği değişim hakkında neler diyeceksiniz?
- Luke Hemsworth: Her sezon Stubbs’ın kendini içinde bulduğu durum hakkında giderek daha az şey bildiğini hissediyorum. Ve Bernard’ın yol boyunca Stubbs’a yardımcı olabilecek en ufak bir bilgiyi vermemesi onu üzüyor.
- Angela Sarafyan: İlk sezonda sanırım birlikte bir şeyler yaşadık, değil mi Luke? Beni vurmuştun!
- Luke Hemsworth: Evet doğru, vurmuştum. Ama sen robotsun, robotlar ölmez!
- Angela Sarafyan: Bunun için teşekkürler. Ama ikinci sezonda lobotomize (beyin cerrahisi işlemi) edildim. Ve sonra üçüncü sezon, biraz insanları pataklamam gerekti. Tüm söyleyebileceğim bu. Teşekkürler. (Gülüyor)
◊ Pandemi zamanında yaşadıklarımız, sizi bu hikâyeye çeken şeyler açısından herhangi bir unsura sahip miydi?
- Catherine Hardwicke: İyi bir noktaya değindin. Bence öyle oldu çünkü herkes pandemi sırasında ilişkilerine daha yakınlaştı. Ve Mark (Bacci) o kadar güzel ve samimi bir hikâye yazdı ki orada olduğunuzu hissediyorsunuz.
◊ Catherine Hardwicke ile çalışmak nasıldı?
- Kate Beckinsale: Sanırım Catherine’e sahip olduğumuz için çok şanslıydık çünkü Vegas’ta inanılmaz derecede sıcak bir ev yarattı. Burada Chris (Convery) ve Brian’la (Cox) da birbirimize yakınlaşabildek. Demek istediğim, Brian’dan iğreniyordum, bu yüzden benim için gerçekten zordu. (Gülüyor)
- Brian Cox: Bu ortaklaşa bir duygu. (Gülüyor)
OYNADIĞIM KARAKTERLERE
◊ Filmde çok etkileyici diyaloglar var... Siz de filmdeki karakteriniz Rose gibi çevrenizdekilerle böyle güzel konuşmalar yapar mısınız?
- Evet... Sohbet etmenin mutluluğun büyük bir parçası olduğunu düşünüyorum. Dinlemek ve konuşmak... Bu film için ikisi de çok önemli unsurlardı.
◊ Filmlerinizdeki etkileyici cümleleri daha sonra gündelik hayatınızda kullandınız mı?
- Hayır, çok uzun bir senaryoydu. Hepsini unutmadım ama açıkçası ne söylediğimi unutmaya meyilliyim.
◊ Rose ve Loren’nin sıkı bir dostluğu var. Dostluk kavramının sizin hayatınızdaki önemi nedir?
- Arkadaşlarımla iyi ilişkiler kurma eğilimindeyim çünkü iyi bir dinleyiciyim ve bence bu iyi bir arkadaş olmanın kilit noktası. Sürekli konuşursan, öğrenemezsin. Bu yüzden, yönetmen Russell Brown bana, bu ilişkiye benzeyen, bu tür ilişkilere rehberlik eden epeyce ilişkisi olduğunu söyledi. Ve bu harika senaryoyu, başına gelen birçok durumdan yola çıkarak yazdı.
◊
◊ En son filminizden 7 yıl sonra “Amsterdam”la izleyici karşısına çıktınız. Bu film için uzun yıllardır çalıştığınızı biliyorum, neden böyle bir öykü çekmek istediniz?
- David O. Russell: Filmde başrolü üstlenen Christian Bale ve ben, bu filmi yaklaşık 5-6 yıl önce düşünmeye başladık. Onunla orijinal bir karakter icat etmek istedik. Christian; doktor olmak istedi, iyi bir arkadaş, iyi bir sevgili... Buradan yola çıkarak filmin temelini attık.
◊ Tam olarak neyden ilham aldınız?
- David O. Russell: New York’taki Roseland Balo Salonu’nun büyük fotoğraflarına baktık. Orada dans edenlere bakarsınız ve “Şu iki kişiye bakın, onların hikâyesini hiç duymadım” dersiniz. Ben de onların hikâyesini hiç duymadım. Onların hikâyesini anlatmaya karar verdik. Başınıza ne geleceğine dair hiçbir fikriniz yoksa tarihe geri dönmeyi hayal ettik. Bilmediğimiz bir tarih öğrendik ve film için görüştüğümüz herkes bunu yaptı. Ve karakterleri oluşturmaya başladık.
◊ Filme başlamadan önce 5-6 farklı senaryo taslağınız olduğunuzu duydum. Senaryonun son haline nasıl karar verdiniz?
- David O. Russell: Bu filmi ne olursa olsun yapacaktık çünkü tarihe ve bu kalıplara hayrandık. Ve sonra dünya acayip şeyler yapmaya başladı. Biz de, “Pekala, hikâyemize bağlı kalacağız çünkü ilk biz buradaydık” dedik. (Gülüyor)
Tarih de öyleydi. Buraya ilk gelişimiz değil ve film ve bu karakterler bir ilham kaynağı olmalı.
◊ İlk uzun metrajlı filminiz “Causeway” ile Toronto Film Festivali’nde yer aldınız. Neler söyleyeceksiniz?
- Lila Neugebauer: Son 15 yılımı tiyatro yönetmeni olarak geçirdim, bu benim ilk uzun metrajlı filmim. Kısa tutmaya çalışacağım, bu filme dahil olan herkes adına konuştuğumu biliyorum, böyle bir büyük bir festivale davet edilmekten ve böyle seçkin film yapımcılarıyla birlikte olmaktan büyük onur duyuyoruz. Kendimi çok duygulanmış hissediyorum. Bu filmi bu kadar içten bir coşkuyla kucakladığınız için teşekkür ederiz.
◊ Filmde çok derin karakterler var. Bu karakterlerle oyuncularınızın nasıl başa çıktığını merak ediyorum... Öncelikle filmin baş kahramanı olarak sizden başlayalım Jennifer Lawrence....
- Jennifer Lawrence: Karakteri senaryoda okuduğumda içimde bir şeyler hissettim. Ben de 14 yaşımdayken evden ayrıldım ve evle olan ilişkim her zaman karmaşık olmuştur. Lynsey’i de kendimle özdeştirdim. O da evini bulmaya çalışıyor. Bu durum beni duygulandırdı.
◊ Sizi bu hayalet hikâyesine ne yönlendirdi?
- Joanna Hogg: Doğaüstü şeylere her zaman ilgi duymuşumdur. Ve aslında, “The Souvenirs” filmimi yapmadan önce bir hayalet hikâyesi çekmek istiyordum. Yine 2008’de beyazperdeye taşımak istediğim bir anne ve kızının hikâyesini düşündüm. Hayalet öyküsüyle ikisi bir araya geldi. Şimdi ise onları birbirinden ayıramıyorum.
◊ Filmde hem anneye hem de kızına hayat veriyorsunuz... Anneler ve kızları arasındaki nesil uçurumları hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Tilda Swinton: Joanna ve ben, annemizin nesli ile bizim çağımızın kadınları arasındaki uçurum hakkında çok konuştuk. Bizim yaşımızın kızları ile annelerimiz arasındaki ilişkinin ne kadar farklı olduğunu fark ettik.
Ve bununla çok ilgilendik. Hep benim Julie’yi oynayacağımı düşündük. Ve bir diğer oyuncu hakkında konuştuk ama bir şekilde bu çok garip dürtü bizi ele geçirdi. Ve elbette, şimdi filmi gördünüz...