Paylaş
TAMAM başlığı okudunuz ya, Bahar yine belediyelere saydırıyor. Zannettiniz siz.
Fena halde yanıldınız. Sözüm; bisikletli gördüğünde arabasıyla sinek gibi ezmek isteyen, bisiklet yolundan başka yolda yürümeyen, bisikleti ulaşım aracından saymayan “bazı” İzmirlilere...
Üzgünüm ama acı gerçek bu!
Tabii ki, yerel yönetimle ilgili de pek çok yazılması, söylenmesi gereken hata var. Ki, ilerleyen satırlarda bulacaksınız...
Biliyor musunuz? Ben ve benim gibi bisiklet özgürlükçüleri belki göremeyeceğiz ama bu kent, bir gün bir bisiklet kenti olacak. Tıpkı Berlin gibi, Barcelona gibi, Kopenhag gibi, Amsterdam gibi. Çünkü dümdüz. Çünkü upuzun bir sahil şeridine sahip. Çünkü dünya giderek kirleniyor. Çünkü benzin, gün gelecek 10 TL’ye dayanacak. Çünkü, bir gün başka çareniz kalmayacak. Belki sizin değil, ama çocuklarınızın.
O kadar çok sorunu var ki bisikletlilerin, hangi birini sayıp dökeyim?
Yaya kaldırımında bisiklet terörü
Misal, Karşıyaka’dan çıkıp Alsancak semtine bisikletle ulaşmak istiyorsunuz.
Önünüzde dağ gibi aşmanız gereken bir Altınyol trafiği var. Hadi vapurla ulaştınız diyelim. Alsancak’tan Karataş’ta başlayan bisiklet yoluna kadar iki tekerlek ile ulaşmanız mümkün değil. Çünkü arada Pasaport isimli aşmanız gereken koca bir yol var. Başka bir seçenek olmadığı için bisiklet yolu kaldırımda. Kaldırım seyir terasında. Masalar kaldırımın üzerinde. Problem, problem üzerinde. Mecbursunuz, seyir terasındaki masalardan arta kalan kaldırımda yürümeye çalışan onlarca insanın ortasından bisikletle geçmeye çalışmaya.
İZBAN’a ve Metro’ya neden bisiklet alınmıyor?
Nedir bunun açıklaması? Ya da var mı mantıklı bir açıklaması? Dünyanın her yerinde, metroya, hafif raylı sisteme, hatta ve hatta belediye otobüsüne (otobüsün önüne takılan aparatlar sayesinde) bisikletinizle binerken, kendi memleketimizde, kendi trenimize bisikletle binemiyoruz. Bisiklete ve İZBAN’a atlayıp kendimizi Menderes’in yeşiline bırakamıyoruz örneğin.
Yolun ortasında geliş yönünde mazgalın işi ne?
Al sana başka bir korkulu rüya. Yol üzerinde geliş yönünde mazgal. Cart diye içindesin. Çene üstü betona çakılısın. Mühendis Günay Aktaş ve arkadaşı Nebiye Demirel’in 27 Ekim tarihinde, Yeşildere Caddesi’nde başına gelen korkunç kaza!
Nebiye; Yeşildere’deki Atatürk Maskının ve trafik lambalarının olduğu yerde, KALDIRIMA DÖŞENMİŞ VE AMACI ALTINDAKİ YAĞMUR SUYU OLUKLARINI KAPATMAK OLAN, ÜZERİNDEN SU AKIŞI OLMAYAN, BOŞLUKLARI GİDİŞ İSTİKAMETİNE PARALEL DURAN, 1 METRE UZUNLUĞUNDA 5 AYRI MAZGAL GRUBUNDAN ilkini atlatabildi, fakat ikinciye ön tekerleği teker miline kadar girince, olduğu yere elini dahi koyamadan yüzüstü, çenesinin üstüne düştü... Nebiye’nin kazadan hemen sonra çekilen fotoğraflarını buraya alamadım bile, içiniz kaldırmaz. Kamu davası açıldı. Ama kime? Don Kişot’tan değirmenlere!
EXPO filmindeki kırmızı bisikletli amca
Nefis bir EXPO filmi çekilmiş. Bir tek sahnesine sözüm yok. Görüntü, kurgu, renkler, ışık, cast; hepsi olağanüstü. Fikir de öyle. Bir papyonlu İngiliz amca, kırmızı bisikletiyle İzmir’i dere tepe dolaşıp mutluluk kutuları dağıtıyor. Film, ¨herkes için sağlık¨ diye bitiyor. Şahane. Sağlıkla bisikleti bir arada kullanmak çok makul ve mantıklı. Ama sanırım filmde yıl, 2057! Herkes o amcanın bisikletine nasıl saygılı, nasıl İzmir’i bir uçtan bir uca aşıyor adam anlatamam. Zannedersiniz İzmirli her gün bisikletle dere tepe düz gidiyor. Birbirine yol veriyor.
Hayır, havaalanına filan gidiyor papyon amca bisikletle, o derece.
http://www.youtube.com/watch?v=9kvuI33Y4JQ
Bir EXPO delegesi olarak izle filmi; İzmir’e vurulursun. Ama bir İzmirli olarak, hele bisikletli bir İzmirli olarak izlediğinde can evinden vuruluyorsun.
Neyse, sinirlendim bak yine. Sözüm, derdim budur. “Bizi bisiklete düşman ettiniz. Bizi sürdüğümüze pişman ettiniz” diye de bitireyim bari... Sessizce dağılabiliriz şimdi.
Paylaş