Paylaş
VAR böyle şeyler hayatta. Ne kadar paranız olursa olsun, sanatla, görgüyle ve estetikle terbiye edilmiş ruhunuz yoksa dokunduğunuz hiç bir şey güzelleşmiyor. İstediğiniz kadar mimarlara, tasarımcılara emanet edin; o mekana bir türlü ruhani bir güzellik katılamıyor. Hani çağlar boyu dünyayı etkisi altına alan sanat akımları vardır ya “empresyonizm, romantizm, yeni romantizm, yeni kavramsal” gibi... Yeni yapılmış devasa tuhaf camilere, balıkçı köyüne yapılma Dubai’den bozma marinalara baktığımda bana göre bu çağın, özellikle de Türkiye’nin şu sıralar içinde yüzdüğü sanat akımının adı olsa olsa “YENİ GÖRGÜSÜZ” akımı olurdu. Allah’tan böyle bir akım adı yok henüz literatürde. Ben şu an uydurdum.
Otelde bir art direktör
İşte Bodrum’un nefis koyu Torba’da karşılaştığım, çok zamandır gezmek istediğim Casa Dell’Arte, tüm bu iştahlı görmemişliğin uzağında bir otel. İsmi Latincede “sanat evi” anlamına geliyor. 2007 yılında her taşın, her tablonun, her heykelin özgün bir sanat parçası olduğu Büyükkuşoğlu Ailesi tarafından, aile koleksiyonlarını sergilemek, çağdaş ressam ve heykeltıraşlara platform yaratmak, Torba’yı sanatla buluşturmak üzere kurulan Türkiye’nin ilk yaşayan sanat oteli.
Yaşayan diyorum, çünkü otelin haftanın neredeyse 7 günü görev yapan, İTÜ’yü bitirip İsveç’te mühendislik doktorası yaparken yarıda bırakıp, Avustralya’ya gidip sıfırdan başlayarak fotoğrafçılık ve sanat okuyan bir art direktörü var Casa Dell’Arte’nin: Yavuz Erkan.
Casa Dell’Arte, 12 odalı inanılmaz bir residance ve hemen bitişiğinde 37 odalı, çocuklara ve sanata adanmış Casa Dell’Arte Luxury Family Resort’tan (Aile Suitleri) oluşuyor. Markanın ilk kuruluşu olan Casa Dell’Arte Residence, ailenin kendine ait bir evi bir sanat oteline dönüştürmesiyle ortaya çıkmış. Mimarisinden, doğasına; dekorasyonundan sunumuna kadar her ayrıntısı özenle ve ince bir zevkle oluşturulmuş.
Sanat, sanat, metrekarelerce sanat!
Otelin içerisinde yer alan galeride fotoğraf, etnik kültür, nesneler içerikli çağdaş sanat sergileri düzenleniyor. Her biri farklı dekore edilmiş 12 suit, yüksek teknolojinin yanı sıra; duvarlarında Hamit Görele, Fikret Mualla, Nuri İyem, Mehmet Güleryüz gibi ünlü Türk ressamlarının orijinal tablolarının sergilendiği birer galeri özelliği taşıyor. Sadece sergilerde görebileceğiniz çok ünlü Türk ressamlarının eserlerini seyrederek uyuyorsunuz. Tabloların ve heykellerin tamamına dokunup dakikalarca inceleyebiliyorsunuz.
Sanatın dışında başka neler var?
Her taşın, her tablonun, her heykelin özgün bir sanat parçası olduğu Büyükkuşoğlu Aile koleksiyonu, bahçede, lobide, odalarda ve tüm ortak alanlarda sergileniyor. Ancak sanat ve yüksek estetik duygusu dışında, otelin pek çok özelliği daha var. Sauna ve buhar odaları, özel iskelesi ile plajı, misafirlerin de kullanabildiği antika arabaları ve özel yatı, Akdeniz ve Ege’nin muhteşem yemeklerinin sunulduğu A La Carte Restoran dışında kendi yemeğini pişirmek isteyen misafirler için ayrılmış özel Gourmet Mutfağı ve özel sinema salonu gibi hoş sürprizler var Casa Dell’Arte’de.
Yıllarca saklanan taşların sırrı
Casa Dell’Arte’yi gezerken beni en çok etkileyen ise ailenin büyüğü rahmetli Fatoş Büyükkuşoğlu’nun Kayseri’de onlarca yıl önce yıkılmakta olan bir konaktan satın alarak yok olmaktan urtardığı ve bu otel inşa edilene kadar yıllarca özenle sakladığı, gözü gibi baktığı taşların, rölyeflerin, karyolaların otelin çeşitli köşelerinde kendi yerlerini bulmuş olması.
Kısacası; Torba’daki Casa Dell’Arte, genç ve enerjik ekibi, medeniliklerini hayatın her alanında ve misafirperverlikte göstermekten çekinmeyen sahipleri, denizi, iskelesi, içinden onlarca insanın geçtiği galerisi ile kesinlikle estetik dağarcığa katılması en azından görülmesi gereken bir modern sanat müzesi.
Monad’ın Casa Dell’Arte ile kesişen hikayesi
Monad, otelin simgesi haline gelmiş Seattle’lı bir seramik sanatçısı. Bugüne kadar hiç görmediğim olağan üzeri heykeller yapıyor. Bir aşk uğruna geldiği Bodrum’da terk edilmiş, parasız ve çiğ sebze ile beslenirken (hayat felsefesi bu) bir gün, otele gelen İranlı bir başka sanatçı yardımıyla otelin sahibi Ahu Serter ile tanışıyor.
Hiçbir eğitim almadan 40 yılı aşkın süredir seramikten mucizeler yaratan 63 yaşındaki rastalı zenci bu sevimli adam, o gün bu gündür otel misafirlerinin çocuklarına seramik dersleri veriyor. Her akşam üzeri insanlara tumba çalmayı öğretiyor. Ama daha da önemlisi Bodrum hakkındaki görüşleri:
“Bodrum’da çok mutluyum. Ülkemdeki gibi kimse rengimden dolayı bana ikinci sınıf muamelesi yapmıyor. Burada Torbalı çocuklarla birlikte kendimi yeniden yarattım.”
Paylaş