Bahar Akıncı

İzmir’e ne yaptınız beyler?

27 Ekim 2012

Ya da ne yapmadınız? Bunu sormak benim en büyük hakkım. Bu fotoğrafları gördüğüm andan beri kafamda bu soru. Yalnız da değilim üstelik. Yanımda muhtemelen torunlarınız var. Torunlarınızın torunları hatta.
Biz kim miyiz? Bu şehre yaptığınız ağır şehir planlaması ve mimarlık (!) hatalarının bedelini, Levantenlere, Musevilere ve Ermenilere beslediğiniz antisempatinin bedellerini beton yığınları içinde ödeyen İzmirli gençleriz. Yaşlarımız 20 ile 35 arasında değişiyor. Eskiden çok eskiden kalmış bir unvanı yaşatmaya çalışıyoruz ısrarla. Ama nafile... “Güzel İzmir”!

3 günde yandık, 90 yılda toparlayamadık
1922’deki büyük İzmir yangınından bahsediyorum, evet.
Çünkü, bana mazeret olarak diyeceksiniz ki, “İzmir’i bir yaktılar, biz de bir daha toparlayamadık.”
Yangının çıkış nedeniyle ilgili de bir sürü şaibe var. Pek çok kaynağı bir arada okumaya çalışıyorum bu konuyla ilgili. Doğru bir kanıya varabilmek için. Örneğin; Derin Tarih Dergisi’nin Eylül sayısı. Dergi, İzmir’in geri alınışının hemen ardından, 14 Eylül 1922’de başlayan ve İzmir’in en şahane semtlerini yakıp kül eden “Büyük Yangın”ı kimin çıkardığını işlemiş. Dergideki değerli kalemler; büyük İzmir yangınını kah Levanten ailelerin şehirdeki izlerini silmeye kararlı Türklerin, kah şehirden kaçmakta olan Yunanlıların, kah Ermenilerin başlattığını söylüyor.
Ya da alın size bir kitap. İngiliz yazar Giles Milton’un “Paradise Lost – Kayıp Cennet” kitabı. (Esra Aktuğlu Delen tarafından çok güzel bir tercüme ile dilimize de çevrildi, Şenocak Yayınları tarafından basıldı) Kitabın bir diğer adı da şu; Smyrna – Hoşgörü kentinin yıkılışı.

Yazının Devamını Oku

Bayramı bayram yapan sensin

26 Ekim 2012

Her şey seninle başlayıp bitiyor.
Bayram da yas da. Aşk da nefret de.
Öfke de dinginlik de. Stres de huzur da.
Liman da sensin, fırtına da.

Bu yüzden deme bana “ah o eski bayramlar nerede?”
Sen istersen her yer bayram olur. Sen istersen bayram tatil olur. Sen istersen hem bayram, hem tatil olur.

Yazının Devamını Oku

Projem İzmir

22 Ekim 2012

Bir projeniz var ve hayata geçirmek için finansal destek arıyorsunuz.
Ulusal veya uluslararası fonlardan yararlanarak projenizi gerçekleştirmek istiyorsunuz.
Ya da projeniz için mali kaynak buldunuz, ancak projenin uygulamasında önerilere ihtiyacınız var.
İşte İzmir Kalkınma Ajansı (İZKA) 2012 yılı için başlattığı “Yerelde Kapasite Geliştirme” konsepti dahilinde, ağustos ayından bu yana ücretsiz bir eğitim programı sunuyor. İsmi; Projem İzmir.
Yani başka bir deyişle; ister kamu kurumunda görevli, ister özel sektörde çalışan olun...
Ya da sivil toplum kuruluşu gönüllüsü veya üniversite öğretim üyesi...
İzmir’in kalkınmasına katkı sağlamak için üreteceğiniz ve uygulamasını yapacağınız her projede, İZKA size hem eğitim hem de destek veriyor.

Projenin amacı ne

Yazının Devamını Oku

Yollara vurma zamanı

21 Ekim 2012

 

 

Benim için bayram ev demek, aile demek. Çünkü, yıl boyu seyahat edince, evde ya da ailenizle geçirebileceğiniz zaman çok kısıtlı.
Bir de işten güçten, okuldan yıl boyu bir yere kıpırdayamayıp dört gözle bayram tatilini bekleyenler var. Hala plan yapmamış olanlar var, soruyorlar. Bayramda, bütçeyi zorlamadan nereye gitmeli, bu cennet ülkenin hangi memleketlerini görmeli?
Bu yazı onlar için. Sadece Ege’den değil, Türkiye’nin üç köşesinden favori destinasyonlarımı derledim. Kim bilir belki 2 geceliğine de olsa, yeni bir keşif size iyi gelir.
Çanakkale-Asos-Behramkale
İzmir’den yollara düşecekseniz hatta, maceraya Kaz Dağları’ndan başlayın. Adatepe Köyü’ne uğrayın, köylülerden zeytinyağı alın. Mehmetalan Köyü’ne varın, meydanda bir Türk kahvesi ile yorgunluk atın. Tekrar Yola koyulun Çanakkale’ye varın. Şehitlikleri ziyaret edin. Çanakkale Yalı Caddesi’nde 14. Yüzyılda otel olarak yapılan, benim bayıldığım Yabancılar Oteli’nde (evet, ismi bu) kalın. Daha da doyamadım yollara derseniz Assos’a uğrayın. Assosyal’de konaklayın. Tabii, bayram günü bunların hiç birine rezervasyon yaptırmadan gitmeyin.

Yazının Devamını Oku

Pembe kadınlar arıyorum

20 Ekim 2012

Bu ay benden hiç haz etmeyebilirsiniz.
Çünkü bütün ay durup dinlenmeden, ara vermeden, varımla yoğumla tüm dikkatinizi meme kanserine çekmek için uğraşacağım. Çünkü bu ay, tüm dünyada meme kanseri ile mücadele ayı.
Ve siz ya da eşiniz veya kızınız, bilemedin kız arkadaşınız bugün ve daima tehlike altında. Bu nedenle daima uyanık olmak gerek. Hele bir de 30’una bastı mı bir kadın; her yıl en az bir defa kolundan tutup meme muayenesine götürmek gerek.
Dün Universal Ege Sağlık Hastanesi ve Konak Belediyesi işbirliği ile başlatılan ücretsiz Meme Okulu projesinden bahsetmiştim.
Pek çok kadın okurdan, pek çok mail geldi.
Ama şimdi sizden başka bir şey istiyorum.
Göğüs kanseri haberi almış, mücadele etmiş ve bu hastalığı yenmiş kadınlar arıyorum.

Yazının Devamını Oku

Bir çift memeden korkmamayı öğrenmek

19 Ekim 2012

Dünyada bize bahşedilmiş en güzel şey meme. Bir tek biz yavrulayabiliyoruz. Bir tek biz emzirebiliyoruz. Bir tek biz, Allah’ın bahşettiği bu mucizeye sahibiz. E, görsel şahaneliği de cabası.
Ama bu dünyada yine bir tek biz, sahip olduğumuz ve aslında çok sevdiğimiz bir parçamızdan ölesiye korkuyoruz. Mememizden. Ben korkuyorum mesela. Korktuğum için de uzak duruyorum. Şu satırları yazarken bile böğrümde bir ağrı. Ailemde meme kanseri geçmişi yok.
Ama asıl bunun ecele faydası olmadığını öğrendiğim günden beri daha çok korkuyorum. Çünkü aşağı yukarı aynı yaşlarda olduğum, ailesinde hiç meme kanseri olmayan bir arkadaşım, geçenlerde, hem de durup dururken 1. evre ile burun buruna geldi. Hem de sırf içine doğmuş olduğu için. Bir gün doktorunun kapısını çaldı ve ‘mememde bana ait olmayan bir şey varmış gibi hissediyorum’ dedi. 40 yaşın altında olduğundan mamografiye değil, ultrasona alındı ve nur topu gibi bir kanser hücresi ile tanıştı. Sonrası tedavi ve dört kür kemoterapi. Sarsıldı ama kurtuldu. Çok şükür ki kurtuldu.

Meme kanserine karşı “Her ayın 10’u, 10 dakika”
İşte tam bunları düşündüğüm günlerde posta kutuma bir mail düştü. Universal Ege Sağlık Hastanesi, Konak Belediyesi ve Meme Kanseriyle Savaşım Derneği bir “Universal Meme Okulu” projesi başlatmış.
Hoppala nedir kuzum bu meme okulu diye düşünerek tıklattım maili. Proje, meme kanserinin tedavisi için hayati önem taşıyan erken teşhis konusunda duyarlı ve bilinçli bir toplum oluşturup, kadınlara meme kanserinin önlenebilir ve erken teşhisinde de tedavi edilebilir bir hastalık olduğunu anlatmayı amaçlıyormuş.

Yazının Devamını Oku

İzmir’i anne olunca mı seviyorsun?

15 Ekim 2012

Ben söylemiyorum. ‘İZSİAD Gözüyle Kadın Dostu Kent İzmir Araştırması’nın sonuçları söylüyor.
İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği’nin İzmir Valiliği, Birleşmiş Milletler Kadın Dostu Kentler İzmir Koordinatörlüğü, Büyükşehir Belediyesi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Araştırmaları ve Uygulama Merkezi ile gerçekleştirdiği, ‘İZSİAD Gözüyle Kadın Dostu Kent İzmir’ projesinin anket sonuçları Tarihi Havagazı Fabrikası’nda açıklandı.
Haziran ayından bu yana süren ve katılımcıların yüzde 60’ının kadınlardan, yüzde 47’sinin erkeklerden ve yüzde 60’ının evlilerden oluştuğu ankette katılımcıların kent yaşam koşullarını olumlu değerlendirdiği kaydedildi.
Sonuçlara göre, ankete katılanların yüzde 80’i İzmir’de yaşayan kadınların giyim tarzlarını yansıtmaktan çekinmediğini belirtirken; yüzde 45’lik kesim de İzmir’de kadınların gece güvende olduğunu, yüzde 25’lik kesim ise güvende olmadığını savunmuş.

Aydınlatma yetersiz
Bu benim de pek çok kez değindiğim bir konu. Hele ki Kordon’un deniz tarafındaki yürüyüş yolunda. Ankete katılanlar da benimle aynı fikirde olmalı ki, yüzde 35’i İzmir’deki sokak ve park aydınlatmalarının yetersiz olduğunu söylemiş. Buna rağmen İzmir güvenli bir şehir.

Yazının Devamını Oku

Urla'nın bir köyünde iyi şarabın peşinde

13 Ekim 2012

İKİ ya da üç yaz önceydi. Alaçatı’daki fine dining restoranı Barbun’a ilk gidişimdi. O gece ben ve sofrada bulunanlar özellikle Kuzey Avrupa mutfağı üzerine o kadar hararetli bir sohbete daldık ki, sonradan Kemal ve ekibi ile hep görüşür, haberleşir olduk. İşte o gece nefis bir şarap markası ile daha tanıştırdı bizi yetenekli Şef Kemal Demirasal... URLİCE.
Bize daha önce hiç denemediğimiz bu markayı tavsiye ederken bir de üzerine, daha önce hiç denemediğimiz bir kırmızı Cabarnet Sauvignon üzümünden yapılmış bir roze içmemizi önerdi.
Şişesi, etiket tasarımı ve tadıyla o gece masadaki tüm gastronomi meraklılarından tam not alan Urlice aklımın bir köşesine takılı kaldı. Ve o gece, fabrikası, bağları nerede diye sorarken öğrendim ki, Urlice’yi kendi halinde, kariyerli, entelektüel bir karı-koca; Urla’daki bağlarından, kendi elleri ile yetiştirdikleri üzümlerle üretirmiş.
Zaman zaman İstanbul ya da Ege’de gittiğim restoranlarda; listedeki Ege şaraplarının arasında hep Urlice’yi de sorar oldum. Bu yaz sonu bir gün nihayet yolum Urla’ya düştüğünde, biri kulağıma fısıldadı. URLİCE, Urla’da üretiliyor.
Hemen bir şişe bulundu, üzerinden telefon numarası alındı. Ve ben 20-25 dakika sonra nefis köy yollarından ve patikalardan geçerek URLİCE’nin bağ evine ulaştım. Bu davetsiz misafiri, Reha ve Bilge Bengisu çifti karşıladı.
Durduk yerde gelen bu meraklının sorularını hiç sıkılmadan cevapladılar.


Yazının Devamını Oku