Kızımın akülü tekerlekli sandalye almak için sağlık kurulu raporu işlemlerine giriştiğini, bu deneyimi onunla beraber giderek gözlemlediğimi, işlemlerin sonuna kadar yaşadıklarımızı ve çözüm önerilerimi sizlere de aktaracağımı yazmıştım. 10 Haziran’dan bu yana yaşadığımız rapor çilesi hâlâ sürmekte.
Sizlere anlatırken bıraktığım noktada, iki günlük hastane mesaimizin sonunda psikiyatri muayenesi yapılamadığı için işlemler tamamlanamamıştı. 17 Haziran’da, üçüncü kez hastaneye giderek, psikiyatri hekimine de göründükten sonra imzalar nihayet sonlanmıştı.
Dört ayrı hekim tarafından imzalanan kurul listesini daha önce aynı hastaneden heyet kararıyla, yani benzer bir süreçten geçerek, alınmış olan engelli sağlık kurulu raporunu ve kimlik fotokopisini istendiği gibi teslim ettik. Heyet günü verildi, 13.30’da orada olup adımız çağrılıncaya kadar beklememiz gerektiği bildirildi. Heyet günü geldiğinde zamanında oradaydık. Ne kadar bekleyeceğimiz konusunda ise hiçbir fikriniz yoktu. Bu yüzden dönüş için araç da ayarlayamamıştık. Zeynep'in ismi çok kısa bir süre içinde anons edilince şansımız yaver gidiyor galiba diye düşündüm. Kızım 5 dakika sonra geri geldi. Heyette tekrar bir muayene yapılmış. Aynı hastaneden bir heyet tarafından verilen, hastalığın tanısını ve süreğenliğini içeren engelli raporu işlemler için yeterli değilmiş. Hastanın durumu hakkında daha fazla bilgi gerekiyormuş. Şimdi takip altında olduğu Koç Üniversitesi Hastanesi'nden durum raporu gelecek, tekrar heyete sunulacak ve heyet ona göre karar bildirecek. Bu da demek oluyor ki bize beşinci kez hastane yolu görünüyor.
Neresinden başlayayım bilemedim…. En iyisi sondan başlamak galiba.
Heyete girmek için dört ayrı hekime muayene olmak gerekiyor. Bu hekimler hastanın durumunu bizzat değerlendirmiyorsa, hasta neden kapı kapı dolaşıp hem kendi perişan oluyor hem de hekimlerin zamanını alıyor? Bu hekimlerin muayenesi yeterli görülmüyor ve ek evraka gerek duyuluyorsa, bu hekimlerden en az biri neden hastayı uyarmıyor? Kızımın muayene olduğu her hekime, ayrıca kayıt ve evrak teslim birimlerine başka bir şey lazım olup olmadığını özellikle sorduğumuz halde başımıza gelen bu. Oysaki hekimlerin gerçekleştirdiği muayenelere güvenilmesi ve hastanın önceden bilgilendirilmesi hem hastaların defalarca gelmek zorunda kalmasını hem de heyetin aynı kişilerle defalarca zaman harcamasını engelleyebilir.
Süreç öncesinde, esnasında ve sonrasında bilgi alınabilecek bir merci yok. Sorusu olanlar kayıt odasındaki görevlileri yakalamaya çalışıyor. Oysa sürecin nasıl işlediği hakkında büyük bir bilgi panosu hazırlanarak bekleme salonuna asılabilir.
Kayıt sırasında oluşan yığılmalar organizasyona yönelik çok basit ve masrafsız çözümlerle asgariye indirilebilir. Meselâ, kayıt esnasında doldurulacak formlar internetten doldurularak önceden sisteme girebilir. İnternet kullanmayan hastalar için ise formlar girişte bir kutuya konularak kayıt esnasında değil de, öncesinde doldurulması sağlanabilir. Kayıt biriminde sırası gelen kişinin formu işlendikten sonra farklı bir yere mühür bastırmaya gönderilmesi yerine kayıt görevlilerine mühür verilebilir ve bu işlemi doğrudan kayıt görevlileri yapabilir. Bu şekilde bir hastanın kayıt odasına üç kez girmesi gerekmez.
Kayıt birimleri veya randevu saatleri rapor türüne göre ayrılabilir. Böylelikle hem hastalar uzun ve belirsiz süreler boyunca beklemek zorunda kalmaz hem de kayıt görevlileri belli bir konuya odaklanabilir ve süreç çok daha hızlı ilerleyebilir.
Geçtiğimiz hafta kızımın akülü sandalye için Sağlık Kurulu Raporu almak üzere gittiği hastanede onun peşine takıldığımı, iki gün boyunca gözlemlediklerimi anlatmıştım sizlere. Maceramız henüz sona ermedi, Cuma günü heyet toplanacak. O vakte kadar yaşanan süreci ve önerilerimi heyet de tamamlandıktan sonra aktaracağım.
Bu arada yazıyı gören bir okurum başka bir rapor çilesini paylaştı benimle. Konumuz bu sefer Tıbbi Sarf Malzemeleri listesinde kayıtlı hasta alt bezleri. Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu nezdinde yüzlerce tıbbi sarf malzemesinden biri olan bu malzeme pek çok engelli ve yaşlı birey için hayati önem taşımakta. Okurumun yaşlı ve engelli babası Hüseyin Bey de bu malzemeye ihtiyaç duyan emekli bir vatandaş. Hüseyin Bey geçen hafta ilgili doktora muayene olmuş, kendisine hasta alt bezi raporu ve ilk reçetesi verilmiş. Hastane yetkilisine rapor onaya götürüldüğünde raporun süresinin 0 gün olarak yazıldığı fark edilmiş. Doktora geri gidilmiş, rapor baştan hazırlanmış. Hastane yetkilisi raporu tekrar kontrol etmiş, rapor onaylanmış, evraka kaydettirilmiş, malzemeyi artık alabilecekleri söylenmiş.
Okurum ertesi gün raporun onaylı kopyası ve reçete ile birlikte malzemeleri almaya gittiğinde 1 Haziran itibarıyla hastalık tanı kodlarının değiştiğini, raporda eski kodlar yazıldığı için malzemenin geri ödeme kapsamında temin edilemeyeceğini öğrenmiş. Rapor Haziran’ın ikinci haftası alındığı halde kodların neden eski listeye göre yazıldığı bir muamma. Okurum babası ile birlikte ertesi gün raporu düzelttirmek için tekrar hastanenin yolunu tutmuş. Doktora durumu anlatmış, raporun baştan düzenlenmesine karar verilmiş. Ancak sistem mevcut raporu gördüğü için yeni rapor hazırlanmasına müsaade etmediği gibi, mevcut raporda düzeltme yapmak da mümkün değilmiş. Uzunca bir çabadan sonra çok deneyimli bir hastane görevlisi sistemdeki sorunu çözmüş de Hüseyin Bey raporunu alabilmiş.
Bu yaşananlar ışığında, aklınızda olsun: Raporunuz 1 Haziran 2019’dan önce düzenlendiyse ve yeni listede yer alan tanı kodlarından birini içeriyorsa, raporunuz bitiş süresine kadar geçerli olacak. Fakat raporunuz yeni listedeki tanı kodlarından birini içermiyorsa, geri ödeme kapsamında işlem görmeyecek; başka bir deyişle raporunuzu – muhtemelen aldığınız sağlık kurumundan – yeniletmeniz gerekecek.
SGK’ nın konu ile ilgili duyurusu 29 Nisan’da yayınlanmış. Sıradan bir vatandaş olan okurumun ve babası Hüseyin Bey’in her gün SGK duyurularını takip etmeleri mümkün değil takdir edersiniz ki. Rapor alması gereken her vatandaşın bütün SGK duyurularını tarayarak alacağı raporun bütün detaylarını öğrenmesi de mümkün değil. Oysa SGK’ nın kodları otomatik güncelleyecek bir bilgisayar programı yaptırması ve Sağlık Bakanlığı’nın ilgili hekimleri bilgilendirmesi mümkün. Umarım bu konuda bundan sonra daha titiz davranılarak vatandaşın mağdur olması önlenir.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not: SGK’nin Hasta Alt Bezi Geri Ödeme İşlemleri hakkındaki duyurusuna ve yenilenen tanı listelerine Sosyal Güvenlik Kurumu internet sitesi (www.sgk.gov.tr) üzerinden erişebilirsiniz
Geçtiğimiz hafta İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi Merdivenköy Semt Polikliniği’nde edindiğim izlenimleri sizlerle paylaşmak istiyorum bu yazıda.
Kızım akülü sandalye için Sağlık Kurulu Raporu almak üzere bu hastaneye gidince, ben de hep çileli olan bu işlemin son zamanlarda nasıl yapıldığını gözlemlemek için onun peşine takıldım. Kızımın iki gün boyunca yaşadığı trajikomik zorluklara şahit olurken, aslında bunların çok basit sistemsel uyarlamalar ile çözülebileceğini düşündüm. Bu yöndeki önerilerimi de dile getirmek istiyorum.
Zeynep kas hastası olduğu için öncelikle Nöroloji bölümünden randevu aldı. Durumu anlattığında, Nörolog bu rapor için Fizik Tedavi bölümüne görünmesi gerektiğini söyledi. Kızım Fizik Tedavi bölümüne giderek oraya da durumu anlattı ve Alo 182’yi arayarak Merkezi Hastane Randevu Sistemi’nden randevu alması gerektiğini öğrendi. Eve dönüp 182’yi aradığımızda mucizevi bir şekilde ertesi sabah saat 10.00 için randevu verildi.
Ertesi gün istenen saatte oradaydık, numara aldık ve sıramızın gelmesini beklemeye başladık. İşlemlere başlamak için ilk önce kayıt yaptırılması gerekiyordu. Kayıt odası küçücük bir oda. Kapının önünde insanlar yığılmış, numaratör ise hiç ilerlemiyor. Neyse sonunda sıra geldi, Zeynep akülü sandalye için sağlık kurulu raporu istediğini belirtti. Kendisine bir form verildi, odadan çıkarak formu doldurması, ardından evrak kayıt birimine mühürletmesi ve sonra mühürlü evrakı tekrar kayıt odasına getirmesi söylendi.
Zeynep kapının önünde biriken diğer hastaların arasından zar zor geçerek dışarı çıktı. Söylenenleri yaptıktan sonra mühürlenmiş evrakı geri götürmek için kapının önüne geldiğinde insanların neden kapıda biriktiğini anladık. Meğer evraklarını mühürleten vatandaşlar tekrar kayıt odasına teslim etmek için bekleşirlermiş. Kızım uzunca bir süre kapıdaki kalabalığın içinde bekledikten sonra evrakı görevliye teslim ettiğinde, evrakın yanlış doldurulduğu ortaya çıktı. Bütün işlem baştan yapıldıktan sonra nihayet kayıt açılabildi.
Kayıt sırasında doktorlara imzalatılacak bir form da verildi. Şimdi sıra listede yer alan dört ayrı branş hekimine tek tek muayene olmaya ve gerekli imzaları almaya gelmişti. Neyse ki Nöroloji ve Fizik Tedavi muayene odaları kayıt odasının bulunduğu kattaydı. Bu durumda, işlemlere Nöroloji Bölümü ile başlamaya karar verdik; ancak baktık ki, kapı açık ama doktor yok. Bunun üzerine aynı kattaki Fizik Tedavi odasına gittik; ama bu sefer de hem doktor yoktu, hem de kapı kilitli. Bu arada öğlen olmak üzereydi. Bu işin yarım günde bitmeyeceği belli olmuştu artık.
Bir süre bekledik. Önce Fizik Tedavi odasına bir hekim geldi, kızım da odaya yöneldi. Ne yazık ki, elinde hastalığın tanısını bildirir, aynı hastaneden alınmış, engelli sağlık kurulu
raporu ve yakın tarihli durum bildirir belge olduğu halde doktor bunlara bakmayı reddederek önce Nöroloji’ ye giderek tanı koydurması gerektiğini, aksi takdirde kendisini muayene etmeyeceğini söyledi.
Üniversite sınavları, yeni adıyla Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS), bu hafta sonu yapılacak. Binlerce gencimiz 15 Haziran’da Temel Yeterlilik Testi’ne (TYT), 16 Haziran’da ise Alan Yeterlilik Testleri’ne (AYT) ve Yabancı Dil Testi’ne (YDT) girecek. Adayların sınava girecekleri bina ve salonlara atanma işlemleri tamamlanarak on gün önce açıklandı.
ÖSYM yetkilileri adayların adres bilgisini teyit etmek amacı ile sınava girecekleri binayı önce gidip görmesini öneriyor. Bu öneri sınava girecek her aday için çok faydalı, ama engelli adaylar için bence daha da büyük önem taşıyor. Sınava girilecek mekânı tanımak hem sınav günü yabancılık çekmemek hem de varsa karşınıza çıkabilecek engellere önceden önlem almak, böylece sınav günü ayrıca stres yaşamamak açısından yararlı.
Her sınav merkezinde “Engelli Salonu” bulunuyor. Sınav başvurusu sırasında Sağlık/Engel Bilgi Formu’ nu doldurarak ÖSYM’ye ulaştıran adaylar, araç ve gereçleri ile engelli salonlarında sınava girecekler. Başvurusu süresi geçtikten sonra, geçici bir engellilik durumu ile karşı karşıya kaldıysanız, meselâ yakın zamanda bacağınızı kırdıysanız veya göz ameliyatı olduysanız, sınava engelli salonunda girmeniz hâlâ mümkün. Durumunuzu bir üniversite veya devlet hastanesinden aldığınız sağlık kurulu raporu ile birlikte bir dilekçe ile Çarşamba günü (12 Haziran) saat 17.00’ye kadar “ÖSYM Engelli Adaylar Daire Başkanlığı (EADB) 06800 Bilkent/ANKARA” adresine ulaştırabilirsiniz. Raporunuz kabul edilirse engelli salonlarında sınava girebilirsiniz. Aksi takdirde mazeretiniz ne olursa olsun “Engelli Salonu” dışında sargı, alçı, atel, koltuk değneği, oturma simidi, ilaç, ek gıda gibi şeylerle sınava alınmazsınız. Bina yetkililerini ve kendinizi zor durumda bırakmamak için bu işlemi yapmayı ihmal etmeyin.
Engelleri ve sınav günü stresini en aza indirgemek için birkaç hatırlatma daha yapmak istiyorum:
Rehber Köpekler Derneği görme engelli bireylerin toplum içerisinde kendilerine olan güvenlerini arttırarak daha özgür hareket etmelerine yardımcı olmak amacıyla kurulmuş bulunuyor. Dernek; görme engelli bireyler ile rehber köpeklerin fiziksel ve psikolojik olarak birbirlerine ve çevreye adaptasyonlarını sağlamak, görme engelli bireyleri hukuki bağlamda izlenecek prosedürler konusunda desteklemek ve toplumdaki diğer bireyleri de bu konuda bilgilendirerek farkındalık yaratmak hedefleri doğrultusunda çalışıyor.
Geçtiğimiz günlerde Rehber Köpekler Derneği ile İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü engellilerin sanata erişimi konusunda Türkiye’de bir ilke imza attı. Rehber köpeği Tabs ile tiyatro oyunu izleyip izleyemeyeceğini soran görme engelli Avukat Mustafa Keskin, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü’nden olumlu yanıt aldı. Sonuçta; Rehber Köpekler Derneği Başkanı Avukat Nurdeniz Tuncer ile rehber köpeği Kara ve Avukat Mustafa Keskin ile rehber köpeği Tabs Üsküdar’daki Tekel Sahnesi’nde gündüz bir oyunun provasını, akşam da bir oyunu izledi.
İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Atilla Şendil; önceleri tiyatrolarında böyle bir uygulama olmadığını, açıkçası kendilerinin de konu ile ilgili fazla bilgi sahibi olmadıklarını ifade etti. Şendil, önce istek sahipleri ile görüştüklerini ve rehber köpekleri tanımaya çalıştıklarını söyledi. Ve sözlerini; “Türkiye’de bir ilk oluyor. İstedikleri zaman istedikleri oyunumuza gelip izleyebilecekler. Herkes alışacak, çünkü onlar da hayatın bir parçası. Oyun seyretmek, konser izlemek onların da hakkı.” diyerek sürdürdü.
Rehber Köpekler Derneği Başkanı Av. Nurdeniz Tuncer çok heyecanlı olduklarını ifade ederek, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü’nün kamunun ilk işbirliği olarak rehber köpekleri Engelliler Haftası’nda misafir ettiğini dile getirdi. Tuncer; Derneğin amacının rehber köpekleri görme engellilere ücretsiz teslim etmenin yanı sıra, sonrasında da yasal olarak ve erişilebilirlik alanında her ihtiyaç duyduklarında yanlarında bulunmak olduğunu söyledi. Nurdeniz Tuncer sözlerine; “Bununla gurur duyuyorum. Ne kadar çok farkındalık, o kadar çok erişilebilirlik… Sanata erişebilmek hepimiz için çok önemli. Biz de bu toplumun bir parçasıyız ve her şeye bizim de iştirak etmemiz gerekiyor. Bunu rahat bir şekilde yapabilmek çok büyük bir mutluluk.” diyerek devam etti.
Yaşamını rehber köpeği Tabs ile sürdüren Mustafa Keskin İstanbul Devlet Tiyatrosu’na gönderdiği mesaja güzel bir dönüş aldığı için çok mutlu olduğunu söyleyerek duygularını şu sözlerle ifade etti: “Bu sayede Devlet Tiyatroları’na rehber köpekler de erişebilecek. Toplumda engellileri ön plana çıkarma, engellilerin olduğunu gösterme, farkındalığı arttırma çabalarımızdan biri de sanatta da engellilerin varlığını, var olmaları gerektiğini, var olabileceklerini göstermek. Devlet Tiyatroları’nın desteği ile bunu da gerçekleştiriyoruz. Toplumun her yerine, her ortama, her kuruma rehber köpekler ile erişebildiğimiz gibi artık Devlet Tiyatroları’na da rehber köpeklerimizle girip oyunları izleyebileceğiz. Umarım tüm özel tiyatrolar da Devlet Tiyatroları’nı örnek alarak hızlıca bu uygulamayı hayata geçirir.”
Ben de Mustafa Keskin’in dileklerine yürekten katılıyorum ve özel tiyatrolarımızın da bir an önce bu uygulamayı benimsemesini diliyorum.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Yarın bayram… Çocukluğumda “Şeker Bayramı” adını taşıyan bu bayram günümüzde kimimiz tarafından aynı adla anılırken, kimimiz tarafından “Ramazan Bayramı” olarak adlandırılıyor.
Bugün, bu satırları kaleme alırken çocukluğuma dönmek ve o eski bayram günlerini yeniden yaşamak istiyorum:
Yıllardan 1963, aylardansa Şubat… Ramazan ayındayız. Ben ilkokul beşinci sınıftayım. O yıl ilk kez otuz gün oruç tutuyorum. Ramazanın son gecesinde her zamankinden daha güzel bir sofra kuruyoruz. Ve o geceyi büyük bir mutluluk ve huzur içinde sona erdiriyoruz.
Bana ve kardeşlerime her bayram olduğu gibi yine yeni kıyafetler alınmış. O gece ertesi gün giyeceğim bayramlık elbisemi seyrederek uyuyorum. Sabah annem erkenden uyandırıyor beni ve kardeşlerimi. “Haydi, kalkın babanız neredeyse gelir.” diyor. Anlıyorum ki, babam çoktan gitmiş bayram namazına. Gitmiş de, dönmesi bile yaklaşmış…
Bugün benim için hem özel hem de hüzünlü bir gün: Dünya Tütünsüz Günü (World No Tobacco Day). Hem sevgili eşim hem de canım kardeşim çok sigara içerlerdi; her türlü uyarıya rağmen vazgeçmedikleri tütüne kurban verdik ikisini de. Artık kimsenin, hiçbir sevdiğimizin, bu sinsi düşmana kurban olmasını kaldırmıyor içim…
31 Mayıs’ı 1987 yılında Dünya Tütünsüz Günü ilan eden Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre sigara, puro, pipo, nargile gibi ürünlerin kullanımı nedeniyle her yıl dünya genelinde 6 milyon kişi hayatını kaybediyor. Dünya Sağlık Örgütü acil önlem alınmazsa, bu rakamın 2030 yılında 8 milyonu geçeceğinden endişeli. Türkiye’de ise her yıl 83 bin 100 kişinin sigara kaynaklı nedenlerle yaşamını yitirdiği görülüyor. Ne yazık ki benim eşim ve kardeşim de bu istatistiklerin içinde yerlerini almış durumdalar.
Dünya Sağlık Örgütü’nün araştırmaları dünya genelinde her gün 10-15 milyar sigara satıldığını ortaya koyuyor; yani sigara sadece Türkiye’de değil dünyada da en yaygın kullanılan tütün ürünü. Ülkemizde yaklaşık 17 milyon sigara bağımlısı bulunuyor. Uzmanlar bu durumun pasif içiciliği de beraberinde getirdiğini vurguluyorlar. Başka bir deyişle, kendileri sigara içmedikleri halde çevrelerinde içilen sigaralar yüzünden sağlığı etkilenen kişiler var. Araştırmalara ve istatistiklere göre, bu etkilerden dolayı meydana gelen ölümler, trafik kazaları ve uyuşturucu madde kullanımına bağlı ölümlerden çok daha fazla.
Araştırmalar tiryakilerin yüzde 70’inin sigarayı bırakmak istediğini ortaya koyuyor. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda yoğun destek çalışmaları var. Türkiye genelinde 501 sigara bırakma polikliniği hizmet veriyor; bugüne kadar bu polikliniklerde 720 hekim tarafından 2.492.750 kişiye hizmet sunulmuş durumda. Ayrıca, sigara bırakma tedavisinde kullanılan ve ülkemizde geri ödeme kapsamında olmayan ilaçlar sigara bırakma polikliniklerinde hekimler tarafından uygun görülen hastalara ücretsiz olarak temin ediliyor.
Sağlık Bakanlığı’nın bu konuda kapsamlı ve kullanımı kolay bir web sitesi de var: https://havanikoru.saglik.gov.tr. Havanı Koru: Dumansız Hava Sahası başlıklı bu sitede hem tütün ürünleri ve zararları hem de sigara bağımlılığından kurtulma hakkında geniş bilgi bulmak mümkün. Sitede ayrıca kişinin kendi kendini değerlendirebileceği çeşitli testler de bulunuyor. Bunlar kişinin motivasyonunu arttırıyor aslında. Mesela, “Sigara İçmemin Maliyeti” kısmında sigara içmeyerek yapacağınız tasarrufu hesaplayabiliyorsunuz. Ben bu hesabı kızım için yaptım; hiç sigara içmeseymiş bugüne kadar en az 32.850 TL biriktirmiş olabilirmiş. Üstelik bu düz bir hesaplama, bu tutarın yıllar içinde getireceği kümülatif faizi de düşünürseniz rakam daha da yükseliyor… Ben çocukken babam bu şekilde bırakmıştı mesela sigarayı. 1950’lerden söz ediyorum. O zamanlar buzdolabı evlere yeni yeni giren bir üründü. Babam sigara parasını biriktirip, o parayla buzdolabı almıştı.
Sigarayı bırakmak istiyorsanız, ki bence isteyin, Alo 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı’nı arayabilir ya da alo171.saglik.gov.tr internet sitesine girerek sigara bırakma konusunda her türlü desteği alabilir, daha fazla bilgi edinebilirsiniz. Ayrıca, doğrudan 182’yi arayarak veya https://www.mhrs.gov.tr adresindeki Merkezi Hekim Randevu Sistemi’nden sigara bırakma poliklinikleri için randevu alabilirsiniz.
Siz de bir yakınınızın sigarayı bırakmasını istiyorsanız, “Keşke Bıraksa Sigarayı” başlıklı kısım vasıtasıyla yakınlarınıza Alo171'i önererek, buradaki bilgilerden yararlanmalarını sağlayabilirsiniz. Buradaki formu doldurduğunuzda yakınınıza sizin adınıza, seçtiğiniz mesajı içeren, bir davet gidiyor. Mesajlar da bence çok iyi seçilmiş, yakınınızı sadece sigarayı bırakmaya özendirmekle kalmıyor, sizin ona ne kadar değer verdiğinizi de gösteriyor.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Türkiye Kas Hastalıkları Derneği (KASDER) 1978 yılında Prof. Dr. Coşkun Özdemir öncülüğünde kas hastaları ve hasta yakınlarına hizmet vermek amacıyla kurulmuş bulunuyor. Dernek, çoğunluğu kalıtımsal olan nöromusküler hastalıklarla ilgili olarak; hastaların toplumla bütünleşmesini gerçekleştirmek, daha kaliteli bir yaşam sürmelerini sağlamak, hastalıklarla ilgili bilimsel, kültürel ve toplumsal projeleri hayata geçirmek hedefleri doğrultusunda çalışıyor.
KASDER, geride bıraktığımız Engelliler Haftası’nda kas hastalarının karşılaştığı sorunlara dikkat çekti. KASDER Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Özdemir’e göre; engelli bireylerin yaşamın tüm alanlarında engelli olmayan bireyler ile eşit haklara sahip olması ve insanlık onuruna yakışan hayat standartlarına ulaşması konusundaki devlet politikaları yetersiz.
Prof. Dr. Coşkun Özdemir kas hastalıklarının tanı ve tedavisinde multidisipliner yaklaşımın kritik öneme sahip olduğunu söylüyor.
Prof. Özdemir kas hastalarının tedavi sürecinde iç hastalıkları, ortopedi, göğüs hastalıkları, kardiyoloji, fizyoterapi, beslenme ve psikoloji birimlerinin bütünsel desteğine ihtiyaç duyduklarını belirtiyor. Bu nedenle de T.C. Sağlık Bakanlığı’nın bir an önce kas hastaları için multidisipliner tedavi merkezleri oluşturması gerektiğini ifade ediyor.