İnsanı isyana teşvik eden trajik bir hikaye. Bir şeriat ülkesinde adaletin kadına karşı nasıl ayrımcı, nasıl acımasız davrandığını anlatan bir öykü bu.
İranlı Leyla, tecavüzcü canilerin kurbanı. Yedi yıl önce 11 yaşındayken tecavüze uğrayıp öldürülmüş. Ama, Leyla sadece o gün ölmekle kalmamış. Şeriat hukuku tarafından tekrar tekrar öldürülüyor Leyla. Çünkü İran adaleti her türlü dişi varlığı erkeğin yarısı kadar değerli sayıyor. Suçluların hak ettiği cezaya çarptırılması için, Leyla'nın ailesinin 18 bin dolar kan parası ödemesi gerekiyor. Yani erkekler en azından parasal anlamda, Leyla'nın heba olup giden hayatından daha fazla değer taşıyor. Peki Leyla'nın ailesinin avukatı kim? Bu yılki Nobel Barış Ödülü'nü kazanan kadın avukat Şirin Ebadi. O şimdi molla rejiminin çarpık adalet anlayışına karşı mücadele veriyor.
O gün yabani dağ çiçekleri toplamaya gidiyor Leyla Fethi ve bir daha köyüne dönmüyor. On bir yaşındaki kızın ölü bedeni, dağın yamacında gömülü bulunuyor. Hırpalanmış, tecavüze uğramış ve öldürülmüş.
Üç erkek, Leyla'yı öldürmekle suçlanıyor. Zanlılardan biri suçunu itiraf ediyor ve hücresinde kendini asıyor. Diğer ikisi suçlamayı reddediyor, ancak cesedin gömülmesine yardımcı olduklarını itiraf ediyorlar. Yargılanıyor ve suçlu bulunuyorlar. Birkaç kez temyize gidip gelen karar sonunda Yüksek Mahkeme tarafından da onaylanıyor.
İran yargı sisteminin temelini oluşturan şeriat hukukuna göre suçlu bulunan sanıkların idam cezasına çarptırılması gerekiyor. İdamı beğenin beğenmeyin, ceza bu.
Ancak ceza verilmiyor. Verilemiyor, çünkü küçük bir kızın yok olan yaşamına karşın iki değerli erkek hayatının idamla ortadan kaldırılması için, maktul tarafının kan parası ödemesi gerekiyor.
Ve Leyla'nın ailesine 18 bin dolarlık fatura çıkarılıyor. Aile adaletin yerini bulabilmesi için evini satıyor ve Kirmanşah'taki adliye sarayının karşısına çadır kurup oraya yerleşiyor. Fakat para yine yetmiyor. Baba böbreğinin tekini satışa çıkarıyor. Ancak doktor reddediyor. Bu sefer Leyla'nın özürlü erkek kardeşi böbreğini satmak istiyor. O da reddediliyor.
Ailenin çaresizliği doktora dokunuyor. Mahkemeye başvurup, katillerin idam edilebilmesi için gerekli kan parasının eksik bölümünün devlet tarafından ödenmesini istiyor. Yargının nazlandığını görünce, Fransız Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü'ne şikayet ederim sizi diye tehdit savuruyor.
İdam cezasının verilmemesi medyada geniş yankı bulduğu için sonunda yargı, paranın üçte birinin devlet tarafından karşılanmasını kararlaştırıyor. Ancak para yine yetmiyor.
Dava şimdi yine temyizde. Kadın ve çocuk hakları alanında ülkenin bir numaralı militan sesi, yani bu yılki Nobel Barış Ödülü sahibi Şirin Ebadi de iş başında. İslam rejiminin elinde ikinci sınıf bir varlığa dönüşen kadını, hak ve özgürlüklerine kavuşturmak için yıllardır mücadele eden Şirin Ebadi, kan parası denilen çağdışı uygulamanın insafsızlığına dikkat çekmek için Leyla'nın davasını aldığını söylüyor. ‘‘Bu dava korkunç bir yasanın sonucudur’’ diyor.
Ebadi'ye göre yargının, aileye para kolaylığı sağlayan kararı kesinlikle bir zafer değil. Çünkü kan parası denilen illet halen yerli yerinde duruyor. Ebadi'nin asıl amacı kan parasının topyekûn ortadan kaldırılması, kadın ve erkekle ilgili tazminat anlayışının eşitliğe kavuşturulması.
İran Barolar Birliği, kan parası dahil, kadına karşı ayrımcı davranan tüm yasaların değiştirilmesi çağrısında bulunuyor. Kadın milletvekilleri de ayaklanıyor ve hiç ummadıkları bir yerden, kutsal Kum kentindeki Büyük Ayetullah Yusuf Sanei'den destek buluyorlar.
Şii ulemanın önde gelen figürlerinden olan Büyük Ayetullah Sanei, kan parasının İslam şeriatına aykırı olduğunu söylüyor. ‘‘Kan parası, insan hayatının bedelidir ve hayatın esası da ruhtur. Yüce Rabb'ın kadına bağışladığı ruh ise erkeğe bağışladığı ruhtan katiyen daha az değerli değildir’’ diyor.
Sanei ile diğer ılımlı din alimleri daha önce de Meclis'teki reformcuların yasa değişikliği önerilerine destek vermişlerdi. Reformculara göre kadına karşı ayrımcılık İslam'ın ihlali anlamına geliyor ve erkek egemen ulema sınıfının, şeriat hukukunu ataerkil bakış açısıyla yorumlamasından kaynaklanıyordu.
KADIN, İSLAM İÇİN TEHLİKELİ OLUR MU
Büyük Ayetullah Sanei'nin İran'daki mevcut yasaları, İslam'ın hak ve adalet ilkelerine aykırı bulmasına karşın, ulemanın büyük çoğunluğu onunla aynı fikirde değil ve başta kan parası olmak üzere kadınlara ayrımcı davranan yasaların değiştirilmesine karşı çıkıyor. Tahran'daki mutlak otoriteyi oluşturan mollalar, kadının yasal statüsünün değişmesi halinde İslami geleneğin tehlikeye gireceğini düşünüyor.
İYİMSERİM, BU YASA DEĞİŞECEK
Meclis'teki kadınların da itici gücüyle yasal düzendeki her türlü değişim girişimi, molla ve yargıçların oluşturduğu Devrim Muhafız Konseyi tarafından bloke ediliyor. Özellikle de bu yasalar kadınları ilgilendiriyorsa. Örneğin, BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi İran Meclisi'nin onayından geçti, ancak Muhafız Konseyi tarafından veto edildi.
Bu sözleşme onaylansa, kan parasıyla ilgili yasanın da kaldırılması gerekiyordu. Şirin Ebadi, sadece Leyla Fethi'nin değil, daha birçok kurban ailesinin tecavüzcü ve katillerin cezaya çarptırılabilmesi için kan parası mücadelesi verdiğini anlatıyor. Ebadi'ye göre üniversiteli kadınların sayısı giderek arttığı için ayrımcı yasalara karşı bilinç de yükseliyor ve kadınların yüzde 90'ı yasal statüsünden memnun olmadığını söylüyor.
Kan parasının kaldırılması için hazırlanan dilekçenin öğrenciler, avukatlar ve insan hakları savunucuları tarafından imzalandığını söyleyen Ebadi sözünü şöyle bağlıyor: ‘‘Çok iyimserim. Bu yasalar değişecek. Ama, ne zaman onu bilemem. Belki iki ay, belki de iki yıl sonra.’’
Kan parası sadece İran'da var
Ceza davalarında hükmün infazı için kan parası şartı sadece İran'da uygulanıyor. Şeriat hukukunun uygulandığı diğer ülkelerde kan parası, sadece tazminat ve miras davalarında geçerli. Bir erkeğin cezaya çarptırılabilmesi için, mağdur tarafın şöyle bir ödeme yapması gerekiyor: 100 deve, 200 inek, 1000 koyun, 200 ipek elbise, 1000 altın sikke ve 10 bin gümüş sikke. Tabii bugün böyle bir ödeme şekli yok. İran mahkemeleri bu yüklü meblağın çağdaş parasal karşılığını buluyor.
Ödeme şeklinin esası ne kadar arkaikse, kan parasının mantığı da o kadar çağdışı. Kan parası, sadece erkeklerin ekmek parası kazandığı zamanlara ait bir uygulama. Çünkü erkek idam edilince dul kalan eş ve ailenin sefil olmaması için ömür boyu yetecek miktarda yüklü para gerekiyor. Ancak Ayetullah Sanei gibi bazı ilerici mollalar, bugün artık kadının da para kazandığını, kaldı ki bir insan hayatının parayla ölçülemeyeceğini, yaşamın evrensel bir değer olduğunu söylüyor.