Paylaş
Bu yorumu İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay yapıyor.
Ve iddialı bir çıkış yaparak ekliyor.
“Burada sadece bina yapmayacağız. Aynı zamanda devletle halkın tekrar birbirine kavuştuğu, halkın devlete güveninin tekrar tesis edildiği bir sistem kuracağız.”
Peki, bu sözler sadece kulağa hoş gelen bir seçim vaadi mi, yoksa gerçekten bir dönüşümün ilk adımları mı?
Cevap, geçtiğimiz günlerde tanıtımı yapılan Egeşehir Menemen Konutları projesinde saklı.
İzmir’in bu yeni sosyal konut hamlesi, Türkiye için Viyana modeli gibi bir çıkış noktası olabilir mi?
İşte size detaylar...
Son yıllarda bir şey çok net; Türkiye’de ev sahibi olmak eski yıllara göre daha zor.
İstanbul, Ankara, İzmir fark etmiyor. Kiralar ve konut fiyatları tavan seviyelerde...
Peki, çözüm ne?
İzmir’de yeni bir yol deneniyor. Menemen’de 3 bin 100 konutluk bir sosyal konut hamlesi başlıyor.
Başkan Cemil Tugay diyor ki:
“Burada mesele sadece bina yapmak değil, bir yaşam alanı inşa etmek.”
Türkiye, dünya sıralamasında konut fiyatlarının en hızlı yükseldiği beşinci ülke oldu.
Türkiye’de konut üretiminin yüzde 92’si özel sektörde, kamunun payı ise 6.3...
Hem devletin, hem yerel yönetimlerin sosyal konut üretimine daha çok kaynak ayırması gerekir.
Bugün dünyada sosyal konut denince akla ilk gelen şehirlerden biri Viyana.
Viyana Belediyesi, “Ortak iyilik için konut” felsefesiyle hareket ediyor ve halkın barınma hakkını korumak için büyük yatırımlar yapıyor.
İzmir’in bu yeni projesi, Viyana modeline benzer bir yaklaşımla planlanmış.
Ne var bu projede?
Farklı seçenekte daireler; geniş yeşil alanlar, sosyal tesisler... Asgari ücrete endeksli taksit sistemi... Yıllık taksit artış oranına yüzde 30 üst limit...
Üstelik bu projede bankalar yok; banka kredisine muhtaç olmadan ev sahibi olma fırsatı sunuluyor.
Öncelik kriterleri belirlenmiş. Şehit yakınları, engelliler, çocuklu aileler gibi gruplara ekstra puan veriliyor.
Ve birinci etabın temeli mayıs ayında atılıyor.
Bu model Türkiye’ye yayılabilir mi?
Asıl kritik soru bu...
Bunu tek başına İzmir çözebilir mi? Hayır.
Ama...
“Bir şehir kendi çözümünü üretmeye çalışırsa neler olur?” sorusuna İzmir bir cevap vermeye başladı.
Başkan Tugay, “30 ilçemizde benzer projeler yapacağız” diyor.
Peki, diğer şehirler bu modele geçer mi?
Merkezi hükümetle yerel yönetimler bu konuda birlikte çalışır mı?
Bence birlikte çalışmalı ve ortak projeler üretmeliler.
Takipteyiz...
Potansiyeli gerçeğe
dönüştüren vizyondur
HİLTON’un hastane olması meselesine karşı değilim. Tam tersine, bu şehirde daha fazla hastane olmalı, ama aynı zamanda daha fazla otel de olmalı.
Çünkü mesele şu: Bir kentin neyi yapacağı, neyi koruyacağı ve neyi dönüştüreceği belli olmalı.
Hilton’un kapanmasını konuşuyoruz ama asıl mesele; İzmir, bu noktaya gelmeyi neden önleyemedi?
Bir şehir, büyük turizm kenti olmak istiyorsa böyle bir otelin geleceğini yıllar öncesinden öngörmeli ve çözüm üretmeliydi.
Şehir merkezinde yeni büyük otellerin yapılmasını teşvik edebilirdi.
Turizmciler, yerel yönetimler ve kamuoyu, Hilton’un geleceğini bugünkü kriz noktasına gelmeden tartışabilirdi.
Ama bunlar yapılmadı.
Ve şimdi klasik İzmir hikâyesi başladı. “Keşke” noktasına geldik.
Peki, bu şehir yeni bir Hilton yaratabilecek mi?
Yoksa yine, “Zaten otel sayımız azdı, birini daha kaybettik” diye yakınan bir kente mi dönüşecek?
Bir şehir, turizmde iddialı olmak istiyorsa sadece potansiyeline güvenemez.
Potansiyeli gerçek bir güce dönüştüren şey, şehir vizyonudur.
Ve İzmir’in ihtiyacı olan şey tam olarak budur.
Bazı insanlar ülkenin
hafızasına kazınır
EDİP Akbayram sadece bir şarkıcı değildi. O, bir halk ozanıydı. Sesi, Anadolu’nun sesiydi.
Bir köy meydanında da çalardı, büyük konser salonlarında da... Ama o nerede olursa olsun, hep aynıydı. Mütevazı, içten ve samimi...
Halkın içinden biri olduğu için sevdik onu.
Oturduğu yerden tepeden bakanlardan değil; kendini halktan ayrı görenlerden hiç değil... Mahallede, pazarda görebileceğiniz, yanına oturup dertleşebileceğiniz bir insandı.
Ve bir şey daha...
O, bu ülkenin kıymetini bilenlerdendi.
Anadolu’yu, insanını seven, değerlerine sahip çıkanlardandı.
Onun şarkıları, bu yüzden içimize işledi.
Çünkü o, şarkılarında bir ülkenin hikâyesini anlattı.
“Aldırma Gönül” derken, sadece bir türkü söylemiyordu... O sözler, umudunu kaybedenlere bir teselli, bir dayanışma mesajıydı.
Ve elbette...
“Güzel günler göreceğiz çocuklar” dediğinde, herkes o güzel günlere inanmak istedi.
Çünkü onun sesi samimiydi, içtendi.
Ve şimdi...
O güzel insan, o güzel sesiyle aramızdan ayrıldı.
Ama biliyoruz ki onun şarkıları hep yaşayacak.
Çünkü bazı sesler ölmez.
Bazı insanlar, bir ülkenin hafızasına kazınır.
İşte Edip Akbayram da onlardan biri...
Ve biz, onu hep hatırlayacağız.
O güzel sesiyle, o mütevazı gülümsemesiyle, halkına duyduğu sevgiyle...
Paylaş