Elbette Tayyip Bey’e karşı yapılan çıkış önemlidir. Ama Arınç tarafından yapılmışsa, şahsım adına söyleyeyim, pek önemi yok. Sadece gündem olur.
Tanıdığım Bülent Arınç’ın; ülkesinin siyasi geleceğini, kendi siyasi geleceğinden öncelikli olarak değerlendirebileceğine inanmıyorum.
Hükümetle Cumhurbaşkanı arasında zamanla sorunların çıkması kaçınılmaz bir gerçekti. Ne hükümetin ne de Cumhurbaşkanı’nın sorunları ‘aramazı açmaya çalışıyorlar’ suçlamasıyla ötelemeleri anlamsız. Zira olayın fıtratında var.
Hükümetle Cumhurbaşkanı’nın arasında neler yaşanacağını, olayların nasıl gelişeceğini zaman gösterecek lakin hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı kesin.
DEFNE SARISOY NELER YAPIYOR, YENİ PROJELERİ VAR MI?
Etkinliklerde, kongre ve konferanslarda sunuculuk ve moderatörlük yapıyorum.Uzun süredir yaptığım bir iş. Bana farklı sektörlerde yeni ortamlara girme ve yeni insanlar tanıma fırsatı veriyor. İletişim ve kişisel gelişim konularını harmanladığım ve “Hayatla İletişim” adı altında verdiğim seminerler ve eğitim çalışmalarım var. Ayrıca iletişim becerilerini geliştirmek ve daha etkin konuşmacı olmak isteyenlere iletişim koçluğu yapıyorum. TRT Haber’de uzun zamandır sürdürdüğüm programım sona erdi. Şimdi Kanal 24 için ”İş’te Patron” adlı bir programın hazırlığındayım. Yakında çekimlere başlıyoruz.
OKUDUĞUNUZ BİR KÖŞE YAZISINDAN ETKİLENEREK ‘BİR KİTABA SES VERDİNİZ’. SOSYAL SORUMLULUK KONULARINDA DUYARLISINIZ SANIRIM.
Aslında bu bir his, biraz da uygunluk meselesi. Ben konuşarak, sesiyle para kazanan bir insanım. Ertuğrul Özkök’ün yazısını okuyunca “Bu benim yaptığım iş zaten.” dedim ve “Demek kitap okuyacak birilerine ihtiyaçları var, ben niye yapmayayım?” dedim ve hiç düşünmeden telefona sarıldım. Çünkü “sesli kitap” çok kolay yapabileceğim bir şeydi, neden zaman ayırmayayım? Ama başka yapabileceğim şeyler de var tabii. Benim ilgilendiğim şey; insan. İnsana dokunabileceğim bir şey varsa, yardımcı olmaya çalışıyorum. Başka bir dernekte kültürel ve tarihi mirası korumakla ilgili bir çalışma içindeyim. Epos7 Derneğinde çalışıyorum. Bir antik kent var; Stratonikea. Çok ilginç, büyülü bir atmosferi olan bir yer hakikaten, oraya gittik gördük, çok etkilendim. Bütün uygarlıklardan izler var. Roma var, Antik Yunan var, Osmanlı var, Cumhuriyet Dönemi var. Üst üste bir sürü medeniyetin yaşadığı bir yer olmuş. Oraya gidince de “Burayı duyurmak lazım” diye düşündüm. Orada da geçmişten günümüze gelen insan olgusu beni heyecanlandırdı. İnsana dair çok merakım var. İnsanı anlamaya çalışıyorum. Ve bu alanda kendimi geliştirmeye, eğitimlere gitmeye gayret ediyorum. Kısacası; en derin manasıyla iyi bir insan olmaya çalışıyorum. Ama kolay bir şey değil tabii, yolumuz uzun.
DEFNE SARISOY NELER YAPIYOR, YENİ PROJELERİ VAR MI?
Etkinliklerde, kongre ve konferanslarda sunuculuk ve moderatörlük yapıyorum.Uzun süredir yaptığım bir iş. Bana farklı sektörlerde yeni ortamlara girme ve yeni insanlar tanıma fırsatı veriyor. İletişim ve kişisel gelişim konularını harmanladığım ve “Hayatla İletişim” adı altında verdiğim seminerler ve eğitim çalışmalarım var. Ayrıca iletişim becerilerini geliştirmek ve daha etkin konuşmacı olmak isteyenlere iletişim koçluğu yapıyorum. TRT Haber’de uzun zamandır sürdürdüğüm programım sona erdi. Şimdi Kanal 24 için ”İş’te Patron” adlı bir programın hazırlığındayım. Yakında çekimlere başlıyoruz.
Allah için söylemek gerekirse konuşmayı sadece bu sözlerle sınırlı tutmak çok iyi düşünülmüş bir strateji… Vurucu, dikkat çekici, tüm söylentilere karşı güven verici, iddialı bir çıkış.
Düşünün; Kılıçdaroğlu, Meclis Grup Toplantısı’nda elinde çok önemli bir evrak olduğunu açıklamasına rağmen gündemi Demirtaş’a kaptırdı. Bahçeli’nin açıklamaları da gölgede kaldı.
Demirtaş’ın sözleri Ak Parti’lileri kızdırdı ama kanaatimce asıl kızması gereken CHP’li ve MHP’li taraftarlar.
Çok anlamsız ve şahsını zor duruma düşürecek bir açıklama olarak gördüm bu davranışı. İyi niyetle bile olsa Ecevit adına özür dileme hakkı sayın Davutoğlu’nun değildir.
Bugün “Bu kadına haddini bildirin” sözü için dönemin Başbakanı adına özür dilediğiniz zaman, yarın bir sonraki dönemin Başbakanının “Haddini bil, edepsiz kadın” sözü için özür istenebilir.
Siyaset zor iş vesselam…
Kurumuş Kalpler Ülkesi
"Erbakan Hocamız'ın hanımının vefatı sonrasında evde mevlit okunuyordu. Ben, Resul Hoca, bir de dernek başkanı Mehmet Kaya vardı galiba. Gecenin 1’i gibi bizzat Erbakan Hoca’ya “Hocam şu siyaset işini bırakın. Zaten siz de “Bizim müşahit bile bize rey vermemiş. Bir tane rey çıkmadığına göre müşahit de bizi kandırmış” diyorsunuz. Ayıp oluyor, biz üzülüyoruz. Siz bu kadar evliya, ulema görmüşsünüz. Ali Haydar Efendiler falan hepsinin dersinde oturmuşsunuz. Biz sizden bu dine hizmet bekliyoruz. Şimdi yaşlısınız daha çok hizmet edersiniz. Hocam öldüğünüz zaman VahhabilerVahhabiydi, İrancılarİrancıydı diyecek. Ne olur şu siyaseti bırakın, 5-10 vilayette büyük toplantılar yapalım. Siyaset yapmazsam partililer gelmez, salon boş kalır diye de korkmayın. En önce ben oturacağım, cemaati de ben toplayacağım.
Adamcağız ağladı. “Kimse bana böyle bir yol açmıyor, böyle bir şeyi bana bir tek sen dedin. Kimse demiyor bana. Ne büyük bir şey söylüyorsun biliyor musun? Ne büyük teklif yapıyorsun?” dedi bana.
Biliyorsunuz siyaset Çıfıt çarşısı. Her sınıf gelmezse rey alamazsın. Böylece adam perişan oldu gitti. Hâlbuki ilimle uğraşsaydı, Ehl-i Sünnet düzenini insanlara anlatsaydı… Bir çığır açtı tabi, Allah daim etsin. Ama maalesef safkan olmadı. İçerde itikat bozuklukları var maalesef. Bir kaç hafta önce “Bu milli görüşİrancılıktan kurtulmadan iflah olmaz” demiştim. Hiç haberim falan yok, 2 hafta sonra Ahmedinejad pat diye geldi. Evliya mı oldum acaba yahu!
YOLUNA SAHİP ÇIKALIM
Yapamadı tabi. Nasip olmadı rahmetliye. Fakat ben şahidim ki bizim itikadımızdaydı. Şahidim çünkü yanında çok oturdum. Ya Rabbi sen ona çok rahmet eyle. Vatanına, milletine hiçbir hainlik etmedi. Ama adama neler ettiler, neler ettiler…
Onların da Allah-u Teâlâ belalarını dünyada da ahirette de veriyor, verecek.
“Hayır” dememin en önemli etkenlerinden biri Recai Kutan’ın bizlerle yaptığı toplantıydı sanırım.
Kendi dünyamda yaptığım istişare neticesinde Abdullah Gül ve arkadaşlarını haksız görmüştüm.
Yenilikçi kanatta sevdiğim, saygı duyduğum birçok isim vardı ama partide kalarak mücadele etmelerini istiyordum. Partinin bölünmesine gönlüm razı değildi.
Sadece benim değil, birçok kadın arkadaşımın da düşüncesi bu şekildeydi. Geriye dönüp baktığımda o dönemde siyaset yapan kadınların ne kadar temiz olduğunu bir kez daha anlıyorum. Sessiz kahramanlardı onlar.
Fakat bu konuyla ilgili yazmama neden olan olay, 14 gazeteci arkadaşın kaleme aldıkları ortak ‘isyan’ yazısı. Duyarsız kalamadım.
Çok değil 7 aydır yazıyorum Hürriyet Sosyal’de. Öğrendiğim en önemli şey ne biliyor musunuz?
Hassas olduğum bir konudaki olayı değerlendirirken dikkatli davranmam gerektiği…
Toplumsal bir olayı değerlendirirken sorumluluğum olduğu...
…..
Hem başörtülü hem feministlik nasıl bir şey?
Kimlik siyasetini öyle içselleştirdik ki insanlar kendilerini mahalleleri ile kavramlar ile tanıtıyorlar. Hâlbuki kavramların içi boşaldı ve kavramlar karikatürize edildi. Özellikle muhafazakâr kesim bunu bir kadının sözlerini sakıt etmek için kullanıyor. Ne söylersen söyle biri çıkıp "O feminist zaten" dediği an söylediğinizin zerre değeri kalmıyor. Kimse söylediğinizle ilgilenmiyor. Herkes sizin feminist kimliğinizi gömmek için bir kürekle geliyor. Büyük bir şevkle hem de.
Ortada kadına sürekli büyüteçle bakan hasarlı bir zihin var. Gücü kutsayan ve her yaptığına mazeretler üreten bir zihin. Bu zihinle hesaplaşmanın, ikiyüzlülüğünü haykırmanın adı bende feminizm…
Çocukluğumdan itibaren “Sen feministsin.” dendi. Mesela bir gün Fransızca öğretmenim okula gözü mor geldi. Ona karşı hep bir hayranlık duygusu beslemişimdir. Eşi yıllar önce milletvekilliği hatta bakanlık yapmış biri. Eve gidip “Öğretmenim bugün çok ağladı.” deyip, anlattığımda "Vay, kocası erkek adammış" dedi bazı komşularımız. Bunu çok rahat söyleyebilmişlerdi ve çok sinirlendiğimi hatırlıyorum.