Çok masum olan bu isteğimiz belki de insanımızı engellilere karşı uzak tutuyor. Dünya görüşü ne olursa olsun engelli kişilerin söylemlerine tepki vermek istemeyiz. Televizyonda engelli oyuncuyu izlemek istemediğimiz için kanal değiştiririz.
Bizleri bu şekilde hareket etmeye iten MERHAMET duygumuz en büyük engelimizdir. Kim bilir belki de insanımızı suçlamadan önce onlara sunduğumuz engelli profilini eleştirmeliyiz.
……..
Hani genellikle Hürriyet yazarlarını eleştirirler “Falanca kişiyi amma parlattınız” diye. İşte bugün yapmak istediğim tam olarak bu. PARLATMAK…
Gelin, bu bayram kavurma yapmanın inceliklerini bir kenara bırakalım.
Dünyadaki müslümanlar, kadın-erkek-çocuk bayram namazını birlikte kılıp coşkuyu birlikte yaşarken bizim kadınlarımız ve çocuklarımız evde erkeklerin camiden gelmesini bekliyor. Bunun nedenlerini konuşalım.
Kadınların camide olma isteğini bir fitne olarak görüp onlara evlerini işaret etmenin dini gerekçelerini sorgulayalım.
Kadın konusunda en radikal uygulamaları olan İslam ülkelerinde dahi kadının cemaate katılması söz konusuyken bizim ülkemizdeki anlayışı tartışalım.
İnsanların ayrılıklarına ve kavuşmalarına tanıklık eden otogarlarımızdan İstanbul Bayrampaşa Otogarını yazmak istiyorum.
İstanbullular bilir, eski otogar Topkapı’daydı. Daracık sokakları ve yoğun trafiği herkesi canından bezdirmişti. Rahmetli Turgut Özal, Bayrampaşa’da yeni bir otogarın temellerini attığında tüm İstanbullular sevinmişti.
Avrupa’nın en büyük otogarının semtimizde açılacak olmasının verdiği heyecanla inşaatın bitmesini bekledik. Sevincimizin kabusa dönmesi geç olmadı.
Nasıl mı?
Hürriyet açtı kapısını. Zaman zaman gel gitlerim olsa da Ertuğrul Bey’in "Devam!" sözü cesaretlendirdi beni.
Kendimce fedakarlıklarla yazıyorum yazılarımı. Doğrularımı kaleme alıyorum. Sertleşen dile inat, kırmadan dökmeden yazmaya gayret ediyorum.
Hürriyet’te olmama eleştiriler, itirazlar gelse de bir şekilde aşmaya çalıştım lâkin son zamanlarda yaşananlardan sonra ”Gün, taraf olma günü” tarafını seçmelisin sözünü aşmakta zorlanıyorum.
Anlaması çok mu zor bilmiyorum ama Hürriyet okurunu da kendi mahallemi de yüreğime sığdırabiliyorum. Hatalarıyla doğrularıyla Tayyip Bey’i de, Ertuğrul Bey’i de kabul ediyorum. Kimsenin diğerini iteklemesini veya birini tercih etmemi talep etmesini istemiyorum. Yerini beğenmeyen varsa ona bir şey diyemem ama ben kimseye "GİT!" demem ve demeyeceğim.
Seni dinleyince, yeryüzünde yaşayan tüm Müslümanların hatta Filistinli kardeşlerimizin de huzur ve barışa kavuşacağı hayaline kapıldım bir an.
Hakikaten dünya ve ülkemiz huzura kavuşacaksa, Aydın Bey’den rica edelim ülkeyi terk etsin. Bu mesajı vermek için vurmaya, kırmaya gerek yok.
Ayrıca algı operasyonu yapıyorlar diye bu kadar endişelenmene gerek yok. İçin müsterih olsun. Hürriyet’in yazarlarını yakinen takip eden bir birey olarak ne Tayyip Bey’den nefret ettim ne de teröre sempati duydum.
..........
ERİŞİLEBİLİRLİK’i açıklamak gerekirse; Kamu ve özel kurumlarının, parkların kısacası yaşam alanlarının engelli ve yaşlılar için erişilebilir hâle gelmesidir.
Eğitime ben de katıldım. Eğitim pratik ve teorik olarak yapılıyor. Toplam sekiz günlük bir maraton. Öyle engel grupların tanımları yapılarak tanıtılmıyor. Engelli “siz” oluyorsunuz. Nasıl mı?
Simülasyon sayesinde yaşlı, görme engelli, felçli, tekerlekli sandalyeli oluyorsunuz. Aramızda görme engelli, tekerlekli sandalyeli katılımcılar vardı. Onlara da ikinci engel yaşatıldı.
Eğitmenimiz Patrick Dohmen’e göre ‘Kötünün de kötüsü vardır. “
Sümeyye Erdoğan’a iftira atan ve üzerinden seviyesizce yorum yapanlara sormak istiyorum:
“Çamur at izi kalsın” mantığıyla kimin itibarına zarar verdiğinizi düşünüyorsunuz?”
Biz, kadınlar olarak erkeklerin “onur kırıcı” söylemlerine karşı tek ses olamazsak, onlar kazanacak ve biz kaybedeceğiz.Kadını aşağılayanlara da, susturmak isteyenlere de birlikte “HAYIR!” diyebilmeliyiz.
Bunu kendimiz için ve ülkemiz için yapmalıyız.
Estetik operasyon deyince akıllara önce gelir ama bu konuyu sadece kadın üzerinden değerlendirmek çok sığ kalır.
Muhafazakâr camiada hızla artan estetik operasyonların iki açıdan değerlendirmek istiyorum.
*Kadın, vücudunda var olanı düzeltmek veya değiştirmenin ‘günah’ sayıldığı bir durumu nasıl aştı?
*Muhafazakar erkek, eşinin estetik operasyon yaptırmasına nasıl izin verdi?
Kadın ve erkeğin zaman içinde ki bu değişimi sosyolojik açıdan irdelenebilir.
Muhafazakâr camianın estetik operasyonlarının dünü ve bugününü değerlendirmek adına bir hekim araştırması yaparken karşıma Dr. Rabiye Haydin ismi çıktı.
İşini severek yapan, , insanı önce anlamayı tercih eden ve en önemlisi karşısındakinin sadece vücuduyla değil ruhuyla ilgilenen bir hekim.
Kendisiyle yaptığımız söyleşinin birçok konuya açıklık getireceğini düşünüyorum.