Üniversite öğrencileriyle yaptığım söyleşiyi paylaşacağım. Kimseyi rencide etmek değil niyetim. Sadece dindar gençlere yüklemeye çalıştığımız kusursuzluk algımızı değiştirelim istiyorum.
Hangi görüşten olursa olsun gençler bizim geleceğimiz. Büyüklerin egoları uğruna harcanan hayatları görelim istiyorum.
Gözlerini kapatınca sorunların yok olacağını sanan büyükler, “Benim çocuğum yapmaz!” diyerek sorgulamaktan korkan anne-babalar bu söyleyişi iyi okuyun.
Bugün üniversiteli birçok genç, dini nikâhla hayatlarını birleştiriyor. Ailelerinden gizli olarak yapılan bu nikâhların gelecekte nasıl bir karmaşaya yol açacağının ve bedelinin ağır olacağının ya farkında değiliz ya da zamana bıraktık.
Anı ölümsüzleştirmek adına farklı bir şeyler yapması beklenir. Kimsenin aklına gelmemiş, duyulmamış bir teklif olsun istenir. Bir erkek için evliliğe karar vermek kadar “nasıl teklif edeceği” de önemli. Bu konuda profesyonel destek alanlar da yok değil.
Teklifi yapacak kişiden bu kadar aksiyon beklenirken, cevabın sahibinden hiçbir şey beklenmemesi de enteresan bir durum kanımca.
Siz hiç evlilik teklifi aldığında nasıl cevap vereceğini düşünen bir kadın gördünüz mü? “Öyle bir cevap vermeliyim ki, EVET’im öyle farklı olmalı ki, tarihe geçmeliyim!” gibi.
“Ne alakası var?” diyebilirsiniz ama bir ilişkide finali belirleyen soru değil, o soruya verilen cevaptır.
Toplumumuzda evlilik teklifi yapacak cesarette kız veya kız babaları var mı? Daha önemlisi bu cesaretin karşılığı var mı?
“Seni bir eş/damat olarak seçtim. Müsait olduğunuz bir akşam istemeye geleceğiz.” teklifi karşısında bir erkek ne yapar?
Seçmeye alışmış olan ve bunu bir güç sembolü olarak gören erkeklerimiz seçilen konumuna geçince vereceği tepkiler ne olurdu acaba? Biraz zihin jimnastiği yapalım;
Bugün Batı’da yaşanan terör eylemlerinin akabinde öğrendik ki; Avrupa, “Benim vatandaşımın canı ile Müslüman’ın canı nasıl aynı olur?” yaklaşımında. Kimse de kınamıyor, yadırgamıyor.
Elbette Paris’te yaşananlar kabul edilemez bir katliamdır. Ama “Terörün Paris’e yakışmadığını” söylemek, gerek ülkemde gerekse Ortadoğu’da terörden dolayı ölen insanlara haksızlıktır.
İnsanların hayatlarının değerini yaşadığı şehirlere göre değerlendirmek İNSAFSIZLIKTIR. Kimse tercihine göre dünyaya gelmiyor.
Teröristlerin kimlikleri Müslüman olunca, Müslümanlar ölmeyi hak etmiş mi oluyor?
25 yaşında üniversite öğrencisi; Geleceğe dönük daha iyi yaşam vadeden başka bir parti yok. Ak partinin hatalarını görmeyecek kadar aptal değilim ya da koyun. İlk defa genel seçimde Ak Parti’ye oy verdim çünkü Başkanlık Sistemi’ni ve Anayasa değişikliğini destekliyorum. Bunları yapabilecek kapasitedeki en güçlü parti Ak Parti. Ne menfaatim var ne de çıkarım.
26 yaşında polis; Alternatif partilere baktığım zaman HDP, PKK’nın partisi görünüyor. CHP adeta ülkenin karışmasını istiyor gibi her eylem ve kaosta başı çekiyor.
24 yaşında öğretmen; CHP ve HDP yapmacık davranıyor ve kendilerine hitap eden kesim haricinde diğer vatandaşları görmüyorlar. MHP’ ye oy vermemem için “Bahçeli” demem yeterli sanırım.
40 yaşında ev hanımı;
Şöyle ki;
Yargı sistemimiz, tecavüz suçunda “erkeği, cinsel organından ayrı birey olarak” değerlendiriyor. Bağımsız bir varlık yani. Bu bağımsız varlığı kontrol altında tutmak zor iş, dolayısıyla erkek de bir anlamda “mağdur” aslında.
Siz, şimdiye kadar bir erkeğin “Senin kafan çalışmıyor gibi?” gibi sözlere karşılık bir kadını öldürdüğünü duydunuz mu?
Tabii ki HAYIR!
İnsanlar bir yıkımla karşılaştıklarında önce inkâr ve kabullenememe sürecini yaşarlarmış -ki bu da doğrudur- Türk filmlerindeki “N’ayır, n’olamaz!” sahneleri hepimizin hatıralarında mevcuttur.
Bu kabullenememe ve inkâr aşamasında insanların karakter özellikleri de öne çıkar. Aynı şeyi kazanma hissiyle duygularına hâkim olamayıp, aşırıya gidenler için de söyleyebiliriz. Öfkesine veya coşkusuna hâkim olanlar her zaman kazanır.
Seçim sonuçlarını “Ülkeyi düşman işgaline uğramış veya düşmandan kurtarılmış” olarak yorumlayanların içinden nasıl bir canavar çıktığına bizzat şahidiz.
Bunu mahalle ayırmadan söylüyorum. Her iki tarafında fanatiği aynı tavırla, farklı söylemlerle boy gösteriyor zira.
Konuyla ilgili uzun ama bir o kadar faydalı olduğuna inandığım bir röportajı paylaşacağım bu sebeple fazla sözü uzatmak istemiyorum.
Bir felaket duyduğumuz anda gayri ihtiyari ettiğimiz bir duamız vardır bizim hani “Allah düşmanımın başına vermesin.” Adaletsizlik ve hukuksuzluk, düşmanımızın başına dahi gelmesini istemediğimiz bir şey olmalı.
Ve bilmeliyiz ki bugün düşmanımızı yakan adaletsizliğe karşı seyirci kaldığımız takdirde yarın biz yanacağız.
Unutmayalım, İlahi adalet kimseye torpil yapmaz…
........