Aynur Tartan

8 adımda Bozcaada

2 Eylül 2016
Geçen hafta sonu rotayı Kuzey Ege’ye çevirdik ve “Ver elini Bozcaada!” dedik. Çanakkale’nin gözbebeği, poyrazın sevgilisi adadan tadı damağımızda kalanlar ve yüreğimizi yakanlar...

- Otel işi, sabır işi! Eğer siz de bizim gibi bir tık son dakikacıysanız, vay halinize. İnternet, telefon, arama motorları, Booking’i, Trivago’su, eş, dost hepsi, herkes telef oldu. Neyse ne yaptık ettik, bir şekilde otel işini hallettik. Hallettik ama otel yüreğimizi fena yaktı. ‘Butik otel’ kulağa pek sempatik, pek romantik, pek uçuş uçuş geliyor ama hayaller/gerçekler denklemi işte... Gittik ki otel, butiğin de butiği çıktı. O kadar butik ki kilo fazlanız varsa yandınız, sığ sığabilirsen. Demek ki neymiş; adaya gelmeden detoks metoks ne varsa bol kepçeden. Ha bir de adaya gelirken ‘minimal tatil-minimal bütçe’ kafasına girerseniz hüsrana uğrarsınız benden söylemesi...

 

- “Tanrı, Bozcaada’yı insanlar uzun ömürlü olsun diye yaratmış!” Ben demedim, ünlü Yunan tarihçi Herodot demiş. Ne yalan söyleyeyim iyi de demiş. Dört mevsimden yazı çıkarırsanız neden olmasın! Çılgın kalabalığı adadan alırsanız; geriye şahane huzur kalır. Huzurun yanına da bir şişe ada şarabı, bir tabak asma yaprağında sardalye, değmeyin keyfinize. Kısalmaz, aksine uzarsınız adada.

 

- Ada vapuru yandan çarklı! Biliyorsunuz geçen ay Bozcaada feribotunda yazlıkçılar birbirine girdi. “Aman!” diyeyim, asfalyalar atmasın. Zaten şunun şurasında iki arabalı vapur, bir deniz otobüsü... Ama öyle “Ha!” deyince gelemiyorsunuz işte, paşa paşa bekliyorsunuz vapuru. Tabii bir de rezervasyonunuz yoksa, olur da hava bozar, fırtına patlarsa vay halinize. Adayla platonik takılır, karşılıklı bakışırsınız. Yüreğinizi de inceden yakarsınız.

 

SU, BİLDİĞİNİZ ÇİVİ!

 

Yazının Devamını Oku

Boşandık, mutluyuz!

26 Ağustos 2016
Hollywood yıldızı, ünlüsü, ünsüzü... Son yılların yükselen trendi ‘boşanma kutlaması’. Peki bu kadar ‘mutlu’ bir ayrılık süreci yaşamak mümkün mü, bu ruh haline ulaşmak için neler yapmalı

vleneceğim diye kırk takla atıyoruz, evlilik tekliflerini havada karada kapıyoruz. Sözü, nişanı, kınası, hamamı, bekârlığa vedası,  balayıydı derken duygudan uzaklaşıp abartıya kilitleniyoruz. Sonrası malum; önce belediyeye, sonra mahkemeye ardından da ‘vur patlasın çal oynasın’a koşuyoruz. Hollywood star’ı, ünlüsü, ünsüzü... Son yılların yükselen trendi ‘boşanma kutlaması’. Striptizci/model Amber Rose ile rap şarkıcısı Wiz Khalifa boşandıktan sonra soluğu striptiz kulübünde aldı. Hadi onlar arkadaşça ayrıldı peki; ya memleketten Ceren Hindistan? Ceren kızının babasıyla kanlı bıçaklı oldu, ‘Bekârlığa hoş geldim partisi’ ile coştu. Taçlar taktı, şampanyalar patlattı. Sadece magazinsel isimler mi kutlama yaptı? Hayır, yurdum insanı da sosyal medyayı salladı. 25 yaşındaki Selvi Ataş pullu payetli beyazlar içinde, mor tüllerle süslenmiş arabanın önünde “Boşandım, çok mutluyum” mesajı verdi! Arabanın sağında durdu, solunda durdu yetmedi üstüne çıktı. Boşanma arifesinde olanlar, erteleyenler, rafa kaldıranlar, şimdi artık herkesin dilinde aynı nakarat: “Bir boşanayım ben de kutlayacağım!” 

 

Selvi’den ibretlik hikâye:“Haydi bebeğimizi satalım!”

 

Son dönem boşanma kutlamalarının başrolü Selvi’ye gelince... Selvi 25 yaşında, çiçeği burnunda bekâr. 5 yaşındaki kızıyla Muş’ta yaşıyor. Boşandığı eşi İstanbulluymuş, internette tanışmışlar. Adam İstanbul’dan atlamış Muş’a gelmiş. 2–3 ay içinde de nikâh yapmışlar. Böyle jet hızıyla olunca ailenin rızası yok sanmayın; evlenirken de boşanırken de herkes hep destek tam destekmiş. Sadece düğün yapamamışlar, o da maddi imkânsızlıktan. Evliliğin ömrünü soruyorum; 1 yıl 4 ay evli kalmışlar. Adam çalışmadığından evi geçindirmek Selvi’ye kalmış. Kafe işletmeciliği, manavlık yapmış. Bu arada hamile kalmış. Kasa indir, kaldır derken 8 defa dikişleri patlamış. “Adam ne yapıyor?” derseniz; o da Selvi’den habersiz evde ne var ne yok satma telaşındaymış. Zaten son nokta “Bebeği satıp borçları ödeyelim!” teklifi olmuş. Sonrası 5 yıl süren bir hukuk mücadelesi. Geçen günlerde Selvi mücadeleyi kazanmış. Düşünmüş taşınmış; “İnsanlar hep güzel şeyleri kutluyor. Benim de en mutlu günüm bu parazitten kurtulduğum gün!” demiş beyazları giymiş, arkadaşının arabayı süslemiş, bir de güzel pozlar vermiş. Aldığı tepkilere gelince... Alkış da çok, yuhlayan da. Mesela linç kampanyası başlatan erkekler varmış. Sonra geçen gün arabayı üzerine sürmüşler. Ama bir o kadar da ‘yanındayız’ mesajı almış. Özellikle de kadınlardan. “Bir daha evlenir misin?” diyorum, büyük harflerle “HAYIR” diyor. Selvi de her kadın gibi kadife eldivenin içindeki demir yumruk. Haykırmak istediği daha çok cümlesi, duygusu var. Selvi gibi tüm kadınlara, kanatları yerden göğe kadar uzanan, her anlamda özgür, güzel bir hayat diliyorum.

 

10 altın öneri

 

Yazının Devamını Oku

Havada karada kapılan teklifler

19 Ağustos 2016
Evlenmek istiyorsunuz ama aklınız hâlâ eski usül tekliflerde: Artık diz çökmek, pankart açmak, yoluna güller sermek, gazoza yüzük atmak falan bunlar ‘out’, yeni nesil evlilik teklifleri ‘in’. “Peki; nedir bunlar?” derseniz...

HAVADA AŞK KOKUSU VAR

 

Kenan Doğulu’nun bir bildiği var. Boşuna “Havada aşk kokusu var” dememiş. Bu yaşanmış bir hikâye sevgili beyler, gençler, 18’lik delikanlılar. Geçenlerde bir uçak seyahatimde tanık oldum. Yol uzun. Uçtuk, uçtuk. Bir ara orta yaşlı bir adam ayaklandı. Bu sırada anonslar yapılıyor. Kaptan konuşuyor, şu kadar mesafe kaldı, şuradayız falan. Derken bir anda anons “Benimle evlenir misin”e bağladı. Kadın şok tabii. Sonra orta yaşlı jön elinde bir kutu şahane yüzükle koridordan geldi. Bütün uçak, hepimiz alkış kıyamet. Mesela tam mevsimi sevgilinize tatil ısmarlayıp, bu işi havada bitirebilirsiniz. Ha, tabii kızın yükseklik korkusu varsa, uçakla işi yoksa hiç denemeyin derim.

 

KAÇIŞ OYUNUNDA EVLİLİK ŞİFRESİ

 

Biliyorsunuz son yıllarda kaçış oyunları pek moda. Hatta ben de İzmir’deki bir kaçış oyununu yazmıştım. Bu da dumanı üstünde, yaşanmış bir hikâye. Kaçış oyunlarını, akıl oyunlarını pek seven çiftimiz bir grup arkadaşla kaçış evine gidiyor. Heyecan tavan; başlıyorlar ipuçlarını bulmaya, şifreleri kırmaya. O oda, bu oda derken son odaya giriyorlar. Odada bir sandık. Hemen atlamıyorlar, izin veriyorlar ki sandığı kız açsın. Kız sandığı açıyor güller, çiçekler, şahane bir pasta ve tabii ki yüzük. Yine alkış kıyamet. Oğlan ‘usuldendir’ deyip diz çöküyor. Kaçış oyununda evlilik şifresi çözülüyor. Bu tarz oyunlarını seven bir çiftseniz aklınızda olsun derim. Küçük bir ön hazırlıkla her şey tamam. Ama kızın klostrofobisi, karanlık korkusu falan varsa kaş yapayım derken göz çıkarmayın.

 

Yazının Devamını Oku

Kas yapayım derken, göz çıkarmayın

12 Ağustos 2016
Yafet tek değil. Hepimizin etrafında gencecik ‘kalpten’ ölümler var. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil Gürgün’le gençlerde kalp krizini ve nedenlerini konuştum. En önemli nedenlerden biri de spor yaparken kullanılan takviye ilaçlar.

Bugün size ismini Hz. Nuh’un üçüncü oğlundan alan, 34 yaşındaki Yafet’in hikâyesinden bahsedeceğim. Yafet, babası Halil Bey’in biriciği, ilk göz ağrısı, göz bebeği. Güzel kalpli, güzel ruhlu oğlu. İyi bir evlat, iyi bir dost, iyi bir arkadaş Yafet. Kendine, bedenine, beslenmesine son derece dikkat eden, 1.80 boylarında filinta gibi bir delikanlı. Aynı zaman da çok çalışkan, başarılı bir avukat. Kafası zehir gibi. Bahçeşehir Hukuk mezunu. Bir de tutkusu var en siyah beyazından. Çocukluk yıllarında en büyük hayali Beşiktaş Spor Kulübü’nde oynamak, forma giymekmiş. Kulüp işi olmayınca o da arkadaşlarıyla halı sahalara terfi etmiş. Beşiktaş tamam tutku ama bir de çok sevdiği var Yafet’in. Kendi gibi avukat olan sevgilisi, nişanlısı Kübra. Nikah tarihleri de yolda, 16 Temmuz...

 

Şimdi sizi, 1 Temmuz’a götüreceğim. Akşamüstü olunca Kübra’yı da alıp yola çıkıyor. Marmaris bu iki genç, güzel sevgiliyi dört gözle bekliyor. Yafet babasına Marmaris’e gideceğini söylemiyor çünkü telaş yapsın, aklı onlarda kalsın istemiyor. Yafet’le Kübra otele varınca ilk iş bir şeyler atıştırıyorlar. Şehrin, işin, yolun yorgunluğuydu derken Yafet havuza giriyor. Havuzda sutopu oynayan grubu görünce dayanamıyor, o da katılıyor. Sonra “Yoruldum” deyip çıkıyor, havuzun kenarına oturup soluklanıyor. Kimse ne oldu, nasıl oldu anlamadan Yafet başüstü havuza düşüyor. Kübra koşuyor, havuzdakiler, otel personeli, herkes koşuyor. Müdahale ediliyor ancak kalp krizi geçiren Yafet kurtarılamıyor.

 

Kalple ilgili bir hikâyesi yok, son derece sağlıklı, kendine bakan, özen gösteren bir genç Yafet. Tek kötü alışkanlığı sigarayla da beş-altı ay öncesinde vedalaşmış. Kimsenin aklının almadığı bir ölüm, bir veda yani. Babası Halil Bey siyah beyaz-aşkına, siyah beyaz mermerlerle mezarını yaptırıyor. Bir yandan da anlatıyor, “Ne kadar iyi bir çocukmuş... Ne kadar pamuk kalbi varmış... Ne kadar çok insanın hayatına dokunmuş” diyor. Gerçekten de Yafet çevresindeki hemen hemen herkesin hayatına bir şekilde dokunmuş. Kimine ücretsiz avukatlık yapmış, ihtiyacı olana psikolog kardeşinin de desteğiyle yardım etmiş, kiminin de derdine ortak olmuş.

 

Biliyorum Yafet tek değil, benzer pek çok hikâyeye, habere tanık oluyoruz. Hepimizin etrafında gencecik ölümler var. Kimi spor yaparken, kimi uykusunda, kimi bilgisayar başında gidiyor bu hayatta. Geriye kalan derin bir hüzün, aileler, dostlar, arkadaşlar, sevgililer. Ve kalbimizi, aklımızı esir alan ‘Neden ve niye?’ler. Ben de sizler gibi “Neden?” dedim ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemil Gürgün’le gençlerde kalp krizini ve nedenlerini konuştum.

 

Yazının Devamını Oku

Oturmaya mı geldik, hadi düğün dansına!

5 Ağustos 2016
Düğün mevsimi vizyonda. Özel fotoğraf çekiminden dans şovlarına günümüz düğünleri harika! Fotoğraf işi bitti mi? Şimdi elinden tuttuğunuz gibi dans okuluna. Bilin ki son tur, son şans. Sizler için 12 Dans Sanat Atölyesi’ne gittim. ‘10 Figürde Düğün Dansı’nı denedim.

Herkes dans edebilir mi?

 

Umut var kızlar, herkes dans edebilirmiş. Buna oturan boğalar, Türk kaslılar, mekândan mekâna koşmazlar da dahil! Müziği duymak, hissetmek yeterliymiş. 

 

Niyet ettik, düğünde şov yapacağız. Peki, kaç ay önce başlamalı?

 

Kafadan 1,5 – 2 ayı var. O yüzden iyi organize olun! “Kaç derste fevkaladenin fevkinde oluruz” derseniz; 8 derste ‘Yıldızlarla Dans’, ‘Buzda Dans’ kıvamına gelirmişsiniz.

 

Yazının Devamını Oku

7 adımda OHAL arınması

29 Temmuz 2016
Olağanüstü günlerden geçiyoruz, olağandışı şeyler yaşıyoruz. Peki bu sıkıntılı günleri nasıl bir fırsata dönüştürebiliriz? Psikolog Serhat Yabancı ile kafa kafaya verdik...

Kırgınlıkları, kızgınlıkları rafa kaldıralım. Kardeş olduğumuzu yeniden hatırlayalım, herkesi ve her şeyi affedip barışalım. Önümüze, yolumuza ışıkla, barışla bakalım.


Kardeşçe bir yaşam, kardeşçe bir dünya ve ülke için farklılıklarımızı kabul edelim. İşe zihnimizden ve ruhumuzdan başlayalım. Olumsuz algılarımızı iyi ve güzel olanlarla değiş tokuş edelim, farklı düşüncelere önyargımızdan
kurtulalım!

 

Tabii ki farkındalık! Meydanlara, ekranlara, komşumuza, dostumuza sadece gözümüzle değil, gönlümüzle de bakalım. Bugün herkes ortak değerler için aynı hüzün ve acıda buluşuyor. Tuhaf ama gerçek, acılar bizi birleştiriyor, barıştırıyor.

 

Dayanışmaya farklı bir pencereden bakalım. Ülke kocaman bir gemi olsun ve bizler o geminin içindeki yolcular.. Gemi batarsa herkes batacak! O yüzden mesele sadece el ele, kol kola, kalp kalbe vermek değil! Mesele her anlamda dayanışma! Fikren, kalben ve hayalen...

Yazının Devamını Oku

Darbe alan toplum kendisini nasıl iyileştirebilir?

22 Temmuz 2016
Son günlerde hepimiz birer senarist olduk. Kaygı, endişe, panik, hepsi tavan. Ruhumuz, duygularımız da darbe aldı. Toplumun davranış şeklini Davranış Bilimleri Uzmanı-Yazar Aşkım Kapışmak’a, darbe alan ruh halimiziyse Psikiyatr Başak Tokatlıoğlu’na sordum.

Beş adımda normalleşme süreci - Başak Tokatlıoğlu, Psikiyatr

1- Günlük hayat bir an önce silkelenip kendine gelmeli! Darbe alan ruh halimizi hale yola sokmak için düzen şart! Hepimizin kafasında kırk tilki; “Çocuklarım ne olacak? Eşim, dostum, sevdiklerim... Peki; ya onlar? Ah, o ekonomi yok mu ekonomi!” Güven ve düzenle hepsi iyi olacak! Umut edebilmek ruhumuza en büyük şifa.

 

2- Malum kalabalıklar içinde yalnız hissediyoruz. Böyle günlerde sosyal destekler bir numaralı merhem. Peki; sosyal destekler ne, kim? Eşiniz, dostunuz, karşı komşunuz, çekirdek ve kalabalık aileniz. Hepsi bugünlerde can simidiniz. Dost sohbeti kesmediyse biraz da kendinizi işe güce verin. Herkesin zorluklarla baş etme yöntemi farklı. Kendi yönteminizi keşfedin, iyileşin.

 

3- Umut ve hoşgörü yara bandınız olsun! Özellikle de hoşgörü elden/dilden düşmesin! ‘Ben’, ‘sen’, ‘öteki’ yok; biz var. Hele ki böyle günlerde... Olaylara verdiğimiz tepkiler, dünya görüşlerimiz, ihtiyaçlarımız farklı olabilir. Ama bir şekilde bu ülkede el ele, kol kola, kalp kalbe, aynı çatı altında yaşamaya devam edeceğiz.

 

4- Biliyorum, en çok çocukları merak ediyorsunuz. Bugünlerde çok soru soruyorlar, sormaları da normal. ‘Nasıl anlatacağız’a gelince... Sordukları sorular kadar yanıt vermeliyiz. Daha azı ya da fazlası değil! Sonra sohbetlerin tansiyonu düşmeli, ajitasyon pompalayan kanallar zap’lanmalıymış. Duygusal, akademik ve sosyal gelişimlerini de ihmal etmemeliymişiz. Normalleşmek, normale dönmek hepimizin ihtiyacı ama en çok da çocukların.

Yazının Devamını Oku

Bir bileklik nasıl hayat kurtarır?

15 Temmuz 2016
Meme kanseri biz kadınların gerçeği. Ama iş başa geldi mi hikâye çok daha başka! Sağlık Kalite Derneği (SAĞKAL) Umut Atölyeleri’nden sonra bu defa ‘hayat kurtaran bileklikler’le karşımızda. Dernek Başkanı ve Umut Atölyesi Proje Koordinatörü Op. Dr. Cüneyt Tuğrul’la konuştuk.

Proje nasıl hayat buldu? 

 

Bir eğitim toplantısında hastalardan birine, “Ameliyatlı taraftaki kolunuzu koruyun” dedik. O da “Ama olur da bir gün bayılırsam, çevremde de beni tanıyan kimse yoksa sağlık personelinin koluma müdahale etmesini kim engelleyecek?” diye sordu.Çalışmalar bu soru üzerine başladı. 

 

Amacı ne? 

 

Acil durumda hastaya müdahale gerektiğinde yapılacak işlemlerin ameliyatlı koldan değil de karşı koldan uygulanması sağlanacak. Hastanın ameliyatlı kolu, lenf, ödem ve olası lenfanjitten korunacak.

 

Yazının Devamını Oku