Aylin Anne

Yeni nesil babalar ev erkeği olmayı mı tercih ediyor

19 Nisan 2013
Yeni nesil babalar bence daha ilgili ve de bilgili...

Babalar

 

Erkek kardeşim işi gereği şehir değiştirdi ve ailesini geçici bir süreliğine bırakarak başka bir şehre yerleşti. Yaklaşık 20 aylık bir kızı var, Defne. O da hemen hemen her kız çocuğu gibi babasına çok düşkün bir çocuk. Aynı zamanda dedesine de çok düşkün. Şu an ona annem ve babam bakıyor ama neredeyse bütün zamanını dedesiyle geçirmeyi tercih ediyor.

 

Taşınınca Defne dedesini çok özleyecek dedim anneme. Babası baksın, babasının izinden gitsin dedi. Baban çok ilgili bir baba, böylesi az bulunur dedi.

 

 

Annem çalışan bir anneydi. Az görürdüm. Evde olduğu zamanlarda ev işleriyle ilgilenmek zorunda olduğu için bizimle ilgilenmek -evdeyse- babama düşerdi. Bizi giydirir, süsler, gezmeye götürürdü. Yıkanma, yemek yedirme de bonustu tabi... Dede olunca da işler değişmedi, şimdi torunlarına neredeyse bir büyük anne gibi bakıyor. Bir yakınımız babamın

Yazının Devamını Oku

Bebeği kucağa almak onu şımartır mı?

16 Nisan 2013
Geçen gün güneşe aldanıp tişörtle gezdim, feci üşütmüşüm. Karın ağrısıyla kıvranırken aklıma Ata' yla yaşadığımız kolikli günler geldi. Gaz sancısı mı? Kolik mi? Yoksa hassas bebek mi?

Gece gündüz ağlayan bir bebek söz konusuysa gerisi teferruattır. Ancak gaz sancısıyla birlikte kişilik özellikleri çeşitli sinyaller verebilir. Hassas bebekler ihtiyaç ve isteklerini mecburen ağlayarak ifade ederler.Tam 8 çocuğu olan Dr. william Sears 4. çocukları Hayden ile yaşadıkları macerayı şöyle anlatıyor:

“Bizim ilk 3 çocuğumuz oldukça kolay bebeklerdi ve biz tüm huysuzluğun bebekten gelmesini bir türlü anlayamıyorduk. 4. Çocuğumuz Hayden hayatımıza girince bizim huzurlu yuvamız birden tam tersine döndü.Hayden farklıydı. İlk 3 çocuğumuzda işe yarayan şeyler Hayden’da işe yaramıyordu. O devamlı kollarda ve annesinin göğsündeydi. Çoğu zaman slingle taşımak dahi işe yaramıyordu.


Çok gerekli durumlarda yalnız bırakmaya çalışsak asla avutulamazdı, gittiğimiz heryere birlikte giderdik. O beşikte yatmayı kesinlikle redderdi, yanımızda uyurdu. Onu herzaman rahatlatmanın yollarını arıyorduk. Daha sonra karşı olduğumuz bakım tavsiyeleriyle karşılaştık: “Onu çok fazla taşıyorsun“, “Onu şımartıyorsun, bırak ağlasın“,”Sizi kullanıyor“. Biz bu saldırıları bildiğimizi okuyarak durdurduk. Hayden sürekli ağlıyor ve kucak istiyordu ve biz onun için yeni bir kavram bulduk: “hassas bakıma ihtiyacı olan bebek.”

Yazının Devamını Oku

Mükemmel Anne Yoktur Mükemmelliyetçi Anne Vardır

12 Nisan 2013
Geçen gün sevgili Sabanur Kıraç, köşesinde bebeğini aksesuar olarak kullanan annelere değinmiş, ardından fikrimi sormuştu. Ben de bunlar sadece doğuran kadınlar, anne olmak başka bir şey demiştim.

Aklıma taze anne olduğum günler geldi. Bebeğini annesi, dadısı, yardımcıları, ailesi ve bilumum insanın yardımıyla büyüttüğü üstelik herşeyin kolayına kaçtığı halde, halinden şikayet edenlere gıcık oluyordum. Hatta gıcık olmanın ötesinde lohusa kafasıyla okkalı bir kafa atasım bile geliyordu, itiraf edeyim. İşin kolayına kaçmalarına gıcık oluyordum belki de… Çünkü bebeğimi tek başıma büyütüyordum. Bebeğim bana yapışık bir aksesuar gibiydi evet. Ama bir farkla, herşeyinden ben sorumluydum. 

 

Annem doğumdan sonra 40 gün yanımda kalmış, İzmir’ e dönmüştü. Ben de tek başıma bebeğimle annelik macerama başlamıştım. Maceraydı, çünkü bebeğin gelişimini bilmek ayrı anne olmak ayrı bir konu. Ve ben hayatımda ilk kez anneydim. Emzirme ve sütün yetmesi telaşı en büyük zorluktu. Peşi sıra gelen uykusuzluk ve kendini unutma haliyle karışık bir vaziyet…

 

 

Ata birkaç haftalıktı. Pembe, beyaz çiçekli elbisemin altına giydiğim saks mavisi çoraplarım ve 42 numara deri erkek terliğiyle salona dalıp, “anne baksana emerken uyudu, acaba doymuş mudur” diyerek telaşlandığımı, kılığımı görünce salondaki misafirlerinin girdiği hafif şoku hiç unutmam. A tabi saçımın başımın halini eklemeliyim ama tarif edecek model bulamadım. Günlerdir taranmamış ama bir şekilde toplanmış, mağara kadınlarından hallice, nev-i uzun saçlı taze anneye münhasır bir model işte…

 

Yazının Devamını Oku

Oyuncak seçiminde nelere dikkat edilmeli?

9 Nisan 2013
Yakın çevremiz bilir Ata ile oyuncak günümüz vardır. Bugünü minik Ata en “verimli” şekilde geçirmek için beni genelde onun en favori alışveriş merkezine sürükler. Metroyla gidildiği için büyük heyecan duyuyor. İçeri girip en üst kattaki oyuncakçıya çıkarız. Artık gelenekselleşmiş durumda diyebilirim.

Mağazaya girmeden önce şunları hatırlatırım: “Önce mağazayı gez, dolaş. Beğendiklerini unutma, sonra bana da göster. En sonunda sadece 1 tanesini alacağız” Bunu 2-3 defa ısrarla söyleyince daha sonrasında oyuncakçıda ne yapacağını çok iyi kavramış oldu.

 

İçeri koşarak giriyor, önce rastgele dolanıyor, sonra da oyuncak hayvanların olduğu rafa yöneliyor. İnceliyor, seçiyor. Sonunda “hangisini eve götürelim” sorusuna cevap arıyor. Genelde 1 tane, ancak bazen haklı sebeplerden dolayı 2 tane oyuncak alarak mevzuyu kapatıyoruz.

 

Bu oyuncak seçimi konusunda geldiğimiz son aşama.

 

Başlarda oyuncak seçimi daha kolay gibi gözükse de, biraz daha komplikeydi benim için. Çeşitli kriterler belirlemiştim:

 

Yazının Devamını Oku

Anneler ayrımcılık yapar mı?

6 Nisan 2013
Ayrımcılık, bir kişiye ya da gruba, belli özelliklerinden dolayı önyargılı davranmaya denir.

Bu davranış, pozitif ya da negatif yönde olabilir. Ancak, ayrımcılık dendiğinde genellikle negatif anlam anlaşılır. Kaynak: Vikipedi
Yukarıdaki tanımda kilit kelime “önyargı”. Önyargı ise taraf tutmaktan, daha baştan bir yanı güçlü, bir yanı güçsüz bulmaktan ileri gelen bir şey.

 

Çocuk gelişimi evrenseldir.   

 

Ama bazen değildir. Bazı çocuklar farklı gelişir. Kimisi göz kontağı kurmaz, kimisinin yeti kaybı vardır, kimisinin 1 kromozomu fazladır. Zekası çok olanlar vardır ki, herkes böyle bir evladının olmasını ister. Ancak ülkede üstün yetenekli ve üstün zekalı çocukları nitelikli ve verimli yetişmesi için daha çoook çalışmamız gerek. Bu başka bir yazı konusu ayrıca.

 

Farklı gelişen çocuğun

Yazının Devamını Oku

Çocuğum Yemek Yemiyor Çıldırmak Üzereyim!

2 Nisan 2013
Sosyal medyada, özellikle Twitter’da anne arkadaşlarımla paylaştıklarımız genelde çocuklarımızla ilgili şeyler. Dün, sevgili Merve’ nin tweeti gözüme takıldı “Artık yetti bu iştahsızlık yarın doktora gidiliyor” diyordu.

Birden o tweette eski halimi gördüm. Çocuğu yemediği için kendini çaresiz hisseden, gergin, ne yapacağını bilemeyen anne…
Hemen kendisine ulaşıp, telefonda konuşalım dedim. Öğle saatinde telefonum çaldı.
 
Önce Merve’yi dinledim. Bir an evvel aşmak istediği herhalinden çok belli olan iştahsızlık sorununu bana hızlı hızlı anlattı. Çok şey denemişti, çok şey yapmıştı 28 aylık kızı Lina bir türlü yemiyordu. Yemesi için peşinde kaşıkla koşturduğunu, ödüller verdiğini, gerekirse zorladığını, bir kaşık dahi yediremezse oturup hüngür hüngür ağladığını söyledi. Onu dinlerken kendimi okuyor gibiydim. Çünkü bu konuyla ilgili defalarca yazı yazmıştım. Evde anneannesi varmış minik Lina’ nın gündüz o bakıyor, akşam işten dönünce yine yemek savaşları başlıyormuş. Çünkü tatlı Lina annesinden yemek yemeyi kesinlikle reddediyormuş.


Başka handikaplarım var dedi Merve, kanser atlattım. Yemediği zaman çok endişeleniyor, onun sağlığını kaybetmesinden korkuyorum” dedi. Peki ne yapmalısın dedim? “Doktora götüreceğim, tahliller yaptıracağım, gerekirse çeşitli testler yaptıracağım.” Merve’ nin yaşadıkları hiç kolay değil. Ancak belli ki onun kaygı seviyesini çok yükseltmiş, yaşadıklarının çocuğunun başına gelmesini istemiyor. Haliyle yemek yeme konusunda ona çok baskı yapıyor diye düşünürken, aynı şeyleri kendisi saydı.


Yazının Devamını Oku

Anneler neden cinnet geçirir?

28 Mart 2013
Sabah oğlumu okula bıraktıktan sonra ekmeği gazeteyi alıp eve döndüm. Herzamanki gibi bir yandan yürüyüp bir yandan ana başlıklara bakıyordum ki bir “ana” haberi görünce durdum

Sokağın ortasında çakıldım kaldım sanki. Habere göre: bir anne oğlunu feci şekilde yaralayıp yaşamına son verdikten sonra, intahar girişiminde bulunmuş ama başaramamıştı. Sonunda anne, ailelere ibret olsun demiş. Minik bir kutucuk içindeki bu haberi okuyunca ilk aklıma gelen soru bu yazının başlığı oldu.

Neden bir anne, öpmeye kıyamadığı evladını feci şekilde öldürmeye kalkar?  Burada çözülmesi gereken çok fazla düğüm olmalı. Annenin o anı yaşamadan önce muhakkak verdiği sinyaller vardır. Ama genelde biz psikolojik yönümüzü hep ihmal ederiz. Hep iyiyizdir, hiçbir zaman desteğe ihtiyacımız yoktur. En zor zamanımızda bile “atlatacağımızı” düşünürüz. Sağlıklıyken dahi olayları çözümlemek yerine ört-bas etmeyi tercih edebiliyorken, kriz zamanlarımızda psikolog ve psikiyatrlardan yardım almamak gibi bir duruşumuz var.


Yukarıdaki soruyu  uzmanlığına çok güvendiğim psikolojik danışman ve terapist Tansu Oskay’a danıştığımda, bana şöyle bir açıklama yaptı: “Sorunlarını çözemeyip biriken öfkelerini kadınlara yönelten, çatışma ile baş edemedikleri için, çözüme nasıl varacaklarını bilmedikleri için eşlerinin canına kastetme noktasına gelen kocaları görüyoruz. Kadınlar öfkelerini daha çok biriktiriyor, duygularını ifade etmiyorlar. Daha pasif agresif yöntemlerle kendilerini dışa vuruyorlar, fiziksel olarak da öfkelerini kocalarına yöneltemiyorlar. Erkeklerin ceza verme üslubuyla cevap veremiyorlar, maalesef bu durumda canı yanan, zarar gören, dövülen, sövülen, mutsuz edilen çocuk oluyor. 


Yazının Devamını Oku

Nerede bir kepçe görsem heyecanlanırım

26 Mart 2013
Erkek çocuk yetiştirmek bir kadın için farklı bir deneyim

Anne olunca, erkek çocuğu büyütürken daha önce hiç ilgi duymadığınız alanların uzmanı olunabiliyor.


Ata henüz 9-10 aylıktı, evin yakınında bir inşaat başladı. Uzun süre temel kazıldı. İş makinelerini gördükçe vuuuuu diye sevinç çığlıklarını atıyor, yakından izlemek için can atıyordu. Aylar geçtikçe iş makineleri konusunda farkındalık sahibi olmaya başladım.

 


 

Örneğin bana göre hepsinin adı kepçeydi. Önce kepçenin adı değişti,

Yazının Devamını Oku