"Güüüm" diye çarpan kapıya baktım. O an şaşkınlık ve sarsıntıyla karışık haldeyken kendime "dur bakalım" dedim. Bunun sorumlusu sen değilsin. Hemen suçluluk hissetme. O bir birey ve her gelişim evresinde olduğu gibi 4 yaşında da farklı dalgalanmalar yaşayacak. Şu an bu tepkiyi verdi, olabilir, 5 dakika sonra 180 derece dönerek başka tepkiler verecek, biliyorsun. Üstelik hangi davranışın neden kaynaklandığını biliyorsun, e daha ne?!!!
Şimdiye kadar yemedi, uyumadı, psikolojisi etkilendi, ateşi düşmedi, kolunu sivrisinek ısırmış, yok trip yapmış, 2 yaş kriziymiş, 4 yaş tavırlarıymış, yedin bitirdin kendini dedim.
Arada kendimle bu şekilde konuşurum ben. İyi gelir. Anlık terapi gibi oluyor.
Sonra bir kenara oturup dışarıyı seyretmeye başladım. Bir yandan da kendimle zihnimde konuşmaya devam ediyordum.
Çoğu zaman ebeveynlerin çocuğa sınır koyma konusunda yaşadıkları ihmallerden kaynaklanan davranış bozuklukları olduğunu fark edip, naçizane, uzmanlığım dahilinde pratik öneriler paylaşıyorum.
Hiperaktif, halk arasında, hareketli, yerinde dur(a)mayan, enerjik ve ebeveynlerini ti’ye alan çocuklar için kullanılır. Kavramları daha yakından tanımak için kısaca tanımlarına bir bakalım.
Dikkat eksiliği ve hiperaktivite bozukluğu nedir?
İçinde 2 tane farklı bozukluğu tanımlayan durumun adıdır.
Beynin ön lobu, ve onunla ilgili diğer alanlar ve beyincikteki iletişim ağındaki bir tür bozukluktur. Ön lob, davranış kontrolü, duyguları denetleme, hareketlerin kontrolü ile ilgili bir merkezdir ve bu anlamda bir lokomotiftir. Bu bölgedeki bozukluk dikkat eksikliği, hiperaktivite ve dürtüsellik gibi çeşitli durumlara neden olur.
Öncelikle “keşkesiz doğum” nedir? Felsefi bir bakış açısı mıdır? Bir teknik midir?
Uzm. Psk. Sibel Deniz Toledo: Keşkesiz doğum; anne baba, tüm aile ,sağlık personeli ve hatta bebeğin doğum şekli ne olursa olsun doğumdan keşkesiz çıkmasıdır. Keşkesiz doğumdaki farklılıklar şunlardır:
- Doğum bir takım işidir, doktor , ebe ve doğum psikologu 'Keşkesiz doğum takım' ını oluşturur. Bu takımda herkesin rolü vardır ve herkes eşittir.
- Anne baba adayı keşkesiz doğuma hazırlık eğitimi alır.
Doktor seçerken ilaç ve mamayı ön planda tutmayan, doğal yöntemleri tercih isimleri seçmeye çalışan bir anneyim. Hayatın gelişim ve denge kodlarının doğanın elinde olduğuna inanıyorum.
Çocuğum benim için dünyanın en değerli şeyleri olduğuna göre, yanlış yönlendireceklerden uzak durmak bir güvenlik önlemi gibi geliyor bana. Doktorun söylediği herşeyi olduğu gibi kabul ederek uygulamadan önce, bazı şeylerin farkında olup kaynak taraması yapmanın gerekliliğine inanıyorum.
Ancak; anneleri yanlış yönlendirecek o kadar fazla bilgi ve fikir var ki, yeni doğum yapmış hassas ve uykusuz annenin işin içinden çıkması her açıdan çok zor gibi gözüküyor. Doktorun mama önerdiği ana geri dönelim.
Bebeğim 2 haftalıktı. Kucağımda minicik bir bebek çılgınlar gibi ağlıyor, acemi manevralarla emzirmeye, gazını çıkarmaya ve altını kontrol etmeye çalışıyordum. Hiçbiri ağlamasını duramadığı gibi, benimde moralim bozuluyor ağlamaya başlıyordum. Sonunda doğum yaptığım hastanenin doktorunu aradım. Bana bebeğin doymadığı için ağlıyor olabileceğini, takviye gerektiğini söyledi ve bir markanın bebek mamasını önerdi.
Göz açıp kapatıncaya kadar geçen bu kısa sürede, arkadaşına nasıl ulaştı, o şekilde dokunmayı nasıl akıl etti, anlayamadım. Hemen yanına gidip onu sınıftan dışarı çıkardığımı hatırlıyorum. Ellerim titriyordu. Hayatımda ilk kez bir çocuğun bir arkadaşını taciz ettiğini görüyordum. Yaşı henüz iki haneli bile değilken bunu nereden öğrenmişti? Sorularım yağmur gibiydi. Çocuk ürküyor ve yanıt vermiyordu.
Zil çalınca rehberlik servisine durumu bildirdim. Ertesi gün elime çocuk cinsel istismarı ve tecavüzleriyle ilgili bir kaynak verdiler ve çok kapsamlı bir inceleme başladı. Yönetimin ve okul psikologlarının sıkı takibiyle olayın üzerine gittik. Sonuç korktuğumuz gibiydi. Çocuk kendi evinde cinsel sömürüye kurban ediliyordu.
Herkes bu konuda annelerin sessiz kalmayacağını düşünür, ancak aile içi taciz ve tecavüzlerin bir kısmında annelerin haberinin olduğu ve ört bas etmeye çalıştığı söylenmişti. Ne yazık ki biz de bunu deneyimledik. Bu önemle engele takıldığınızda çocuğu korumak için resmi bir adım atmak çok güç oluyor. Bu konuda neler yapılabilir, bilmiyorum ama aşılacak yolun çok uzun olduğu kesin.
Annelik ateşten bir gömlek…
Doğum sancısıyla giyilir. Bebeğini kucağına alınca huzura kavuşursun ancak yüreğinin bir yanı hep ince ince sızlar. Doydu mu? Hasta mı? Yeterince uyudu mu? Psikolojisi yerinde mi? Acaba bir hata mı yapıyorum? İşte bu sorular gezegenlerin güneşin etrafında dönüşü gibi, annenin aklının etrafında döner dolaşır.
Anne olunca vicdanın sesi artık daha tizdir. En ufak bir şeyde yakar yıkar ortalığı. Çoğu anne evladı için şöyle der; “kalbimin dışarıda atan hali”.
Anne-çocuk platformlarının bir köşesinde mutlaka yardımlaşma bölümü vardır. Özellikle sağlığı risk altındaki bebek ve çocuklar için sürekli anonsların yer alır. Hiç tanımadığı çocuklar yaşasın diye elinden geleni yapmaya çalışan anneler görürsünüz. Yine yüzün dahi görmediği çocukların iyi haberlerini alınca, çılgınca sevinenleri…
İlk konuğum Anne Ayça’ nın oğlu Tarkan, 7 yaşında.
Olaylar başladığında bir pankart hazırladık, sloganı kendisi buldu ve devamında şu yorumu yaptı diyor Anne Ayça: "Gezi Parkı yok olmasın, Taksim nefessiz kalmasın". " Gezi Parkında ağaçlar kesiliyor insanlar ağaçları korumak istiyor ama biber gazıyla hasta ediliyorlar. Ben çok üzülüyorum ve mutsuz oluyorum. Ağaçlar olmasa nefes alamayız biber gazı da nefes aldırmıyor. Ağaclar kesilmesin, biber gazı yok edilsin, çocuklar mutlu olsun istiyorum.”
İkinci konuğum ise Duru, 9 yaşında. Bu yazıyı bizim için hazırladıktan sonra çok hastalandı, o nedenle paylaştıkları 2 kere kıymetli.
Annem bir gün beni okula yolcu ederken “sen gittikten sonra ben de Taksim’e Gezi Parkı’na gideceğim” dedi. Niye diye sorduğumda “parktaki ağaçları kesip alışveriş merkezi yapacaklar, ağaçları korumaya gideceğiz arkadaşlarımla” deyince çok anlamadım. Niye annem koruyordu ki ağaçları?
Aileler genel olarak, haberleri, yorumları izletmiyor, yanlarında endişe verici konuşmalar yapmıyor olsa da özellikle ilkokul çağındaki 6-10 yaş grubu okul öncesi dönemdekilere göre farkındalıkları çok yüksek.
-Aniden başlayan ağlama krizleri,
- Uyku sorunları
- Bir daha seni göremeyecek miyim?
- Ölecek miyiz?
- Anne-babamın ölmesini istemiyorum!