BÜYÜK ustanın o dizeleri yıllarca dilden dile dolaştı.
Büyük sıkıntılar içinde, küçük anlardan mutluluk çıkarabilmenin simgesiydi.
İnsanın içine huzur dolduran o güneşli günü anlatıyordu:
"Bugün pazar.
Bugün beni ilk defa güneşe
çıkardılar.
Ve ben ömrümde ilk defa
gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna
şaşarak
kımıldamadan durdum."
* * *
Nazım Hikmet, bu ülkede çok uzun süre hapis yatmış, düşünceleri nedeniyle büyük haksızlıklara uğramış, acılar çekmiş aydınların başında geliyor.
O uzun yıllar bir mahpus, bir mahkum oldu.
İnsanlar gibi zaman zaman kentler de mahkum olabiliyor.
Betona, alışveriş merkezlerine, trafiğe...
Hepimiz de bu kentlerle birlikte mahpusluk yaşıyoruz.
Metrosuzluk, sanatsal yoksunluk, plansız, hesapsız mali yönetimlerle yüzyüze geliyoruz.
Uzlaşma kültüründen yoksun, saldırgan siyaset üslubuna mahkum ediliyoruz.
Oysa büyük ümitlerle, devrimler eşliğinde kurulan genç cumhuriyetin omuzlarında yükselmişti bu kent.
Bu kentin hayallerinde rant savaşları yoktu. Sürahilere indirgenen sanat anlayışı, kavgacı, zedeleyici siyasi yaklaşımlar, kendi kendisini yiyen ihtiraslar yer almıyordu rüyalarında.
* * *
Bugün pazar.
Ankara’nın meşhur ayazını kıramasa da, gülümseyen bir güneş var gökyüzünde.
Kışa giriyoruz.
Başkent’in meşhur gri günleri yeniden başlıyor. Ancak her gri günün ardından doğacak güneş gibi yeniden gelecek bahar.
Silueti bozulan, temel değerleriyle oynanan ve kimliği değiştirilmeye çalışılan bu kent, mavi gökyüzünü bekleyecek.
Biz de bekleyeceğiz.
Bekleyeceğiz ki, bir pazar günü bizi de çıkarsınlar güneşe. Ve kımıldamadan duralım, maviye bu kadar şaşırarak.