Paylaş
Diyarbakır’da doğdu. İlkokul Siverek, ortaokul Urfa, lise Afyon...
Üniversite için Ankara. DTCF’ye kaydoldu ama bitirmedi. 50’lerde iki kez tutuklandı. Toplam 38 ay tutuklu kaldı.
1977’de emekli olup Ankara’ya yerleşti.
2 Haziran 1991 günü 64 yaşında hayata Ankara’da veda etti.
Kitabına ismini veren Hasretinden Prangalar Eskittim şiiri başta olmak üzere unutulmaz dizeler bıraktı.
Terk Etmedi Sevdan Beni, Akşam Erken İner Mapusaneye, 33 Kurşun, Adiloş Bebenin Ninnisi, Karanfil Sokağı, Haberin Var mı Taş Duvar... Sadece birkaçı.
Şiirlerinin çoğu bestelendi, ezgileri de dillerden dillere söylendi.
Refik Durbaş’a 1990’da verdiği röportajda şairliğini şöyle anlatıyordu:
“20 yıldır hiç dokunamadığım şiir var. Öyle kalsın. Damıtılsın. Bir yere takılmışımdır. Oraya layık, oraya yakışan bir bölüm buluncaya kadar beklesin. Çünkü başı sonu iyi arada bir yer sıradan, esnaf işi olmasın. Ben buna çok saygı duyarım.”
‘YAŞADIĞINI BÖLÜŞMEK İSTERDİ’
Ahmed Arif’in hayatını kaybettiği gün, Doğan Hızlan onu anlatan bir yazı kaleme aldı Hürriyet’te.
“Yankılanan bir ağıt gibi” başlıklı yazıda onu “Yaşadığını, yazdığını herkesle bölüşmek isterdi” diye anlatıyordu:
“Onun şiiri çarpıcı bir şiirdir. Serin bir hava gibi başlayıp dünyayı algılayışınızı sırımlaştırır.”
3 HAZİRAN 1991
Peki kimdir şair? “Bunun hesabını vermeden tek dize tasarlamamıştır bence” dedikten sonra şiirinden örnek vererek yanıtlıyor Hızlan:
“Ve ben şairim./Namus işçisiyim yani/Yürek işçisi.”
Yakın arkadaşı Cemal Süreya onun için “Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri” demişti.
Ömrünün son 14 yılını geçirdiği kent için “Hasretim hazlıdır Ankara” yazan şairi, Karanfil Sokağı’ndaki şu dizeleriyle analım:
“Gecekondularda hava bulanık puslu/Altındağ gökleri kümülüslü/Ekmeğe, aşka ve ömre/Küfeleriyle hükmeden/Ciğerleri küçük, elleri büyük/Nefesleri yetmez avuçlarına/-İlkokul çağında hepsi-/Kenar çocukları/Kar altındadır.”
ESKİ KÖPRÜNÜN VEDA GÜNÜ
EMİNÖNÜ ile Karaköy arasında, Haliç’in iki yakasını bugüne kadar tam 5 köprü bir araya getirdi.
İki yaka arasındaki ilk köprüye halk “Valide Sultan Köprüsü” adını takmıştı.
500 metrelik köprüden yayalar 5, yüklü hamallar 10, yüklü beygirler 40, yüklü arabalar ise 50 kuruşa geçerdi. Koyun, keçi ve kuzuların geçişi 3 paraydı.
18 yıl hizmet verdi bu köprü.
3.Napolyon’un 1863’teki İstanbul ziyareti nedeniyle daha görkemli bir köprü yapıldı.
Eski köprü ise Unkapanı’na alındı.
Bir sonraki üçüncü köprüyü bir İngiliz firması yaptı. Yeni köprü 1875’te hizmete girdi.
Haliç’e en uzun süre hizmet eden köprü ise bu yazının konusu olan dördüncü köprüydü. 27 Nisan 1912’de hizmete girdi, 1954’te onarım gördü. 1992’de söküldü.
24 MAYIS 1992
SÜSLENİP UĞURLANDI
1930’a kadar Galata Köprüsü’nden geçiş bugünkü Boğaz köprülerinde olduğu gibi ücretliydi. 1 Haziran 1930’da ücretli geçişe son verildi.
Bu köprü 20. yüzyılda İstanbul’un hafıza mekânlarından biri haline geldi.
Önce atlı, ardından elektrikli tramvaylar, Haliç’in iki kıyısı arasında İstanbulluları taşıdı.
Kitaplara konu olan, bir kısmı izbe kahveleri ve lokantalarıyla kentin hafızasına kazınmıştı.
Üstüne şarkılar yazıldı.
1992’nin 23 Mayıs günü tarihi Galata Köprüsü görev süresini doldurdu. 80 yıldır hizmetteydi.
Hürriyet’in haberine göre o gün eski köprü süslendi. Balonlar uçurularak görev yerinden uğurlandı.
Tarihi köprü yol alırken şehir hatları vapurları dakikalarca düdük çaldı.
Köprüyü uğurlamaya binlerce kişi gelmişti. Polis ve zabıta kalabalığı güçlükle denetledi.
Ve Tarihi Galata Köprüsü, bir römorkör eşliğinde bugün hâlâ hizmet veren yeni köprünün açılan ayaklarının arasından Haliç’teki yeni yerine doğru süzüldü.
Paylaş