Paylaş
Ankara’ya 15 dakika kala, pilotlar kuleden iniş izni istemişlerdi ki iki yolcu silahlarını çekip ayağa kalktılar, kimsenin kıpırdamamasını, buna uymayanları vuracaklarını söylediler.
Korsanlar, pilot kabininin kapısını tutarak tabancalarını pilotlara çevirdi. Uçağın Beyrut’a gitmesini söylediler.
Saat 15.08’de uçaktan kuleye bir mesaj ulaştı. Mesajda uçağın kaçırıldığını duyuran pilotlar, yakıtlarının bitmek üzere olduğunu, Beyrut’a acil iniş yapacaklarını söylüyorlardı.
Beyrut Havalimanı’nda geniş tedbirler alındı. Uçak Lübnan’a indiğinde korsanlarla pazarlıklar başladı.
Korsanlar 400 bin dolar ve Filistin’e gitmek istiyorlardı.
20 Mart 1977
SESLERİ TİTRİYORDU
Lübnan Başbakanı Selim El Hoss ile Türkiye’nin Lübnan Maslahatgüzarı Muzaffer Eröktem ve diğer yetkililer korsanları ikna etmeye çalıştı.
Pazarlık sırasında Beyrutlu polis şeflerinden birinin Türk eşi tercümanlık yaptı.
Türkiye’de de Bakanlar Kurulu Başbakan Süleyman Demirel başkanlığında acil toplandı.
Görüşmeler sonucunda korsanlar önce yolcuları serbest bıraktı. Bu görüşmeler sırasında Maslahatgüzar Eröktem, korsanların sesinin titrediğini duydu. O anda korsanların iki çocuk olduğunu anladı. Lübnan güvenlik güçleri uçağa operasyon yapmakta ısrarcıydılar. Korsanların çocuk olduğu belirtilerek operasyon engellendi.
Eröktem, yaşları 17 olan lise öğrencisi korsanlar İsmail Açan ve Hanefi Güzel ile görüşmek için uçağa girdi. Görüşmeler sonunda iki korsan ağlayarak teslim olmayı kabul etti.
21 Mart 1977
TEDİRGİN YÜZLER GÜLDÜ
Korsanların, 20 Mart tarihli Hürriyet’in birinci sayfasında yer alan fotoğraflarının altında şöyle yazıyordu: “İki çocuğun koca uçağı kaçırması, olayın yarattığı korku ve şaşkınlık dağıldıkça bir komedi halini almaya başladı. Teslim olmayı kabul eden iki çocuk havaalanı karakoluna getirilince, Arap polisler gülüşmeye başladılar. Çocuklardan birinin elinde 5, ötekinde 7 milimetrelik iki tabanca vardı.”
Gerçekten de fotoğraftaki polisler gülüyordu.
Olay anında bacağından yaralanan ikinci pilot Ethem Durak, ertesi gün uçağın kaçırılma anlarını Hürriyet’e şöyle anlatıyordu: “Hışımla kabine 17 yaşlarında iki genç girdi. Ellerinde tabanca vardı. Birini benim boynuma, ötekini de arkadaşıma dayadılar. Ve heyecandan elleri titreyen bu gençler bize ‘Uçağı Filistin’e götürün’ diye bağırdılar. Ben ‘Evet, götürelim. Yalnız tabancalarınızı indirin’ dedim. Mikrofonu almak için biraz eğildiğimde sarışın olan korsan tabancasını ateşleyiverdi. Birden ayağımda bir sızı hissettim. Aslında kurşun sol yanağımı yalayarak kumandalara çarpmış, oradan da bacağımın iki yerinden geçmişti. Ben yaralandığımı belli etmedim. Heyecandan titreyen bu gençler yaralandığımı anlarlarsa paniğe kapılabilirlerdi.”
İki çocuğun da Filistin yönetimiyle bir ilgileri yoktu. Sadece sempatizanlardı. Zaten Lübnan Başbakanı El Hoss da ertesi gün korsanların herhangi bir örgüte üye olmadıklarının anlaşıldığını duyurdu.
Yugoslav haber ajansına konuşan Filistinli bir yetkili, “Biz böyle masum insanların hayatını tehlikeye atan eylemlere karşıyız” açıklamasını yaptı.
Bir başka Filistin Kurtuluş Örgütü yetkilisi de “Böylesine olaylarda adımızın kullanılması sadece Filistin kurtuluş hareketine karşı olan ve bizi baltalamak isteyenlerin giriştikleri bir düzenlemenin sonucu olabilir” diyordu.
ÇEYİZ SANDIĞINDAN SİLAH ÇALDILAR
Çocuklar önce Lübnan’a iltica talebinde bulundu. Ancak işledikleri suçun bu ülkedeki cezasının kurşuna dizilmek olduğunu öğrenince Lübnan’daki Türk makamlarına sığınmak istediklerini söylediler. O yıllarda o kadar uçak kaçırılıyordu ki Türkiye’deki güvenlik önlemleri artırılmıştı.
Peki bu iki kafadar silahla uçağa nasıl binmişlerdi? Çocukların sözlerini ertesi günkü Hürriyet’ten okuyoruz.
“Ayaklarımızda büyük botlar vardı. Bunların içine nasıl sigara koyuyorsak tabancaları da öyle koyduk. Arama üst kısımlarda olduğu için rahatlıkla geçmek imkânı bulduk. Zaten biz sona doğru polis kontrolüne geldik, doğru düzgün aranmadık bile.”
Yani güvenlik tedbirleri sadece Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerde yoğundu. Diyarbakır’da dedektör bile yoktu. Havaalanında arama yapan polisler hakkında soruşturma açıldı.
İki çocuğun da ailesi perişan durumdaydı. Çocuklarının uçak kaçırdığını eve gelen polislerden öğrenmişlerdi. Korsanlar okulda sınıf arkadaşıydı.
Baba Cemal Açan, “Oğlumun değil uçağa, taksiye binecek parası yoktur” diyordu. Korsanlardan Hanefi Güzel’in tabancayı ve bilet parasını annesinin kilitli çeyiz sandığını kırarak aldığı ortaya çıktı. Bu dört saatlik macera pilotun küçük yaralanması sayılmazsa kimsenin burnu kanamadan sona erdi. Bu olay Türkiye tarihine, iki çocuğun kaçırdığı tek uçak olarak geçti.
Paylaş