Paylaş
Çok şükür her şey yolunda gitti.
Geçtiğimiz salı günü uzman doktorlar dizime gerekli müdahaleyi yaptılar, daha sonraki tetkikler harikaydı.
İki-üç gün dinlendikten sonra dönüş için hazırlıklara başladım.
Salı günü İstanbul’da olacağım.
Dünyanın en güzel yeri de olsa, en güzel tatil beldesi de olsa ben gittiğim yerde üç-dört gün sonra sıkılmaya
başlıyorum.
Memlekete dönmesem de mutlaka yer değiştirmem lazım.
Başka bir şehre, başka bir yere geçmem lazım.
Hep aynı yerde duramıyorum, ne yapayım...
Hele bir de böyle iki hafta süren zorunlu bir ikamet olunca, bir şeyleri beklemekle geçince zaman, insan daha da sıkılıyor.
O yüzden döneceğim için çok mutluyum.
Geçen hafta demiştim ya “Acısını çıkaracağız
bu ayrığın” diye, döner
dönmez konser
çalışmaları için
kolları sıvıyorum.
Çok yakında konserlerde buluşmak üzere...
Chicago’da bana eşlik eden sanatçı
Chicago’da, Türkiye’den uzaktayken bana en çok kim eşlik etti dersiniz?
Nazan Öncel.
Kendisi yanımda değildi tabii, ondan bahsetmiyorum.
Ama şarkılarıyla hep yanımdaydı.
Nazan Öncel çok sevdiğim bir şarkıcı.
Kendi üslubunda, kendi sessizliğinde çok güzel patlayan bir sanatçı.
Yine öyle olmuş.
“Bazı Şeyler” albümü Nazan Öncel’e yine çok yakışan bir albüm olmuş.
Chicago’da en çok dinlediğim, onun şarkıları oldu.
İyi şarkılar böyledir işte, kilometrelerce uzakta bile insanları birbirine yaklaştırır.
Herkese teşekkürler
Beni merak eden herkese buradan duyurayım; çok şükür sağlığım, sıhhatim ve keyfim yerinde.
Her şey planladığımız gibi gitti.
Allah’a şükürler olsun hiçbir sorunla karşılaşmadık.
Tedavi süreci bittikten sonra dizimdeki sorun tamamen ortadan kalkmış olacak.
Bu süre içinde beni soran, telefon açan, mesaj atan, mail gönderen...
Arayıp halimi hatırımı soran...
Gelişmeleri merak eden...
Bana iyi şanslar dileyen...
Geçmiş olsun dileklerini eksik etmeyen...
Dualarını esirgemeyen...
Herkese ama herkese binlerce kez teşekkür ederim.
İyi ki varsınız.
Nasıl zehirlendik?
Chicago’da Semiramis’le birlikte başımıza olmayacak bir şey geldi; Zehirlendik...
İlk geldiğimiz günün ertesiydi.
Canımız suşi çekti ve “Hadi bir Japon restoranına gidelim” dedik.
Gidiş o gidiş, neredeyse geri dönemeyecektik!
Bilmediğin aş ya karın ağrıtırmış ya baş ya, bizimki de o hesap.
Suşiyi hiç bilmediğimiz bir restoranda yiyince resmen zehirlendik.
Mide ağrısı arttıkça da hastanede aldık soluğu.
Bizdeki hastaneler gibi de değil.
Tetkikler, sorgulamalar, başımıza ne geldiğini didiklemeler...
Neyse ki mide yıkanacak kadar kötü değilmiş halimiz.
Biraz serum verdiler, bir-iki ilaç falan aldık, düzeldik. Sonra taburcu ettiler bizi.
Ama şunu bir kez daha öğrenmiş olduk:
Bilmediğin restoranda yemek yeme.
Hele de suşi gibi riskli yiyecekleri...
Hayvansever böyle olmaz
Türkiye’den uzaktayken olup biteni takip etmeye çalıştım.
Maçka Parkı’nda tasmasız gezdirilen köpeğin bir baba-kıza saldırdığını da okudum.
Ah ne kadar üzülüyorum bu haberlere anlatamam.
Çünkü zaten hayvansever bir toplum değiliz, bu haberler çıktıkça insanlar kediden, köpekten daha da uzaklaşıyor.
Oysa suçlu hayvanlar değil, sahipleri.
Hep söylüyorum:
1- Köpeklerinizi parklarda tasmayla gezdirin.
2- Yanınızda taşıyacağınız bir poşetle dışkılarını toplayın.
Bunları yapmıyorsanız, “Ben hayvanseverim” demeyin.
Çünkü bunları yapmadıkça toplumdaki hayvan sevgisini daha da azaltıyorsunuz, kedi-köpek karşıtlığını daha da çoğaltıyorsunuz.
Paylaş