
Yer: Türkiye... Bilim insanları da şaşkına döndü! 2000 yıl önce yazılan o metinle ilgili gerçek ortaya çıktı
Tarih boyunca birçok kültürde cehennem, yerin altıyla özdeşleştirildi. Bazı noktaların cehennemin giriş kapısı olduğu, bu kapılardan içeri giren hiçbir canlının geri dönemediği iddia edildi. İşte bir tanesi de Türkiye'de olan o adresler ve şaşırtıcı gerçekler...
Dünyanın dört bir yanında asırlardır farklı inanç sistemleri insanlar arasında kabul görüyor. Bu sistemler bazı konularda birbirlerinden ayrılmakla birlikte pek çok noktada da benzeşiyor. O noktalardan biri, kötülerin ölümden sonra cezalandırılacağı bir yer yani cehennem inancı.
Tarih boyunca birçok kültürde cehennem, yerin altıyla özdeşleştirildi. Bazı noktaların cehennemin giriş kapısı olduğu, bu kapılardan içeri giren hiçbir canlının geri dönemediği iddia edildi.
İngiliz Daily Mail gazetesi, geçtiğimiz günlerde bu noktalardan beşini mercek altına aldı ve bu cehennem kapılarının tarihçelerini yakından inceledi.
İşte bir tanesi de Türkiye'de olan o adresler ve şaşırtıcı gerçekler...
Hekla
Orta Çağ'daki Hıristiyanların Hekla'ya cehennemin kapısı yakıştırması yapmasının sebebi uzaktan bakıldığında bile anlaşılabiliyor. İzlanda'nın güneyinde bulunan 1491 metre yükseklikteki bu volkanik dağ, adını karla kaplı zirvesinden alıyor. Zira Hekla, İzlanda dilinde "kısa, kapüşonlu pelerin" anlamına geliyor.
Hekla'nın cehennemin kapısı olduğu inancı ilk olarak 1104 yılında yaşanan dev volkan patlaması sonrası ortaya çıktı. Jeolojik araştırmalara göre, asırlardır uyku halinde olan Hekla, VEI 5 kategorisinde bir patlamayla uyandı. Patlama o kadar güçlüydü ki püsküren kayalar ve küller 55.000 kilometrekarelik bir alana (İzlanda'nın yüzölçümünün yarısından fazlası) yayıldı.
O dönemde yazılan belgelerde; lav, yakıcı küller ve toksik gazlardan oluşan 12 tonluk lav bombalarının insanların üzerine yağdığı anlatılıyordu. Kısa süre içinde Hekla'nın gücünün ardında şeytani bir şeyler olduğu iddiası dilden dile dolanmaya başladı.
Örneğin Sistersiyen rahibi Herbert de Clairvox, 1180 yılında Hekla'nın İtalya'daki Etna Dağı'ndan daha güçlü olduğunu öne sürerek, "Sicilya'nın ünlü ateş kazanı, insanların Cehennem'in bacası dedikleri Etna… O kazanın bu dev ateşle kıyaslandığında küçük bir fırın gibi kaldığı doğrulandı" ifadelerini kullandı. Keşiş Benedeit de yazdığı bir şiirde, cehennemin en derin yerinden bahsederek Hekla'nın Judas'ın ebedi hapishanesi olduğunu söylüyordu.
14'üncü yüzyılın başlarında, bir yazar büyük kuşların volkanın ateşlerine doğru uçtuğunu aktarıyor 16'ncı yüzyılın ünlü Alman alimi Caspar Peucer ise "cehennemin kapılarının Hekla Krateri'nin sonsuz uçurumunda bulunabileceğini" yazıyordu.
Hekla'nın yer altı dünyasıyla olan bağlantısına dair efsaneler, 19'uncu yüzyıl itibarıyla sona erdi ancak Hekla'nın ürkütücülüğü bugün de devam ediyor. İlk seferden bu yana yaklaşık 20 kez uyanan Hekla'nın patlamaları, İzlanda'daki volkanik püskürmelerin yüzde 13'ünü oluşturuyor. Dağ, sadece 20'nci yüzyılda 1,2 milyar metreküp lav ve 150 milyon metreküp tüfü tek başına üretmiş durumda.
Hekla son olarak 2000 yılında canlandı. Açılan 7 kilometre uzunluğundaki yarıktan püsküren küller ve buharlar, yerden 15 kilometre yükseğe ulaştı.
Actun Tunichil Muknal
Yer altı dünyasına açılan kapı olduğu iddia edilen yerlerden biri de Belize'de bulunan Actun Tunichil Muknal mağarası. Kelime anlamı Taş Türbe Mağarası olan Actun Tunichil Muknal, Maya İmparatorluğu'nun yıkılışından 1000 yıl kadar sonra el değmemiş halde keşfedildi.
Actun Tunichil Muknal'ın en şoke edici yanı mağaranın içinin kurban edilmiş insanlara ait kalıntılarla dolu olması. 1989'da keşfedilen mağarada incelemeler yapan arkeologlar, sopalarla dövülerek öldürülmüş insanların en küçüğünün 4 yaşında olduğu sonucuna vardı. Söz konusu kalıntılar arasında en ünlüsü ise kemikleri ışıldayan kalsitlere dönüştüğü için "Kristal Bakire" olarak anılan kadın iskeleti.
Günümüzde araştırmacılar, bu mağaranın Maya inancında yer altı dünyası ve ölüm tanrılarının evi olan Xibalba'ya açılan bir kapı olarak görüldüğüne inanıyor. Kurban edilenlerin bedenlerinin konumlarına bakan araştırmacılar, buranın "Popol Vuh" adlı yaratılış efsanesini yeniden canlandırmak üzere tasarlanmış ritüeller için ayrılmış bir yer olduğuna inanıyor.
Buna göre, 10'uncu yüzyılda Maya imparatorluğu kuraklıklar ve doğal felaketler nedeniyle yok olmanın eşiğine geldi. Mayalar da kuraklığın sorumlusu olarak gördükleri Xibalba'nın Efendisi'nin yeniden gözüne girebilmek için bu kurban ritüellerini düzenledi.
California Üniversitesi'nde mağaralar konusunda uzman bir bilim insanı olan Holley Moyes, BBC'ye yaptığı açıklamada, "Mayaların geç klasik dönemin sonuna kadar neredeyse hiç insan kurban etmediklerini görüyoruz. Bence buna başlamalarının sebebi bir kuraklık yaşıyor olmaları ve el yükseltmek istemeleri" ifadelerini kullandı.
Aziz Patrick'in Arafı
İrlanda'nın kuzeybatısında bulunan Station Adası'nda yer alan Aziz Patrick'in Araf'ı, Hıristiyan dünyasında ölüm sonrası yaşam inancına dair çok önemli bir yere sahip. Erken Orta Çağ döneminde insanlar buranın, içinde yaşadığımız dünyanın bittiği nokta olduğuna inanıyordu.
Bugün Aziz Patrick deyince akla dört yapraklı yoncalar ve yeşil şapkalar geliyor ancak bir zamanlar çok daha korkutucu bir üne sahipti. 12'nci yüzyılda Saltrey'li H. diye bilinen bir keşişin yazdığı metne göre, Aziz Patrick, Tanrı'ya dua etmiş ve pagan İrlandalıları Hıristiyanlığa döndürmek için yardım istemişti. Bu dualar, Aziz Patrick'in "araf çukurunu" gördüğü bir rüyayla ödüllendirilmişti.
Orta Çağ metinlerinde bu çukurun Station Adası'nda bulunduğu yazıyor. Adada aynı zamanda Aziz Patrick'in havarilerinden birinin kurduğu bir manastır da yer alıyor. Adada bulunan küçük bir mağaraya girenlerin de öbür dünyaya dair çeşitli rüyalar gördükleri söyleniyor.
Örneğin 12'nci yüzyılda tarihçi Galli Gerald'ın kaleme aldığı bir metinde, "Adanın bu bölgesinde dokuz kuyu bulunuyor. Bu kuyulardan herhangi birinde geceyi geçirmeye kalkanlar, hemen kötü ruhların etkisi altına giriyor" ifadelerini kullanıyordu.
1790 yılında mağaranın üstü kapatılarak yerine bir şapel inşa edildi. Ancak Aziz Patrick'in araf çukuruna dair öğretileri büyük ilgi görmeye devam etti.
Mağaraların mistik güçleri olduğuna dair iddiaların yayılmasının ardından Station Adası'ndaki manastır, Avrupa'nın en sık ziyaret edilen hac mekânlarından biri haline geldi. Öte yandan Aziz Patrick'in arafa dair söyledikleri de 1274 yılında kilisenin resmi doktrinine dahil edildi.
Bugün bile dünyanın dört bir yanından Hıristiyan hacılar burayı görebilmek için çeşitli zorlukları aşarak Station Adası'na geliyor.
Hierapolis
Cehennemin kapısından geçenlerin bir daha sağ salim geri dönemeyeceği fikri şaşırtıcı değil. Nitekim Denizli'nin Pamukkale ilçesinde bulunan Hierapolis bu durumun gerçekten yaşandığı yerlerden.
Antik Roma medeniyetine ait bir şehir olan Hierapolis, İmparator Tiberius'un MÖ 37-14 tarihleri arasında süren iktidarı sırasında inşa edilmişti. Hierapolis harabelerinde yapılan arkeolojik çalışmalarda, hamamlar, bir gymnasium, bir agora ve bir Bizans kilisesi bulundu. Ancak Hierapolis aynı zamanda cehennemin kapılarından biri olarak da biliniyor.
2011 yılında Hierapolis'te yapılan çalışmalarda, arenanın duvarlarından birinde mağara benzeri bir oyuk keşfedildi. Amasyalı antik çağ filozofu, tarihçisi ve coğrafyacısı Strabon'un anlattığına göre, yer altı dünyasının din adamları, çeşitli hayvanları Ploutonion (Pluto'nun Kapısı) adı verilen bu oyuğa sokup amfi tiyatrodaki izleyicilerin gözleri önünde kurban ediyordu.
İnanılmaz olan şey ise hayvanların oyuktan içeri girer girmez sanki görünmez bir celladın darbesini yemişçesine yere yıkılması ancak din adamlarına bir şey olmamasıydı.
Strabon, 2000 yıl önce kaleme aldığı metinde, "Bu alan bulutlu ve karanlık bir buharla dolu. O kadar yoğun ki dibinde ne olduğu bile görülemiyor. İçeri giren hayvanlar anında ölüyor. Boğalar bile buraya girdikleri anda yere devriliyorlar ve dışarı ölüleri çıkıyor. Biz kendimiz de denemek için içeri serçeler attık. Hepsi anında cansız bir halde yere düştü" ifadelerini kullanıyordu.
Modern zamanlarda yapılan bilimsel araştırmalar Strabon'un Ploutonion'un öldürücü özelliklerine dair söylediklerinin tamamen doğru olduğunu keşfetti. Ne var ki hayvanların ölümünün tamamen bilimsel bir açıklaması olduğu da anlaşıldı.
Bilim insanları Pluto'nun Kapısı'nın bir volkanik fay hattı üzerinde bulunduğunu, yaşanan jeolojik aktivite sonucunda yükselen karbondioksit bulutlarının bu açıklıktan yüzeye çıktığını keşfetti. Antik Romalıların, cehennemin muhafızı olarak bilinen üç kafalı köpek Kerberos'un nefesi diye adlandırdıkları şeyin de karbondioksitin özellikle gece saatlerinde birikerek oluşturduğu yoğun bulutlar olduğu anlaşıldı.
2018'de Duisburg-Essen Üniversitesi'nden araştırmacıların gerçekleştirdiği çalışmada, tapınak girişinin dışındaki karbondioksit yoğunluğunun yüzde 40'a hatta 50'ye vardığı görüldü. Araştırmacılar, "İnanılmaz ama bu buharlar halen böcekleri, kuşları ve memelileri öldürebilecek yoğunlukta salınıyor. Gece saatlerinde bir insanı 1 dakika içinde kolaylıkla öldürebilecek yoğunluklara ulaşılıyor" ifadelerini kullandı.
Söz konusu törenler sırasında din adamları uzun boylarıyla kafalarını gaz bulutlarının üstünde tutup karbondioksitten etkilenmiyordu ancak alçakta kalan hayvanlar toksik bulutun içinde hapsolup ölüyordu.
Gehenna
Yeni Ahit'te yazıldığına göre, Hz. İsa bir vaazında elinin ya da gözünün günah işlemesine izin veren herkesin cehenneme gönderileceğini söylemişti. Bazı İncil uzmanları ise Hz. İsa'nın vaazında spesifik olarak "Gehenna" kelimesini kullandığına inanıyor. Eski Kudüs şehrinin duvarlarının hemen dışında kalan Gehenna, Türkçede Hinnom Vadisi anlamına geliyor.
Hz. İsa'nın yaşadığı dönemde, Eski Kudüs'ün güney batısında derin bir yarık olan Gehenna'nın korkunç bir yer olduğuna inanılıyordu. İncil'e göre, Tanrı Baal'a sunaklar kurulan ve çocuk kurban edilen Gehenna'nın bu nedenle Tanrı tarafından lanetlendiği ve ibadete uygun bir yer olmadığı düşünülüyordu.
North Carolina Üniversitesi'nde Yeni Ahit araştırmalarını sürdüren Bart Ehrman, Time dergisinde yayımlanan makalesinde, Hz. İsa'nın vaazında bahsettiği yerin de burası olduğunu öne sürerek, Peygamber'in "Tanrı'nın krallığından kovulan kişilerin öldüklerinde, gezegenin en kutsal sayılmayan yerine atılacağını kastettiğini" belirtti.
Dahası bazı kayıtlara göre Hinnom Vadisi, Kudüs'te yaşayan insanların çöplerinin yakıldığı da bir yerdi. Bu nedenle bazı İncil araştırmacıları "günahkârları sonsuza kadar yakacak cehennem ateşi" kavramının kökeninde yatan şeyin de bu ateş olabileceği fikrini ortaya attı. Ne var ki şehrin kuzeyinde Roma dönemine ait bir çöplük bulunmakla birlikte, Gehenna'nın çöpleri yakmak için kullanıldığında dair bir arkeolojik delil bulunmuyor.
Daily Mail'in "Welcome to hell! The 5 locations around the globe that scientists believe could be the gates to the underworld" başlıklı haberinden derlenmiştir.