Sessiz gemilerin kalktığı liman: Brezilya
Bir önceki yazımda sessiz geminin kalktığı limandan, Goree Adası'ndan bahsetmiştim. Dönüşü olmayan yola gidenler, nerelere gönderilmişti? Tahmin etmek zor olmasa gerek: Sermayeyi elinde bulunduran Amerika ve Avrupa ülkelerine... Bu hikâye yarım kalamazdı. Kölelerin endişe ve kaygıyla ilerlediği rotalardan birine çevirdim yönümü: Brezilya...
Kara kaderin kara hayallerine yollananlar, Atlas Okyanusu'nu gemilerle aşarken ben de uçakla geçiyordum. Uçaktaki yerli ve yabancı gezgin grupların, Sao Paulo’yu daha ziyade transit kullandıklarını; Sao Paulo'dan Rio’ya ve Rio De Janeiro’ya geçtiklerini kendileriyle sohbet ederken dinledim. İlk olarak, Park Ibirapuera'ya gittim. Nemli ve sıcak havayı kokladığınız değişik bir atmosferi vardı. Sao Paulo'da yaşayanlar için bir cennetti diyebilirim.
Ibirapuera Parkı
Çünkü parklarına gerçekten sahip çıkıyorlardı ki her yer insan doluydu. Sabah saatleri olmasına rağmen cıvıl cıvıl bir parktı. Bambu ağaçlarının altında yürüyüş yolu, gölün içindeki hayvanların yaşamı ve insanların rahatlığı düşünülerek dizayn edilmişti. Büyük ve yüksek kulelerin altında; insanın ve yaşamın doğallığını, mütevaziliğini anlatan nefes alınacak doğal bir yerdi.
RİO, ANİMASYON FİLMİNDEN BİR SAHNE
Sonrasında bir taksiye atlayıp, şehir merkezine gitmeye başladım. Dünyanın her yerinde olduğu gibi, insanlık diliyle taksicilerle anlaşabiliyorsunuz. "Rio" animasyon filminde olduğu gibi; tenekeden barakaların olduğu yaşamı ve onlara tezat kuleleri, kardeş halde görünce uçurumun büyüklüğünü anladım. Sanki filmin bir sahnesindeydim. Caddelerde, sanat eserlerinin sayılamayacak kadar çok olmasını gıpta ederek inceledim. Avrupa dahil dünyanın bir çok yerinde insanların yaşam alanı yerleşimler açık hava müzesine dönüştürülüyordu.
Yıllarca Portekizlilerin sömürgesi altında bulunan ve sonrasında çok büyük bir şehir olan ve iş için bir çok ülkeden göç eden insanlarla, Sao Paulo kozmopolit bir şehir olmuştu. Sokakta yürürken birden karşınıza gösteri yapan insanlar çıkıyor ve kendinizi oyunun içinde buluveriyordunuz! Cadde ve sokaklar; tüm dünya insanlığınındı! Şehir merkezindeki ilginç, hareketli ve büyük şehirlerin klasik havasıyla dolu sokaklarından yürüyerek Sao Paulo Katedrali'ne ulaştım. Dünyanın her yerinde olduğu gibi "inancın binası" heybetiyle kendine baktırmasını biliyordu. Sürekli artan nüfus, büyüyen ekonomiler inançların mabetlerini de etkilemişti. Katedralin hemen önünde Brazilya'nın büyük şehirlerini ve özelliklerini anlatan küçük bir tabelayı inceledikten sonra içini gezdim. Her yol Allah'a - Tanrı'ya çıkıyordu.
Sao Paulo Tren İstasyonu
Buradan eski ve ilginç olduğunu öğrendiğim Sao Paulo Tren İstasyonu'na doğru hareket ettim. Tren istasyonuna vardığımda buraya has yağmurların karaya düşmek için hazırlık yaptığını fark ettim. Hava karışmaya başlamıştı. Eski bir yapı olan tren istasyonu fotoğraf meraklıları için oldukça zengindi. İlgimi çekense, trenin kapıları açıldığında inenlere fırsat vermeden, adeta birbirlerini ezercesine binenler, metrobüs çilesini bile solda bırakmıştı. Dışarı çıkıp taksiye bindiğimde, biraz önce hissettiğim olmuştu. Yağmur öyle bir boşalmaya başlamıştı ki, 15-20 dakika gibi kısa bir süre de sokaklar yağmur sularıyla dolmuş, dükkanları sular basmış ve kaldırımlar sular altında kalmıştı. İnsanlar bir yerlere kaçıyor, sek sek oynarcasına bir yerlere koşturmaya çalışıyorlardı. Taksicinin yüz ifadesinden bu yağmurun buralar için doğal olduğunu anladım. Ben de; yağmur, sonuçları ve çözümleri konusunda beni yetiştiren sevgili şehir İstanbul'dan geliyordum: Tecrübeliydim yani...
Sao Paulo'ya gelmeniz için iki önemli gerçek: Eşsiz kahvelerin üretildiği kahve çiftlikleri, Pele'nin oynadığı kulübü ve plajıyla ünlü Santos... Ünlü futbolcu Pele'nin meşhur olduğu ve 18 yıl top koşturduğu kulübün adıyla anılan Santos'a gitmek için araba kiraladım. Santos Kulübü'ne geldiğimde, efsane Pele'nin evindeydim. O yıllarda Pele'nin milli bir değer olarak kabul edilmesi ile birlikte meclis tarafından yasa çıkarılmış. Yasada Pele'nin yurt dışına transfer edilmesinin önüne geçilmiş. Buradan; Türkiye'nin soğuk iklim yaşadığı o günlerde Santos'un sahillerine uzandım. Yaz mevsiminin yaşandığı Santos'ta, nem oranı yüksekti ve bu kadarını beklemediğim için beni de bunaltmıştı. Santos'un meşhur nemi, sessiz geminin yolcularını bulmama yardımcı olacaktı... İşte sırf bunun için bile bu nem çilesi çekilirdi!
Kahve Çiftliği
DÜNYANIN EN İYİ KAHVESİNİN SIRRI
Santos'ta Dünya'nın el emeğiyle yapılan en kaliteli kahvesinin üretilmesi için; Afrikalılar'a ihtiyaç duyulmaktaydı. Dünyanın en büyük kahve ihraç limanı olan Santos'un kahveleri nereden geliyordu? Çok büyük olmayan bir kahve çiftliğine geldim. Kahve çiftliği; dalında olgunlaşmamış kahve taneleriyle bana "hoş geldiniz" dedi. Alabildiğine kahve ağacıyla doluydu. Yeşilliğin içinde karakteristik ve eski yapılara baktım. Bir ana bina vardı. Büyük bir sessizlik içindeki ana binaya girdim. Evin sahibi hanımefendinin fotoğrafları ve kütüphanesi karşıladı beni. Sonrasında karanlık, dehliz gibi bir yere girdim. Eski anıları anlatan fotoğraflar, zincir, bana doğru yere geldiğimi söylüyordu. İşte seyahatimin nedeni burada saklıydı! Burasının sessiz geminin yolcularının yerleştirilip, uslu durmayanların ceza odaları olduğunu anladım. İstediğim yere ulaşmıştım.
Her yer eski fotoğraflarla doluydu. Goree Adası'ndan getirilen Afrikalıların bir bölümü buraya yerleştirilmişti. Onlar çoluk çocuk burada yaşamışlardı. Bu binalarda yatmışlar, yemek kuyruklarına burada girmişlerdi. İsyan edenler, uyumsuzlar ortada bulunan tahta direğe bağlanıyordu. Bu işleri yürütecek kişi de yine içlerinden seçilmişti: Bizim dayı başılık sistemi yani... Hatta kiremit yapmak için sıcak toprağı kölelerin bacaklarını koyup, kiremit olmasını beklediklerini duyunca şöyle bir kendime geldim. 40-50 kişinin küçücük odalarda kaldığını öğrendim. Duvarlarda yine pranga türü aletler, kahve çiftliğinde çalışan kölelerin eski fotoğrafları vardı.
Kölelerin bacaklarından yapılan kiremitler
Sonra yavaş yavaş o eski ayak izlerini takip ederek kahve çiftliğinin küçük işletmesine girdim. Burası tam anlamıyla tasarlanmış ve işletilmiş bir kahve çiftliğiydi. Hasat edilen ürün, çiftliğin içindeki küçük işletmede işleniyor, hazır halde Santos Limanı'na götürülüyordu. Duvarlarda kahvenin ve Santos'un tarihini anlatan eski fotoğraflar vardı: Kahve çeken köleler, arabalar... Her şeyiyle Brezilya Kahvesi'ni ve kölelerin hikayesini anlatan gerçek bir yerdi. O yüzden, Türk Halkı'nın yakından tanıdığı ve onlar için gözyaşı döküp, duygularını açıkça belli ettiği "Köle Isaura, Küçük Hanım, Hose Baba ve savaşçıları, Külombolu Kardeş..." karakterlerini barındıran uzun soluklu Brezilya dizilerinin burada çekildiğini öğrendim.