
Öldüğünde 32 yaşındaydı ama üç kıtada fetihler yapmıştı… Büyük İskender dünya haritasını nasıl yeniden çizdi?
Sadece 32 yaşında öldüğünde, kuzey yarımkürenin haritasını yeniden çizmiş, üç kıtada topraklar fethetmiş ve Mısır'dan günümüz Hindistan'ına kadar devletleri yönetmişti. Tüm bunları 2.000 yıldan fazla bir süre önce yapmıştı. Evet tarihin ‘efsane’ olarak adlandırılan hükümdarlarından biri olan Büyük İskender’den bahsediyoruz.
M.Ö. 323'teki ölümünden bu yana dünya, 20 yaşındayken Makedon Krallığı'ndan (günümüz Yunanistan'ında) güçlü Ahameniş (Pers) İmparatorluğu'nu fethetmek için yola çıkan Büyük İskender'e deyim yerindeyse takmış durumda. Büyük İskender, günümüz Pakistan'ındaki İndus Nehri'ne kadar ulaştı ve hatta günümüz Irak'ındaki Babil'de ölmeden önce günümüz Hindistan'ına bile geçti.
2000 yılı aşkın bir süre sonra, gezginler onun mirasını Mısır, Türkiye ve Pakistan gibi ülkelerde ve elbette 2024 yılında arkeologların Aigai Kraliyet Sarayı'nı ziyarete açtığı Yunanistan'da hala görebilirler. Saray, Makedon hanedanının tören merkeziydi ve İskender, babası II. Filip’in öldürülmesinin ardından burada taç giymişti. Öte yandan ziyaretçilerin dünyanın dört bir yanında bu insana ve ‘efsaneye’ yaklaşabileceği düzinelerce yer var.
Gelin tüm dünyanın merakla araştırdığı, yaşadığı dönemden kalan izlerini akın akın ziyaret ettiği, dünya haritasını yeniden çizen Büyük İskender’in hayatına daha yakından bakalım.
HENÜZ 20’SİNDE MAKEDONYA KRALI OLDU
Cambridge Üniversitesi'nde AG Leventis Yunan Kültürü Profesörü olan Paul Cartledge, İskender'in 32 yıl içinde başardıklarını ‘eşsiz’ olarak nitelendiriyor ve babasının her zaman önce diplomasiyi denediği yerde onun ‘dünyanın haritasını zorla yeniden çizdiğini’ söylüyor.
M.Ö. 336 yılında 20 yaşındayken Makedonya kralı olarak taç giyen İskender, Filip'in öldürülmesinden sonra Avrupa'da sadece iki yıl geçirerek yönetimini sağlamlaştırdı ve Güney Yunanistan ile Balkanlar'daki isyanları bastırdı.
Ardından, M.Ö. 334 yılında, Filip’in o dönemde dünyanın en büyüğü olan Pers İmparatorluğu'nu fethetme tutkusunu gerçekleştirmek için ordusunu Asya'ya götürdü.
GİZEMLİ BİR ÖLÜM
Günümüz Türkiye'si, Orta Doğu ve Afganistan ile Pakistan'a kadar uzanan 10 yıllık bir süre boyunca savaşan İskender, Pers kralı III. Darius’u bozguna uğratarak imparatorluğu kendi topraklarına kattı. Artık toprakları Adriyatik Denizi'nden İndus Nehri'ne kadar uzanıyordu ve o sadece 30 yaşındaydı.
Oradan Hint alt kıtasına ve günümüz Pakistan'ının Pencap eyaletine doğru ilerledi, burada daha fazla fetih yaptı ve yorgun ordusu isyan etmeden önce günümüz Hindistan'ına doğru ilerledi. Eve dönüş yolunda İskender iki hafta süren bir hummaya yakalandı ve Babil'de öldü.
Cesedinin Mısır'a götürüldüğü ve İskenderiye'de gömüldüğü, Kleopatra'dan Julius Sezar'a kadar herkes tarafından saygı gördüğü ve beşinci yüzyıl civarında ortadan kaybolduğu söyleniyor. İskender’in cesedi hiçbir zaman bulunamadı.
İskender hiçbir savaşı kaybetmeden öldü ve imparatorluğu kısa sürede parçalansa da yüzyıllar boyunca bölgedeki resmi yönetim dili Yunanca olarak kaldı. Cartledge, “Yunanca'nın tüm Orta Doğu'ya yayılmasının ve Yeni Ahit'in Yunanca yazılmasının nedeni budur” dedi.
Her ne kadar monarşilere ya da imparatorluklara değil demokrasiye inanan pek çok Atinalı ondan nefret etse de ve Cartledge'e göre, eski bir tek tanrılı din olan Zerdüştlüğün bazı takipçileri, günümüz İran'ında Persepolis'teki antik kayıtlarını yok ettiği için hala onu kötü olarak görse de İskender ölümünden bu yana neredeyse tanrısal bir statüye kavuştu.
Cartledge'a göre İskender eşsiz biriydi. “Onun yaptıklarına başkanlık etmek için olağanüstü bir kişilik gerekir,” diyen Cartledge ve Cengiz Han'ı onun kalibresindeki birkaç liderden biri olarak gösteriyor.
ÖLMEDEN ÖNCE ÇOK FAZLA ŞEY YAPTI
İskender'in mirası sıkıcı bir tarih dersi değildir. Aslında, dünyanın sınırlarını zorlayan Makedonyalı genç adamın hikayesi, başından beri hayranları olan bir hikâye.
Roma döneminde Arrian ve Plutarkhos gibi yazarlar İskender'in biyografilerini kaleme almışlardır. Ardından, ilk olarak Mısır'da üçüncü yüzyılda İskenderiye'de yazılan ‘İskender Romanı’ oldukça popüler hale geldi. Esasen İskender'in hayatını konu alan bir roman olan bu eser, Collège de France'da ‘Ahameniş İmparatorluğu ve İskender'in İmparatorluğu’ kürsüsünde profesör olan Pierre Briant'a göre Arapça ve Farsça da dahil olmak üzere dünyadaki her dile çevrilmiştir.
M.S. 1010 yılında Pers şair Firdevsi, İskender'i bir Pers olan ve Dara veya Darius'un üvey kardeşi olan Sikander olarak tasvir eden ‘Şehnâme’ adlı ‘Kralların Kitabı’nı yazmıştır. Bu kitapta İskender, Perslerin Zerdüşt dinini koruyor. Briant kitabın Orta ve Uzak Doğu'da her yere hatta Endonezya'ya bile gittiğini söylüyor.
Bugün Mısır'ın İskenderiye kentinden Afganistan'ın Kandahar kentine kadar uzanan kentlerin hepsi İskender'in adını taşıyor.
Cartledge, “Bence bu onun yaşı ve seyahat ettiği olağanüstü mesafenin bir bileşimi. Ölmeden önce çok şey yaptı. Günümüz Afganistan'ına, Pakistan'a ve biraz da Hindistan'a kadar gitti. Her zaman çok iyi bir şekilde ilerlemedi, ancak olası tüm engelleri aştı; bir dağ, bir nehir, savaş filleri, tırpanlanmış savaş arabaları. Ona fırlatılan her şeyin üstesinden geldi” dedi.
Bugün bile insanlar İskender'e hayranlık duyuyor.
KARİYERİNİ İSKENDER’E BORÇLU
Kariyerini İskender'e borçlu olan İngiliz tur operatörü Peter Sommer, hayatını şekillendiren anı şu sözlerle anlattı: “Gençken tarihten nefret ederdim. Okulda fen bilimleri alanında uzmanlaşmayı planlıyordum, ancak bir gün tarih öğretmenim bize İskender'in seyahatlerinin bir haritasını gösterdi. Ağzım açık kaldı ve eve gidip 'Ben antik tarih okumak istiyorum' dedim.”
Sommer, derslerini değiştirdi, üniversitede antik tarih ve arkeoloji okumaya devam ederek lisans tezini ve yüksek lisans tezini İskender'le ilgili konular üzerine yazdı. Ayrıca Türkiye'de dört buçuk ay süren yaklaşık 3500 kilometrelik bir yürüyüşe çıkarak İskender'in antik Truva kentinden günümüz Anadolu'sunda Darius'u ilk kez yendiği Issus Savaşı'nın yapıldığı yere kadar olan ilerleyişini yeniden canlandırdı.
Sommer, “Oralara gitmezsem İskender'i nasıl anlayabilirim diye düşündüm. Daha önce hiç seyahat etmemiştim ama seyahate ve Türkiye'ye âşık oldum” dedi.
ERKEKLER KADAR KADINLAR DA İSKENDER’İ MERAK EDİYOR
Türkiye ve Yunanistan'da İskender temalı turlar düzenleyen Sommer, bu turlara katılan müşterilerinin ‘tamamen karışık’ olduğunu söyledi ve ekledi: “Büyük bir savaşçının izinden giden turların erkek odaklı olabileceğini düşünebilirsiniz, ancak İskender'e deli olan çok sayıda kadın gezginimiz var.”
Belki de bunun nedeni İskender'in kadınlara yönelik 21. yüzyıl yaklaşımıdır. Zafere ulaşmak için tecavüz ve yağmayı hak olarak gören eski fatihlerin aksine, İskender ikincisine sadık kalma ve ilkinden kaçınma eğilimindeydi.
Unutulmaz bir hikâyeye göre, İssus Savaşı'nda Darius'u yenen İskender, Darius'un karısı ve annesi de dâhil olmak üzere Pers kraliyet mensuplarını esir aldı. Beklenebileceği gibi onları köleleştirmek yerine, onlara onurlu bir şekilde davrandı. Rivayete göre Darius'un annesi Sisygambis, İskender'i ikinci oğlu gibi sevmeye başladı ve hatta onun ölümünden sonra kederinden öldü.
‘GEZGİNLER SÜREKLİ İSKENDER HAKKINDA KONUŞMAK İSTİYOR’
Sommer, turlara katılan gezginlerin tam bir İskender tutkunu olduğunu, her öğle yemeğinde, her akşam yemeğinde onun hakkında konuşmak istediklerini söyledi, “Bence bunun nedeni İskender'in yüzyıllar boyunca hala parlayan karizmasına. Beni büyüleyen şey, bir insanın tüm bunları 32 yaşında nasıl yapabildiğiydi. Şimdiye kadarki en büyük askeri seferi yapmış olmak, cepheden 100.000 askere liderlik etmek. Karizması olağanüstü olmalı” dedi.
Gezginler için İskender'in izinde seyahat etmek duygusal olabiliyor. İsmini vermek istemeyen bir gezgin, Irak'ın Mezapotamya bölgesinden gelen bir kum fırtınası sırasında İran'ın Zagros dağlarında yaptığı unutulmaz bir yolculuğu anlattı:
“Otobüs durdu ve kum yüzüme geldi, kıyafetlerimi çekiştiriyordu. İskender'in de böyle günleri olmuş olmalı diye düşündüm. Kumların üzerinden yürümek zorunda kaldılar. Özbekistan'da, Taşkent'ten Buhara'ya sekiz saatlik bir otobüs yolculuğunda, ‘Tanrım, bunu nasıl yaptılar?’ diye düşündüm. Askerlerinin yürüdüğü hızda hareket edemiyordum. O noktada olduğunuzda ve manzarayı gördüğünüzde, tamamen farklı oluyor. Manzaraya bakmayı öğreniyorsunuz çünkü onlar bunu yapmak zorundaydı. Benim için bunun yerini hiçbir şey tutamaz.”
İSKENDER ASLINDA BÜYÜK BİR PROPAGANDACI MI?
Ancak Cartledge, İskender'in büyük bir propagandacı olduğunu da söylüyor. Aradan 2000 yıl geçmesine rağmen hala büyük ölçüde hikâyenin 'onun' tarafına inanıyoruz.
İskender'in özellikle seferinin sonlarına doğru yaptığı katliamların hafızasında gerçek bir leke olduğunu düşünse de Cartledge şöyle dedi “Ona büyük hayranlık duyuyorum. Çok cesurdu, karizmatikti, çok büyük nitelikleri vardı ama aynı zamanda kesinlikle korkunç şeyler de yaptı. Eşsiz biriydi.”
IRKÇI BİR MİRAS MI?
İskender'i çoğu kişiden biraz farklı yorumlayan bir kişi de Briant. Hem Makedon hem de Pers imparatorlukları konusunda uzman olan Briant, İskender'in daha önce hiç yapılmamış bir şeyi başardığı fikrine karşı çıkıyor. Ona göre ipucu İskender'in ne yaptığında gizli: Pers İmparatorluğu'nu fethetmek.
“İskender'den sanki bir tür doğaüstü kişiymiş gibi ve hiçbir bağlam olmadan tek başına bahsedemezsiniz. Eğer fetihlerden bahsediyorsanız, Pers İmparatorluğu'ndan da bahsetmek zorundasınız. Pers kralı İran'ı 200 yıl önce fethetmişti, dolayısıyla İskender Orta Doğu'yu fethetmeye geldiğinde organize bir imparatorluğu fethetmek zorundaydı. O ilk değildi” diyen Briant ekledi:
“Aslında 2000 yıl sonra İskender'den bahsedip M.Ö. 550'de Ahameniş İmparatorluğu'nu kuran Büyük Kiros'tan bahsetmememizin basit bir nedeni var; ırkçılık. Tarihçiler Avrupa odaklı. İskender, antik çağdan modern çağa kadar Avrupa düşüncesinde muazzam bir yer tutmuştur. Doğunun ilk fatihi olarak kabul edildi. Avrupalı fatihler için bir emsal teşkil etti. Bazı 18. ve 19. yüzyıl tarihçileri onun zaferlerini, Avrupa ordularının Osmanlılara karşı gelecekte kazanacağı zaferlerin habercisi olarak açıkladı. Bu bir tür Avrupa siyasi efsanesi haline geldi ve Avrupa'nın Asya ve Orta Doğu hakkındaki düşünceleri için çok önemliydi.”
‘AVRUPALI TARİHÇİLER PERS İMPARATORLUĞU TARİHİ İLE İLGİLENMİYOR’
Briant, Yunan ve Romalı yazarların Pers İmparatorluğu ile ilgilenmediklerini, yani antik çağda bile bu imparatorluğun tarihten etkili bir şekilde silindiğini söyledi, “İskender üzerine çalışan, özellikle ABD'li meslektaşlarımla konuştuğumda, 'Neden Pers İmparatorluğu tarihiyle ilgilenmiyorsunuz?' diye soruyorum. Bazıları 'Çok zor, başka bir dünya' diye cevap veriyor. Aslında aynı dünya” dedi.
Briant, İskender'den sonra Yunanca'nın resmi dil haline gelmesiyle Doğu'nun Helenleştiği fikrini bile reddediyor.
Briant “Bu, yerel kültürün yok olduğu anlamına gelmiyordu. Tam tersine Mısırlılardan Babillilere kadar herkes kendi dilini kullanıyordu. Bunun yerine, bunu bir ‘kültürler buluşması’ olarak adlandırıyorum: Pers kıyafetleri giyerek askerlerini dehşete düşüren, bugün Afganistan olarak bilinen bölgeden bir kadınla evlenen ve ordusunu Pers askerleriyle takviye eden İskender'in kesinlikle onaylayacağı bir şey” dedi ve şunları söyledi:
“Bugün İskender'in davranışını çok kültürlülük olarak görsek de gerçekte bunun siyasi olduğunu düşünüyorum. İskender 13 yıl boyunca savaştı, ana kaygısı ordusunu korumaktı. Sonunda ordu çoğunlukla İranlıydı ve belki de kültür konusunda endişeliydi, ama asıl mesele askeri güçleri korumaktı.”
Pompei'de bulunan ve III. Darius'a karşı Issus Savaşı'nı tasvir eden İskender Mozaiği.
‘DARIUS’U ANLAMADAN İSKENDER’İ ANLAYAMAZSINIZ’
Briant, İskender'in savaş alanındaki dehasını, cesaretini ve zekasını kabul etse de Makedonyalının milim milim yepyeni toprakları değil, önceden var olan bir imparatorluğu fethettiğinin altını çizdi, “Pers imparatorluğunu ve sınırlarını fethetti, bu onun ana hedefiydi. Bu yüzden Pers İmparatorluğu hakkında bilgi sahibi olmak önemli. Pers İmparatorluğu'nun son kralı Darius'u anlamadan İskender'i anlayamazsınız” dedi.
Briant, İskender ya da hatta III. Darius’tan ziyade, saygı duymamız gereken kişinin ‘imparatorluğun asıl fatihi ve düzenleyicisi’ olan I. Darius olduğunu söylüyor. Günümüz İran'ındaki Persepolis'te bulunan binlerce kil tabletin nihayet tercüme edildiğini ve bunların Darius'un önemini gösterdiğini söylüyor.
Cartledge ise Briant’tan biraz daha farklı düşünüyor. I. Darius'un diğer dinlere hoşgörü gösteren zorlu bir hükümdar olduğunu kabul etse de “Ancak bir Yunan tarihçi olarak İskender'in Darius'un yarattıklarını devralmasının daha da şaşırtıcı olduğunu söyleyebilirim. Greko-Pers kültürünü aktardı. Darius inanılmaz bir figürdü ama İskender'in başarısının daha da büyük olduğunu söyleyebilirim” dedi.
DÜNYANIN DÖRT BİR YANINDA İZLERİ VAR
Günümüz İran'ını ziyaret edenler Persepolis, Susa ve Plüers İmparatorluğu'nun ilk başkenti Pasargadae'de imparatorluk kalıntılarını görebilirler.
Kuzey Yunanistan'da ise İskender'in doğduğu harabe şehir Pella'nın yanı sıra Vergina'daki (antik Aigai) muhteşem bir yeraltı müzesinde Filip’in ve diğer Makedon kraliyet mensuplarının mezarını ve yukarıda yeni açılan kraliyet sarayını görebilirsiniz.
Biraz daha güneyde, Olimpos Dağı'nın eteklerinde (Antik Yunanistan'daki en kutsal alan) İskender'in İran'a doğru yola çıkmadan önce tanrı Zeus'a kurbanlar sunduğu Dion yer alıyor. Aigai'nin doğusunda, Selanik'i geçtikten sonra, Filip tarafından fethedildikten sonra adı değiştirilen Philippi (Filippi) yer almaktadır. Buradaki müzede bulunan bir yazıtta, İskender'in bir sınır anlaşmazlığı hakkında verdiği hüküm yer alıyor.
Sommer, Türkiye'de İskender'in iki heykelinin yanı sıra Lübnan'da bulunan ve kralın yaşamından sahnelerle karmaşık bir şekilde oyulmuş M.Ö. dördüncü yüzyıla ait bir lahit olan İskender Lahdi'nin bulunduğu İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ni öneriyor.
Efsaneler ve henüz kanıtlanmamış teoriler de onu kuzey yarımküredeki diğer yerlerle ilişkilendiriyor. Bulgaristan'da bir tepenin üzerinde yer alan antik Trakya şehri Perperikon'un, İskender'in İran'a doğru yola çıkmadan önce dünyayı fethedeceğinin söylendiği efsanevi Dionysos Kahini olduğu söyleniyor.
Hatta bazıları, İskender'in kemiklerinin İskenderiye'den Venedikliler tarafından çalındığına ve Venediklilerin bunları Aziz Markos'un kutsal emanetleri sanarak Mısır'dan yağmalayıp evlerine götürdüklerine inanıyor.
KENDİSİ ÖLDÜ AMA EFSANESİ 2000 YILDIR YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR
İskender öldüğünde ne planladığını kimse bilmiyor, ancak Basra Körfezi'ne ve Kuzey Afrika'nın daha büyük bir kısmına göz diktiği düşünülüyor. Ama efsanesi yaşamaya devam ediyor.
Cartledge, “Kendini esirgemedi. Uzun vadeli bir oyun oynamadı. Mümkün olan en kısa sürede, muhtemelen erken öleceğinin farkında olarak, başarabileceği kadar çok şey başarmaya çalıştı. Hayranları için o, yüzyıllar boyunca bir ilham kaynağı oldu” dedi.
CNN’in ‘How Alexander the Great redrew the map of the world’ başlıklı haberinden derlenmiştir.