Ulusal Program 3

AVRUPA Birliği uyum sürecindeyiz...

Hep duyduğumuz bu cümle ne anlama geliyor? AB’nin yasaları, yönetmelikleri, kuralları var. Türkiye, AB’ye üye olmak istediğine göre bunlara uymak zorunda. Ancak bu bir gecede olacak iş değil. O zaman belirli bir zaman planı içinde sindirerek ilerlemek gerekiyor.

Türkiye bunu "AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Programlar" çerçevesinde yapıyor. İşte bu ulusal programlardan üçüncüsünün taslağı bu hafta tüm bakanlık ve kamu kuruluşlarına görüşleri alınmak üzere gönderildi.

Türkiye ilk Ulusal Program’ını 2001’de, ikincisini 2003’te yayınlamıştı. Üçüncüsü için neden beş yıl ara verildi diye sorulabilir. 2003’ten sonra arada iki adet Müktesebat Uyum Programı çıktı. O nedenle bu son belge beşinci program da sayılabilir.

Diğer yandan da Türkiye’nin uyuma 2001’de başlayan bir ülke olarak normal koşullarda artık Katılım Anlaşması’nı imzalıyor olması gerekirken, üyelik müzakereleri ancak 2004’te açılabildi, sonra da hálá süren çeşitli tökezlemeler, engeller yaşandı.

Üçüncü Ulusal Program’ın içinde kamuoyunda tartışılmayı hak eden, enerjiden ilaca, bankacılıktan sigortacılığa tüm sektörleri ilgilendiren ve muhalefet ile iktidar arasında yeni çekişmelere yol açabilecek pek çok bölüm var. Böyle olması da normal ve sağlıklı. Sadece çevre uyumu ile ilgili 27’nci fasıl 80 küsur sayfa. Geniş kapsamlı bir diğer bölüm, gıda güvenliği. Ancak her şeyden önce, bu programın felsefesinin özetlendiği bir giriş bölümü var ki hatırlamakta yarar var:

Ulusal Program Giriş bölümünün ilk cümlesinde, "Cumhuriyetin dayandığı temel ilkeler ve Atatürk milliyetçiliğine bağlı, ulusal bütünlük içinde, bilgi çağını yakalamış, güçlü ve refah içinde yaşayan, insan haklarına saygılı, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olmak, geçmiş ve gelecek kuşaklara karşı tarihi ve ebedi bir sorumluluktur... AB üyeliğimiz, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesi ve Atatürk’ün ulusumuz için belirlemiş olduğu çağdaş uygarlıkla bütünleşme ülküsüyle bire bir örtüşmektedir" deniyor.

* * *

3. Ulusal Program, yatay ve dikey okuma gerektiren 406 sayfalık bir belge. Bunun tümüne bakmadan içinden cımbızla çeker gibi bir iki cümleyi gündeme getirmek kötü niyetli demeyeyim, ama sağlıksız bir yaklaşım.

Özetle bu belgeyi de Ergenekon iddianamesi gibi okumayalım. İçinde olmayan şeyleri varmış gibi gösterip, olanları da oraya buraya çekiştirip kendimize göre anlamlar yüklemeyelim. İlle de tartışmak istiyorsanız taslağın "yolsuzluklarla mücadele" konusunda neler vaat ettiğine bakalım. Neden bu konuda ilerlemekte bu kadar geciktiğimizi sorgulayalım.

Her şeye kriz mantığıyla yaklaşmaya alıştık. Ulusal Program’a da böyle bakıyoruz. Örneğin, Türkiye’nin zaman vermeksizin taraf olacağını beyan ettiği Uluslararası Ceza Divanı statüsü var. Sanki yarın bu Divan’a üye olacakmışız gibi kriz havaları çalınıyor. Olursak da PKK ile mücadele eden askerleri oraya göndermek zorunda kalırmışız...

Halk deyimi ile adama "alıp da kaçan?" diye sorarlar. Türkiye esas AB’deki PKK elebaşılarını göndermeyi düşünecektir oraya. Kaldı ki bazı önemli kararlarda Türkiye’nin AB üyeliğinin kesinleşmesini bekleyeceği kesin.

Sakin kalmayı bir başarabilsek.... Ama yok, bu bünye huzuru kaldıramaz.
Yazarın Tüm Yazıları