HAFTA sonu Bodrum yakınlarında Mazı’dayız. Aşağı Mazı’da deniz kenarı ıssız. Sahile vuran suyun şıpırtısından başka ses yok. Tam karşıda, belli belirsiz Datça Yarımadası. Papatya ve gelincik tarlaları, sabahları horoz ötüşü, kekik kokusu, denizdeki balık delisarpa.
Denizde şen yunuslarla oyuncu bir fokun dansı, dingin bir yelkenli, yukarıda serin güneş... Sanki peşimden kovalayan bir canavardan kaçıp sığınmışım Mazı’ya, bu civarda bozulmamış bir yer bulduğumuz için mutluyum. Mazı’nın büyük şansı, sit alanı olması.
Hemen arkamızda Güllük’te denizin doldurulduğunu biliyorum çünkü. Bodrum havaalanından itibaren yolun sağı solu site inşaatları içinde. Bu kadar gaddarlık neden? Ne alıp veremediğimiz var bizim bu güzel ülkeyle? Yamaç betonlaması revaçta olan uzmanlık alanımız.
Yoksa bu memleket bizim değil mi? Sahibi yok mu bu toprakların?
Dünyanın en şanslı milletiyiz, Tanrı bizi eşsiz bir coğrafyaya yerleştirmiş. Neden o zaman bu aldırmazlık, bu kıymet bilmezlik? Talan edilen kıyılar, dereler tepeler kimin malı?
* * *
Mazı Dağları’ndaki koca koca çamlar çıra gibi tutuşmuş iki yıl önce. Hüseyin eskiden ağaçların gölgesinde gidilen yolda ilerlerken hüzünlü. İçi yanıyor Hüseyin’in, evlatlarını yitirmiş bir baba gibi. Yine de ormanın tümü yanmamış, sincapların, ayıların, kurtların, kekliklerin tükenmemiş soyu. Şimdi Mazı köylüsü, 20 lira yevmiyeyle orman yandıktan sonra dikilen fidanların dibini temizliyor.
Mazı ormanlarını anlatırken, sahip olduğu hazineden bahseden Karun kadar gururlu Hüseyin. Köy evinin ortaokul öğrencisi bir kızı ve dört de pointer cinsi av köpeği var. Evin bir odasında halı tezgáhı, burada yaşam ilmek ilmek ve çiçek boyalı. Hüseyin ve Elif tek çocukta kararlı, başka çocuk istemiyorlar, köpekleri onların oğulları. Bir de şehirden gelenlerin Mazı’ya terk ettikleri yavru köpekler var, Elif duvar dibinde bir mukavva kutuda onları da beslemenin derdinde.
Akşamları Hüseyin’in elinde bir saz, Elif’in dilinde gözlerden yaş getirten bir türkü.
* * *
Mazılı Hüseyin’e göre doğanın tahribi insanlık suçu. Türkiye’nin en değerli varlığı doğası. Gelgelelim kim güçlüyse, kafasına göre doğayı öldürüyor. Çünkü denetim yok. Çünkü yerel yönetimlerin bu talanı durduracak gücü yok. Çünkü belki de en önemlisi, vatandaşta vatana sahip çıkma bilinci yok, vatanı geleceğe bırakma zihniyeti yok, Türkiye’nin doğal değerlerini bir bütün olarak algılamak hiç yok...
Sadece bir tek anlayış var: "Benden sonra tufan..."
Talancı belli, göz yuman belli, çaresiz belli.
Peki ya memleketin sahibi?
Ben Hüseyin’le Elif’i tanıdım, yüreği kor gibi yanan Mazı ormanlarının yok oluşuna.
Onun için de memleketin gerçek sahibi Hüseyin’le Elif’tir. En gerçek vatansever de onlardır.