AVRUPA finans piyasalarında olup biteni sorduğum uzman bir yabancıdan aldığım cevap:
"Asıl sen anlat, bu sefer bizim sizden öğreneceğimiz çok şey var. Amerika ve Avrupa’nın ’Devlet baba kurtar bizi!’ diye gözyaşı dökeceğini kimse tahmin etmezdi..."
Devlet baba kurtar bizi... Bu yalvarışı nasıl aşağıladık, ne kadar haşindik hatırlayın.
Bugün vizyonda olan, senaryo tam aynı olmasa da bizim seyrettiğimiz bir film... Elbette bizim krizlerin boyu posu dünya ölçeğinde küçüktü. Bankalar kurtulmaz dediler, kabul ettik. Devlet babayı unutun dediler, unutmaya çalıştık.
Şimdi bir devlet de yetmiyor, üç devlet birleşip banka kurtarıyorlar.
Kredi notu veren kurumlar en ufak açığımızı yakaladıklarında tepemize bindiler. Aynı hassasiyet Batılı ülke ve kurumlarına gösterilmedi. Onlara denetim yoktu. Bilanço makyajcısı piyasa çocuklarının sayesinde Batılı ekonomiler göz kamaştırıyordu. New York çekim merkeziydi, büyük Wall Street çetesi hızlı kumarcıydı. Yaşam biçimini dayatıyor, 150 dolarlık özel hamburgerlerini, 5 bin dolarlık çantalarını gözümüze sokuyordu.
Fakat onlar bu noktaya nasıl geldiler?
Kapitalizmin kumarcı versiyonuna göz yumarak... Bilanço parlatmak için karşılığı olmayan "toksik" kağıtlarla oynadılar ve büyük bir "çevre zehirlenmesi" yarattılar.
Televizyonda haberleri izliyorsunuz. Birinci haberde İzlanda’da buzullar eriyor. İkinci haberde İzlanda devlet olarak iflas ediyor. Dünya sadece iklim zehirlenmesinden mustarip değil. İklimin ve finans piyasalarının krizi kol kola gidiyor. İki toksik sorunu bir arada yaşıyoruz.
* * *
2001’de içtiğimiz "şerbet" bugünün kriz ortamında ne kadar işimize yarayacak? Bankalarımızın 2001 krizinden çıkardıkları derslerle sağlam olması avantajımız. Mevduat sahipleri açısından sorun yok, ama reel ekonomi için var.
Bugünün dünyasında kimsenin tenceresi kapağı kapalı olarak kaynamıyor. Görüştüğüm Türk banka yöneticileri yeni dış kredi bulmakta çok zorlanacaklarını, bunun için de şirketlere yeni kredi vermekte sorun yaşanacağını, kredi faizlerinin çok yüksek olacağını söylüyorlar.
Diğer tarafta ise kriz dönemine borçlu yakalanan şirketlerin durgunluk ortamında kredi geri ödemelerini yapıp yapamayacakları sorusu var. Yeni yatırım yapmak isteyenler ise vazgeçecek. Her gün iş piyasasına binlerce yeni genç insanın çıktığı bir ülkede bunun sonuçlarını tahmin etmek için finans uzmanı olmaya gerek yok.
* * *
Krizi fırsata nasıl çevirebiliriz? Avrupa’daki mevduatları buraya çekmeye kalkıp fırsatçılık yaparak değil... Önce krizi küçümsemeden ve "Bizi etkilemez abi!" efelenmelerine girmeden, Türkiye ekonomisinin güçlü ve zayıf yanlarını doğru tespit etmek lazım. Sonra iş, ilk fire verecek sektörlere şimdiden destek planlamaktan geçiyor.
Kriz ortamında artık her koyun kendi bacağından asılacak. Hiçbir ülkenin diğerine faydası yok. Elbirliğiyle fırtınadan hasarsız kurtulmaya bakmalıyız. Tabii etnik ve dinci/laik bölünme sürerse böyle bir şansımız yok. Kriz sonrası kurulacak olan yeni dünyada ilk 15-20 ülke arasında olmamız hálá mümkün. Eğer doğru adımları atarsak...