’Çivisi Çıkmış Dünya’

VİYANA’da, dünya iletişimcilerini bir araya getiren kongrenin gala yemeğine giderken baktım otobüste arkamda oturan biri David Bowie’nin bir şarkısını mırıldanıyor.

Aynı kuşaktan olduğumuza hükmedip kendimi tanıştırmaya kalktım, açılış cümlesi "Midnight Express" oldu.

1978’in Geceyarısı Ekspresi filmi hálá Türkiye markasının üzerine çöreklenmiş durumda.

İkinci bir saptamam, marka değeri olarak İstanbul’un Türkiye’nin önüne geçmesi. "Türkiye’denim" dediğinizde insanların gözbebeklerini gölgeleyen bulutlar, "İstanbul’danım" değinizde ışıltıya dönüşüyor.

Sanat ve kültür ülkelerin marka değerini artıran en önemli araç. Bu açıdan bakınca geçen hafta çıkan Akdenizli yazar Amin Maalouf’un "Çivisi Çıkmış Dünya" adlı kitabının Türkiye’ye katkı sağlayacağını düşünüyorum. Neden mi?

Amin Maalouf, Lübnan doğumludur ve Fransa’da Fransızca yazar. Türk okurları onu Arapların Gözüyle Haçlılar, Afrikalı Leo, Semerkand gibi kitaplarıyla hatırlar. Doğu’yu anlamak isteyen her Batılı bu yazarı okur. Maalouf son kitabında evrensel bir uygarlık kurulamaz ise ortaklaşa barbarlık içinde yok olacağımızı anlatıyor. Bunu yaparken de bana göre harika bir Avrupa Birliği analizi yapıyor, Türkiye’nin fark yaratan tarafını ve neden Avrupa içinde olması gerektiğini, Sarkozy gibi vizyonu kısa siyasetçilere yanıt verircesine en iyi biçimde anlatıyor.

Maalouf, Atatürk’ün elde ettiği meşruiyeti onu halkına haysiyetini geri vermesiyle izah ediyor. Bugün Türkiye’nin hálá onun adına yönetildiğini, onun düşüncelerini paylaşmayanların bile belli bir bağlılık hissettiklerini kaydettikten sonra şu saptamayı yapmaktan kendini alamamış yazar: "...yükselmekte olan dinsel köktendincilik karşısında yapının daha ne kadar dayanabileceği sorgulanabilir. Kemalistler halklarını, Avrupalılar onlara günde üç kez Avrupalı olmadıklarını ve aralarında yerlerinin olmadığını söylerken, nasıl Avrupalılaşmaya ikna edebilirler?"

* *Ê *

Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından farklı insan topluluklarının yan yana yaşamasının güçleştiğini, demokrasilerin kimlik pazarlıklarına bağlı olduğunu düşünen yazar, Avrupa’yı eleştirse de dünyanın kurtuluşu için yine de ona bel bağlamakta. Maalouf, dünyanın geçirmekte olduğu büyük sarsıntıyı atlatabilmek için dört umut ışığı görüyor. Birincisi, bilimsel gelişmelerin hızlanması. İkincisi, dünyanın en kalabalık uluslarının az gelişmişlikten çıkması. Üçüncüsü, çağdaş Avrupa’nın yaşadığı deneyim. Dördüncüsü ise Barak Obama’nın seçilişi.

Biz konumuz olan üçüncüsüne, yani Avrupa’ya dönüp yazarın dediklerine göz atalım:

"Avrupa Birliği gerçeğe dönüşen bir ütopya olarak örnek bir laboratuvar değeri taşımaktadır. Nefretleri, çatışmaları, yüzyıllık düşmanlıkları geride bırakıp önce altı, sonra on iki ya da on beş, sonra da otuz ulus için ortak bir yaşam kurmakla uğraşmak... Birçok etnik yurttan hareketle, etik bir yurdun doğması için çalışmak... İşte budur benim dileğim..."

Zihinsel yolculuklar için tavsiyeye şayan bir kitap.
Yazarın Tüm Yazıları