İSKENDERUN açıklarında zehirli atık yüklü bir gemi battı. Hepimiz öfkelendik. Geminin zehirli yüküyle birlikte dört koca yıldır Türk makamları tarafından çözümsüz bekletildiğinin ise kimse pek farkına varmadı. Sanki gemi daha dün Türk sularına girmişti.
Zehir yüklü olduğu bilinen bir gemi nasıl olup da kıyılarımızda herkesin bilgisi dahilinde dört yıl kalabilmişti? Hangi rüşvet mekanizmaları devreye girmişti? Kim hálá neyi koparma derdindeydi ki geminin durumuna çözüm bulunamamıştı?
Bir eleştiri de kendimize: Geminin zehirli atık yüklü olduğunun farkına varmak için Türk medyasının dört yıl beklemesi mi gerekiyordu? Daha önce aklımız neredeydi?
* * *
Kamuoyu atık yüklü geminin suda yatmış görüntüsünü seyrederken, ülkemize AB Dış İlişkiler Komiseri Verheugen geldi. Yine hep siyaset konuştuk. Diyarbakır’a odaklandık. AB-Türkiye ilişkisini siyasetten ibaretmiş gibi algılamaya devam ettik. Oysa AB, Türkiye’ye böyle bakmıyor.
5 Ekim’de sonuncusunu beklediğimiz İlerleme Raporları, 2000 yılından itibaren her yıl yayınlanıyor. Türkiye’nin AB’ye katılım süreciyle ilgili bu raporlarda siyasi ve ekonomik kriterlerin yanında, ‘Üyelikten kaynaklanan yükümlülükleri üstlenebilme yeteneği’ diye bir bölüm daha var. Tüketici sağlığının korunmasından çevreye, şirketler hukukundan tarıma, sosyal politikalardan istihdama kadar pek çok bölüm var; ama biz Türkiye-AB ilişkisinin bu yönüne ilgi duymadık. Çünkü kendimizi AB hakkında atıp tutanlara teslim ettik. Ağzı olan bu konuda konuştu, konuşmaya da devam ediyor.
Avrupa Birliği hakkında fikir yürütenlerin büyük çoğunluğu AB’nin kurumsal işleyişi, kararların nasıl alındığı, üyelik mekanizması gibi konularda ‘teknik’ bilgi sahibi değildiler; ama futbol maçı yorumlar gibi AB hakkında değerlendirme yaptılar.
* * *
Önümüzdeki dönem biz istesek de istemesek de AB ile siyasi kriterlerin dışındaki meseleleri de konuşmak zorunda kalacağız. Açılışı zina ile yatakta yapmaksak da olurdu; ama bunu da başardık. Artık AB-Türkiye ilişkisini istesek de istemesek de Kıbrıs’tan, Güneydoğu’dan, işkenceden ibaret gibi göremeyiz.
Bundan böyle kadın hakları meselesi, töre cinayetleri, dayak, AB ile ilişkimiz boyutunda sürekli gündemde olacak. İşçi haklarını, sendikalaşma konusundaki sorunları konuşacağız. Atık taşıyan gemileri, tren kazalarını, madende ölen işçileri tıpkı bugün siyasi konuları tartıştığımız gibi ele alacağız.
AB bu kez de sosyal ve ekonomik meselelerimizle uğraşacak. Müzakere açılınca iş bitmeyecek, önümüzdeki günler kolay geçmeyecek.