Paylaş
ASIL tehlike cumhuriyeti ‘‘aşiret’’ gibi yönetmek isteyenlere sağlanan altın fırsatlarda. Yönetirmiş gibi yapan bir siyasi kadronun sorgusuz sualsiz desteklenebilmesinde!
Dışa açılamayan bir iş dünyasının varlığından tutun da ‘‘düşüncesinden’’ ötürü cezaevine gidenleri kanıksayan topluma kadar. İdam cezasını ‘‘hukuk’’ kültürü olarak benimsemekte. Bireysel özgürlükleri topluma çok gören kafalarda.
Tehlike bunlar.
Türkiye, ehven-i şer cumhuriyetini ilan ettiğinden beri ‘‘bol popülizm’’, ‘‘yüksek dozda avantacılık’’ ve de son yıllardaki ‘‘açık hırsızlıkla’’ kendi ligini tayin ediyor bir bakıma.
‘‘Bölücülük ve irtica geliyor’’un alternatifi nedir? Hiçbir meşruiyeti olmayan kadroları geniş yetkilerle donatmak sanki. Ve de irticaya kaptırmamakta ısrarlı olduğumuz cumhuriyete karşı bu kadar özensiz davranabilmek.
* * *
Cumhuriyet böyle, bu zihniyetle tehdit ediliyor! İçin için, bir dizi yalanla dolanla, bu düzeni övme edebiyatıyla!..
1923'te kurulan cumhuriyetin hedefi belliydi!
Tepeden indi, yukarıdan geldi, jakobendi vs. ama bir hedefi, özlemi vardı. Yaratılan bütün kurumlar varılacak hedefle irtibatlıydı. Bağlantılıydı. O günün cumhuriyet kadroları, kendilerinin toplumun önünde olduklarına inanıyorlardı. Ama toplumu götürmek istedikleri yeri de biliyorlardı. Resim netti.
1923'ün cumhuriyeti ehven-i şerci olmadığı için soluğu bugünlere kadar ulaştı. Bugün Avrupa Birliği'nin tartışılıyor olmasının ardında hiç kuşkusuz ki 1923'ün öngörüsü ve kararlılığı var.
Yetmiş yedi yıl sonra cumhuriyeti çağla buluşturmak, en az 1923'teki kadar bir öngörü, kararlılık ve kapasite gerektiriyor. Bugünün sorunları çok daha karmaşık, çok daha ayrımlı.
Günümüzün modern yönetimleri, toplumların güvenliğini sağlayıp, fırsat eşitliğinin ve bireysel özgürlüklerin önünü açmak zorundalar.
‘‘Politikanın’’ değil, ‘‘toplumun beklentilerinin’’ şekillendirdiği bir yönetim anlayışına doğru çark ediyor ileri dünya. ‘‘Devlet’’ tanımı artık ‘‘toplumsal olanı’’ çok daha fazla içermek zorunda. Yani ancak kültürün, farklılıkların, inançların, özlemlerin kendi ifadesini bulduğu bir devlet yapısıyla çağı yakalamak mümkün.
Bugünün yönetimleri ‘‘eğitim’’ sorununu çözebildikleri oranda ‘‘çağla’’ ‘‘iletişim’’ kurabiliyorlar.
Toplumu ‘‘dijital dünyaya’’ entegre edebildikleri oranda ‘‘modern’’ sayılıyorlar.
Yönetimde ‘‘şeffaflık’’ı sağlayabildikleri oranda ‘‘saygın’’ oluyorlar.
Ve toplumlarına ‘‘bireysel özgürlükleri’’ tanıdıkları oranda çağdaş uygarlığın bir parçası haline geliyorlar.
Bu bir bütün. Bunu başarmak da ancak ciddi, kararlı ve kendisini davaya adamış siyasi kadrolarla mümkün.
Bugün Anıtkabir'de ‘‘vatanı böldürtmeyeceğiz’’ protokolüne katılanların hangisinin bir Türkiye projesi var?
Türkiye'yi nereye götürmek istedikleri belli mi?
* * *
Şu Avrupa dosyasının haline bakın? Kimlerin elinde? Neden elinde?
Ne denebilir ki?
1923'te, Türkiye'yi IMF memuru Cottarelli mi yönetiyor sorusunu sormak kimsenin aklına gelmezdi!
Aradaki fark bu kadar net işte!
Paylaş