Siyah başkan finansal krizi, yaratacağı yeni zengin siyahlarla mı kurtaracak
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
New York Battery Park’taki restorandan otel odama döndüm.
Şikago’daki spikerin hologramik görüntü vasıtasıyla New York’taki CNN stüdyolarına ışınlanarak yayına çıktığı ABD seçimleriyle ilgili izlenimlerimi ben de New York’taki otel odamdan İstanbul Hürriyet binasındaki odama ışınlanarak yazıyorum.
Diz üstü bilgisayarım New York’taki otel odamda açık, önümde duruyor. Ama ben İstanbul’daki odamda masamın üzerinde duran bilgisayarı kullanıyorum. Gazetenin altyapısındaki yazı programıyla çalışıyor, ajanslardan gelen haberleri sanki İstanbul’daki gazete binasındaymış gibi okuyabiliyor, İstanbul’daki bilgisayarımda tuttuğum bilgileri karıştırabiliyorum. Tüm bunları Microsoft’un yeni duyurduğu ve şimdilik herkese açık olmayan deneme aşamasındaki Mesh teknolojisi ile yapıyorum.
Otelim, Manhattan adasının en alt ucunda. Penceremden Hudson Nehri ve karşısındaki New Jersey’in ışıl ışıl muhteşem gece manzarası görünüyor. Biraz önce CNN’de yayınlanan seçimin ilk sonuçları eşliğinde güzel bir akşam yemeği yediğim restoran da otelime 5 dakikalık yürüme mesafesinde.
Restorandan çıkıp otele yürüyene kadar yani beş dakika içerisinde seçimin galibi neredeyse belli olmuş gibiydi. Gelen öncü sonuçlar Barack Obama’nın kazanacağını gösteriyordu. Oysa daha beş dakika önce restoranın barında otururken, çoğunluğu Cumhuriyetçi olduğu anlaşılan borsacı kılıklı müşteriler Georgia, Kentucky, Virginia’dan gelen McCain’i önde gösteren sonuçlar açıklandıkça kadeh kaldırıp, "Yippie" çekiyorlardı.
South West Restaurant, 11 Eylül terörist saldırısında yıkılan İkiz Kuleler’i de içinde barındıran Dünya Ticaret Merkezi kompleksinde ayakta kalmayı başarmış Winter Garden alışveriş merkezinin içinde. Burası dünyanın finans merkezi. Müşteriler de doğal olarak civarda çalışan finansçılardan, borsacılardan oluşuyor.
11 Eylül’de yerle bir olan kompleksin ayakta kalan bölümlerinin adı Dünya Finans Merkezi. Restoranın bar kısmını dolduran finansçılar çalıştıkları Dünya Finans Merkezi’nin, kardeşi Dünya Ticaret Merkezi gibi yerle bir olduğunun farkında değilmiş gibiler. Finans sistemini çökerten politikalardan 8 yıllık Cumhuriyetçi iktidarın sorumlu olduğunu unutmuşçasına Cumhuriyetçiler lehine gelen geçici iyi haberleri coşkulu tezahüratlarla karşılıyorlar.
Restoran çalışanları ise hayli tedirgin. New York’ta sokaklarda dolaşırken şehirde sadece göçmenlerin yaşadığı hissine kapılırsınız. Nedeni, şehrin dükkanlardan, restoranlardan, mağazalardan oluşan alt katlarındaki düşük maaşlı işlerde hep göçmenlerin ve göçmen kökenlilerin çalışıyor olmasıdır. Beyaz Amerikalılar ise binaların üst katlarındaki ofislerinde çalışırlar ve bunlara öğlen tatilleri dışında rastlamak pek mümkün değildir.
Şehrin alt katlarını temsil eden restoran çalışanları belli ki Obama’yı destekliyor. Gözlerinde; tıpkı sabah New York sokaklarında dolaşırken sık sık karşıma çıkan, göğüslerinin arasına sıkıştırdıkları Obama yazılı temsili oy kartıyla verdikleri oyla övünenlerin gözlerinde gördüğüm gurur pırıltısı var. Finansçıların ilk sonuçlar karşısındaki erken sevinç taşkınlıklarını tepkisiz izlemekle yetiniyorlar.
Garsonlardan birine oy verip vermediğini soruyorum. "Vermez olur muyum" diyor. Ancak sonra ekliyor, ilk kez sandığa gidiyormuş. Bu seçimin çok önemli olduğunu söylüyor. Bu yüzden oy vermek için sabah kuyrukta iki saat beklemeye bile katlanmış. "Kime verdin oyunu?" diye soruyorum, gururla "Obama’ya tabii ki" diyor.
Dakikalar ilerledikçe gelen yeni sonuçlarla Cumhuriyetçilerin havası sönmeye başlıyor. Gelen ilk rakamlarda McCain’in önde olduğu Florida’da Obama arayı açmaya başlayınca, yenilgiyi kabullenen finansçılar birer ikişer terk etmeye başlıyorlar mekanı.
Yanımdaki finansçıya nerede çalıştığını soruyorum. Hemen yan binadaki batık Merrill Lynch’te çalışıyormuş. Finansal enstrümanlarla ilgili bir iş olduğunu söylüyor. Yabancısı olduğum bir dünya olduğu için tam anlayamıyorum ama zaten merak ettiğim de o değil.
"Şimdi ne olacak?" diye soruyorum, "Obama başkan seçilirse her göreve siyahları mı getirecek? Tamamen siyahlardan oluşan bir yeni zengin kitlesi mi oluşturacak? Ve en önemlisi kendi işini de tehdit altında görüyor mu, yaptığı işi bir siyaha kaptırmaktan korkuyor mu?"
Anlamsız gözlerle yüzüme bakıyor. Tek gözünü kısıp, tek gözünü açıyor, dudağını kıvırıyor ve "What?" (Ne?) diye tıslıyor.
"Türkiye’de öyle oldu da diyorum."
Anlamıyor ve ciddiye bile almıyor, hiçbir şey sormuyor. Sadece garip garip bakıyor. Benim de zaten anlatmaya hiç halim yok. Deli mi bu diye soran bakışları altında yerimden kalkıp, yazımı yazmak için otele doğru yürüyorum.