Dolu sepetle beklerken ekspres kasayı seyretmenin dayanılmaz ıstırabı
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Mahallemizin bakkal amcası iyi müşterilerini tanır, ona göre davranırdı. Bisküvi, peynir ve deterjan kokularının birbirine karıştığı loş dükkana iyi müşterilerinden biri girdi mi, kaç kişi olurlarsa olsunlar diğer tüm müşterileri çırağına bırakır, tezgáhın arkasından çıkar ve iyi müşterisiyle bizzat ilgilenirdi.
Çocukluğumun kahraman bakkal amcası süpermarketlere yenilince dizi dizi kasalar iyi müşteriler yerine kötü müşterileri kayırır oldular. Sepeti ağzına kadar dolu müşteriler upuzun kuyruklarda bekletilirken, üç kuruşluk iki kalem mal alanları kayıran ekspres kasalar yaratıldı.
Geçtiğimiz salı günü Ortaköy Feriye’de düzenlenen "krize karşı iş zekası" konulu Teradata toplantısında Migros’un sunumunu izlerken, milyonlarca müşteriden akan veri yığınlarını anında işleyip anlamlı ve değerli bilgiye çeviren teknolojiye sahip Migros gibi market zincirleri, bu teknolojiyi müşterilerini daha iyi tanımak için neden çok daha verimli kullanmazlar diye düşündüm.
Örneğin az ürün alan müşteriyi kaçırmamak için bile özel ekspres kasalar açılabiliyorsa, çok mal alan iyi müşteriyi kasa kuyruğunda beklemekten kurtaracak VIP kasaları neden açılamasın ki?
Teknolojiye başvurmaksızın bile bazı çözümler üretilebilir bunun için. 200 YTL’yi aşan alışveriş yapan müşteriye bir dahaki 200 YTL’yi aşan alışverişinde kullanabileceği bir VIP kasa bileti verilebilir örneğin.
Teknolojiyi kullanınca üretilebilecek çözümlerin ise sınırı yok. Uç uçabildiğin kadar.
Her süpermarket zincirinin, çeşitli avantajlar sunan bir üyelik kartı var. Bu kartlar çok daha etkili kullanılabilir. VIP kasaları bu kartların müşterilerce daha fazla kullanılması için çok iyi bir araç da olabilir.
Kartların müşterilerce daha fazla kullanılması, müşterilerden daha fazla veri toplanması ve bu verilerin promosyon amaçlı kullanılacak yararlı bilgilere daha fazla dönüştürülmesi demek.
Müşteri hakkında daha çok bilgi sahibi olmak da, müşteriyi daha iyi tanımak ve bakkal amcanın iyi müşterilerine verdiği özel hizmeti süpermarketler çağında verebilmek demek.
Krizin Las Vegas bilmecesi
Geçen cuma günkü yazımda krizin Las Vegas’ı vurmadığını yazmıştım. Hemen ertesi gün gazetelerde, küresel krizin Las Vegas’a tarihinin en kötü dönemini yaşattığını iddia eden bir haber vardı.
Las Vegas krizden etkilenmemiş görünüyor derken dayanağım yerinden, taze gözlemlerimdi. Küresel kriz yüzünden Las Vegas tarihinin en kötü dönemini yaşıyor diyen haberde ise kaynak verilmemişti.
Haberi sonuna kadar okuyunca ayrı düşmemizin nedeni anlaşıldı. Haberin dayandırıldığı istatistiki rakamlar aylar öncesinin rakamlarıydı. Yaz ayları verilerine bakılarak, eylül sonunda patlayan krizin Las Vegas’ı batırdığı iddia ediliyordu.
İnternet’ten araştırıp, Las Vegas Üniversitesi’nce yayınlanan istatistiki verilere ulaştım. Las Vegas geçen yıla göre gerçekten kötü bir yaz yaşamış. Ancak istatistiklerdeki olumsuz değişim öyle felaket boyutlarında değil. Las Vegas’a turistik amaçla gelenlerin sayısı geçen yıla göre artmış bile. Yaz aylarındaki olumsuz değişimin en önemli nedeni fuar ve kongre turizminin geçen yıla göre azalmış olması. Bu da toplam gelirleri olumsuz bir şekilde etkilemiş tabii.
Kısacası küresel ekonomik krizin Las Vegas’ı tam olarak nasıl etkilediğini analiz edebilmek için sonbahar istatistiklerini beklemek gerekiyor. Şu andaki veriler ışığında bir neden-sonuç ilişkisi kuracak olursak "küresel kriz Las Vegas’ı batırdı demek yerine "Las Vegas küresel krizin ilk işaretlerini yazdan vermişti" demek daha doğru olur.
Bugünkü durum içinse benim kişisel gözlemim, küresel krizin ardından Las Vegas’a gelen turist sayısının arttığı yönünde. Zaten bundan önceki tarihi trendlere bakınca da Las Vegas’ın ekonomik krizlerden hep en az zarar gören yerlerden biri olarak çıktığını gösteriyor. Bu kez de illa öyle olacak demek değil tabii ki bu ama, güncel istatistikler belli oluncaya kadar güncel kişisel gözlemlerin değeri, geçmiş verilerden daha fazladır kuşkusuz.
Mamma Mia’dan Allah da korumamış
"Mamma Mia Allah korusun" başlıklı yazımla meğer ne çok kişinin yarasına parmak basmışım. Meğer Mamma Mia’ya gitmiş bulunup da sonunu binbir ıstırap içinde getiren ne kadar çok kişi varmış.
Bir dokun bin ah işit misali, "Mamma Mia"zedelerden mesaj yağdı. Hepsi de bu okul müsameresi benzeri oyunun basında yere göğe sığdırılamamış, tek bir olumsuz eleştirinin çıkmamış olmasından şikayetçi. Etraflarında kopartılan fırtınaya bakarak "Acaba tek ben mi böyle düşünüyorum? Sanattan bir tek ben mi anlamıyorum? Müzikal zevkim mi yok?" diye içleri içlerini yerken yazım imdatlarına yetişmiş.
Tam da artık yaşadıkları bu deneyimden sonra hayatları boyunca bir başka müzikale gidip gitmeme konusunda kuşkuya düşmüşlerken, kendileriyle aynı fikirleri paylaşan bir yazıyı gazetede görmekten mutlu olmuşlar, teşekkürlerini yolluyorlar.
Mamma Mia’yı beğenmeyenler, hiç merak etmeyin. Sizinle aynı fikri paylaşan tek kişi ben de değilim. Gelen mesajlara bakılırsa müzikal zevki Mamma Mia’yı beğenmeyecek kadar gelişmiş bizim gibi daha çok ama çok kişi var. Ve unutmayın daha görülmesi gereken o kadar çok iyi müzikal var ki, Mamma Mia’yı seyrettim diye müzikallere küsmek olmaz.