Bakıyorum da, mahalle baskısı olgusunun gündeme gelmesinden en çok rahatsız olanlar medyadaki yerlerini mahalle baskısına borçlu olanlar.
Mahalle baskısı Türk medyasında her zaman vardı. Güç her dönemde farklı medya çetelerinin elindeydi o ayrı... Medyada yükselmenin, bir yere gelmenin yolu bu çetelere dahil olmaktan geçiyordu. Çetenin önde gelenleri, kendilerine biat eden çete üyelerini kollayarak, medyada yükselmelerini sağlıyorlardı. Çete üyeleri de kendi aralarında dayanışarak yazılarında birbirlerinden bahsediyorlar, birbirleriyle röportaj yapıyorlar, birbirlerini haber yapıyorlardı. Tüm bunlar hálá var ama çetelerin niteliği değişti.
Eskiden tüm medyaya biri sol biri sağ eğilimli iki güçlü çete hakimdi. Ertuğrul Özkök’ün etkisiyle Hürriyet’in toplumun çok farklı kesimlerini temsil eden bir yelpazeye dönüşmesiyle birlikte çetelerin güçleri kırıldı ama tamamen yok da olmadılar. Daha küçük hücreler halinde örgütlenmeye başladılar. Önce spor, ekonomi, kültür-sanat, magazin gibi genel başlıklar altında çeteleşmeler görüldü. Bölünme devam etti ve bu genel başlıkların altında da kendi aralarında ayrışan çetecikler oluşmaya başladı.
Ancak öyle bir çete var ki, bu çete gücünü hiçbir zaman yitirmedi, hep ayakta kaldı. Türk düşünce dünyasını hep ipoteği altında tuttu. Bu çete Medya Entelektüel Çetesi’ydi. Çok uzun yıllar boyu sol eğilimli Cumhuriyetçilerin etkisinde olan Medya Entelektüel Çetesi, ABD’den esen rüzgarların etkisiyle son yıllarda başka bir kesimin, kendilerine İkinci Cumhuriyetçi diyen liberal ve kendine demokrat bir kesimin hükümdarlığına girdi. Eskisi olsun yenisi olsun Medya Entelektüel Çetesi mensuplarına göre kendilerinden başka aydın yoktur Türkiye’de. Her şeyi onlar bilir, her söyledikleri doğrudur. Fikir özgürlüğü ancak ve ancak kendi fikirlerine aykırı olmayan fikirler için geçerlidir bunlara göre.
Kendi yaptıkları gözlemler sosyolojiktir, bilimseldir, başkalarınınki magazinel. Örneğin bir muhabir Malezya’ya gidip izlenimlerini yazsa bu izlenimlerin hiçbir kıymeti yoktur kendine demokrat neo Medya Entelektüel Çetesi için. Ama onlar Malezya’ya hiç gitmeden daha iyi bilirler Malezya’yı, Malezya’ya gidenlerden. Malezya’ya gidip izlenim yazan muhabir cahildir, yazdıkları magazin; kitaptan bilgi aktaran kendileri ulema, yazdıkları sosyolojik analiz...
Demokratlıkları kendinden menkul Neo Medya Entelektüel Çetesi’nin farklı fikirlere tahammülü yoktur. İdeolojileri kalıp gibidir. Liberal olan biri üniversitede türbana karşı olamaz. Demokrat olup rejim savunulamaz. Grinin tonları yoktur, sadece ak ve kara vardır bunlar için. Örneğin Şerif Mardin çıkıp mahalle baskısından bahsedecek olursa, aslında ne demek istediğini bir tek onlar anlamışlardır. Başkaları başka şekilde yorumlamaya kalktığında, etmedikleri lafı bırakmazlar. Yetmez, yıllar boyu müttefikleri gördükleri, hakkında methiyeler düzdükleri Prof. Şerif Mardin’i neredeyse şarlatan ilan ederler. Devir onların, mahalleye yaranarak yükselip, mahalle baskısı yok diyenlerin devri.
Kuyruk acımız kuyruk kültürü
Ümraniye’de yeni açılan teknoloji marketi MediaMarkt’ın açılışında yaşanan izdiham, kuyruğa girme kültürümüzün pespayeliğini bir kez daha ortaya çıkardı.
Kuyruğa girmeyi, kuyrukta nasıl davranılacağını bilmek önemli bir medeniyet ölçüsü.
Ne yazık ki, kuyruğa girme kültüründen nasibini almamış bir toplumuz. Kimsenin birbirine ne saygısı var ne sevgisi.
Kümatik (quematic diyorlar galiba) gibi bir kuyruk otomasyon aletini geliştirmekle övünüyoruz. Hani şu bankalarda, girer girmez sıra numarası aldığımız, insanlar medeni olsa lüzümsuz olacak ucube makina.
Medeni toplumlar yeni kuyruğa girme yöntemleri geliştirerek kuyrukta bekleme süresini herkes için en adil olacak şekilde ayarlamaya çalışırken biz insanların birbirlerinin bilerek hakkını yemesini önleyecek makineler icat ediyoruz.
Medeni dünyanın keşfi, en efektif kuyruğa girme biçimi bile bize gelince işlemez oluyor. Bu efektif yöntem birkaç ay önce Atatürk Havalimanı’nda uygulanmaya başladı ama burası Türkiye olduğu için işlemiyor.
Eskiden pasaport kontrolü için her pasaport bankosunun önünde ayrı ayrı oluşan kuyruklara girilerek beklenirdi. Bir bankoda işlemlerle ilgili bir sorun çıktığında veya o bankodaki memur yavaş çalıştığında ceremesini o kuyruğa girmiş olanlar çekerdi.
Yeni sistemde herkes tek sıraya giriyor. Mantık şu, herkes tek sırada bekleyecek ve sıranın en önüne geldiğinde boşalan ilk bankoya gidecek.
Ama dünyanın her yerinde tıkır tıkır çalışan sistem Türkiye’de çalışmıyor. Çünkü sıranın önüne gelenler, bankolardan birinin boşalmasına beklemek yerine, yine eskiden olduğu gibi her bankonun önünde yeni bir sıra yaratıyorlar.
MediaMarkt’ın açılışında üç kuruş indirim için birbirlerini yiyen insanlara bu yüzden şaşırmadım.