Paylaş
11 Eylül sonrası hâkim olan korku iklimi... Güvenlik ve özgürlük arasından güvenliği seçen, sorgulamayan Amerikan halkı...
Ve hedefe konan bir topluluk: Müslümanlar.
Çeyrek asır sonra geldiğimiz noktada gördüklerim beni derinden endişelendiriyor.
Antisemitizmle mücadele adı altında...
Sokaktan yaka paça toplananlar.
Hamile eşinin gözü önünde evinden götürülenler.
Bir gece ansızın, sorgusuz sualsiz vizesi iptal edilip hayatı alt üst edilenler.
Hepsinin ortak noktası Müslüman olmaları.
Yaşananları gördükçe kendime sormadan edemiyorum. O eski paranoya geri mi döndü?
Trump yönetimi bas bas bağırıyor: Sizi arayacağız, takip edeceğiz, bulacağız ve bu ülkeden söküp atacağız.
Hiç kimse bir ülkenin suçluyu da saldırganı da yakalamasına bir şey diyemez de...
Burada İslam önyargısıyla, antisemitizm vesilesiyle konuşanı konuşmayanı toptan hedef alma olmadığına emin miyiz?
Geçenlerde ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio gerek sesiyle gerek bakışıyla ürkütücü bir video paylaştı. “İsrail’e laf edeni bu ülkeye almayacağız.”
Sayın Bakan... İstediğinin vizesini iptal etme yetkiniz var mı? Var.
Peki İsrail’i eleştirmek de yerden yere vurmak da ABD Anayasası’nda kapı gibi hak mı? Hak.
Ya değerler? Onlar ayaklar altına alınalı çok oldu dediğinizi işitir gibiyim.
Son günlerde önce iki İsrailli diplomatın Washington’da öldürülmesi sonra da bir İsrail gösterisine saldırı düzenlenmesi ateşe körükle gitti.
Gidilen yol yol değil.
Öğrencisi, işçisi, akademisyeni, gazetecisi... Artık herkes konuşurken iki kez düşünecek. Yazmak aklına bile gelmeyecek.
Hatta fısıldarken bile “acaba biri ihbar ederse hayatım kayar mı” diye diken üstünde yaşayacak.
Geldiğimiz nokta tam olarak budur.
O ZİRVEYİ SORDUM
GEÇEN gün yine Beyaz Saray’ın bahçesinde oturmuş Tarafsız Bölge saatini bekliyordum.
Kapıdan Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt çıktı geldi.
Kısa birkaç soru alacağını söyledi. Söz verdiklerinden biri de bendim.
Daha birkaç saat önce Ukrayna ve Rusya İstanbul’da buluşmuş... Cumhurbaşkanı Erdoğan; Trump, Putin ve Zelenski ile Türkiye’de dörtlü zirve önermiş...
Bundan başka soru mu olur. Ben de sordum: “Trump zirveye gelir mi?”
Leavitt dedi ki: “Başkan bu davete açık.”
Ama... Şartı da şu: Putin de Zelenski de o masada olacak. Putin gelmeden olmaz.
Zaten aynı sebepten suya düşmemiş miydi geçen ayki hayalleri?
Yani demem o ki... Putin “he” dese son zamanların en büyük barış zirvesinin durağı İstanbul olacak gibi görünüyor.
Ülkemiz için de, dünya için de, insanlık için de gerçekleşsin şu zirve.
GÜNÜN İSTİHBARATI AZ SONRA...
AMERİKA’da başkanlara her gün kapsamlı bir istihbarat raporu verilir.
Dünyada neler oluyor, Amerika’ya yönelik iç tehditler, dış tehditler ne alemde hepsi başkanın önüne konur.
Başkanlar güne bu raporu okuyarak başlar.
Ama Trump bu istihbarat raporlarını hiç okumuyormuş.
İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard da dahiyane bir fikir bulmuş.
Demiş ki... “Madem başkan sabahtan akşama kadar televizyonu açıp haber izliyor, Fox News’den gözünü ayırmıyor, o zaman ben de istihbarat raporunu Fox News formatına getiririm.”
Hatta birkaç tane Fox News yapımcısını işe almayı düşünüyormuş.
Vallahi dahiyane fikir. Patronun televizyon starıysa ona göre çözüm işte.
Şöyle bir şey mi olur mesela...
Günaydın Sayın Başkan. Bugün size dolu dolu, bol entrikalı, bomba gibi bir rapor hazırladık. Neler var neler... Çin, Rusya, Orta Doğu. İlk istihbaratımız Çin’den geliyor. Ama önce kısa bir reklam. Hepsi ve fazlası az sonra...
BU KAFA NE KAFASI
ELON Musk malumunuz tası tarağı toplayıp devlet işlerini bıraktı.
Oval Ofis’teki veda töreninde iki şey dikkat çekti.
BİR: Sağ gözündeki morluk.
“5 yaşındaki oğluma vur dedim bir vurdu gözüm mosmor oldu” dedi. Hadi inandık.
İKİ: Tuhaf tuhaf hareketleri.
Yerinde duramıyor. Boş boş tavana bakıyor. Bilinci odayı terk etmiş gibi davranıyor.
Bu kafa ne kafası diye çok soruldu.
New York Times diyor ki... Ketamin, ekstazi ve mantar kafası.
O kadar çok kullanıyormuş ki artık günlük hayatını etkileyecek, idrarını tutamayacak duruma gelmiş.
Peki dünyanın en zengin iş insanı, daha düne kadar hükümetin en yetkili isimlerinden biri, toplumların algısını yönlendiren sosyal medya platformunun sahibi, Amerikan savunma sanayisinin en büyük ihalelerini alan birinin bu halinin etkileri ne olacak?
Bir de insani yönüne bakıyorum da...
Ne diyeyim... 400 milyar dolar ve bu kadar güç bile huzur getirmiyorsa bu dünya gerçekten boş.
‘BARBIE BAKAN’ ORTADOĞU’DA
AMERİKA’nın İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem...
Kâh çelik yelek giyip göçmen kovalarken, kâh eline otomatik silah alıp sınırda boy gösterirken, kâh itfaiyeci kılığına girip hortum tutarken sürekli kameralara poz vermesiyle “Barbie Bakan” lakabını almıştı.
“Barbie Bakan” bu sefer Ortadoğu’daydı. İç güvenliğinden sorumlu olduğu ülkeden 10 bin kilometre ötede olmasına rağmen “Ortadoğu’da ne işi varmış” diye sormayın.
Burada da fotoğraf fırsatlarını kaçırmadı.
Önce deveye bindi sonra da Kudüs’te Ağlama Duvarı’nda poz verdi.
Kızamadım Barbie Bakan’a. Amerikalı yetkililer için önce Arapları hoş tutup sonra da İsrail’e selam çakmaya gitmek farz gibi bir şey oldu.
Kim bilir... 2028’de başkanlığa mı oynuyor acaba Bakan Hanım?
Paylaş