İbrahim oğlu Nihal hanımdan doğma Osman İlham Gencer 60 yıldır hiç ara vermeden çaldığı piyanosunun başında hálá ilk günkü gibi canlı ve heyecanlı.
Müzik yaptığı Çınar Oteli salonları tadilatta olduğu için o şimdilerde davet edildiği illerde konserler veriyor. Bunun yanı sıra 1997'de 15 arkadaşıyla birlikte kurduğu İstanbul'un Güzelliklerini Koruma ve Yaşatma Derneği'nin genel başkanlığını sürdürüyor. Ve 60 yıllık usta müzisyen İlham Gencer bu derneğin Ortaköy'deki merkezindeki bir odada yaşamını sürdürüyor. O mütevazi eski binanın orta katındaki sobalı odacığında yiyor, içiyor, uyuyor. Onu ayakta tutanlar, hayata bağlayanlar oğulları İlhan ve Bora ile kızı Ayşe. Ve bir de ülkücülük arkadaşı, Türkçülük yoldaşı ‘‘reis’’ namlı Sami Sefer Coşkun.
Bu çılgın, kendine özgü usta piyanist-şarkıcı, geçen yarım yüzyılda neler yaşadı, neler yaşatmadı ki? 1960'larda Site Pasajı'nın 6. katında açtığı Çatı adlı gece kulübü giderek özel konservatuvara dönüştü. O İlham ağabey, 7 yıl sonra bir akşam günü aynı binanın tepesine çıkıp İstiklal Marşı eşliğinde kendini yakacağını söyleyecekti. 1961'de Rekin Teksoy'un yönettiği filmde dansöz Aysel Tanju'yla sevişme sahnesi çekilirken ‘‘Asena’’ temsilcisi eşi Necla hanım seti basıp kocasını kaçıracaktı. 1983 seçimlerine İstanbul 2. bölgeden bağımsız olarak adaylığını koyup sonra vazgeçti. De Gaulle'den Clinton'a kadar birçok devlet başkanınan ve ünlüye müzik yaptı, onlardan armağanlar aldı. İlk Türkçe sözlü şarkı ‘‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’’u 1960'larda plak yaptı. ‘‘Üsküdar’’ı Eartha Kitt'in ağzından bütün dünyaya tanıttı, kendisi bir kuruş kazanamadı. Kısacası bir ömürdür İlham Gencer ağabeyimiz, bir romandır, bir olaydır, bir şarkıdır, bir başkadır. İnanmazsanız buyurun Ortaköy'ün Dereboyu Caddesi'nin bir sokağındaki mütevazı bir evin kurtlarla, hilallerle döşeli bodrum katına.
Üç yalı değerindeki piyanoyu Koç ve Sabancı'ya kaptırmadım
- Sahnede geçirdiğim 60 yılda sahip olduğum tek şey eşi benzeri olmayan beyaz piyanomdur. 1953'te o güzelim beyaz Steinway'i 30 bin liraya aldığım gün 10 bin liraya Yeniköy'de yalı satılıyordu. Steinway piyanom şu anda 112 yaşında, hálá onun pırıl pırıl olan sesiyle çalışıyorum. Prens Alaaddin'in mallarının müzayedeyle satılacağı haberini gazetede okudum. Hemen müzayedeyi yöneten Aret Portakal'a gidip ‘‘Bu piyanoyu çok istiyorum, satışı yarına kalırsa ya Koç alır, ya Sabancı. Senin için de ayrıca bir 500'lük ayırdım’’ dedim. Üsküdar'daki o müzayedede Sabancı ile Koç ailesi at-geyik kavgasına girince piyanoyu ben kaptım. Geyik şimdi Divan Oteli'nin önünde, at ise Emirgan'da şimdi müze olan Sabancı köşkünde. O piyanoyla 1960'da Şişli'de açtığım Çatı Kulüp'te unutulmaz anılar yaşadım, yaşatmaya gayret ettim. Orada tam 7 sene piyano çalarak vergi rekortmeni oldum, sen o zamanlar Akşam'daydın hatırlarsın. Ama hesap kitap bilmediğim için, davulcum rahmetli Ali Çetinkaya sayesinde battık. Levent'teki evim bile zorla sattırıldı, neler çektim neler. Meğer sevgili Ali devamlı kár göstermiş. 60 yıldır sahnedeyim, hiç kimse de benim yerimi dolduramadı. Ben Allah'ın bana verdiği bu yeteneği Ajda Pekkan'dan Emel Sayın'a, Füsun Önal'dan Cem Karaca'ya kadar birçok öğrencime aktarmaya çalıştım.
Ayten Alpman'ı çok sevdim
- Ayten Alpman'ı ortaokul talebeliğinde tanıdım, çok sevdim. Ayten, o zamanlar Nişantaşı Kız Ortaokulu'na gidiyordu, ben de Şişli Terakki orta bölümündeydim. Sonunda 1953'de evlendik, düğünümüz Tokatlıyan Oteli'nde oldu. Bu evlilik, ben Çatı'yı açtıktan üç ay sonra bitti. Güzel bir insandı ama÷uyuşamadık işte. Ben onu kıskanıyordum, o da beni kıskanıyordu, sonunda geçinemez olduk. Müzik dünyasında ilk yetiştirdim kişi Ayten'dir. Sinemaları dolaşıp öğrendiğim film müziklerini akşamları Ayten'e öğretirdim. Bu evlilikten İlhan adlı oğlumla Ayşe adlı kızım dünyaya geldi. İkinci eşim, Bora'nın annesi Necla ile 1964'de evlendik. O melek kadını evliliğimizin 28. yılında acı bir trafik kazasında kaybettim. Bir sarhoş gelip biçti bizi, Necla öldü, benim sağ omuzum paramparça oldu. Sana bir şey söyleyeyim, kadın bir melektir ama, bazen de şeytan oluverir. Necla gerçek bir melek, cesur bir milliyetçiydi, bana silah çeken adamların elinden tabancaları aldığı oldu.
Bugün yorgunum, seni dövemeyeceğim
- Asım İslamoğlu'nun sahibi olduğu Bebek Belediye Gazinosu'nda çalışırken yok yere dövüldüm. Piyanonun akordunu yaptırmamışlar, ben de emir vermesi için Asım beye ricada bulundum. Ana avrat küfür etmeye başlayınca ben de üstüne yürüdüm. O anda gazinonun tüm personeli üstüme yürüyüp beni adamakıllı hırpaladı. Apar topar Sirkeci'deki Emniyet Müdürlüğü'ne götürülüp 2. Şube Müdürü'nün karşısına çıkartıldım, meğer adam Asım beyin hemşerisi bir Karadenizliymiş. Beni yakamdan tutup ‘‘Ulan sen kimsin, nasıl karşı çıkarsın bizim İslamoğlu'na’’ diye başlayınca burada da dayak yiyeceğimi sandım. Neyse ki şansım varmış, ‘‘Bugün çok adam dövdüm, halim yok, defol git’’ deyip beni saldı.
Şarkımı Çoşkun Sabah'a verdim berbat etti
Ayten'in söylediği ‘‘Memleketim’’ şarkısının sözleri bir felaket. Hangi memleket, içinde Türkiye yok. Bu şarkı Kıbrıs Barış Harekatı'nda sembol edildi, tam bir fiyasko. Biz orada yüzlerce şehit verirken ‘‘Ben gönlümü eğlerim gerisi Allah kerim’’ sözleriyle bu şarkı söylendi, ayıptır. Ben bu şarkıyı ‘‘Bir başkadır benim Türkiye'm, ben gönülden severim, gerisi Allah kerim’’ diye değiştirerek söylüyorum.
Pop müzikten pek anlamıyorum, cazda ise iki şarkıcı adı verebilirim, biri Sevinç Tevs, öteki Ayten Alpman.
Türk müziğini çok severim, muhayyerkürdi makamında yaptığım ‘‘Gülen Şarkı’’yı Coşkun Sabah'a verdim, berbat etti. Bunu Ebru Gündeş'in okumasını çok istiyorum. Bu millet ağlayan, inleyen nağmelerden bıktı, çoğunda geberiklik var. Arabesk desen daha beter, adam kendini köprüden atıyor. Bu güzelim memleketin insanlarının bezgin, asık suratlı olmasında bu şarkıların çok büyük rolü var.
Anne tarafım Selanik'ten; ben 27 Ağustos 1927 Bakırköy doğumluyum. Annem babam ben çok küçükken ayrılmış, babamın vefatından sonra de dedemin yanında büyüdüm. Ayrılma psikolojinden uzun yıllar kurtulamadım.