Paylaş
‘‘İNSANLARIN ve meleklerin dilleriyle konuşsam, ama sevgim olmasa; ses veren bir pirinç çalgı ya da gürültü çıkaran bir zil durumuna düşerim. Peygamberlik etme yeteneğim olsa, tüm gizleri ve tüm bilgileri bilsem, üstelik dağları yerinden oynatabilecek iman bütünlüğüne sahip olsam; ama sevgim olmasa bir hiçim. Sahip olduğum her şeyi sana yardım olarak versem, bedeni sana adasam, ama sevgim olmasa bana hiçbir şey kazandırmaz.
Sevgi sabırlıdır; iyilikle davranır; kıskançlık tanımaz. Sevgi büyüklenmez, böbürlenmez, utandırıcı bir şey yapmaz; kendi çıkarını gözetmez, içerlemez, kötülüğün hesabını tutmaz. Haksızlık karşısında sevinmez, gerçek karşısında sevinir. Sevgi her güçlüğe dayanır, her şeye inanır; her şeyden umutlanır; her duruma katlanır.
Sevgi yozlaşmaz. Peygamberlikler geçip gidecekler. Diller susacak, bilgi de yok olacak. Çünkü bilgimiz de, peygamberliğimiz de tam değil, kısıtlıdır. Ama ‘Yetkin Olan' geldiğinde, kısıtlamalar kalkacak.
Çocukken çocuk gibi konuşur, çocuk gibi düşünür, çocuk gibi akıl yorardım. Olgunluk döneminde çocukluğa özgü davranışları geride bıraktım. Çünkü, şimdi aynada bir bilmece görür gibi görüyoruz; ama o zaman yüz yüze göreceğiz. Şimdi kısıtlı olarak biliyorum; ama Tanrı'nın beni tam olarak bildiği gibi, o zaman ben de tam olarak bileceğim.
Şimdi kalıcı olan iman, umut ve sevgidir. İçlerinden en üstünüyse sevgidir.’’
İncil: Korintos’lulara mektup. 13.
* * *
Yukarıdaki bölüm, İncil'den alınmıştır ve her ne kadar kötü çevrilmiş de olsa bir şeyler anlatmaktadır. Yukarıdaki bölüm, İngiltere Başbakanı Tony Blair'in Prenses Diana'nın cenaze töreninde yaptığı konuşmadır.
Bu konuşma bana çok şey anlatmaktadır. Ancak önceki gece Kızılay Meydanı'nda, Çankaya Belediyesi'nin düzenlediği Cumhuriyet Balosu görüntülerini izlerken daha da başka bir şey hatırlatmıştır.
O balo ya da kutlama töreninde gerçekten binlerce insan vardı. Ve gerçekten birkaç yüz metre ötede bir başka binlerce insan toplanmıştı.
Bu insanlar bir araya rahatça gelebilir, birbirlerini kucaklayabilirlerdi. Bunu yapmak istedilerse de yapamadılar.
Çünkü, onların birbirlerine yaklaşmaları, kucaklaşmaları, sevgi ve vicdan bileşkesinde bütünleşmeleri yasak edilmişti.
‘‘Hangimiz daha kalabalığız, hangimiz hangimizi döveriz?'' tohumları ekilmiş, sevgi yerine nefret, barış yerine savaş empoze edilmişti.
Ama onlar gene de birbirlerine saldırmayı reddediyorlardı.
* * *
Kızılay Meydanı'nda kasılan Deniz Baykal'ı görünce mırıldandım:
‘‘Toni bileyir de, Baykal bilmeyir mi?’’
Evet, Toni biliyor da biz bilmiyor muyuz? İngiliz Başbakanı, Tanrı'dan, Din'den, Peygamber'den söz edebiliyor da biz edemiyor muyuz?
Laik İngilizler, İncil okuyorlar da biz Kuran okuyamıyor muyuz?
Onlar yaşamlarının her zerresine dini sokuyorlar, biz kaçıyoruz.
Yoksa biz korkularımızın yarattığı nefretin girdabında mı yaşıyoruz?
İnsanlarımızın bizi aşıp geçtiklerini ne zaman göreceğiz?
Paylaş