Muşka’yı nasıl eski apartmanımın kapısında bulduğumuzu, tedavi ettirdiğimizi bir süre önce yazmıştım.
Bir arkadaşımızın sahiplendiğini de. Yolculuğunun nasıl olup da bizim evde son bulduğunu sonraya bırakmıştım. Ekim ayıydı. Uzun süredir evinde kedi beslemek isteyen yakın arkadaşımız, birkaç deneme gününden sonra kum kabı, yatak, oyuncak, mamaları taksiye doldurdu, Muşka’yı da kucaklayıp evine götürdü. Birkaç gün sonraki konuşmamızda çok mutluydu ama sürekli burnunu çekiyordu. Meğerse kedi alerjisi varmış. Biraz daha deneyeceğim, dedi. Bir hafta sonra buluştuk, sol gözü kapalıydı. Ertesi gün diğer gözü de kapanmış, bütün yüzü kıpkırmızı olmuş. Beni dert bastı tabii... Ne yapacağız bu kediyi, çok tatlı ama biz hayatta alamayız, yeni taşındık, evde zaten bir kedi-bir köpek var, hayvanat bahçesine çevirmeyelim... derken karar sevgilimden geldi: Biz alıyoruz! Ben teklif etsem hayatta kabul etmezdi. Üstelik anneme karşı mazeretim de hazırdı: O istedi!
İşte böylece bizim o zamanlar sıska tekirimiz, ismi de konmuş olarak doğduğu mahalleye geri geldi. Efe ve Karaçi’yle zaten tanışıyor, gayet iyi anlaşıyordu. Sürekli koşturan 2 kedi ve bir köpek, açılmamış kolilerle dolu dekorda azmaya başladılar.
Bereket tam o günlerde bir telefonla geldi: Efe’nin çiftleştiği Reggae’nin altı yavrusu iki aylık olmuş, sütten kesilmişlerdi. Regaae’nin gebeliği döneminde İstanbul’dan İzmir’e taşınan dünürlerimiz arayıp torunumuzu alabileceğimizi söylediler. Uçağa atladım, İzmir’e gittim.
Zeze’yi sevgilimin kardeşiyle birlikte seçtik. Hayvanlar çok şeyi kolaylaştırır derler, alın size kanıtı: Elimde ufacık köpekle İzmirli sevgilimin annesinin kapısına dikildim. “Merhaba, ben oğlunuzun kız arkadaşıyım, bu da dört ayaklı torununuz, bu gece sizde kalabilir miyiz?” Üstelik ortalığa çiş-kaka yapacak diye gözümü bir saniye bile üstünden ayırmazken, onu yatağa almam için ısrar eden harika bir hayvanseverle tanışmıştım!
Ertesi gün bütün uçak yolculuğu boyunca kucağımda uyuyan Zeze’yle İstanbul’a geldim. Biraz da egositçe bir tavırla, Zeze’yi annemlere hemen vermeyelim, bir hafta bizimle kalsın dedik. İşte o an yeni evimiz savaş alanına döndü! Boyunun sığdığı her köşeye çiş ve kaka yapan bir yavru köpek, bütün gün onunla oynayan, alt alta üst üste boğuşan, yorulunca onunla uyuyan bir yavru kedi, fonda korkuyla onları izleyen Efe ve Karaçi, evin ağır topları...
Bunlar tam iki yıl önce bugünlerde yaşandı. Şimdi Zeze annemlerle mutlu, zilimizde bizimkilerin yanında kuyrukluların da ismi yazıyor. Yatakta beş kişi yaşayıp duruyoruz. Evdeki Muşka bereketi devam ediyor... Birkaç ay sonra zildeki isimlerin sayısında bir artış daha olacak. Üstelik buna kimsenin itirazı yok, hatta destekliyorlar! Çünkü bu sefer beklenen iki ayaklıgillerden bir kız. Eh, evdeki kadın erkek sayısını dengelemem gerekiyordu!