Paylaş
Tanrıyı reddedenler
Bunun çok sert bir başlık olduğunu biliyorum. Özellikle de ateist olmayanlar için... Fakat, beni böyle bir başlık atmaya iten çok önemli bir neden var. O da geçen hafta yazdığım ‘‘Örümcek kafalılar!’’ başlıklı yazı.
Bir haftadır öyle çok telefon, faks, e-mail geldi ki... Bunların üzerine konuya açıklık getirmems gerektiğini düşündüm. Gelen mektupların bir kısmı ‘‘eline sağlık’’ derken bir kısmının ne anlatmaya çalıştığımı hiç anlamadığını gördüm. Ve bunun üzerine açıklamaya karar verdim.
Efendim, tüm yazının içinde şu aşağıda belirttiğim bölüme insanların kafasının takılmış olduğunu gördüm ve anlamadıkları için de hem bu bölümü aynen aktarıyorum, hem de biraz daha açıklamak gerektiğini anlamış bulunuyorum;
‘‘Ne demek, '7.4 yetmedi mi'?
Yani siz şimdi istediğiniz yapılmıyor diye dua edecek ve bu kez 9.4'lük bir deprem yaratacağınızı mı, demek istiyorsunuz?
Yemezler... Buna değil sizin gibi aciz kulların, tanrının bile gücü yetmez.
Oluşmuş olanın üzerine bundan sonra olacaklar sistemin kendi bütünlüğü içinde oluşmaya devam eder.
Her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibidir. Ve her ne oluyorsa, tam ve bütünlük içindedir. Ne etkileyip deprem ve benzeri felaketler yaratabilirsiniz, ne de önleyip değiştirebilirsiniz. Ancak, kendinizi değiştirebilirsiniz.
Fakat, ne yazık ki, örümcek ağlarıyla sarmalanmış bu kafaların kendilerini değiştirebilme şansının da çok uzak olduğunu düşünüyorum.’’
Burada yazılmış olanların arasından ‘‘tanrının bile gücü yetmez’’ lafını cımbızlayıp aldığınız zamanz belki haklı olabilirsiniz fakat, bu konuda bile tam olarak haklı olamıyorsunuz. Çünkü, şayet benim ‘‘Tanrı’’ kavramım olmamış olsaydı ‘‘tanrı’’ kelimesini bile ağzıma almazdım. Şayet ben ‘‘tanrı tanımaz’’ olsaydım, böyle bir cümle etmezdim. Adı bile geçmezdi.
‘‘Böyle bir şey yok. Tanrı yok’’ derdim. Halbuki böyle bir şey demiyorum. ‘‘Tanrının bile gücü yetmez’’ derken hemen arkasından bir açıklama getiriyorum.
Fakat, hemen her konuda olduğu gibi insan zihni sadece duygularını harekete geçiren noktada takılı kalıyor ve aklı dumura uğruyor. Ondan sonra ne anlatılanları dinliyor, ne de anlatılmak istenileninin ne olduğunu kavramaya çalışıyor. Tabii bunun sonucunda olanlar oluyor.
Bütün dertler, bütün sıkıntılar, bütün anlaşmazlıklar işte bu noktada çıkıyor. Yani ne anlamaya çalışıyoruz, ne de akıl yürütüp düşünüyoruz...
İşte, zaten bunun için ben burdayım. Yani anlatmak için. Yarım kalmış, anlaşılmamış ne varsa, bunlara ışık tutmak için. Tabii bunu ne derece yapabilirim, bilemiyorum. Aslında ne kadar, ne yapabileceğimin farkındayım ve sözüm anlayanlara. Daha doğrusu anlamak isteyenlere...
Şimdi konunun özüne gelelim ve burada anlatmak istediğimi daha açık bir dille ifade edeyim;
Efendim, ‘‘tanrının bile gücü yetmez’’ derken, tanrının muktedir olmadığını söylemiyorum. Böyle bir şeyi nasıl söyleyebilirim ki?.. Bilimin, sanatın ve düşüncenin sınırlarının dışında bulunan, tek kelimeyle mükemmel bir denge ve sistemi oluşturan, böylesine muazzam bir oluşumun yaratıcısı hakkında kim ne söyliyebilir ki?
Ancak, sınırlı bilgimizle ‘‘fikir’’ yürütebiliriz. Ve de ben geçen haftaki ‘‘Örümcek kafalılar’’ başlıklı yazımda, aklımızın hiçbir şekilde alamayacağı bu muazzam sistem için kısaca şunları yazdım;
‘‘Oluşmuş olanın üzerine bundan sonra olacaklar sistemin kendi bütünlüğü içinde oluşmaya devam eder.
Her şey yerli yerinde ve olması gerektiği gibidir. Ve her ne oluyorsa, tam ve bütünlük içindedir. Ne etkileyip deprem ve benzeri felaketler yaratabilirsiniz, ne de önleyip değiştirebilirsiniz. Ancak, kendinizi değiştirebilirsiniz.’’
İşte böyle. Tanrı, kendi yarattığı sisteme daha sonra müdahalede bulunmaz. Hem de hiçbir şekilde. Yani sizin aklınızın bunu alması mümkün olmayabilir. Zaten, bütün anlaşılmazlık da, bu noktada başlıyor. Fakat, bunu daha fazla anlatmak da bana düşmüyor. Anlarsanız, anlarsınız. Anlamayanlar için bu aciz kulun yapabileceği hiçbir şey yok, diyorum, Yasemin'ce...
Paylaş