Yaşar Aksoy

Füreya sergisinde İzmirli seramikçiler

23 Mayıs 2010
İlk Türk seramik sanatçısı Füreya Koral’ın doğumunun 100. yılı anısına, 145 seramik sanatçısı emeklerini buluşturdu..

HARİKA ÇILGINLAR, ünlü Şakir Paşa Ailesi’nin sanatçı üyelerine verilen isimdir. 1855-1914 arasında yaşamış olan Şakir Paşa’nın İsmet Hanım ile evliliğinden Cevat Şakir, Hakiye, Suat, Fahrelnisa, Aliye isimli beş çocuğu oldu. Cevat Şakir bilindiği gibi Halikarnas Balıkçısı ismiyle büyük bir yazar, Fahrelnisa Zeyd ünlü bir ressam, Aliye Berger ise yine ünlü bir gravürcü olarak parladı.
Hakiye’nin, Emin Koral ile evliliğinden ilk Türk seramikçisi Füreya Koral doğdu. Fahrelnisa Zeyd’in çocukları ise ressam Nejat Devrim ve tiyatrocu Şirin Devrim’dir.İşte bu isimlerin çevresinde oluşan karizmatik akrabalık halkası, “Harika Çılgınlar” diye isimlendirilir..

Maçka’daki sergi
İstanbul Maçka Sanat Galerisi’nde yurdumun dört köşesinden 145 sanatçının katılımıyla açılan “Füreya 100 Yaşında” sergisini duyunca yerimden fırladım. Ortaköy’den bindiğim taksiyle Nişantaşı’na ulaştım. Dikilitaş civarında biraz gençliğimi hatırlayarak vakit harcadıktan sonra Abdi İpekçi Caddesi’ne kıvrılarak bu yıl 34. kuruluş yılını kutlayan Maçka Sanat Galerisi’ne ulaştım.
Galerinin yaratıcısı saygın sanat kadını Rabia Çaba’nın titiz çabalarıyla bir araya gelen sanatçılarımızın Füreya’nın anısına armağan ettikleri ve (11 Mayıs-5 Haziran) tarihleri arasında gerçekleşen “Kuş Evleri” konulu serginin içinde kayboldum, ortalık o kadar kalabalık, yapıtlar o kadar çeşitli ve sevimliydi ki..
Sanatçılar Osmanlı mimarisi içinde yer alan günümüzde unutulmuş kuş evlerini kendi üsluplarıyla 227 eserde yorumlamışlardı. Tüzün Kızılcan, Beril Anılanmert, Taylan Erder, Sevim Çizer, Sadi Diren, Candeğer Fortun, Ayfer Karamani, Mustafa Plevneli, Melike Abasıyanık Kurtuç, Ferhan Taylan gibi ustalar en önde parlıyordu.

İlk seramikçimiz

(1910- 2010) yılları arasında yaşayan ve kendisine 1991’de verilen devlet sanatçısı unvanını kabul etmeyen Füreya, 1947’de İsviçre’de başladığı seramik çalışmalarında ömrü boyunca eşsiz bir kariyer yarattı. Özellikle yüksek pişirimli, gözeneksiz sert seramik hamuruyla çalışan sanatçı, önceleri geleneksel çini sanatımızın etkisiyle duvar panoları yaptı.

Yazının Devamını Oku

Haydi İstanbul’a bir selam çakalım!

16 Mayıs 2010
1970’den beri Ege ve İzmir’i yazıyorum. Tam 40 yıl olmuş.. Üniversite gençliğimin geçtiği İstanbul için tek yazı yazmanın tadını çıkarmak istiyorum.

İSTANBUL, bu yıl “Avrupa Kültür Başkenti” ünvanını aldı; böylece yoluna devam etmekte.. Biz Egeliler uzaktan izliyoruz. Cengiz Semercioğlu, 17 Mart 2010 tarihli Hürriyet’teki yazısında, bu önemli yılın İstanbul’da hava cıvayla geçmekte olduğunu, dağın fare doğurduğunu belirtiyordu. Orada yaşamadığımız için bilemiyoruz.
Ama biz, kırk yıllık bir Ege yazarı olarak, üniversite yıllarımızın geçtiği ve uzaktan çok sevdiğimiz İstanbul için bari “tek” yazı yazmanın sevincini yaşayalım dedik.. Okuyucularımız bugün benden İstanbul’u dinlesin.. Bakalım “İstanbul yazarlığını” becerebilecek miyim?..

İstanbul gezisi
Haydi yola koyulalım.. Yakından tanıdığım, okuduğum, sevdiğim yazarlarla gezdireceğim sizi İstanbul’da..
İstanbul’u gezerim ben, deli divane ve avare.. Teşvikiye’de Şair Nigar’ı öperim, Burgaz’da Sait Faik’in sandalına ilişirim.. Huzurlu beyzademiz geçmiştir Sahaflar’dan, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ayak izlerini sürerim.. Fatih-Harbiye tramvayına binerim, Peyami Sefa’nın makalesini yan gözle okurum. Cemil Meriç soluklanır tespih tanelerimde.. Nurettin Topçu sohbete koyulur Küllük Kahvesi’nde..
Yatarım Müslüman İstanbul’un mübarek seccadesine, kaybolurum Fatih’in kadim sokaklarında, mescitlere dalar, sebil çeşmelerinde kana kana şerbetler içerim. Eyup Sultan’a yüz sürerim. Tarihimin yadigarı Çorlulu Ali Paşa Medre-sesi’nde nargile çekerim, ney taksimine bayılır kalırım. Reşat Ekrem Koçu dirilir, Ahmet Rasim öksürür, Abdullah Ziya Kozanoğlu, ardından Feridun Fazıl Tülbentçi damdan düşer düşlerime..
Benim yazarlarım şairlerim

Yazının Devamını Oku

Balıkçı Belgeseli’ni heyecanla bekliyoruz

9 Mayıs 2010
Harun Özakıncı, genç, bilinçli, çalışkan ve yakışıklı bir yönetmen.

Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in belgeselini çekmek için kollarını sıvadı. Evime gelerek saatlerce beni konuşturdular ve belgelerimi çektiler..

ÇEŞME’ye kadar geldiler.. Yazlık evime girer girmez, çekim platosunu oluşturmak için evin altını üstüne getirdiler, eşyalar yerinden oynadı, sedirler ötelere ittirildi, sandalyeler kaldırıldı. Sonunda 20 yıldır evimin salonunu süsleyen Levent Öztürkmen’in çok sevdiğim Balıkçı tablosunu, kapalı balkonumun denize bakan kayrak taşlarla kaplı duvarına astılar, beni de önüne oturtup başladılar konuşturmaya.. Deniz karşımdaydı.. Şeker gibi çocuklardı..
Önce Halikarnas Balıkçısı’nın, Anadolu Uygarlıkları ve yurt sevgisine dayanan, gerçek tarihçi, çağdaş kültürcü, şiirsel, aydınlanmacı ideolojisini anlattım. Uzun uzun çekim yaptılar.
Sonra ciplerine tıkış tıkış binip, kışlık evime gittik. Bu kez arkeoloji ve Cevat Şakir kitaplarıyla dolu kütüphanemin önüne oturttular. Başucuma Balıkçı’nın eliyle yaptığı, “Saphho ve Midilli Kızları, Fidan Dikimi ve Kendi Portresi” isimli üç tablosunu yerleştirdim. Bu gerçek eserler ekibin ilgisini çok çekti. Balıkçı’nın ressamlığı ve sanatçılığı üzerinde durdum. Balıkçı Ailesi’nden tanıdığım güzel insanları anlattım. En sonunda Balıkçı’nın kızı Aliye Önce’nin bana armağan ettiği Halikarnas Balıkçısı’nın yayınlanmamış hatıra ve notlarıyla dopdolu 4 ciltlik “Sarı Defterleri”, ilk kez kameraya gösterdim. Tüm çekim ekibi sevinç içindeydi.. Saatler geçip gitti..
“Cevat Şakir Belgeseli” çekiliyordu..

Belgesel ekibi

“Anadolu’nun Avukatı Cevat Şakir” ismiyle sunulacak olan bu belgesel ekibinde genç ve bilinçli bir kadro yer aldı. Metaform Filmcilik Yapım ile www.eskibodrum.com tarafından çekimlerine başlanan 120 dakikalık belgeselin yapımcılığını Fırat Uğurlu, yönetmenliğini ise tanımaktan sevinç duyduğum Harun Özakıncı üstlendi.

Yazının Devamını Oku

Beyağaç Karagöl’de ilk kampçılar

2 Mayıs 2010
Karagöl, yaz boyunca kuruyup, sonra muhteşem bir göl haline gelen bir doğa harikası; ormanlarla kaplı gölün çevresinde yılkı atları koşuşturuyor.

IŞIK TEOMAN’ı herkes sever.. Efendi, kibar, geniş gönüllü, yakışıklı bir gazeteci kardeşimizdir. Konak Belediyesi Basın Müdürü’dür.. Bugün onun gezginliğinden söz açacağız..
Işık, bir gazeteci-gezgindir.. Giderek Ege’de ayağının basmadığı köşe bucak, kuytu yer kalmayacaktır. Her hafta sonu yakın arkadaşlarıyla heybelerini sırtlayıp, yollara düşerler.. Kah nergis kokulu Karaburun’dan, kah tarih kokan antik kent Assos’tan, kah Alaçatı’nın taş evli sokaklarından kaleme aldığı nefis ve içten gezi yazılarını daima okuyup hepsini saklarım. Beyağaç-Karagöl gezisiyle ilgili olarak kendisiyle keyifli bir sohbet yaptık.
İlk kampçılar
-  Geçen hafta nereye gittiniz?
-  Denizli-Beyağaç bölgesine ve oradan Karagöl’e nefis bir yolculuk gerçekleştirdik. Karagöl’de şimdiye kadar kimsenin kamp yapmadığını biliyorduk.. Belki günübirlik gezintiler yapılıyor ama çadır kurup gecelenmiyordu. Gözünüzün önüne bir orman getirin, ortasında bir göl var, gece karanlığı çökmüş, göz gözü görmüyor. Her çeşit hayvanın yaşamını sürdürdüğü vahşi ortamda kamp kurmak cesaret ister. Şimdiye kadar orman içinde çok kamp kurduk ama genellikle ormancıların bulunduğu alanlara yakın oluyorduk. İlk kez kimsenin bulunmadığı doğanın göbeğine gidip çadır kuracaktık. Aykut Fırat ve Engin Yavuz ile bunları düşünerek yolculuk kararını aldık.
-  Haydi yola koyulayım?..
-  Bu arada (www.rotadoga.com) adlı bir sitemiz de var. Tüm gezilerimizi buradan izlemek mümkün olacak. Sabah 06.00’da her zamanki noktada buluştuk. Kiraladığımız Renault Kango model aracımızla rotamızı Üçkuyular’dan otoyola çevirdik. Torbalı’ya varmadan önce yol üzerindeki bir tesiste karnımızı doyurduk. Daha güneş doğmadan yolculuğumuzu başlattık.

Yazının Devamını Oku

Onur konuğumuz Yüksel Pazarkaya

18 Nisan 2010
Bu yıl kitap fuarımızda “Onur Konuğu” olarak, İzmirli edebiyatçı Yüksel Pazarkaya’nın seçilmesini gururla alkışlıyoruz.

YÜKSEL PAZARKAYA, 1940 yılında İzmir’de doğdu. Yıldırım Bey İlkokulu ve Namık Kemal Lisesi’ni bitirip 1958’de burslu Almanya’ya gitti. Stuttgart Üniversitesi’nden kimya yüksek mühendisi ve edebi bilimler felfese doktoru diplomalarını aldı. Aynı üniversitede Almanca ve edebiyat dersleri verdi, Halk Yüksek Okulu Yabancı Diller Bölüm Başkanlığı yaptı, Köln Radyosu’nda Türkçe Yayınlar Başkanlığı’nı üstlendi.
Alman Cumhurbaşkanlığı Liyakat Nişanı, Adelbert Von Chamisso Ödülü,  Dr.Orhan Asena Oyun Ödülü, İsmet Küntay Oyun Ödülü, Salihli Belediyesi Oyun Ödülü ve Berlin Senatosu Çocuk Oyun Ödülü gibi başarılara imza attı..
Türkçe ve Almanca, telif ve çeviri 50 küsur kitabı yayınlandı. Şiirleri Yunanca ve Fransızca’ya çevrildi. Alman televizyonları için diziler hazırladı. En önemli Türkçe yapıtları şunlardır: Karanlıktan Yakınma (Şiirler), Dost Dolayları (Şiirler), Ben Aranıyor (Roman), Sen Dolayları/Sevgi Dolayları/Umut Dolayları (Şiirler), Mölln ve Solingen’den Sonra Almanya Üzerine, Mutluluk Şiirleri (Ses Kaseti ile birlikte).
Yüksel Pazarkaya’nın “Mediha ile Ferhat’ın Yeni Acıları” isimli oyunu Devlet Tiyatroları’nda sahnelendikten sonra Kültür Bakanlığı Yayınları arasından basıldı.

Sevdalı bir İzmirli olan, şehrinden hiçbir zaman duygusal olarak kopmayan Yüksel Pazarkaya, özgün kişiliği ve yapıtlarıyla gerçekten örnek, saygın ve seçkin bir İzmir kökenli edebiyatçıdır.
Her yıl İzmir TÜYAP Kitap Fuarı’na Almanya’dan gelerek hasret gideren ve okuyucularıyla buluşan Yüksel Pazarkaya’nın, 15.İzmir TÜYAP Kitap Fuarı’nın “Onur Konuğu” ilan edilmesi, vefalı bir seçim olmuştur. 1997’de 2.İzmir Kitap Fuarı’nda gerçekleşen ve Yüksel Pazarkaya’nın konuşmacı olarak katıldığı “Avrupa’da Türk Edebiyatı” başlıklı söyleşisini ben yönetmiştim. Yıllar ne çabuk geçmiş..
Kitap fuarlarında geçen yıl kaybettiğimiz rahmetli Demirtaş Ceyhun ile yan yana kitap imzalamalarına alıştığım Yüksel Pazarkaya’nın, bu yıl onsuz kalacağını düşünmek gerçekten içimi acıtıyor.

Yazının Devamını Oku

Türk Dünyası Çeşme’de buluşuyor

11 Nisan 2010
Orta Asya’dan Sibirya’ya, Balkanlar’dan Kıbrıs’a, nerede bir Türk varsa, orada bilimsel çalışmalarıyla Prof. Dr. Fikret Türkmen vardır.. Ege Üniversitesi’nin bu idealist ve çalışkan öğretim üyesini tanıyalım..

HÜRRİYET’teki 3 Nisan 2010 tarihli haber, beni iliklerime kadar duygulandırdı. Çin’in Şian kenti yakınındaki “Türk Piramitleri” denilen binlerce yıllık antik kalıntıların içinde ilk kez görüntü alınmasına müsaade edildi. Böylece içerde boyu 2 metreye yakın bir mumya bulundu, duvarlarda “ayyıldız” ve kurt başlı binlerce yıllık çizimlere rastlandı, 3 metre boyunda granitten bir baş heykeli de ele geçti. Çinli rehber, “Bu baş heykelinin Türkler’in atası Oğuz Kağan olduğuna inanıldığını” belirtti.
“Türkiye’de Türk yoktur, dünyadaki Türk kelimesi içi boş bir yakıştırmadır” şeklindeki dış kaynaklı post-modern propagandalarla beynimizin yıkanmaya çalışıldığı bir küresel dönemde, Türklüğümüzle ilgili uluslararası bilimsel veriler ve bilgiler, hayati öneme haizdir.
Bu bakımdan Türkoloji çalışmaları, Türk Dünyası’nı buluşturan bilimsel kongreler ve üniversitelerimizdeki “Türk Dünyası Araştırma Enstitüleri”, büyük ölçüde ilgi alanıma girer ve yapılan her çalışma beni heyecanlandırır. Hayatımda en çok evimdeki muazzam Türk Dünyası Kütüphanem ile gurur duyarım.Ege Üniversitemiz’in, “Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü” ile Türk Dil Kurumu’nun, 19-25 Nisan’da Çeşme Altınyunus’ta gerçekleştireceği “2. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi” de, bu bakımdan tüm gücümüzle desteklememiz gereken bir hayati etkinliktir.

KÜLTÜR KONGRESİ

Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ün himayesinde gerçekleşecek, “2. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi”, E.Ü. Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü ve Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Fikret Türkmen’in bize belirttiğine göre, yurt içinden 250, yurt dışından 150 olmak üzere 400’den fazla bilim insanının bildiri sunacağı büyüklükte planlandı ve 35 ülkeden uzmanın katılımı sağlandı. Türkmen, kongrenin amacını şöyle açıkladı:
“- Kongre, 7 gün süreli, bütün dünyadan ve özellikle kalkınmada öncelikli ülkelerle komşu ülkelerin önde gelen Türkologlarının katılacağı bir toplantı olacaktır ve Ege Üniversitesi’nin 55. kuruluş yılına armağan edilmiştir.
Orta Asya, Kafkasya, Orta Doğu, Afrika ve Balkan düzleminde, Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri, özerk cumhuriyetler ve akraba topluluklar, komşu ülkeler arasında köprü kurmak, tüm dünyada Türkoloji alanında üretilen yeni bilgi ve araştırmaları öğrenmek, Türk kökenli bilimsel evrenimizi genişletmek, projemizin ana amacıdır. Cumhurbaşkanlığı, İzmir Valiliği, Ege Üniversitesi Rektörlüğü ve Türk Dil Kurumu kongremizi birinci elden desteklemektedir. Özverili ekibim ve düzenleme kurulu üyelerimizle onlara şükran borçluyuz.”

FİKRET TÜRKMEN

Yazının Devamını Oku

Basın Müzesi Ege’ye yakışır

4 Nisan 2010
Tüm Ege’mizin basın tarihini gözler önüne serecek olan kapsamlı bir müze, çilekeş meslek sahibi biz gazetecilerin emek ve kültürünün kaybolmamasını sağlayacaktır.

BASIN hazineleri, günün birinde apartman kapıcısının, temizlikçi veya hizmetçinin, huzurevi görevlisinin ve hurdacıların acımasız ellerinde çöp haline dönüşür mü?..
Bal gibi çöpe ve hurdaya dönüşür. Zaten yaşanan da budur. Gazetecinin ailesi, eşi, oğlu, kızı, damadı, gelini veya huzurevi yöneticisi duyarsız, vefasız üstelik gündelik çıkar peşindeyse nice benzersiz basın belgelerimiz doğruca çöpe gider.
Gazeteci ölür ölmez, kitaplığı, arşivi, eşyası hemen yağma edilir. Altın parçası veya banka cüzdanı aranır harıl harıl.. Sonra kapıcı, hizmetçi, konu komşu ve yoldan geçen dört tekerlekli hurdacı hemen çağrılır, yılların birikimi bu haşin ellere acilen teslim edilerek, her şey, rahmetlinin tüm evrakı hemen kapı dışarı edilir. “Yok canım” demeyin! Haydi en yakından bir iki örnek vereyim mi?
Sevgel ve Aksungur
Huzurevinde ölen İzmir Spor Basını’nın gelmiş geçmiş en değerli arşivcisi Aydın Sevgel, buraya girerken yanında sadece “Altınordu Tarihi” kitabı vardı. Orada hızla çöküp, aklı uçup, öldü gitti zavallıcık. Sorarım devasa arşivi ne oldu?.. Bilen var mı?.. Söyleyeyim, çer çöp oldu..
Yine huzurevinde ölen Şeyhül Muhabirin Rauf Lütfü Aksungur, telefonda, “Kurtarın beni buradan” diye yalvarırdı, sesi hala kulaklarımda çınlar, yalnızca yeğeni Hasan Bey onunla ilgilendi. Aklı hızla kaybolup, orada öldü gitti Rauf ağabeyimiz.. Evindeki odalar dolusu İzmir Basın Tarihi arşivi, eşsiz fotoğraflar, belgeler, gazete koleksiyonları ne oldu?. Sağlığında adam gibi tasnif edilip bir yere bağışlanamadığı için koca arşiv, kapıcı, bir-iki hizmetçi ve eskici elinde yallah yok edildi. O esnada evde olan Gazeteci Alaattin Gürırmak’ın anlattığını göre, hizmetçilerin rahmetlinin belgeleri arasında hoyratça banka cüzdanı arayıp, cüzdan bulununca nasıl sevinip,  mevduatın sıfır olduğu anlaşılınca nasıl vah-vah ettiklerini bir hayal edin bakalım. Kimin umurunda basın belgeleri?..
Yeter mi?.. Daha bir çok örnek verebilirim.

Yazının Devamını Oku

Haydi Mesir kapmaya!

28 Mart 2010
Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan’ın hastalığını tedavi etmek için “Merkez Efendi” isimli bir bilginin yarattığı Mesir Macunu, insana 41 faydalı madde içermekte..

MANİSA’nın geleneksel “Mesir Şenlikleri”, bu yıl 470. kez kutlanırken, 21 Mart’ta başlayan, “Uluslararası Manisa Mesir Festivali” mükemmel bir organizasyon ile gerçekleşiyor.. Cengiz Ergün başkanlığındaki Manisa Belediyesi’ni, Manisa Valiliği’ni, Manisa Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nü, festivale katkı sağlayan tüm sanatçılarımızı kutlarım.. Tarihimiz boyunca Türk Milleti’nin Anadolu’daki en köklü geleneklerinden olan Mesir Şenlikleri’ne emek veren tüm vefat etmiş insanlarımıza rahmet, yaşayanlara uzun yıllar dilerim.
Çünkü Mesir, bir Türk kültürü hazinesi, bir Anadolu geleneği, bir Ege şenliği ve bir Manisa folklorudur.. Tarih boyunca devam edecek bir destandır..

Mesir Ma-cunu’nu, Türk bilgini “Merkez Efendi” yarattı. 470 yıldır yapılan Mesir Macunu’nun, insana çok faydalı bir karışım olduğuna inanılır. Her yıl, geleneksel olarak yapılır ve halka dağıtılır..

GÜNÜN PROGRAMI

Mesir Macunu, yemek kültürümüzde yeri olan 41 çeşit insana faydalı maddenin özel karışımından oluşur. Hoş kokulu lezzetiyle herkesin kolaylıkla seveceği bir yiyecektir.

Bugün Mesir Macunu, Manisa’da saçılacak. Festivalin son gününde, saat 12.30’da Geleneksel Mesir Kortej Yürüyüşü, Hükümet önü-Sultan Camii güzergahında gerçekleşecek.. Saat 13.45’te Hafsa Sultan’ın Merkez Efendi’ye berat vermesinin temsili töreni olacak ve geleneksel macun, Sultan Camii’nden saçılacak.. Binlerce kişi, Mesir Macunu kapmak için yarışacak.
Saat 17.00’de Manisa Belediyesi Fuar Merkezi’nde, Mesir Sanayi ve Ticaret Fuarı katılım belgeleri dağıtılacak, kapanış kokteyli verilecek.

Yazının Devamını Oku