GENÇ politikacıların ülkenin geleceği olduğuna inanırım.. Genç politikacılar, aile görgüsü içinde nitelikli ve iyi yetişmişse, yabancı dil biliyorsa, yurdunun ve toplumunun çıkarlarını özümsemiş ve evrensel değerleri fark etmişse, ülkeye büyük hizmetler verebilir. Böyle gençlerin her siyasi görüşte çoğalması, geleceğimiz için büyük umutlar taşımamızı sağlar.
Bu yazımızda “Demokrat Parti”de politika yapan ve dededen politikacı 21 yaşında, merkez sağ eğilimli bir genci size tanıtacağım. Tam tersine bu kişi, merkez solda politika yapmak isteyen bir sosyal demokrat genç de olabilirdi. Başka bir siyasi görüşten de olabilirdi. Önemli olan, 21 yaşında bir gencin politikaya soyunabilmesi ve ülke sorunlarının çözümüne aday olabilmesidir.
Bu bakımdan Galip Çetin, bir bakıma her görüşten “Genç Türk Politikacı Tipi”ne verilecek tipik bir örnektir. Üstelik Egelidir, İzmirlidir, üniversite öğrencisidir, aktördür, yazardır, dahası bölgemizin rahmetli politikacısı eski Uşak Adalet Partisi Milletvekili Galip Çetin’in torunudur.. Duygularına kulak verelim.. Şimdi onunla yaptığımız söyleşiyi sunalım..
AKTÖR ADAYI
? Sizi tanıyalım?..
? İzmir 1989 doğumluyum.. Önce aktörüm.. Müşfik Kenter’in bölüm başkanlığını yaptığı İstanbul Haliç Üniversitesi Konservatuvarı Tiyatro Bölümü son sınıf öğrencisiyim. 2006 yılında İzmir Devlet Tiyatrosu’ndan Özlem Fidan’ın yönettiği, Turgut Özakman’ın yazdığı “Ah Şu Gençler” oyununda deli doktorunu oynadım. İlkokulu Türk Koleji’nde, orta ve liseyi Fatih Koleji’nde okurken, hep tiyatro kolu başkanıydım. Tüm çocukluğum ve ilk gençliğim Devlet Tiyatrosu salonunda geçti. Kemal Çetin ile Bengü Hanım’ın oğluyum. Babaannem Didar Balmahmut, anneannem Semra Kunter Buldanlıoğlu, dedelerim ise eski Uşak Milletvekili rahmetli Galip Çetin ve Uğur Buldanlıoğlu’dur. Demokrat Parti’de politika yapıyorum. (Egedesonsöz.com) sitesinde yazarlık yapmaktayım.
DEMOKRAT PARTİ AŞKI
CAVİT Ölçer, 30 Mart 1974 günü “İzmirspor Başkanı” oldu ve 17 Ağustos 1979’a kadar 6 dönem canından çok sevdiği kulübünü yönetti. Çevresinde renk aşkıyla yanan idealist bir kadro vardı, Hikmet Dikmen, Ali Terzioğlu, Ersin Alakuş, Yusuf Düvenci, Altay Kitabevi sahibi Altay Güntay ve Kemeraltı’nın zarif esnaflarından Nedret Bey’i, başkanlarının çevresinde ülkü birliği oluşturmuş fedakar kişiler olarak tanıdım.
İzmirspor’un bu genç ve atılımcı başkanı, İzmirspor Tesisleri’ni kurdu, Spor Okulu’nu yarattı, İnciraltı Tesisleri’nin bulunduğu 42 bin metrekarelik arsayı satın aldı, kulübe sağlıklı yaşam ve kitle sporu felsefesini aşıladı, kız voleybol ve basketbol takımlarını kurdu.. Türkiye’de ilk kez çağdaş ve sosyal yönü öne çıkan Kulüp Başkanı imajını yarattı. Böylece tarihe geçti.. Ama bu sosyal demokrat uygulamalarıyla da sağın acımasız hışmını çekti..
Son kongre
Onun felsefesine hayran olduğum için gidip İzmirspor’a üye oldum. Ne yazık ki, onun seçimi kaybedip Ertap Mülayim’in başkanlığı kazandığı son kongresinde, kongre başkanı Ömer Tekinoğlu’nun kalbinden rahatsızlanması üzerine, kongre ikinci başkanı olarak seçimleri tamamlayıp, kongreyi noktaladım ve kulübün anahtarlarını şimdilerde çok sevgili bir dostum olan Ertap Mülayim’e teslim etme hicranını yaşadım. Acıdır, seçim sonrası divan başkanlığını tebrik eden ünlü bir gazete spor servisi müdürü, bize “Gazanız mübarek olsun, komünistleri kulüpten attınız..” demişti. Kulaklarımla duymuştum.. Yazıklar olsun demez misiniz?..
Kongre sonrasında büyük hüsrana uğrayan ve inzivaya çekilen Güzel Sanatlar mezunu Yük. Mimar Cavit Ölçer, inşaatçı Bayram Kalfa’nın evladı idi ve tüm aile çevresi inşaat işleriyle uğraşırdı, İzmir’in bir çok simge yapısında imzaları vardır. Cavit Ölçer, Hatay ve Mithatpaşa Caddesi civarı yapılaşmasında öne çıkan ünlü bir müteahhit olarak, son kongresinin ardından meslek hayatından da çekildi.. Çeşme’de bahçesinden dışarı çıkmaz oldu.. Sonunda onu kaybettik.. 25 Ağustos günü İzmirspor Kulübü’nde yapılan tören ve Bahçelievler Kulalı Halil Camii’nde kılınan öğle namazından sonra, Kokluca Mezarlığı’na defnedildi. Evlatları Macit ve Seden’e başsağlığı dilerim. Babaları ile onur duysunlar, bu ülke bir Cavit Ölçer’i, bu gidişle bir daha göremez!
Kemal Usta’mız
Gazeteci duayen büyüğümüz, TRT’nin unutulmaz sanat programlarının üstadı, kibar ve çelebi insan Kemal Moralı’yı, 29 Ağustos günü Bornova Yeni Camii’nden naşını alıp toprağa verdik. Biricik kızına başsağlığı diliyorum. Şimdi, sevgili eşi Süeda hocamla ele ele tutuşup, mutlaka bir Beyoğlu turu yapıyorlardır.
BODRUM GÜMÜŞLÜK’e madalya takıyoruz.. Ayakta alkışlıyoruz. Gülsin Onay’ın danışmanlığında ve Eren Levendoğlu’nun sanat yönetmenliğinde Eklesia Kilisesi’nde seçkin konuklar huzurunda gerçekleşen, “7.Uluslarasası Gümüşlük Klasik Müzik Festivali”, yarımadadan yükselen çağdaş bir haykırış olarak içimizi ısıtıyor, yüreğimizi ferahlatıyor.
Bu akşam, Gülsin Onay ve Bilkent Senfoni Orkestrası’nın konseri var. 8 Eylül’de Gülsin Onay (piyano) ve Burhan Öcal (perküsyon) ile Eren Levendoğlu (piyano) ve Zeynep Tanbay (dans) sunumu gerçekleşecek.. Yaptıkları iş, her türlü övgünün üzerindedir. Koca Bodrum yarımadasında onca hırgürün içinde bir şiir yükseliyor Gümüşlük’ten, hiç dinmiyor, hiç yorulmuyor.. (İletişim: 0.533 731 60 79)
İsmet Hanım’ın çığlığı
Ama her şey Gümüşlük’le bitmiyor.. Halikarnas Balıkçısı’nın kızı, “Bodrum zıvanadan çıkmasın” diye uyarmakta.. İsmet Noonan’dan bir acil mesaj aldım, aynen yayınlıyorum:
“- Bu yıl yaşadığımız kavurucu sıcaklardan sonra sonbahara girdik. Eh, bir sezon daha bitti bu canım Bodrum’da. Neler yaşadı Bodrum? Kimler geldi, geçti! Reklamlarını yaptırabilmek için hiçbir basitlikten kaçınmayan büyük zenginler, artistler, mankenler, şunlar, bunlar.. Ve daha niceleri. Tüm ihtişamları ve para kokan varlıkları ile.. Önümüzdeki yıl kendileri ve çevreleri katlanarak yine teşrif ederler mutlaka. Paparazziler de onları kovalayıp durur..
Fakat ne oluyorsa Bodrum’a oluyor. Ve maalesef Bodrum zıvanadan çıktı. Aldı başını gidiyor; kimseleri taktığı yok. Nedir bu yozlaşma ve başıboşluğun sebebi? Bana göre: herkes, hepimiz.. Bodrum’un asıl sahipleri, yerlileri, akın akın gelen meraklı kalabalıklar ve de Bodrum’un tepelerine, Şalvarağa tepesine bile, site yapılmasına izin veren resmi kurumlardır suçlular. Bir gün kendileriyle hesaplaşırken acaba ne düşünecekler? Belki de hiçbir şey. Düşünselerdi kasabamızın böylesine bozulmasına gönülleri izin vermezdi çünkü.
Palyaçı’yi severdik
Birkaç gün önce gazetede bir haber: Ibrahim Tatlıses’in, Bodrum’a siteminden bahsediyordu. Bir daha gelmeyecekmiş Bodrum’a. Oh ne güzel! Kendisi gibi on kişi daha aynı şeyi yapsa Bodrum belki yavaş yavaş arınmaya başlar. Fakat maalesef iş işten çoktan geçti. Ve herkes Bodrum’da kendine göre bir kapı açmayı sürdürüyor. Bu yıl da bunlardan bir tanesi, “Her şey için
ŞEMSİ KATILTAN, İzmir’in gelmiş geçmiş en ünlü gazetecilerinden biridir, üstelik benim gibi araştırmacı bir kimliği olduğu için kendisine çok bayılırım. Dahası, can dostum Hakkı Katıltan’ın babasıdır. Hakkı ile az mı kendisini, sohbetlerimize konu etmiştik?.. Yine Şeyhül Muhabirin Rauf Lütfü Aksungur ile sohbetlerimizde Şemsi Bey hep öte alemden aramıza gelirdi. İkisine de rahmet diliyorum.
1920-1978 yılları arasında yaşayan Şemsi Katıltan, Seferihisar’da doğdu. Ortaokul mezunudur, ama üniversite mezunu birikiminde önemli başarılara imza atmıştır. Örneğin İzmir üzerine carpıcı tarihi araştırmaları vardır. Gazeteciliğe 1946 yılında İzmir gazetesinde başlamış ve Son Telgraf, İleri Demokrasi, Demokrat İzmir, Yeni Sabah, Halkın Sesi, Son Posta gazetelerinde çeşitli görevlerde bulunmuş, daima kibar ve aydın bir basın emekçisi portresi çizmiştir. Bir ara, Tariş’te basın müşaviri olarak çalışmış ve kurumun gazetesini yayınlamıştır. Hakkı (1955) ve Bahar (1957) isimli iki evladı olan
gazeteci büyüğümüzün eşi Raziye Hanım ise, 2008 yılında vefat etti.
Hakkı, kitabını bir ay önce bana getirdi, Alaçatı’ya gidip onu bir kahvede fotoğrafladım, kitabı günlerdir okuyorum, elimden düşmedi desem yeridir.
Geçen pazar günü, Ertuğrul Özkök sütununda bu kitabı ele aldı ve çok çarpıcı biçimde yer alan İzmir Suikastı sanıklarından Ziya Hurşit’in idam sırasındaki davranışlarını ve konuşmalarını yayınladı.
Kitap bunun gibi inanılmaz bilgilerle dolu.. Çünkü dillere destan, İzmirli Cellat Kara Ali’nin hatıraları, kitabın bel kemiğini oluşturuyor. Şemsi üstadımız, geçmişte cellatı bulup onu konuşturmuş, sonra gazetesinde dizi yazı yayınlamış, ama bütün bu yazılanlar bir günlük ömrü olan sütunlarda unutulup gitmiş, sonra dizi yazıları kim ısrarla takip edip kesip saklayacak ki?..
Bu yüzden Cellat Kara Ali’nin, İzmir Suikastı sanıklarını, Kubilay’ı öldüren Menemen sanıklarını ve ikinci dünya savışında Çeşme’ye sığınan Yunanlıları öldürenleri ve nice katili nasıl astığını en ince ayrıntısına kadar okuyor ve tüylerimiz diken diken oluyor.
BODRUM, benim gibi romantikler için, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in büyülü dünyasıdır.. Tarihin, mitolojinin, maviliklerin, musikinin, sanatın, kültürün, deniz ve doğa sevdasının harmanlandığı bir aşk coğrafyasıdır.. Bu büyülü coğrafyanın şairi de, Halikarnas Balıkçısı’dır.. Bu coğrafyanın aşıklarına “Mavi Yolcular” denir..
Bu insanlar, yani Bodrum sevdalıları, ince ruhlu, dünyanın güzel nimetlerine tutkulu, sanata ve kültüre baygın rafine hümanist insanlardır.. Bodrum, onların kaçıp sığındıkları bir liman, vazgeçemedikleri bir uzak adadır..
İşte bu insanlar, uzun zamandır (belki 30 yıldır), giderek betonlaşan, kirlenen, istilaya uğrayan, insani her şeye sırtını dönen arabesk Bodrum’dan şikayet eder olmuşlardı. Haklıydılar.. Bodrum, artık mavilikten uzaklaşmış, grilikler içinde yüzer olmuştu.. Ben de böyle düşünüyordum ve Bodrum’a gitmez olmuştum. Artık bu beldenin alın yazısı değişiyor.. Çünkü Bodrum, yüzünü sanata çevirdi.. Ohh, ne güzel..
BALE FESTİVALİ
İlk kez Bodrum’da “Bale Festivali” düzenlendi. Bodrum belediye Başkanı Mehmet Kocadon ve Devlet Opera ve Bale Genel Müdürü, sevgili dostumuz Rengim Gökmen’in gayretleriyle yaşama geçen Bodrum Bale Festivali’ni yürekten alkışladık. Emeği geçenleri kutluyoruz.
Festivalin açılış gösterisi rüya gibi bir şeydi.. “Barbaros” çağdaş dans draması, ünlü Türk denizcisini Akdeniz’in sanat sularında yeniden dirilterek, ulusal bir gösterinin özlemini çeken bizlere derin bir nefes aldırdı, avuçlarını patlatıncaya kadar alkışladı halkımız bu kendi içinden çıkan gösteriyi..
Yapıtın çok başarılı koreografı Beyhan Murpy, Barbaros Hayreddin Paşa’nın bir dönem yaşadığı ve bin bir çeşit korsanın limanı olan Bodrum sularında bu yapıtı sahnelemenin çok fantastik bir duygu olduğunu dile getirdi ve bale festivalinin Bodrum’a çok yakıştığını belirtti.
SEVGİLİ hocam, ünlü ressam Güven Zeyrek her zamanki romantik heyecanıyla bana dedi ki: “Bak Yaşarcığım, bu Dibeklihan çok geçmeden dünyanın sayılı kültür merkezlerinden biri olacaktır.” Bodrum Ortakent-Yakaköy’de konuşlanmış olan Dibeklihan’ı yakından izlerseniz sizlerin de böyle büyük bir ütopyanız oluşacaktır. Ben, daha mütevazı bir hedef gösteriyorum ve bir kaç senede bu güzelim sanat köyünün Ege’mizin önemli merkezlerinden biri olmasını diliyorum.
Dibeklihan Sanat Köyü’nü kuran Cenap-Gülay Tezer çifti, amaçlarını söyle açıklamış:
“Dibeklihan, Bodrum Yarımadası’nın o güzelim doğasını hoyratça harcayarak betonlaştıran, sosyal yaşantısını paparazzi kültürüne malzeme olma uğruna yozlaştıran bir değişime karşı başkaldırmaktadır. Gülay-Cenap Tezer çiftinin varlıklı olmak için değil, var olmak için uyguladıkları bir projedir Dibeklihan.” Bu cümleyi, Dibeklihan’ı yaratanların çıkardıkları sevimli bültenden aldım. Tek kelimeyle yürekten kutluyorum.
(İletişim: Tel: 0532.263 84 36 -
www.dibeklihan.com –
info@dibeklihan.com)
60. sanat yılı
İZMİR’in gelmiş geçmiş tüm şairleri, “Tarih Boyunca İzmir Şiir Antolojisi” kapsamında, 1174 sayfalık ve 2000 dolayında şiir kapsayan bir dev kitapta buluştu. “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar” isimli kitabı, Memet Zeki Gündüz ve Muhittin Bilgen hazırladı, Şenocak Yayınevi bastı. İzmir Edebiyat Tarihi’nin önemli bir eksiği böylece tamamlanmış oldu.
1465 yılında “Düsturname-i Enveri” isimli bir destan yazan Şair Enveri’nin İzmir üzerine bir dörtlüğünden başlayıp, yüzyılları ve yılları yutarcasına günümüze gelen, gelmiş geçmiş en önemli İzmir şiirlerini gözlerimizin önüne seren kitabı kutlamamak elde mi?.. Şimdiden kütüphanemizin en değerli bölümünde yer aldı. Karınca çalışkanlığı ile bu yapıtı hazırlayan iki sempatik araştırmacı dostumuza şükran duymalıyız. Kitapta yer alan 12 şiirimden biri olan ‘‘İzmir Camileri’’ şiirimi yanda yayınlıyorum.
İZMİR ŞİİRLERİ
İzmir üzerine ilk şiir antolojisini, 1934 yılında Hüseyin Avni Ozan hazırlamıştı. Bu değerli kitabı rahmetli edebiyat hocam Belkıs Zincirkıran bana armağan etmiştir. Daha sonra değerli dostum Hüseyin Tuncer, Yıldız Tuncer ile 1991 yılında “Şiirimizde İzmir” araştırmasını yayınladı. Ardından, 2008’de M. Kadri Sümer ile Ahmet Günbaş’ın “Şiirin Adı İzmir” kitabı geldi. Memet Zeki Gündüz ile Muhittin Bilgen’in son kitabı, tüm bu geride kalanların birikimi üzerinde, daha kapsamlı bir muhteva içermekte.
Kendi adıma kitabın sayfaları arasında kaybolurken, hem İzmir sevgim pekişiyor, hem de nice şair dostumla geziniyorum. Nahit Ulvi Akgün’den sevgili ağabeyim Şükran Kurdakul’a, edebi babam Salah Birsel’den can dostum Bahattin Ertük’e kadar ölmüş şairlerimle bir kez daha birlikte olmak içimi titretiyor. Yüksel Pazarkaya gibi, Asım Öztürk gibi, Abdullah Neyzar Karahan gibi, Timuçin Özyürekli gibi, Refik Durbaş gibi yaşayan şair dostlarımın İzmirli dizeleri arasında kendimi şiirsel musikiye teslim etmek, ne güzel bir duygu..
NAİM ABİ
Benim çocukluğumda “Naim Soyusinmez” isimli zarif ruhlu bir ağabeyim vardı. Şimdi ismimi taşıyan Karşıyaka’daki 1850 Sokak’taki evimizin tam karşısındaki İtfaiye’nin fedakar neferleri içinde emek verirdi. Edebiyat ve spordan iyi anlardı. Biz mahalle çocuklarını boş vakitlerinde yetiştirmeye çalışan Mevlana yürekli bir ağabeyimizdi.
VALENTİN Surif’i, Gümüşlük’te alkışladık.. 7. Uluslararası Bodrum-Gümüşlük Klasik Müzik Festivali, Arjantinli piyano virtüözü Valentin Surif konseriyle kapılarını müzikseverlere açtı. 24 Temmuz – 8 Eylül arasında Bodrum’un Gümüşlük beldesindeki Eklisia Kilisesi’nde gerçekleşecek festival kapsamında, tarihi mekan, dünyaca ünlü klasik müzik sanatçılarını ağırlayacak.
Haftalardır klasik müzikseverlerin ilgiyle beklediği konser öncesinde, Muğla Valisi Fatih Şahin, Gümüşlük Belediye Başkanı Mehmet Tire, Bodrum Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut S. Kocadon, Devlet Sanatçısı Gülsin Onay ve festivalin sanat yönetmeni Eren Levendoğlu, Club Otel Zemda’daki kokteylde konuklar ve basınla bir araya geldi.
Piyanist Gülsin Onay, “Yedinci kez hoş geldiniz diyebilmenin coşkusunu yaşıyoruz” diyerek başladığı konuşmasında festivalin çok özel bir yeri olduğunu vurguladı. Onay, “Geleceğin yorumcularını, müzisyenlerini biz bu festivalde konuk ediyoruz, çok önemli müzisyenlerden dersler alma imkanı buluyorlar. Ege’nin güzelliklerini, yine çok dolu, çok zengin bir programla müzik yoluyla dinleyicilerimizle paylaşacağız” dedi.
Gümüşlük Belediye Başkanı Mehmet Tire, Bodrum Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut S. Kocadon ve Muğla Valisi Fatih Şahin bölgenin tanıtımına büyük katkı koyan festival yöneticilerini kutladı.
İLK İKİ KONSER
Festivalin ilk konserinde ayakta alkışlanan ve Türkiye’de ve Gümüşlük’te olmaktan çok memnun olduğunu söyleyen Arjantinli piyanist Valentin Surif, çok özel bir mekan olan Eklisia’da konser vermenin heyecanını yaşadığını dile getirdi.
30 Temmuz günü ise Gülsin Onay’ın Londra Okullar Senfoni Orkestrası’yla verdiği konseri alkışladık. Açık havada gerçekleşen bu konserle ilk defa bir senfoni orkestrası Gümüşlük’te sahne almış oldu. Bu yıl festivalin ilk iki etkinliği olan Valentin Surif ile Gülsin Onay ve Londra Okullar Senfoni Orkestrası konserlerinin sponsorluğunu, Bodrum Ticaret Odası üstlendi.