MİLLİ takım oyuncularımızın gururla taşıdığı "Basketbol Türkiye’nin en başarılı spor dalıdır" pankartı Slovenya maçından sonra önemini ve inandırıcılığını artırdı.
Pankart şimdi uzaktan bile rahatça okunabilen büyük harflerle yazılı.
"Türk çocuğunun şut yeteneği sınırsızdır" iddiası ise Slovenya maçının son dakikalarında attığımız 5 adet 3 sayılık şutla tartışılmazlığını bir kez daha kanıtladı.
Korkunç darbe
5 isabetli 3 sayılık şutun 4’ü gardlarımızdan geldi. Bunlar da çok etkiliydi ama 5’inci 3 sayılık isabet Kaya’dan geldi. 2.10’luk Kaya’nın attığı ve kimsenin beklemediği 3 sayı, rakibi inanılmaz derecede etkilidi, bize en az 6 sayılık moral kazandırırken onlara korkunç bir darbe oldu.
Ben yıllar önce Kaya’ya "NBA’e gitmek istiyorsan, uzak mesafe şutunu geliştir.Bunun için yatağını yorganını topla, şut antrenmanları yapacağın kapalı salonlarda yat uyu" demiştim. Kaya’nın sanki az da olsa birkaç gece salonda yatmış görünüşü var. Ama faul atışları hala bir problem. "Hangi şut doktroundan öğrenmişse" faul çizgisi üzerinde şutu atmadan topu yere vuruyor da vuruyor. Yüzünde sanki dünyanın en güç matematik problemleri ile karşı karşıyaymış gibi özgüvensiz bir ifade var.
Hakemler şutu iptal etmek için kendilerini zor tutuyorlar. Tüm oyuncular Kaya gibi faul atsalardı tribünlerde hiçbir seyirci kalmazdı. Halbuki Serkan Erdoğan için faul atmak masa üzerindeki son lokumu gözleri kapalı ağza atmak kadar kolay. Bence Kaya’ya faul atışları için İspanya yolunda Serkan Erdoğan şut doktoru olmalıdır.
Yeteneğimiz sınırsız
Türk çocuğunun en yetenekli olduğu uzak mesafe şutunu korkunç bir silaha dönüştürmeyenlerin başında Kerem Gönlüm geliyor. Dünyada uzun boylu ama yetenekleri sınırlı ne kadar Yugoslav kökenli oyuncu varsa artık NBA’deler. Oynanan her maçta bu gerçek ortaya çıkıyor.
Kerem’in yeteneği sınırsız. Dünyada en çok aranan hem yumuşak, hem de patlayıcı bir oyun stili var. Kerem bu turnuvada Türk NBA oyuncularının gelmeyişinden en olumlu etkilenen oyuncumuz. Uzak mesafe şutunu geliştirdiği gün onu hala NBA’e götürmeyen menajerlerin çoğu işlerinden olurlar. Bizden söylemesi.
Takımda pozitif enerji, inanç, coşku yaratanların başında Ermal geliyor. PİVOT ŞOV’un mucidi Prkacin’le oynamak onun sırtı dönük yeteneklerini keskinleştirmiş. Onun da okyanusun öbür tarafına uçması için yüzü potaya dönük oyununu ve orta mesafeli şutunu geliştirmesi yeterli olur.
Oyundayken maçı izlemek
Bundan çok değil, 3-5 yıl önce Türk Milli Takımı’nın savunmayla maç kazanacağına kimse inanmazdı. Türk basketbolu için özellikle lig maçlarında savunma bir zorunlu görevdi. İstenmeyerek yapılırdı. Oyuncular savunmada içlerinden "Ah şu 24 saniye geçse de oyuna başlasak" diye düşünürlerdi. Aralarında sıkıntıdan kafalarını kaşıyan yıldız oyuncular bile olurdu. Durum artık böyle değil. Oyuncularımız savunmada inançlı ve coşkulular. Dün kafasını kaşımaya eğilimli olanlar bugün kendilerini yerden yere atıyorlar. Savunmada gördüklerimizin önemi çoktur.
Yarı sahamıza yerleşmiş, rakibin gelmesini beklerken kendi oyun kurucunuzun savunmasını izlersiniz. Eğer oyun kurucularınız ölümüne savaşıyorlar ve rakip oyun kuruculara dünyayı dar ediyorlarsa, sizin savunmada bu coşkuya katılmamanız imkansızdır. Bizim üç oyuncumuz da bu konuda süper değiller. Ama ellerinden geleni yapıp, takım savunmasının anahtarı oluyorlar. Takım savunmasında coşturucu ikinci görüntü ise blok sahnesidir.
Rakip takım oyuncularının biri adamını geçip smaca giderken, içinizde bir eziklik hissedersiniz. Ama o sırada sizin bir takım arkadaşınız şahane sıçrayıp, smacı blokla yok ederse, hemen coşarsınız. Bu takımda ilk 5’te başlayan, savunmayı kıvılcımlayan Fatih Solak, Kaya’dan sonra Türk basketbolunda rakip pota dibini karartan ikinci adamımız. Ayrıca 2010’da Fatih bile 3 sayı atıp sokarsa, "Türk çocuğu şuta yeteneklidir" tezine de artık kimse bir şey diyemez.
DAHA kelimesinin önemi
Savunmayı savunma yapan önemli iki psikolojik faktör vardır. Biri 40 dakika tetikte olmaktır. Basketbolda disiplin (konsantrasyon) tetikte olmaktır. Savunmada topun pozisyonu ne olursa olsun oyunun her saniyesini çılgınca tetikte yaşamak çok önemlidir. İkinci etken ise, "savunmada özverinin hududu yoktur" diyerek inanıp, savaşmaktır. Çoğu maçta birçok oyuncu yenilen sayılardan sonra "ben elimden geleni yaptım" diyerek kendini suçsuz sayar. Ama basketbolda savunmada elinden geleni yapmak git gide yetersiz kalmaktadır. Maçları "elinden gelenden daha fazlasını" yapabilen takımlar kazanmaktadır. Şimdiye kadar oynadığımız maçlarda bizim takım elimizden geleni yapıyoruz diye comfort zone (tembellik hududu) içine çekildiğinde aleyhimize fark oluşuyor.
Avantaj Arjantin’de
Ve kenar yönetimin uyarısıyla elimizden gelenden daha fazlasını yapmak için ölümüne savaşmaya başladığımızda ise maçları kazanmaktayız. Bugünkü maça gelince... Oyuncu tecrübesi bakımından Arjantinliler avantajlı. Ama tecrübe teknik ve taktiğe karşı bizim kazanma arzumuz, inancımız pozitif enerjimiz onlarınkinden üstün. Maçın sonucunu bu faktörlerden hangisinin öne çıkacağı belli edecek.
Ben, "Basketbol Türkiye’nin bir numaralı sporudur" pankartının eninde sonunda zirveye taşınacağına inanıyorum.