ABD'de kolejlerin çoğu, ABD ordusunun komando güçlerinin kullandığı antrenman programlarını basketbolda uygulamaya başladı. Ve bu sistem 3 silahşörlerin o ünlü sloganını potaya taşıdı, "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için."
DÜNYADA ve Türkiye'de, basketbolda savunmanın dozu giderek artıyor. Koçlar daha iyi savunma yapmak için her çareye başvuruyorlar. ABD'de kolejlerin bir çoğu, Amerikan ordusunun komando güçlerinin kullandığı antrenman programlarını (Drill) basketbol için de uygulamaya başladılar. Bu yüzden de antrenmanlar zaman zaman savaş hazırlığına dönüşüyor.
Bu drillerin öncelikli amacı, oyuncuların özgüvenini artırıp, takımları için sonsuz fedakarlığa hazırlamak. Sloganları, "Ekstra efor."Özveri anlayışının sınırları her gün giderek zorlanıyor. Bu anlayışta her şey birebir savunmayla başlıyor. Top elinde olan adamı tutan oyuncu, kimseden yardım beklemeden tuttuğu adamı sınırlamak zorunda.
Sen korkma savaş
Eskiden oyunculardan ellerinden geleni yapmaları istenirdi. Şimdi ise bu yetmiyor. Oyunculardan her an, ellerinden gelenden fazlası isteniyor. Böylece özveri, gayret, cesaret gibi kavramların sınırları artık yok.
Top elinde olan rakip oyuncuyu tutan savunmacı, birebirde yenilmemek için ölümüne savaşırken, takımdaki diğer arkadaşlarına bir mesaj yolluyor; "Bu adam beni geçerse, sizin başınız derde girecek.Bu yüzden ben birebirde, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için anlayışı içinde ölümüne savaşacağım"
Diğer 4 oyuncunun artık savunmada kaç sayı attıklarını hesapladıkları, hatta sıkılıp kafalarını karıştırdıkları devirler geride kaldı. Çünkü artık biliyorlar ki, savunmacı adamını kaçırırsa savunmanın dengesi değişecek, farklılaşacak ve kendi başları derde girecek. Bu yeni anlayışa hazırlıklı olan diğer 4 oyuncunun mesajları da çok anlamlı, "Sen korkma, sen savaş, GEREKİRSE birebirde yenilirsen biz buradayız.Hepimiz senin için savaşmaya hazırız" diyorlar. Yani o 4 kişi de artık kırmızı alarmda duruyor ve "Hepimiz birimiz için" mesajını yolluyorlar.
Rakip guardın verdiği pastan sonra bütün oyuncuların rolü değişiyor. Ve bu iki anlayışın toplamı, pozitif bir enerjiye dönüşüp, müthiş, korkunç bir takım olmanın yolunu açıyor.
En iyi örnek Efes
Yalnız Türkiye'de değil, Avrupa'da bile, "Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" anlayışını sahaya döken takımların başında bence Efes Pilsen geliyor. Dünya henüz bu uygulamaya yeni yeni hazırlanırken, Oktay Mahmudi ve Hakan Demir gibi iki genç koçun, böylesine çağ atlayan bir anlayışı sergilemesi Türk basketbolu için büyük bir övünç kaynağı.
Tabii bu başarının altında gözle görülmeyen psikolojik faktörlerde var. Aynı drilleri yaptıran, fakat aynı sonucu alamayan bir çok koça karşı bu iki genç koçun kişilikleri, pozitif enerji yaymaları, kararlılıkları işin görülmeyen yanlarından bazıları.
Burada akla bir soru geliyor; "Bu iki coachı ve bugünkü Efes Pilsen kadrosunu oluşturan 12 oyuncuyu, Türkiye'de başka bir kulübe yollarsanız, orada da savunmadaki o başarıyı yakalarlar mı?"
Tuncay Bey faktörü
Bence görünmeyen faktörler sadece koçlarla sınırlı değil. Bu soruyu yanıtlamak için esas görünmeyen faktöre, tribünlere bakmamız gerekiyor. Efes Pilsen Basketbol Takımı'nın özveri, güven ve dayanışmasının temelinde, boş tribünlerde bile tek başına bütün ciddiyetiyle maçları izleyen Tuncay Özilhan var.
Ben Tuncay beyi her gördüğümde, "Türkiye siyasette yeni liderler arıyor, siz de hala basketbol ile uğraşıyorsunuz" diye takılırım. Tuncay beyin cevabı ise, "Benim Efes basketbolu için sonsuz sorumluluğum var" olur.
Ben mi haklıyım, Tuncay Bey mi, kararsızım. Ama olayın tartışılmayacak bir yanı var. O da her kulübün Tuncay Bey gibi güven veren yöneticilere olan ihtiyacı.
Efes Pilsen'in problemi, maçların ikinci yarısında başlıyor. Bence bu olayın sebebi şu. Oyunun başlarında ve ilk yarıların sonuna kadar Efes Pilsen savunmasıyla rakip takımları bunaltıyor, sayı attırmıyor ve en az 10 sayı önde gidiyor. Rakip kim olursa olsun, İspanyol, İtalyan, İsrailli ve hangi dilde konuşuyor olurlarsa olsunlar ilk yarının sonunda soyunma odasında koçlar, Efes Pilsen'i gösterip oyuncularına, "Adamlar ölümüne oynuyor. Siz onların karşısında adeta kırıtıyorsunuz" diyorlar.
Kazanma formülü
Bu hakaret dolu uyarıya tepki gösterebilecek takımlar, ikinci yarıda Efes'inkine benzer bir savunma uyguluyorlar. Burada Efes'in hücum problemi ortaya çıkıyor. Ender ve Solomon'un hücum yeteneklerini üst üste koyamadıkları için kendileri gibi savaşan takımlara karşı maçların kaderi hep son ana kalıyor.
Antrenör baskısı
Solomon oyundan çıkarılırsa veya 2 numaraya çekilirse bozuluyor ve küsüyor. Ender ise ilk 5'te başlamadığı için zaten içe dönük, bekleneni veremiyor. Efesliler ikinci yarıda Ender, Solomon ve Domercant'ı yanyana oynatıp onların hücum yeteneklerini üst üste koymak zorundalar. Bu gerçekleşmezse pota altı oyuncuları, en az kendi pivotları kadar güçlü takımlara karşı zorlanmaları sürecektir.
Eğer rakip takımın guardını tutan oyuncu, dönüp dönüp arkasına bakıyor ve arkadaşlarından yardım bekliyorsa, bilin ki, o takımda, "Antrenör baskısı" vardır ve o tip koçların takımları ölümüne savunma yapamaz.
Ben yine de bütün alt yapı coachlarına tebeşirlerini bir yana bırakıp özellikle ilk yarıda Efes savunmasını izlemelerini öneririm.
"Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" anlayışı Türk basketbolunun savunma anlayışının temelini oluşturursa, zaten hücumda yetenekli oyuncularımızla Avrupa'da önümüzde kimse duramaz diye düşünüyorum.